BYLOCK İLE İLGİLİ HUKUKİ DEĞERLENDİRME
1. Bir kişi herhangi bir haberleşme metodunu kullanmakla suçlanamaz, ancak yazdıkları ve konuştuklarında suç unsuru varsa suçlanabilir. Üstelik bunun için de mahkemeden her kişiyle ilgili ayrı ayrı “teknik takip kararı” alınması halinde delil olabilir.
Kişilerle ilgili geçmişte hiçbir teknik takip kararı alınmadan mahkemeye sunulan teknik takip verileri yasal delil statüsünde değil ve mahkemelerde geçerliliği yoktur.2. ANAYASA MAHKEMESİ 2014/149 E – 151 K SAYILI KARARINDA; “Dava konusu kuralda geçen trafik bilgisi, 5651 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (j) bendinde, taraflara ilişkin IP adresi, verilen hizmetin başlama ve bitiş zamanı, yararlanılan hizmetin türü, aktarılan veri miktarı ve varsa abone kimlik bilgileri şeklinde tanımlanmıştır. Dolayısıyla trafik bilgisi adı altında istenen bilgiler genel anlamda belirli veya kimliği belirlenebilir olmak şartıyla, bir kişiye ilişkin bütün bilgileri ifade eden kişisel veri kavramı içerisindedir… Dava konusu kural, yukarıda belirtilen kişisel veri niteliğinde olan ve ciddi suçların tespiti, soruşturulması ve kovuşturulmasında kullanılmak üzere gerçek ve tüzel kişilere ilişkin trafik bilgisinin, işlenmemiş veri hâlinde süreli olarak muhafaza edildiği erişim veya yer sağlayıcılardan, TİB tarafından herhangi bir gerekçe veya neden göstermeksizin temin edilmesine olanak sağlamaktadır. Söz konusu verilere ulaşılabilirlik, kişilerin tercihleri, düşünceleri ve davranışları hakkında fikir verebileceğinden kişilerin özel hayatlarına müdahale edilme riskini içermektedir. Kuralda, temin edilecek bilgiyle ilgili olarak herhangi bir konu ve amaç sınırlaması bulunmadığı gibi bilginin kapsamı, ne şekilde kullanılacağı, tutulacağı süre, temin edilme gerekçesi gibi hususlarla ilgili olarak da herhangi bir belirlilik bulunmamaktadır. Trafik bilgisi adı altında temin edilecek olan bilgiler Anayasa ile teminat altına alınan iletişimin gizliliği, düşünce ve ifadeyi yayma özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü, kişisel verilerin korunması gibi birçok temel hakla doğrudan ilgili olup bu bilgilerin TİB tarafından herhangi bir kurala ve sınırlamaya tabi olmaksızın istenildiği zaman ve şekilde elde edilebilir olması temel hak ve özgürlüklerin doğrudan ihlaline sebebiyet vermektedir…
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa’nın 2., 13. ve 20. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.” ile 8.12.2015 TARİH VE 2015/112 K SAYILI KARARI “.. iptali istenilen hükümlerde yalnızca talep edilen bilgiden bahsedildiği ve bu konuda açıklayıcı bir düzenleme olmadığı için, “kişisel veri” veya “isteme bağlı veri” olarak adlandırılan, belirli veya belirlenebilir kişilerle ilgili her türlü bilgilerin TİB tarafından istenebileceği kuşkusuzdur. Yine Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ve 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde, yer ve erişim sağlayıcıların internet trafik bilgilerini saklama görevleri kapsamında trafik bilgilerinin de TİB tarafından istenilecek bilgi kapsamında olduğu açıktır. Bunun yanında, iptali istenilen kurallarda belirtilen yükümlülüklerini yerine getirmedikleri takdirde yer sağlayıcılar Kanun’un 5. maddesinin (6) numaralı fıkrası, erişim sağlayıcılar ise Kanun’un 6. maddenin (3) numaralı fıkrası uyarınca idari para cezaları ile cezalandırılacaklardır. Diğer yandan, madde hükümlerine göre içerik, yer ve erişim sağlayıcılar tarafından talep edilen bilgilerin verilmesinden ilgili kişilerin haberdar olmalarına ilişkin bir düzenleme de Kanun’da bulunmamaktadır. Dolayısıyla kişilerin kendileri ile ilgili bilgilerin TİB’e verilmesinden haberdar olmaları da söz konusu olmayacaktır… Bu çerçevede iptali istenilen kurallarda, TİB’in hangi koşullarda ve hangi gerekçelerle istediği bilgilerin içerik, yer ve erişim sağlayıcılar tarafından Başkanlığa teslim edileceğine ya da verilen bilgilerin ne kadar süre ile TİB’de saklanacağına, talep edilen bilgilerin mahiyetine, içerik, yer ve erişim sağlayıcılara bildirilecek tedbirlere ilişkin herhangi bir belirlilik bulunmamaktadır. Kurallar bu yönleriyle belirli ve öngörülebilir değildirler. Özel hayat bütün unsurlarıyla tanımlanamayacak kadar geniş bir kavram olup devletin yetkili temsilcileri tarafından ilgililer hakkında rızaları olmaksızın bilgi toplanmasının her zaman söz konusu kişinin özel hayatını ilgilendireceği kuşkusuzdur. İptali istenilen kurallar, kişinin açık rızası olmaksızın kişisel verilerine ulaşılmasına ve bu kişisel verilerin işlenip, bilgi halinde TİB’e teslim edilmesine olanak tanımaktadır. Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” denilmektedir. Anayasa’nın bu hükmünde yer alan kişisel verilerin işlenmesine ilişkin “kanunda öngörülen haller“in nelerden ibaret olduğu 5651 sayılı Kanun’da açıkça belirtilmemiştir. İptali istenilen kurallar, Anayasa’da yer alan güvenceye rağmen, kişilere ait her türlü kişisel veri, bilgi ve belgelerin konu, amaç ve kapsam bakımından yeterli sınırlamaya tabi kılınmaksızın koşulsuz olarak TİB’e verilmesine imkân tanımakta, böylece kişiler idareye karşı korumasız hale getirilmektedirler. Dolayısıyla iptali istenilen kurallar, belirli ve öngörülebilir olmadığından kişilerin kişisel verilerin korunması hakkını ölçüsüzce sınırlandırmakta ve Anayasa’nın 20. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.” şeklindedir.
Bu kararlar karşısında bir suç soruşturması kapsamında hakim kararı olmadan elde edilen verilerin hukuka aykırı olduğu ve delil olarak değerlendirilemeyeceği açıktır.
3.Sadece ByLock kurmuş olmak, ‘terör örgütü’ üyeliği için yeterli görülemez.
4. Tek bilgi istihbarat amaçlı internet trafik bilgisi. İstihbarı bilgilerin hiçbir şekilde delil olarak kullanılamayacağı hem MİT kanununda hem de Yargıtay Ceza genel Kurulunun 17.05.2011 tarih Esas No:2011/9-93 Karar 20111/95 ve Danıştay İdari Dava Daireler Kurulunun 28.04.2011 tarih esas 2007/155 Kara 2007/190 kararlarında açıkça belirtilmektedir.
5. Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesi FETÖ soruşturmaları kapsamında hazırlanan iddianameyi toplanan delillerin yetersiz olduğu, atılı suçun işlendiğine dair her türlü şüpheden uzak kesin delillerin bulunmadığı, sanık lehine olacak delillere yer verilmediği gerekçesi ile CMK 174 üncü maddesi uyarınca iade etti. Mahkeme kararında Yargıtay 13 üncü Ceza Dairesinin bir içtihadına dayandı.
Kararın ilgili bölümü şöyle:
Yargıtay l3.Ceza Dairesi’nin 3.0/11/2011 tarih ve 2011/17629-6976 E.K sayılı ilamında belirtildiği özere: Yeni Türk Ceza Adalet Sisteminde benimsenen. “Kişilerin Lekelenmeme Hakkı” ile “Eksiksiz soruşturma ve Tek Celsede Duruşma” prensipleri uyarınca, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcılarının makul sürede bütün delilleri toplamaları, sadece mahkûmiyetle sonuçlanacağını değerlendirdikleri hususları dava konusu yapmaları, beraatle sonuçlanacağını değerlendirdikleri eylemleri dava konusu yapmamaları, yâni bir nev’i filtre görevi yapmaları gerekir.
Bu prensiplerin hayata geçirilebilmesi için mevzuatımızda ilk defa. 5271 sayılı CMK/nun 160 / 2. maddesi hükmü ile: soruşturma evresinde Cumhuriyet savcılarına şüphelinin lehine olan delilleri de toplama ve şüphelinin haklarını koruma yükümlülüğü getirilmiş, ayrıca; 170 ve 174. madde hükümleri ile de iddianamenin iadesi kuruntuna yer verilmiştir.
Soruşturma evresi uzun sürebilir. Ancak, kovuşturma evresinin yeni bir delil toplanmasına gerek kalmadan ve bir iki celsede bitirilmesi hedeflenmiştir.”
Kararda bylock programı için şöyle deniliyor:
“Şüphelinin Bylock kaydının bulunduğunun belirtilmesine rağmen bylock programı ile ilgili araştırma yapılmadığı, şüphelinin bu programı hangi tarihte kullanmaya başladığı kimlerle ne şekilde görüştüğü ve görüşme içeriklerinin tespit edilmediği.
Sanıktan ele geçen dijital verilerle ilgili incelemenin yapılması için yazılan müzekkere cevabının beklenmediği anlaşılmakla suçun sübutuna etki edebileceği kesin sayılan bir kanıt toplanmadan iddianame düzenlendiği düşünülerek 5271 sayılı CMK’ın 174/1 -b maddesi gereğince iddianamenin iadesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.”
Kaynak: www.nasilyapilabilir.net