Av. Gökhan Yağmur | Makale

Velayeti Annede Olan Çocuğun Soyadı Değişikliği

Çocuğun Annenin Soyadını Alması

Çocuğun artık velayet sahibi annesinin kızlık soyadını taşıması mümkün! Daha sade bir anlatımla, boşanmadan sonra çocuk annenin soyadını alabilir.

Velayet hakkının “çocuğunun soyadını belirleme” yetkisini de taşıdığı kabul edildi. “Annemin soyadını almak istiyorum” diyen çocukların talepleri gerçeğe dönüşüyor.

Anayasa’da yer alan “aile hayatına saygı hakkı” kapsamında Anayasa Mahkemesi tarafından bu yönde karar verildi. Aile mahkemelerinde artık dava açmak mümkün. Bu davada husumet nüfus müdürlüğüne yöneltilecektir.

Anayasa Mahkemesi kararı ile artık çocuğun annenin soyadını alması ve taşıması mümkün! Boşanma davasında velayet sahibi olan anne bu hakkını kullanarak çocuğunun kendi soyadını taşımasını sağlayabilecek.

Çocuk Annenin Soyadını Taşıyabilir

Bugüne kadar hukuk sistemi boşanma durumunda çocuğun velayetinin annesine verilmesi durumunda dahi babasının soyadını taşıması zorunluluğu vardı. Bu uygulamanın hukuki dayanağını ilgili Soyadı Kanunu oluşturuyordu. Bu madde “Soyadı seçme vazifesi ve hakkı evlilik birliğinin reisi olan kocaya aittir. Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır” olarak geçiyordu.

Anayasa Mahkemesi, Soyadı Kanunu’nun söz konusu maddesini, Anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmelere aykırı olduğu gerekçesi ile 08.12.2011 tarihli kararıyla iptal etmiş ve bunun sonucunda da velayeti anneye verilen çocuğun, annesinin soyadını alabilmesinin yolu açmış oldu.

Çocuğun Annenin Soyadını Taşıması

3 yıllık hukuki sürecin ardından ‘anne soyadı’ ile ilgili Yargıtay da son sözünü söyledi. 9 Nisan 2018 tarihli karar göre; “boşanmış kadın velayeti kendisine verilmiş olan çocuğuna ‘kendi soyadının’ verilmesini velayet hakkına dayanarak Aile Mahkemesi’nden isteyebilir”. Tarihi kararı Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan sosyal medya hesabından “Tarihi kararımız” başlığıyla duyurdu.

Yukarıda anlattığımız şekilde, Soyadı Kanunu’nun söz konusu maddesinin iptali ve bu kararın 14.02.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanması ile velayeti anneye verilen çocuğun da annenin soyadını alma yolu açılmıştır. Uygulama henüz yerleşmese ve çok fazla örnek karar bulunmasa da, bu konuda açılacak davaların nüfus kaydında isim düzeltme davası niteliğinde olacağı ve bu nedenle de Asliye Hukuk Mahkemelerinin görev alanına gireceğini söylemek mümkündür.

SÖZ KONUSU ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL KARARI

14 Şubat 2012 SALI Resmî Gazete Sayı: 28204

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı: 2010/119

Karar Sayısı: 2011/165

Karar Günü: 8.12.2011

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU : 21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasının “Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” biçimindeki birinci cümlesinin, Anayasa’nın 10., 13. ve 41. maddelerine aykırılığı savıyla iptaline karar verilmesi istemidir.

I- OLAY

Eşinden boşanan ve çocuğunun velayet hakkı kendisine verilen davacı anne tarafından çocuğa velayeten açılan isim ve soyadın değiştirilmesi davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

“Davacı küçük (…) adına velayeten annesi (…); Mahkememize dava açarak; çocuğu (…)’ın soyadının nüfus kayıtlarında babasının soyadı olan (…) olarak kaldığını ve bu soyadının çocuğunu çok rahatsız ettiğini zira (…) soy isminin okulda ve mahalle arkadaşları arasında alay konusu yapıldığını; bunun da çocuğunu olumsuz yönde etkilediğini ve bu yüzden okula gitmek istemediğini; oğlunun nüfusta iki ismi olmakla birlikte kendisine (…) isminde hitap edildiğini ve bunun da resmi işlemlerde karışıklığa neden olduğunu ve ayrıca ilk ismi olan (…) isminin kız ismi olarak bilinmesi nedeniyle de oğlu ile alay edildiğini; bu sebeplerle oğlunun (…) olan isminin (…); (…) olan soy isminin ise (…) olarak değiştirilmesini talep etmiş ve duruşmada dinlenen küçük (…)’ın duruşmada alınan beyanında; arkadaşlarının kendisine (…) ismiyle hitap etmekle birlikte nüfusta geçen (…) isminin de kız ismi diye kendisiyle dalga geçtiklerini, günlük yaşamda (…) ismi ile bilindiğini ve kendisine (…) ismiyle hitap edildiğini ve bu nedenle ismimin (…) olarak değiştirilmesini istediğini, ayrıca nüfustaki soy isim babamın soy ismi (…) olarak geçtiğini ve bu soy ismin yine arkadaşları arasında dalga konusu olduğunu, bu sebeple soy isminin annesinin soy ismi olan (…) olarak düzeltilmesini istemiştir.

Davacı (…)’ün, eşi (…)’dan, Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09/10/2001 tarih ve 2000/618 esas, 2001/1013 karar sayılı ilamı ile boşandığı ve müşterek çocuk (…)’ın velayet hakkının anne (…)’e verildiği anlaşılmıştır.

İş bu soyadı değişikliği davası sebebiyle uygulanacak; 02/07/1934 tarih ve 2525 sayılı Soyadı Kanunun 4. maddesinin; Anayasanın 10., 13. ve 41. maddelerine aykırı olduğu düşünülmekle; Anayasanın 152. ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun 28. maddesi uyarınca iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmiştir.

İş bu soyadı değişikliği davası sebebiyle uygulanacak; 02/07/1934 tarih ve 2525 sayılı Soyadı Kanunun 4. maddesinin; Anayasanın 10., 13. ve 41. maddelerine aykırı olduğu düşünülmekle; Anayasanın 152. ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun 28. maddesi uyarınca iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmiştir.

02/07/1934 tarih ve 2525 sayılı Soyadı Kanunun 4. maddesi; “Soyadı seçme vazifesi ve hakkı evlilik birliğinin reisi olan kocaya aittir. Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır…” Anayasanın 10. maddesi; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 07/05/2004 – 5170 S.K./l. mad) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür…”

Anayasanın 13. maddesi; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

Anayasanın 41.maddesi; “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır…”

Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09/10/2001 tarih ve 2000/618 esas, 2001/1013 karar sayılı ilamı ile boşanma sonunda müşterek çocuk (…)’ın velayet hakkı tevdii edilmiş olan davacı anne (…)’ın açmış olduğu küçükle ilgili iş bu Soyadı Değişikliği davasında uygulanacak olan 2525 sayılı Soyadı Kanunun 4/2 maddesinde yazılı “Evliliğin feshi ve boşanma hallerinde çocuk anasına tevdii edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” hükmünün; ailenin eşler arasında eşitliğe dayandığına ilişkin Anayasanın 41. maddesi ile Kadınlar ve Erkeklerin eşit haklara sahip olduğuna dair Anayasanın 10. maddesine ve dolayısıyla Anayasanın temel hak ve özgürlüklerin Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağına ilişkin 13. maddesine aykırı olduğu ve bu itibarla iptal edilmesi gerektiği ve bu sayede uygulamada hakkaniyetin sağlanabileceği kanaatine varılmıştır.”

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun itiraz konusu kuralı da içeren 4. maddesi şöyledir:

“Soy adı seçme vazifesi ve hakkı evlilik birliğinin reisi olan kocaya aittir.

Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır. Koca ölmüş ve karısı evlenmemiş olursa veyahut koca akıl hastalığı ve akıl zaifliği sebebiyle vesayet altında bulunuyor ve evlilik de devam ediyorsa bu hak ve vazife karınındır. Kocanın vefatiyle karı evlenmiş veya koca evvelki fıkrada zikredilen sebeplerle vesayet altına alınmış ve evlilik de zeval bulmuş ise bu hak ve vazife çocuğun baba cihetinden olan kan hısımlarından en yakın erkeğe ve bunların en yaşlısına yok ise vasiye aittir.”

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararında Anayasa’nın 10., 13. ve 41. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN ile Celal Mümtaz AKINCI’nın katılımlarıyla 13.1.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında;

1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir engel bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın, gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

2- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE, karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kural, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Başvuru kararında, itiraz konusu kuralın ailenin eşler arasında eşitliğe dayandığına ilişkin Anayasa’nın 41. maddesi ile kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğuna dair Anayasa’nın 10. maddesine ve dolayısıyla Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerin Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağına ilişkin 13. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ilk fıkrasında, soyadı seçme vazifesi ve hakkının evlilik birliğinin reisi olan kocaya ait olduğu belirtildikten sonra, ikinci fıkrasının itiraz konusu birinci cümlesinde evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı (soyadını) alacağı hükme bağlanmıştır.

2525 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde yer alan “(…) Kanunla mevcut bütün soy adlarının nüfus kütüklerine yazdırılması ve soy adı olmayanların yeni bir ad seçerek bunu yazdırması mecburiyeti konmuştur (…)” ifadelerinden, bu Kanun’un ilk defa soyadı alınması ile ilgili düzenlemeler içerdiği anlaşılmaktadır. Ancak 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun çocuğun soyadını düzenleyen 321. maddesinde yer alan “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır. Ancak, ana önceki evliliğinden dolayı çifte soyadı taşıyorsa çocuk onun bekârlık soyadını taşır” hükmü nedeniyle, itiraz konusu kuralın günümüzde sadece bazı istisnai durumlarda uygulanabilmesi söz konusudur.

Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” denilerek eşitlik ilkesine yer verilmiş, ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin birinci fıkrasında ailenin Türk toplumunun temeli olduğu ve eşler arasında eşitliğe dayandığı belirtilerek eşitlik ilkesinin eşler arasında da geçerli olduğu vurgulanmıştır.

7.5.2004 günlü, 5170 sayılı Yasa’yla yapılan değişiklikle, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmü, Anayasa’nın 10. maddesine ikinci fıkra olarak eklenmiş, madde gerekçesinde; “2003 Katılım Ortaklığı Belgesi’nde, Türkiye’nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleşmeler doğrultusunda cinsiyete göre ayrım yapılmaksızın, tüm bireylerin insan haklarından ve temel hürriyetlerden hukuken ve fiilen tam olarak yararlanmasının teminat altına alınması beklentisi yer almaktadır.

Öte yandan Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nın 20. maddesinde herkesin kanunlar önünde eşit olduğu vurgulanmıştır. Avrupa Birliği Anayasa Taslağı’na ayrı bir bölümle ilave edilen Temel Haklar Şartı’nın “III. Eşitlik “ başlıklı Bölümünün 23 üncü maddesinde, “İstihdam, çalışma ve ücret de dâhil olmak üzere her alanda, erkeklerle kadınlar arasında eşitlik sağlanacaktır.” denilmektedir. Maddenin ikinci fıkrasında, yeterli ölçüde temsil edilemeyen cinsiyetin lehine belirli avantajlar sağlayan önlemlerin sürdürülmesinin veya kabul edilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olmayacağı öngörülmektedir” denilmiştir.

Anayasa’nın 41. maddesinin birinci fıkrasına da 3.10.2001 günlü, 4709 sayılı Yasa’yla “ve eşler arasında eşitliğe dayanır” ibaresi eklenmiş, madde gerekçesinde düzenlemenin kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik olduğu ifade edilmiştir.

Eşitlik ilkesinin amacı, hukuksal durumları aynı olanların kanunlarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere kanun karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi zedelenmiş olmaz.

Çocuğun soyadını seçme hakkı, velayet hakkı kapsamında yer alır. Velayet, reşit olmayan çocuklarının bakım ve gözetimi konusunda ana-babaya verilen hak ve yükümlülüklerden oluşan bir müessesedir. Bu bağlamda çocuğun bakım ve eğitimi, kanuni temsili, malvarlığının yönetimi ve çocuğun menfaatlerinin korunması için hukuki temel oluşturur. Önceleri ana babanın çocukları üzerindeki hâkimiyet hakkı olarak görülen velâyet, günümüzde hem yükümlülük hem de bir hak olarak anlaşılmaktadır.

Velayet, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak niteliğindedir. Bu nedenle başkasına devredilemez, miras yoluyla geçmez ve bu haktan vazgeçilemez. Bu hak başkasına devredilemediği gibi bu haktan feragat da edilememektedir. Bununla birlikte yasanın gösterdiği bazı şartlar altında velâyet hakkının kullanılmasının kısmen veya tamamen üçüncü kişilere bırakılması mümkündür.

4721 sayılı Yasa’nın velayet hakkına ilişkin 335. maddesinde ergin olmayan çocuğun, ana ve babasının velayeti altında olduğu, yasal sebep olmadıkça velayetin ana ve babadan alınamayacağı; 336. maddesinde evlilik devam ettiği sürece ana ve babanın velayeti birlikte kullanacağı, ortak hayata son verilmesi veya ayrı lık halinde hâkimin velayeti eşlerden birine verebileceği, ana ve babadan birinin ölümü halinde velayetin sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa ait olduğu hüküm altına alınmıştır.

2525 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına ilişkin gerekçede “Lâyihanın 4 üncü maddesi kanunu medenimize tevafuk etmek ve bir çok ihtimalleri nazarı dikkate almak suretile Hükümetin teklifinin tadili cihetine gitmiştir. Kanunu medenimizin 152 nci maddesi kocayı evlilik birliğinin reisi olarak kabul etmiştir. Binaenaleyh soy adı seçme vazife ve hakkının evvelâ kocaya ait olması mevcut olan bu hükme gayet uygundur. Soy adı kanunu meriyete girdiği anda evliliğin fesih veya boşanma suretile zevali ve çocuk mevcut olupta bunun karıya tevdii halinde çocuğa babanın seçmiş olduğu adı vermek, at evlâda intikal etmek hesabile muvafık ve bunun tasrihi de lâzım görülmüştür (…)” denilmiştir. Bu gerekçeden itiraz konusu kuralın “koca evlilik birliğinin reisidir” ilkesine bağlı olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Oysa genel gerekçesinde de belirtildiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda kadın-erkek eşitliği konusunda önemli değişiklikler yapılarak, bu eşitlikle bağdaşmayan hükümler Kanun’dan çıkarılmış veya eşitliği sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Bu bağlamda 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsi’nin 152. maddesinde düzenlenen koca evlilik birliğinin reisidir ilkesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile kaldırılarak, bunun yerine “Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler.” (m. 186); “Eşlerden her biri, ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil eder.” (m. 188) gibi hükümlerle eşlerin evlilik birliğinde eşit hak ve yükümlülüklere sahip olduğunu belirten hükümler kabul edilmiştir.

Öte yandan, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medenî Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası hukuk belgelerinde de kadın-erkek eşitliğini düzenleyen hükümlere yer verilmiştir.

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin başlangıcında, “Kadınlara karşı ayrımcılığın, hak eşitliği ve insan şeref ve haysiyetine saygı ilkelerini ihlâl ettiği” belirtildikten sonra 1. maddesinde “Bu Sözleşmenin amacı bakımından ‘kadınlara karşı ayrımcılık’ terimi siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel veya diğer alanlardaki kadın ve erkek eşitliğine dayanan insan haklarının ve temel özgürlüklerin, Medenî durumları ne olursa olsun kadınlara tanınmasını, kadınların bu haklardan yararlanmalarını veya kullanmalarını engelleme veya hükümsüz kılma amacını taşıyan veya bu sonucu doğuran cinsiyete dayalı her hangi bir ayırım, dışlama veya kısıtlama anlamına gelir” denilerek kadınlara karşı ayırımcılığın tanımı yapılmış; 2. maddesinde taraf devletlerin kadınlara karşı ayırımcılık oluşturan uygulama ve yasal düzenlemeleri ortadan kaldırmayı kabul ettikleri; 5. maddesinde, taraf devletlerin her iki cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrine veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı ön yargıların, geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek için tüm uygun önlemleri alacakları; 16. maddesinde taraf devletlerin evlilik ve aile ilişkileri konusunda kadınlara karşı ayırımı önlemek için ana ve babaya evlilik süresince ve evliliğin son bulmasında medeni durumlarına bakılmaksızın, çocuklarla ilgili konularda ve ulusal yasalarda mevcut veli, vasi, kayyım olma ve evlat edinme veya benzeri müesseselerde eşit hak ve sorumluluklar tanıyacakları kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medenî Haklar Sözleşmesi’nin “Ailenin korunması” başlığını taşıyan 23. maddesinin dördüncü fıkrasında “Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, eşlerin evlilik konusunda, evliliğin devam ettiği sürece ve boşanmada eşit hak ve yükümlülüklere sahip olmaları için gerekli önlemleri alır. Boşanma halinde çocukların korunması için gerekli hükümler konur”; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Ayrımcılık yasağı” başlıklı 14. maddesinde; “Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan sağlanır” hükümlerine yer verilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da çok geçerli nedenlerin varlığı dışında, yalnızca cinsiyete dayalı bir farklı muamelenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağını ihlal ettiği kabul edilmektedir. Eşitlik ilkesi, aynı konumda bulunan kadın ve erkeğin yasalar önünde eşit haklara sahip olmasını gerektirir. Kişinin cinsiyeti nedeniyle karşı cinse göre ayrıcalıklı duruma getirilmesi bu ilkeye aykırı düşer. Ayrıca eşitlik, bireyler arasındaki farklılıkların göz ardı edilerek herkesin her bakımdan aynı kurallara bağlı tutulması anlamında da algılanamaz. Kimi kişilerin başka kurallara bağlı tutulmalarında haklı nedenler varsa, yasa önünde eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez. Bu nedenle, yaradılış ve işlevsel özelliklerin zorunlu kıldığı kimi ayırımlar haklı bir nedene dayandığı ölçüde eşitliği bozmadığı halde, sadece cinsiyete dayalı ayrımlar eşitlik ilkesine açık bir aykırılık oluştururlar.

Eşler, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumdadırlar. Erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmaması, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğurur. Bu nedenle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırıdır, iptali gerekir. İtiraz konusu kuralın Anayasa’nın 13. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.

VI- SONUÇ

21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasının “Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” biçimindeki birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 8.12.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Çocuğun Annenin Soyadını Alması Dilekçesi

………NÖBETÇİ AİLE MAHKEMESİNE

DAVACI:

DAVALI:

KONU: Küçüğün soyadının velayeti kendisine verilen annenin soyadı olarak değiştirilmesi istemidir.

AÇIKLAMALAR

…………Aile Mahkemesi’nin 14 sayılı kararı ile eski eşim Ahmet’ten boşandım. Boşanma kararı ise 12 tarihinde kesinleşmiştir.

Bu evlilikten meydana gelen 2003 doğumlu xxx ve 2009 doğumlu xxx adında iki çocuğumuz vardır. Çocuklar evlilik birliği içerisinde doğmuş ve Haksever soyadını almışlardır. Boşanma kararı ile her iki çocuğun da velayeti tarafıma verilmiş ve o tarihten bu yana çocuklarla birlikte yaşamaya devam etmekteyim.

Velayeti tarafıma verilen çocuklarımın soyadlarının farklı olması sebebiyle günlük işlemlerde sorun yaşamakta, çocukla ilgili işlemlerde annesi olduğumu belgelemek için nüfus kayıt örneği ile boşanma ilamını ibraz etmek zorunda kalıyor olmam, davalı babanın müşterek çocuklarla şahsi ilişkilerinin iyi olmaması ve babanın çocuklara karşı ilgisiz olması, babanın çocuklarla uzun süredir görüşmemesi, çocuklarımın da benimle soyadlarının farklı olmasından rahatsız olmaları ve benimle aynı soyadını taşımak istediklerini söylemeleri, soy isminin farklı olması eğitim hayatındaki çocuklarımın okul ve sosyal çevresinde problemler meydana getirmesi ve arkadaşlarının alay konusu olması, çocuklarımın bu nedenlerle okula gitmek istemediklerini sık sık söylemeleri gibi nedenlerden dolayı çocuklarımın soyadının, soyadım ile değiştirilmesine karar verilmesini talep etme gereği hasıl olmuştur.

Velayet annede olduğundan çocuklarının annenin soyadını taşımalarında üstün menfaat bulunduğu hususu sabittir.

C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2018/1306 K. 2018/4719 T. 9.4.2018 sayılı velayet hakkına sahip annenin ortak çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi talebi kararında “engelleyici yasal bir düzenlemenin Bulunmadığı – Söz Konusu Değişikliğin Çocuğun Üstün Yararına da Aykırı Bulunmadığı ve Çocuğun Soyadı Değişmekle Kişisel Durumunun Değişmeyeceği Dikkate Alındığında Anayasa Mahkemesinin Benzer Olaylarda Verdiği Hak İhlaline İlişkin Kararları da Gözetilerek Davanın Kabulüne Karar Vermek Gerektiği” ne dair karar vermiştir.

HUKUKİ SEBEPLER: Türk Medeni Kanunu, HMK ve sair yasal mevzuat. 

DELİLLER: Nüfus kaydı, tanık ve her türlü yasal delil.

NETİCE VE TALEP: Yukarıda arz ve izah ettiğim nedenlerden dolayı nüfusta kayıtlı olan 2003 doğumlu İdil ve 2009 doğumlu Hasan’ın soyadlarının velayet sahibi olan annenin soyadı olan “HAKYEMEZ” olarak değiştirilmesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.

Davacı Vekili

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir