Bilgi BankasıCeza Hukuku

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Tanıklık Nedir, Nasıl Uygulanır? 2025

Ceza muhakemesinde tanıklık nedir? Mahkeme önünde tanık beyanı, çağrı-zorla getirme ve doğrudan soru sorma usulleri ayrıntılıca açıklanır.

İçindekiler

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Tanıklık Nedir?

Ceza muhakemesinde tanıklık, geçmişte gerçekleşen olaya ilişkin bilgi ve görgünün mahkeme huzurunda açıklanmasıdır. Ceza muhakemesinde tanıklık, kolluk veya savcılık önünde alınan anlatımlarla değil; yalnızca ispat konusunda karar verecek mahkemenin önünde verilen beyanla oluşur. Yargıtay’ın “yalan tanıklık” kararlarında da vurgulandığı üzere, ceza muhakemesinde tanıklık kapsamında kollukça alınan ifadeler “tanık beyanı” sayılmaz.

Tanıklığın Tanımı ve Kapsamı

Ceza muhakemesinde tanıklık, bir kimsenin beş duyusuyla edindiği algıları mahkeme önünde aktarmasıdır. Kollukta veya savcılıkta alınan ifadeler, ceza muhakemesinde tanıklık ölçütünü karşılamaz; çünkü bu anlatımlar tanık beyanı olmayıp bilgi veren kişinin ifadesi niteliğindedir. Yargıtay uygulamasına göre, mahkeme önünde verilen anlatım ceza muhakemesinde tanıklık olarak kabul edilir ve delil değeri buna göre takdir edilir.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Tanıklıkla İlgili Bazı Özellikler

Bu bölüm, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunun ehliyet, taraf statüsü, çelişki yönetimi ve doğrudan soru sorma gibi temel yönlerini özetler. Mahkeme önünde açıklanan beyanın sınırları ile ceza muhakemesinde tanıklık kapsamında hangi kişilerin dinlenebileceği bu çerçevede belirlenir.

Tanıklığın Statüsü ve Taraflarla İlişkisi

  • Tanık, TCK uygulamasında kamu görevlisi sayılır (TCK m.6); bu, ceza muhakemesinde tanıklık görevine yüklenen kamusal niteliği gösterir.
  • Sanık, yargılandığı dosyada tanık olarak dinlenemez; ancak beraat eden sanığın başka sanıklar hakkında beyanı ceza muhakemesinde tanıklık kapsamında değerlendirilebilir.
  • Doktrinde tartışmalı olmakla birlikte, sanık müdafinin aynı davada tanıklığına engel açık bir kanuni düzenleme yoktur; bu husus ceza muhakemesinde tanıklık uygulamasında somut olayın koşullarına göre ele alınır.
  • Mağdur, ceza muhakemesinde tanıklık çerçevesinde tanık olabilir; CMK 236/1’e göre yemin hariç tanıklığa ilişkin hükümler uygulanır.

Beyanların Tutarlılığı ve Çelişkilerin Giderilmesi

  • Ceza muhakemesinde tanıklık sırasında anlatımlar arasında farklılıklar bulunabilir; önemli olan, bu farklılıkların çelişki boyutuna ulaşmamasıdır.
  • Çelişkilerin öncelikle yüzleştirme ile giderilmesi, giderilememesi hâlinde ise hangi tanığın anlatımının neden üstün tutulduğunun açıklanması gerekir; bu yaklaşım ceza muhakemesinde tanıklık delilinin değerlendirilmesinin temelidir.

Tanık Ehliyeti ve Beyanın Niteliği

  • Ceza muhakemesinde tanıklık için ayrıca bir ehliyet şartı aranmaz; algılama ve aktarabilme yeteneği yeterlidir. Akıl hastası dahi, bu niteliği gözetilerek dinlenebilir; delil değeri tanığın sübjektif durumu dikkate alınarak takdir edilir.
  • Tanık, yargıç sormadıkça olaya ilişkin bilgi ve görgüsü dışındaki kanaat ve değerlendirmeleri açıklamamalıdır; bu ilke ceza muhakemesinde tanıklık kurumunun saflığını korur.

Kolluk Beyanı ve Mahkeme Önünde Tanıklık Ayrımı

  • Kollukta dinlenen kişi “tanık” değil, yalnızca “bilgi sahibi” kabul edilir; bu nedenle kolluk beyanı tanık beyanı sayılmaz. Ceza muhakemesinde tanıklık, tanığın mahkeme önünde özgür iradeyle verdiği ifadeyle gerçekleşir.
  • Müşteki, olayın doğrudan tanığıysa aynı zamanda şahittir; bu durumda müştekinin beyanı ceza muhakemesinde tanıklık kapsamında değerlendirilir.

Doğrudan Soru Sorma Hakkı

  • CMK 201 uyarınca avukatlar tanığa doğrudan soru yöneltebilir; bu düzenleme, ceza muhakemesinde tanıklık sürecinde çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin uygulanmasını sağlar.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Tanıkların Çağrılması (CMK m.43) – Giriş

Bu bölüm, ceza muhakemesinde tanıklık kapsamında tanıkların çağrılma usulünü ve zorla getirme mekanizmasını çerçeveler. Çağrı kâğıdı, elektronik iletişim araçları ve tutuklu işlerde zorla getirme kararları ceza muhakemesinde tanıklık akışının usul güvencelerini oluşturur.

Çağrı Usulü ve Zorla Getirme

  • Kural olarak tanıklar çağrı kâğıdıyla çağrılır; gelmemenin sonuçları bildirilir. Telefon, telgraf, faks, e-posta gibi araçlarla da çağrı yapılabilir; ancak bu hâlde çağrı kâğıdına bağlanan sonuçlar uygulanmaz. Bu ayrım, ceza muhakemesinde tanıklık prosedüründeki yaptırım dengesini belirler.
  • Tutuklu işlerde tanıklar hakkında çağrı kâğıdı olmaksızın zorla getirme kararı verilebilir; karar yazısında nedenler gösterilir ve çağrı kâğıdıyla gelen tanıklar gibi işlem yapılır. Zorla getirme; telefon, telgraf, faks, e-posta gibi iletişim araçlarıyla tanığa bildirilebilir; bu esneklik ceza muhakemesinde tanıklık işlemlerinin sürekliliğini sağlar.
  • Mahkeme, duruşmanın devamı sırasında hemen dinlenmesi gereken tanıkları belirli gün ve saatte hazır bulundurulmak üzere görevlilere yazılı olarak emredebilir; bu talimat ceza muhakemesinde tanıklık sürecinde “hemen dinleme” ihtiyacına cevap verir.

Yetki ve Sınırlar

  • Kural olarak ceza muhakemesinde tanıklık çerçevesinde zorla getirme kararı, tutuklu işlerde doğrudan verilebilir; tutuklu olmayan işlerde ise çağrı kâğıdı düzenlenmeden zorla getirme yetkisi yoktur. CMK 146/7’ye göre Cumhuriyet savcısı da zorla getirme kararı verebilir.
  • Telefonla çağrılan müştekinin (aynı zamanda tanık olabilir) ayrıca çağrı kâğıdıyla da davet edilmesi gerekir (Y2.CD-2010/1265 K).
  • Uygulamada kamuoyunca bilinen davalarda, mahkemenin yazılı emriyle (kovuşturma aşamasında) tanıkların “hazır bulundurulması” sağlanabilir; bu durumda görevliler ceza muhakemesinde tanıklık işlemini temin için zor kullanma yetkisine sahip olabilir.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Tanıklıktan Çekinme (CMK m.45)

Ceza muhakemesinde tanıklık, bir yönüyle toplumsal bir yükümlülük; diğer yönüyle bireyin kendi veya yakınlarının zarar görmesini önleme hakkını da kapsar. Bu nedenle kanun koyucu, bazı kişilere belirli durumlarda tanıklıktan çekinme hakkı tanımıştır. Ceza muhakemesinde tanıklık sistemi, gerçeği ortaya çıkarmayı amaçlarken tanığın aile bağlarını ve kişisel mahremiyetini de koruma altına alır.

ceza muhakemesinde tanıklık

Tanıklıktan Çekinme Hakkının Kapsamı

CMK’nın 45. maddesine göre, aşağıdaki kimseler ceza muhakemesinde tanıklık görevinden çekinebilir:

  • Şüpheli veya sanığın nişanlısı,
  • Evlilik bağı kalkmış olsa dahi eşi,
  • Kan veya kayın hısımlığından üstsoy ve altsoyu,
  • Üçüncü dereceye kadar (dâhil) kan ve ikinci dereceye kadar (dâhil) kayın hısımları,
  • Evlatlık bağı bulunan kişiler.

Bu kişilerin çekinme hakkı, ceza muhakemesinde tanıklık düzeninin adaletle bireyin özel hayatı arasındaki hassas dengeyi yansıtması bakımından önemlidir. Yargılamada bu kişiler tanıklığa çağrılmadan önce hakları mutlaka kendilerine hatırlatılmalıdır.

Yaş Küçüklüğü, Akıl Hastalığı ve Rıza

Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle çekinme hakkının önemini kavrayamayacak durumda olan kişiler, kanuni temsilcilerinin rızasıyla ceza muhakemesinde tanıklık yapabilir.
Ancak, temsilci şüpheli veya sanık konumundaysa bu kararı verme yetkisi bulunmaz. Bu durumda, çocuğun diğer ebeveyninin veya yasal temsilcinin rızası aranır.

Bu düzenleme, ceza muhakemesinde tanıklık sırasında tanığın bilinçli bir tercih yapmasını güvence altına alır.

Çekinme Hakkının Hatırlatılması ve Usul

Tanıklıktan çekinebilecek olanlara, dinlenmeden önce bu hakları bildirilir. Bu kişiler, ifade verirken de her aşamada tanıklıktan çekinme hakkını kullanabilirler.
CMK m.51 gereğince, çekinme hakkı bulunan tanığın yeminli veya yeminsiz dinlenmeyi talep etme hakkı da vardır.

Eğer bu hatırlatma yapılmadan tanığın beyanı alınırsa, ceza muhakemesinde tanıklık usulüne aykırı hareket edilmiş olur ve beyan delil olarak değerlendirilemez. Yargıtay kararlarında da bu husus açıkça vurgulanmıştır.

Uygulamada Tanıklıktan Çekinme

Tanıklıktan çekinme hakkı, hem soruşturma hem de kovuşturma evrelerinde kullanılabilir.
Bu hakkın tanığa hatırlatılmaması, adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurabilir. Özellikle aile içi suçlarda, ceza muhakemesinde tanıklık yapılması ile çekinme hakkı arasındaki denge önemlidir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/454 sayılı kararında da belirtildiği üzere, çekinme hakkı hatırlatılmadan alınan tanık beyanları geçerli delil sayılamaz. Bu tür durumlarda hüküm, usul yönünden bozulmalıdır.

Örnek Karar Işığında Değerlendirme

Ceza Genel Kurulu’nun içtihadına göre, bir tanığın (örneğin sanığın oğlu gibi yakın bir akrabanın) ifadesi, kendisine ceza muhakemesinde tanıklık çerçevesinde çekinme hakkı hatırlatılmadan alınmışsa, bu ifade hükme esas alınamaz.
Tanığın beş duyu organıyla edindiği bilgileri anlatması, ancak özgür irade ve usulüne uygun dinleme ile delil değeri taşır. Aksi durumda, ifade hukuka aykırı delil niteliği kazanır.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Meslek veya Görev Sebebiyle Çekinme (CMK m.46)

Ceza muhakemesinde tanıklık, herkes için bir yükümlülük olsa da bazı meslek gruplarına sır saklama yükümlülüğü nedeniyle özel bir koruma tanınmıştır. Bu kişilerin görevleri sırasında edindikleri bilgileri açıklamaları hem meslek etiğine hem de hukuki sır saklama ilkesine aykırıdır. Bu nedenle, ceza muhakemesinde tanıklık sisteminde bazı meslek mensupları “tanıklıktan çekinme” hakkına sahiptir.

Meslek Sırrı Nedeniyle Çekinme Hakkı

CMK’nın 46. maddesi uyarınca aşağıdaki kişiler meslekleri veya sürekli uğraşları dolayısıyla ceza muhakemesinde tanıklık görevinden çekinebilir:

  • Avukatlar, stajyerleri ve yardımcıları: Mesleki faaliyetleri sırasında veya üstlendikleri yargı görevi nedeniyle öğrendikleri bilgiler hakkında tanıklık yapamazlar.
  • Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve diğer sağlık mensupları: Hastaları ve yakınları hakkında öğrendikleri özel bilgileri açıklayamazlar.
  • Mali müşavirler ve noterler: Hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgileri açıklamaktan çekinebilirler.

Bu hüküm, hem bireylerin özel hayatlarının gizliliğini hem de ceza muhakemesinde tanıklık sisteminin adalet ile güven arasındaki dengesini korur.

Avukatın Tanıklıktan Çekinme Hakkı

Avukatların sır saklama yükümlülüğü, ceza muhakemesinde tanıklık bakımından mutlak niteliktedir. Avukat, müvekkilinin rızası olsa bile öğrendiği bilgileri açıklayamaz. Bu durum, avukat–müvekkil güven ilişkisinin korunması ve adaletin sağlıklı işlemesi için zorunlu görülmüştür.

Avukat dışındaki meslek mensuplarında ise durum farklıdır. Hekim, noter veya mali müşavir gibi kişiler, ilgilinin açık rızası varsa tanıklık yapabilir. Ancak bu rıza yoksa, onların da ceza muhakemesinde tanıklık yükümlülüğü ortadan kalkar.

Toplumsal Faydalar ve Sır Saklama Dengesi

Kanun koyucu, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasının toplum açısından taşıdığı önemi tartarken, meslek mensuplarının sır saklama yükümlülüğünü de göz önüne almıştır. Sonuç olarak, ceza muhakemesinde tanıklık ile kişisel güvenin zedelenmemesi arasında bir denge kurulmuştur.
Bu dengenin bozulması, toplumsal güvenin ve bazı mesleklerin temel etik ilkelerinin zarar görmesine yol açabilir.

Gazetecilerin Tanıklıktan Çekinme Hakkı

Basın Kanunu’nun 12. maddesine göre, süreli yayın sahipleri, sorumlu müdürler ve gazeteciler, haber kaynaklarını açıklamaya veya bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamazlar.
Bu koruma, ceza muhakemesinde tanıklık sisteminde ifade özgürlüğü ile haber alma hakkının güvence altına alınmasını sağlar.
Ancak gazeteci, haberi toplarken doğrudan bir suç olayına tanık olmuşsa, olayın tanığı sıfatıyla ifade vermekle yükümlüdür; bu durumda sır saklama değil, doğrudan tanıklık söz konusudur.

Sır Saklama Hakkının Sınırları

Avukatlar bakımından sır saklama hakkı mutlak nitelikteyken, diğer mesleklerde ilgilinin rızasıyla tanıklık mümkündür.
Bununla birlikte, ceza muhakemesinde tanıklık düzeninde bu sırların açıklanması, yalnızca kamu yararının açıkça ağır bastığı hâllerde sınırlı biçimde değerlendirilebilir.
Yargıtay içtihatlarında da, meslek sırrının açıklanmasının ancak hukuken zorunlu hâllerle sınırlı tutulması gerektiği belirtilmiştir.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Kendisi veya Yakınları Aleyhine Tanıklıktan Çekinme (CMK m.48)

Ceza muhakemesinde tanıklık, gerçeğin ortaya çıkarılmasını amaçlasa da tanığın kendisini veya yakınlarını suçlayıcı bir durumda bırakmaması için özel güvenceler içerir. Bu koruma, tanığın dürüst ifade verme yükümlülüğünü sürdürürken aynı zamanda kişinin kendisini koruma hakkını da güvence altına alır. CMK m.48, ceza muhakemesinde tanıklık düzeninde bu dengeyi sağlayan temel hükümlerden biridir.

Çekinme Hakkının Konusu ve Amacı

CMK m.48’e göre tanık, kendisini veya CMK m.45’te belirtilen yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikteki sorulara cevap vermekten çekinebilir.
Bu hükmün amacı, tanığın yalan beyana yönelmesini engellemek ve ceza muhakemesinde tanıklık sırasında gerçeği söyleme yükümlülüğünü ahlaki baskıdan arındırmaktır.

Tanıklık öncesinde tanığa, kendisine veya yakınlarına yönelik suçlamalara yol açabilecek sorulara cevap vermekten çekinebileceği açıkça bildirilmelidir. Bu bildirim yapılmadan alınan beyan, ceza muhakemesinde tanıklık usullerine aykırı sayılır.

Kapsam ve Uygulama

Bu çekinme hakkı, yalnızca sanıkla hısımlık veya yakınlık ilişkisi bulunan kişiler için değil, tanığın kendisi açısından da geçerlidir.
Tanık, eğer bir soruya vereceği cevap kendisini suçlama tehlikesine düşürecekse, bu soruya cevap vermeyebilir.
Bu hak, hem soruşturma hem de kovuşturma evresinde geçerliliğini korur.
Ceza muhakemesinde tanıklık sürecinde, hâkim tanığa bu hakkını mutlaka hatırlatmalı ve gerekirse tutanağa bu hatırlatmanın yapıldığını geçirmelidir.

Yargıtay Uygulamasında Çekinme Hakkı

Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 2014/19509 sayılı kararına göre, tanığa yalnızca “çekinme hakkının bulunduğu” bildirilip beyanının alınmaması usul hatasıdır.
Mahkeme, tanığa ceza muhakemesinde tanıklık kapsamında yalnızca “kendisini veya yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikteki” sorulara cevap vermekten çekinebileceğini hatırlatmalı, ancak diğer konularda tanıklığını engellememelidir.

Bu nedenle, tanığın çekinme hakkını yanlış yorumlayarak tamamen ifade vermemesi hukuka aykırı bir sonuç doğurabilir.
Yargıtay kararlarında bu tür durumlar “hukuka aykırı delil elde edilmesi” niteliğinde kabul edilmiştir.

Tanığın Çekinme Hakkı ve Adil Yargılanma

Ceza muhakemesinde tanıklık, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir parçasıdır.
Tanığın çekinme hakkının doğru uygulanmaması, hem sanığın savunma hakkını hem de tanığın insan onurunu ihlal edebilir.
Bu nedenle mahkemeler, tanığın kendisi veya yakınları hakkında ceza kovuşturmasına yol açabilecek sorular yöneltilmeden önce gerekli uyarıyı yapmalı, aksi hâlde alınan ifadeleri delil olarak kullanmamalıdır.

Hakkın Kötüye Kullanılmaması

Tanığın, ceza muhakemesinde tanıklık görevinden kaçınmak amacıyla bu hakkı keyfi biçimde kullanması mümkün değildir.
Çekinme hakkı yalnızca, doğrudan kendisi veya CMK m.45’te sayılan yakınları bakımından cezai takip riski bulunan sorular için geçerlidir.
Dolayısıyla, tanık bu sınır dışında kalan konularda bilgi vermekten kaçınırsa, hâkim gerekirse disiplin tedbiri uygulayabilir.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Tanıklıkta Yemin ve Tanığın Görev Bilinci (CMK m.50–56)

Ceza muhakemesinde tanıklık, yalnızca bilgi aktarmakla sınırlı bir işlem değildir; aynı zamanda yeminle desteklenen bir kamu görevidir. Tanığın doğruyu söyleme yükümlülüğünü pekiştiren yemin, hem beyanın güvenilirliğini hem de mahkemenin vicdani kanaatini güçlendirir. Bu nedenle ceza muhakemesinde tanıklık, sadece hukuki bir yükümlülük değil, aynı zamanda etik bir sorumluluk olarak da kabul edilir.

Yemin Kurumunun Amacı

Yemin, tanığın beyanının doğruluğunu teminat altına almak amacıyla düzenlenmiştir. Tanığın gerçeğe aykırı beyanda bulunması hâlinde TCK m.272 uyarınca “yalan tanıklık suçu” oluşur.
Bu yönüyle, ceza muhakemesinde tanıklık hem vicdani hem cezai bir sorumluluk taşır.
Yemin, tanığın iç dünyasında ahlaki bir baskı oluşturarak doğruyu söylemeye yöneltir; bu da yargılamanın maddi gerçeğe ulaşmasını kolaylaştırır.

Kimin Yemin Edeceği

CMK m.50’ye göre, akıl hastalığı, yaş küçüklüğü veya başka bir sebeple yeminin anlamını kavrayamayacak durumda olanlar dışındaki herkes ceza muhakemesinde tanıklık sırasında yemin etmekle yükümlüdür.
Ayrıca, CMK m.236 uyarınca mağdur çocuklar tanık sıfatıyla dinlendiğinde yemin verilmez; bu, çocukların psikolojik bütünlüğünü korumak amacıyla getirilmiş bir güvencedir.
Bu istisnalar dışında kalan tanıklar, yemin ederek ifade verir ve doğruyu söyleme yükümlülüğü altına girerler.

Yemin Şekli ve Usulü

Tanığa yemin ettirilmeden önce, hâkim yemin yükümlülüğünün anlamını açıklar. Yemin formu CMK m.54’te belirtilmiştir:
“Bir kimsenin hatırası üzerine yemin ederim ki, bildiklerimi hiçbir etki altında kalmadan, doğru olarak söyleyeceğim.”
Bu ifade, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunda tanığın vicdanına doğrudan hitap eden sembolik bir nitelik taşır.
Yemin esnasında ayağa kalkılması ve ciddi bir tutum sergilenmesi, yargılamanın ciddiyetini vurgulayan geleneksel bir uygulamadır.

Yemin Etmeyecekler

Aşağıdaki kişiler, ceza muhakemesinde tanıklık sürecinde yemin etmeden dinlenir:

  • Tanıklıktan çekinme hakkı bulunanlar,
  • Akıl hastaları,
  • 15 yaşını doldurmamış çocuklar,
  • Hâkimin gerek görmediği hâllerde, bilgisine başvurulan uzman kişiler.

Bu kişiler, yalnızca bilgi veren kişi statüsündedir. Dolayısıyla, bu kişilerin beyanı “tanık ifadesi” sayılmaz; yalnızca mahkemenin kanaatine yardımcı bir unsur olarak değerlendirilir.

Yalan Tanıklık ve Cezai Sonuçları

Ceza muhakemesinde tanıklık sürecinde gerçeğe aykırı beyanda bulunan tanık, TCK m.272 gereğince cezalandırılır.
Yalan tanıklık suçunun oluşması için, beyanın mahkeme huzurunda ve yemin altında verilmiş olması gerekir.
Eğer tanık, gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu sonradan fark edip hüküm kesinleşmeden önce durumu açıklarsa, cezasında indirim yapılabilir (TCK m.274).

Yargıtay kararlarında, yemin etmeden alınan beyanların “tanıklık” sayılmadığı ve bu tür ifadeler üzerinden yalan tanıklık suçunun oluşmayacağı açıkça vurgulanmıştır.

Tanığın Görev Bilinci ve Toplumsal Rolü

Tanık, yargılamanın adaletle sonuçlanmasında aktif rol oynar. Bu nedenle ceza muhakemesinde tanıklık, yalnızca bir bilgi paylaşımı değil, adaletin gerçekleşmesine katkı sağlayan kamusal bir eylemdir.
Tanığın doğruyu söylemesi, hem sanığın haklarının korunmasına hem de toplumun adalete güven duymasına hizmet eder.
Dolayısıyla tanıklık, bireysel bir hak değil, aynı zamanda demokratik bir toplumda adaletin ortaklaşa kurulmasının aracıdır.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Tanığın Dinlenmesi, Yüzleştirme ve Doğrudan Soru Sorma (CMK m.52–59)

Ceza muhakemesinde tanıklık, yalnızca tanığın beyanının alınmasıyla sınırlı bir süreç değildir. Tanığın nasıl dinleneceği, hangi usulle sorgulanacağı ve diğer tanıklarla yüzleştirilip yüzleştirilmeyeceği yargılamanın adil yürütülmesi açısından son derece önemlidir. CMK’nın 52–59. maddeleri, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunun bu aşamasını ayrıntılı biçimde düzenler.

Tanığın Dinlenme Usulü

Tanığın mahkeme huzurunda nasıl dinleneceği, delilin güvenilirliği açısından belirleyicidir.
Tanık duruşmaya çağrıldığında önce kimlik bilgileri tespit edilir, ardından tanıklık yükümlülüğü ve yalan beyanda bulunmanın sonuçları kendisine hatırlatılır.
Bu aşama, ceza muhakemesinde tanıklık sisteminin en kritik kısmıdır; çünkü tanığın beyanı maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında doğrudan etkili olur.

Tanıklar ayrı ayrı dinlenir, birbirlerinin ifadelerini duymamaları sağlanır. Bu kural, beyanlar arasında etkileşimi önleyerek ceza muhakemesinde tanıklık sürecinde objektifliği korur.
Ancak mahkeme, gerekli gördüğünde tanıkları yüzleştirebilir; böylece çelişkili beyanların açıklığa kavuşturulması sağlanır.

Tanığın Dinlenmesi Sırasındaki Hak ve Yükümlülükler

Tanık, duruşmada doğruyu söylemekle yükümlüdür.
Beyan verirken olayı bizzat görüp görmediği, kimden duyduğu ve ne ölçüde hatırladığı açıkça belirtilmelidir. Bu detaylar, ceza muhakemesinde tanıklık delilinin güvenilirliğini belirler.
Tanığın sağlık durumu, dili veya özel ihtiyaçları varsa, mahkeme gerekli önlemleri alarak ifade alınmasını sağlar (örneğin tercüman veya uzman desteği).

Ayrıca, tanığın tanıklık sırasında kişisel güvenliğinin tehlikeye düşme ihtimali varsa, kimliği gizlenebilir veya özel önlemler alınabilir. Bu uygulama, ceza muhakemesinde tanıklık sürecinde tanığın korunmasına yönelik önemli bir usul güvencesidir.

Yüzleştirme Kurumu

Yüzleştirme, beyanlar arasında çelişki olması durumunda uygulanır. CMK m.52’ye göre, tanıklar veya sanık–tanık arasında ortaya çıkan çelişkiler, yüzleştirme yoluyla giderilir.
Bu durumda taraflar birbirinin huzurunda beyanlarını tekrarlar; hâkim, hangisinin doğru olduğuna vicdani kanaatine göre karar verir.

Ceza muhakemesinde tanıklık bakımından yüzleştirme, maddi gerçeğe ulaşmayı kolaylaştıran bir araçtır.
Ancak yüzleştirmenin amacı, tarafları psikolojik baskı altına almak değil, yalnızca beyanlar arasındaki farklılığı ortaya koymaktır.
Bu nedenle mahkeme, yüzleştirme sırasında usul ekonomisini gözetmekle yükümlüdür.

Doğrudan Soru Sorma Hakkı (CMK m.201)

Ceza muhakemesinde tanıklık sisteminin en önemli yeniliklerinden biri, taraf avukatlarına tanığa doğrudan soru sorma hakkının tanınmış olmasıdır.
CMK m.201’e göre, avukat veya müdafi, hâkimin izniyle tanığa doğrudan sorular yöneltebilir.
Bu hak, “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerinin doğal bir sonucudur.

Taraflar, tanığın güvenilirliğini test etmek, beyanlar arasındaki tutarsızlıkları ortaya çıkarmak veya olgusal ayrıntıları netleştirmek için sorular sorabilirler.
Böylece ceza muhakemesinde tanıklık, sadece pasif bir beyan süreci olmaktan çıkar, aktif bir sorgulama aracı hâline gelir.

Tanığın Yeniden Dinlenmesi

Mahkeme, gerekli gördüğünde tanığı yeniden dinleyebilir.
Yeni delillerin ortaya çıkması, önceki beyanla çelişen tanık anlatımları veya eksik bilgi durumlarında bu usule başvurulur.
Yeniden dinleme, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunun esnekliğini ve adalete yaklaşımını güçlendiren bir uygulamadır.

Uygulamada Yüzleştirme ve Doğrudan Sorgu

Yargıtay içtihatlarına göre, çelişkili tanık ifadeleri karşısında yüzleştirme yapılmadan verilen hüküm, eksik araştırma sayılır.
Özellikle aynı olayı farklı biçimlerde anlatan tanıkların dinlenmesinde bu yöntem zorunludur.
Aksi durumda, ceza muhakemesinde tanıklık delili, mahkeme kararını destekleyecek yeterli güvenilirlikte kabul edilmez.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Devlet Sırrı, Tanığın Tekrar Dinlenmesi ve Gizli Tanık (CMK m.47–58)

Ceza muhakemesinde tanıklık, maddi gerçeğe ulaşmak için oluşturulmuş en temel delil araçlarından biridir. Ancak bazı durumlarda tanığın açıklaması, kamu güvenliği ya da devlet sırlarının korunmasıyla çatışabilir. Bunun yanında tanığın tekrar dinlenmesi veya kimliğinin gizlenmesi gibi özel düzenlemeler de, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunun hem güvenilirliğini hem de güvenlik boyutunu dengeleyen hükümlerdir.


Devlet Sırrı Nedeniyle Tanıklıktan Çekinme (CMK m.47)

CMK m.47’ye göre, devlet sırrı niteliğindeki bilgilerle ilgili olarak tanıklık yapılması zorunlu değildir.
Bu durumda mahkeme, ilgili bakanlık veya kurumdan söz konusu bilginin açıklanıp açıklanamayacağına ilişkin görüş ister.
Eğer bilginin açıklanması devlet güvenliğini tehlikeye düşürecekse, tanıklık yapılmayabilir.

Bu düzenleme, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunun devletin güvenliğiyle çatıştığı durumlarda adalet–güvenlik dengesini korumayı amaçlar.
Mahkeme, tanıklığın yasaklanması talebini denetler; gerekirse kapalı oturumda inceleme yapabilir.
Yargıtay kararlarında da devlet sırrı kavramının “her gizli belge” anlamına gelmediği, yalnızca açıklanması hâlinde devletin temel çıkarlarını tehlikeye sokacak nitelikteki bilgileri kapsadığı vurgulanır.


Tanığın Tekrar Dinlenmesi

Tanığın tekrar dinlenmesi, ceza muhakemesinde tanıklık sürecinde maddi gerçeğe ulaşmayı tamamlayıcı bir araçtır.
CMK m.58 uyarınca mahkeme, gerek gördüğü takdirde tanığı yeniden çağırabilir.
Yeni delillerin ortaya çıkması, önceki beyanla çelişen ifadelerin varlığı veya duruşma süresince tanığın psikolojik durumu bu gerekliliği doğurabilir.

Tekrar dinleme işlemi, genellikle şu durumlarda yapılır:

  • Tanığın beyanı ile diğer deliller arasında çelişki varsa,
  • Olayla ilgili yeni tanık veya delil ortaya çıkmışsa,
  • İlk ifadede teknik veya tercüme hataları bulunmuşsa.

Bu uygulama, ceza muhakemesinde tanıklık delilinin dinamizmini ve güvenilirliğini artırır. Mahkeme, tanığı yeniden dinledikten sonra gerekirse önceki beyanla karşılaştırarak çelişkileri açıklığa kavuşturur.


Gizli Tanık Kurumu (CMK m.58)

Ceza muhakemesinde tanıklık sistemine 2005 reformuyla giren gizli tanık kurumu, tanığın kimliğinin açıklanması hâlinde ciddi bir tehlikeyle karşılaşma ihtimali bulunması durumunda uygulanır.
CMK m.58’e göre, tanığın kimliği sadece mahkeme tarafından bilinir; diğer taraflar tanığın kimliğini öğrenemez.
Bu önlem, tanığın can güvenliği ve yakınlarının korunması için getirilmiştir.

Ceza muhakemesinde tanıklık kapsamında gizli tanığın ifadesi alınırken şu usuller uygulanabilir:

  • Kimliği gizli tutulan tanığın sesi veya görüntüsü değiştirilerek SEGBİS üzerinden dinlenmesi,
  • Sanık veya müdafi huzurunda ancak kimlik bilgisi açıklanmadan dinlenmesi,
  • Mahkeme huzurunda kapalı oturum yapılması.

Bu tedbirler, hem tanığın güvenliğini sağlar hem de sanığın savunma hakkının ölçülü biçimde korunmasına imkân verir.


Gizli Tanıklıkta Delil Değeri

Gizli tanığın ifadesi, ceza muhakemesinde tanıklık delilleri arasında “tek ve belirleyici delil” olarak kullanılamaz.
AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına göre, gizli tanığın beyanı ancak diğer delillerle destekleniyorsa hükme esas alınabilir.
Aksi hâlde savunma hakkının kısıtlanması ve adil yargılanma ilkesinin ihlali söz konusu olur.

Örneğin, AİHM’in Doorson/Hollanda kararında belirtildiği gibi, gizli tanık beyanı tek başına mahkûmiyet için yeterli değildir; tanığın sorgulanma hakkı savunma tarafından en azından dolaylı biçimde kullanılmalıdır.
Dolayısıyla ceza muhakemesinde tanıklık sisteminde gizli tanıklık, ancak tamamlayıcı ve destekleyici delil olarak kabul edilir.


Tanığın Güvenliğinin Sağlanması

Gizli tanık dinlenirken mahkeme, kimliğin açığa çıkmasına yol açabilecek her türlü önlemi engeller.
Bu önlemler arasında tanığın salona ayrı bir kapıdan alınması, perde veya ses değiştirici sistemlerin kullanılması, duruşma kayıtlarının kısıtlı paylaşılması gibi yöntemler bulunur.
Tüm bu önlemler, ceza muhakemesinde tanıklık sürecinde hem tanığın korunması hem de yargılamanın bütünlüğünün sağlanması için gereklidir.

Yargıtay uygulamasında, gizli tanık ifadesi hükme esas alınırken mahkeme gerekçesinde tanığın hangi yönlerden güvenilir bulunduğu ayrıntılı biçimde açıklanmalıdır.
Aksi hâlde hüküm, gerekçe yetersizliği nedeniyle bozulabilir.


Devlet Sırrı ve Gizli Tanıklık Arasındaki Denge

Devlet sırrı ve gizli tanıklık kavramları bazen birbirine karıştırılır.
Devlet sırrı, kamu güvenliğini korumaya yöneliktir; gizli tanıklık ise bireysel güvenliği sağlamayı amaçlar.
Her iki durumda da ceza muhakemesinde tanıklık sınırlanabilir, ancak mahkeme bu sınırlamanın orantılı olup olmadığını mutlaka denetlemelidir.
Bu denge gözetilmezse, yargılamanın şeffaflığı ve savunma hakkı zarar görür.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: AİHM ve Anayasa Mahkemesi Kararlarında Gizli Tanıklık

Ceza muhakemesinde tanıklık, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkı”nın merkezinde yer alır. Ancak gizli tanık uygulaması, bu hakkın sınırlarını zorlayan alanlardan biridir. Ceza muhakemesinde tanıklık sistemi, bir yandan tanığın güvenliğini korumayı, diğer yandan sanığın savunma hakkını kısıtlamamayı amaçlar. AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları bu dengeyi belirleyen temel içtihatları oluşturur.


AİHM Kararlarında Gizli Tanıklık ve Adil Yargılanma

AİHM, gizli tanıklığın tamamen yasaklanamayacağını, ancak sıkı usul güvenceleriyle sınırlı olarak kabul edilebileceğini belirtmiştir.
Özellikle Doorson/Hollanda (1996) ve Van Mechelen/Hollanda (1997) kararlarında, gizli tanığın ifadesinin tek veya belirleyici delil olarak kullanılmasının ceza muhakemesinde tanıklık bakımından adil yargılanma hakkını ihlal edeceği açıkça ifade edilmiştir.

Bu kararlarda Mahkeme, şu temel ilkeleri ortaya koymuştur:

  1. Tanığın kimliğinin gizlenmesi zorunlu bir güvenlik gerekçesine dayanmalıdır.
  2. Savunma tarafı, tanığın güvenilirliğini sorgulama imkânına en azından dolaylı şekilde sahip olmalıdır.
  3. Gizli tanık beyanı, diğer delillerle desteklenmelidir.
  4. Mahkeme, gizli tanığın güvenilirliği hakkında gerekçeli değerlendirme yapmak zorundadır.

Bu ilkeler, gizli tanıklığın ceza muhakemesinde tanıklık kurumunu tamamen ortadan kaldırmadan, savunma hakkı ile tanık güvenliği arasında adil bir denge kurmasını sağlar.


AİHM’in Somut İçtihatlarından Örnekler

  • Kostovski/Hollanda (1989): AİHM, kimliği açıklanmayan tanık beyanına dayanarak verilen mahkûmiyetin Sözleşme’nin 6/3(d) maddesini ihlal ettiğine hükmetmiştir.
  • Doorson/Hollanda (1996): Mahkeme, gizli tanık beyanının kullanılabileceğini, ancak bu beyanın hükmün tek veya belirleyici delili olmaması gerektiğini vurgulamıştır.
  • Van Mechelen ve Diğerleri/Hollanda (1997): Polis memurlarının gizli tanık olarak dinlenmesi, sanığın savunma hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle Sözleşmeye aykırı bulunmuştur.

Bu kararlar, ceza muhakemesinde tanıklık sisteminde gizli tanığın ancak istisnai koşullarda kabul edilmesi gerektiğini ve savunma hakkının mutlaka korunması gerektiğini ortaya koyar.


Anayasa Mahkemesi’nin Yaklaşımı

Türk Anayasa Mahkemesi de gizli tanıklık konusunda AİHM içtihadıyla paralel bir tutum benimsemiştir.
Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı ve “silahların eşitliği” ilkesi gereği, gizli tanık beyanı tek başına mahkûmiyet hükmüne dayanak yapılamaz.

  • AYM, E.2013/19509, K.2014/205: Mahkeme, sanığın gizli tanığa soru yöneltememesini ve beyanın tek delil olarak kullanılmasını savunma hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir.
  • AYM, Hüseyin Keser Başvurusu (2018): Gizli tanığın ifadesine dayalı mahkûmiyet kararında, tanığın güvenilirliğine ilişkin somut gerekçelere yer verilmemesi ihlal olarak kabul edilmiştir.

Bu kararlar, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunun gizlilik ilkesiyle bağdaştırılabilmesi için usul güvencelerinin zorunlu olduğunu göstermektedir.


Gizli Tanık Beyanının Değerlendirilmesinde Mahkeme Yükümlülükleri

Mahkemeler, gizli tanığın beyanını değerlendirirken şu ölçütleri dikkate almak zorundadır:

  1. Beyanın neden gizli tanık statüsünde alındığı gerekçelendirilmeli,
  2. Tanığın güvenilirliğini destekleyen objektif veriler ortaya konulmalı,
  3. Beyan başka delillerle desteklenmeli,
  4. Savunma tarafına dolaylı sorgulama imkânı sağlanmalı,
  5. Mahkeme kararında bu unsurlar ayrıntılı şekilde gerekçelendirilmelidir.

Bu kriterler, ceza muhakemesinde tanıklık sisteminde gizli tanığın hem güvenlik hem adalet ilkeleri çerçevesinde değerlendirilebilmesi için AİHM ve AYM tarafından belirlenmiş standartlardır.


Adil Yargılanma Hakkı ile Güvenlik Dengesi

AİHM’in Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, gizli tanıklık uygulaması adil yargılanma hakkını otomatik olarak ihlal etmez.
Ancak sanığın savunma hakkının orantısız biçimde kısıtlandığı her durumda, mahkeme süreci adaletsiz hâle gelir.
Dolayısıyla ceza muhakemesinde tanıklık, yalnızca gerçeğe ulaşmanın değil, aynı zamanda savunmanın etkin biçimde kullanılmasının da aracı olmalıdır.

Gizli tanıkların beyanlarının güvenilirliği, yargı organlarının gerekçeli karar yükümlülüğüyle birleştiğinde, hem tanık koruması hem de adil yargılama ilkeleri arasında sağlıklı bir denge kurar.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Gizli Tanığın Delil Değeri, Yargıtay ve Ceza Genel Kurulu Kararları

Ceza muhakemesinde tanıklık, maddi gerçeğe ulaşmanın en önemli yollarından biridir. Ancak gizli tanığın beyanı, hem doğruluğunun denetlenmesi hem de savunma hakkının korunması bakımından özel bir dikkat gerektirir. Ceza muhakemesinde tanıklık sisteminde gizli tanığın ifadesi, tek başına mahkûmiyet hükmüne dayanak yapılamaz; bu husus Yargıtay ve Ceza Genel Kurulu kararlarında açık biçimde vurgulanmıştır.


Gizli Tanığın Beyanının Delil Niteliği

Gizli tanık, ceza muhakemesinde kimliği gizli tutulan kişidir; amacı tanığın güvenliğini sağlamak, tanık üzerinde baskı veya tehdit riskini önlemektir.
Ancak gizli tanığın ifadesi, ceza muhakemesinde tanıklık sisteminin genel ilkelerinden biri olan “doğrudanlık” ilkesini zayıflatabilir.
Bu nedenle, gizli tanık beyanı tek veya belirleyici delil olarak kullanılamaz; başka delillerle desteklenmesi gerekir.

Yargıtay’a göre gizli tanığın beyanı, ancak “destekleyici delil” veya “kuvvetlendirici olgu” niteliğinde değerlendirilebilir. Bu kural, savunma hakkının kısıtlanmasını önlemek ve yargılamanın adil yürütülmesini sağlamak amacı taşır.


Yargıtay Kararlarında Gizli Tanık Beyanı

  • Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2017/600 E., 2019/13 K.:
    Mahkeme, yalnızca gizli tanık beyanına dayanarak mahkûmiyet kararı vermiştir. Ceza Genel Kurulu, bu durumu adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirmiş ve hükmü bozmuştur. Kararda, gizli tanığın ifadesinin destekleyici nitelikte delillerle doğrulanması gerektiği vurgulanmıştır.
  • Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2018/1039 E., 2019/2778 K.:
    Gizli tanığın beyanı dışında sanık aleyhine somut ve maddi delil bulunmadığı hâllerde, mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı belirtilmiştir.
    Kararda, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunun sadece tanık beyanına indirgenemeyeceği, beyanın diğer kanıtlarla desteklenmesi gerektiği ifade edilmiştir.
  • Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2021/5 E., 2022/192 K.:
    Gizli tanığın dinlenme usulüne ilişkin eksikliklerin, hükmün esasına etkili olduğu ve savunma hakkını ihlal ettiği belirtilmiştir.

Bu içtihatlar, gizli tanığın beyanının ceza muhakemesinde tanıklık sistemi içindeki sınırlı fonksiyonunu açık biçimde ortaya koyar.


Delil Değerinin Belirlenmesinde Ölçütler

Mahkemeler, gizli tanığın beyanını değerlendirirken bazı ölçütlere bağlı kalmak zorundadır:

  1. Tanığın güvenilirliği: Beyanın kendi içinde tutarlı ve diğer delillerle uyumlu olması gerekir.
  2. Destekleyici delillerin varlığı: Gizli tanığın anlattıkları, teknik takip, kamera kaydı, bilirkişi raporu gibi delillerle doğrulanmalıdır.
  3. Tanığın kimliğinin gizlenme gerekçesi: Gerçek bir güvenlik riski bulunmalı, gizlilik keyfî biçimde uygulanmamalıdır.
  4. Savunma tarafının sorgulama imkânı: Savunmanın dolaylı veya yazılı şekilde tanığın beyanına karşı çıkabilmesi sağlanmalıdır.

Bu ölçütlerin sağlanmadığı durumlarda, gizli tanığın beyanı ceza muhakemesinde tanıklık kapsamında geçerli bir delil olarak kabul edilmez.


Ceza Genel Kurulu’nun Yaklaşımı

Ceza Genel Kurulu, gizli tanıklığın yalnızca zorunlu hâllerde uygulanabileceğini, aksi takdirde yargılamanın şeffaflığının zedeleneceğini belirtmiştir.
Örneğin, CGK, 2019/100 K. kararında, gizli tanık anlatımlarının sanığın suçla bağlantısını tek başına ispatlamaya yeterli olmadığına hükmetmiştir.
Kararda, mahkemece gizli tanığın beyanının somut delillerle desteklenmemesi “hükme esas alınamayacak nitelikte” kabul edilmiştir.

Ceza Genel Kurulu’na göre, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunun güvenilirliği, tanık beyanının yargısal denetime açık olmasına bağlıdır. Gizli tanık beyanı bu denetimden kısmen yoksun olduğundan, mahkeme gerekçesinde neden güvenilir bulunduğunu açıkça belirtmek zorundadır.


Gizli Tanığın Beyanına Dayalı Hüküm Kurulmasının Sakıncaları

  • Tanığın kimliğinin bilinmemesi, savunmanın sorgulama hakkını sınırlayabilir.
  • Beyanın doğruluğu test edilemediği için ceza muhakemesinde tanıklık ilkesi zayıflar.
  • Yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak verilen mahkûmiyet kararları, “silahların eşitliği” ilkesine aykırılık teşkil eder.

Bu nedenlerle gizli tanık beyanı, ancak mahkeme tarafından ayrıntılı bir gerekçeyle değerlendirilirse geçerli bir delil olarak kabul edilir.


Yargıtay ve AİHM Arasında Paralel Yaklaşım

Yargıtay, AİHM içtihatlarına uygun olarak gizli tanık delilinin ancak tamamlayıcı nitelikte kullanılabileceği görüşündedir.
Doorson/Hollanda ve Van Mechelen kararlarındaki ilkeler, Türk yargısında da benimsenmiştir.
Böylece ceza muhakemesinde tanıklık kurumunda gizli tanığın varlığı, savunma hakkının tamamen ortadan kalkmasına değil, koruyucu önlemlerle birlikte uygulanmasına olanak tanır.


Sonuç

Gizli tanık uygulaması, modern ceza muhakemesinde zorunlu ama istisnai bir araçtır.
Yargıtay ve Ceza Genel Kurulu kararları, bu uygulamanın hukuk güvenliği ilkesine uygun biçimde yürütülmesini zorunlu kılar.
Dolayısıyla, gizli tanığın beyanı ceza muhakemesinde tanıklık sürecinde ancak diğer delillerle desteklendiğinde hükme esas alınabilir.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Örgütlü Suçlarda Tanıklık, Etkin Pişmanlık ve SEGBİS Uygulaması

Ceza muhakemesinde tanıklık, örgütlü suçların aydınlatılmasında vazgeçilmez bir araçtır. Ancak bu tür suçların yapısı, tanıkların güvenliği, beyanlarının doğruluğu ve ifade alma usulleri açısından özel bir hassasiyet gerektirir. Özellikle etkin pişmanlıktan yararlanan tanıkların konumu ile SEGBİS sistemi üzerinden yapılan dinlemeler, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunun teknolojik ve hukuki boyutlarını bir araya getirir.


Örgütlü Suçlarda Tanıklığın Özellikleri

Örgütlü suçlarda tanıklık, diğer yargılamalardan farklı olarak yüksek risk taşır.
Tanıklar çoğu zaman aynı örgüt mensuplarını ifşa ettikleri için güvenlik önlemleri ve koruma tedbirleri zorunlu hâle gelir.
Bu nedenle 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu ve CMK m.58 hükümleri, özellikle örgütlü suçlarda uygulanır.

Ceza muhakemesinde tanıklık sistemi, örgütlü suçlarda genellikle şu üç grupta değerlendirilir:

  1. Klasik tanıklar: Olayı dışarıdan gözlemleyen kişiler.
  2. İtirafçı tanıklar: Örgüt mensubu olup etkin pişmanlıktan yararlanarak bilgi veren kişiler.
  3. Gizli tanıklar: Kimliği güvenlik nedeniyle gizli tutulan, genellikle örgüt içinden gelen tanıklar.

Yargıtay, örgütlü suçlarda tanık beyanının delil değerini değerlendirirken tanığın örgüt içindeki konumunu, beyanının tutarlılığını ve diğer delillerle uyumunu dikkate almaktadır.


Etkin Pişmanlık ve Tanıklık Arasındaki İlişki

Etkin pişmanlık, failin suçu itiraf etmesi, örgüt faaliyetleri hakkında bilgi vermesi veya suçu önleyici katkı sağlaması hâlinde cezadan indirim ya da cezasızlık getiren bir kurumdur.
Bu durumda fail, aynı zamanda tanık sıfatı kazanabilir.

Ceza Genel Kurulu, ceza muhakemesinde tanıklık kapsamında etkin pişmanlıktan yararlanan kişilerin, kendi ifadeleriyle diğer sanıklar hakkında tanıklık yapmalarının hukuka uygun olduğunu kabul etmiştir (CGK, 2019/428 E., 2021/609 K.).
Ancak bu kişilerin ifadeleri yeminli tanık beyanı olarak değil, “tanıklık niteliğinde delil” olarak değerlendirilir.

Etkin pişmanlık hükümleri, failin iradesine dayanır. Dolayısıyla, pişmanlık beyanı baskı, vaat veya tehdit sonucu alınmışsa bu ifade ceza muhakemesinde tanıklık açısından geçerli bir delil sayılmaz.


SEGBİS Sistemi ile Tanığın Dinlenmesi

Teknolojik gelişmeler, ceza muhakemesinde tanıklık yöntemlerini de dönüştürmüştür.
CMK m.180/5’e göre, tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntü ve ses aktarımı yapılabilmesi mümkünse, SEGBİS (Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi) üzerinden dinlenmesi esastır.

Anayasa Mahkemesi, 2024 tarihli kararında (AYM, B.N. 2020/33916, 5.6.2024) tanıkların SEGBİS aracılığıyla dinlenmemesini adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir.
Mahkeme, tanığın yazılı beyanının okunmasının yeterli olmadığını, savunma makamına tanığı doğrudan sorgulama ve beyanın güvenilirliğini test etme imkânı tanınması gerektiğini belirtmiştir.

Bu karar, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunda SEGBİS’in önemini vurgulamaktadır.
Çünkü SEGBİS sayesinde tanığın beyanı gerçek zamanlı olarak izlenir, sorular yöneltilebilir ve jest–mimik gibi güvenilirlik göstergeleri değerlendirilebilir.


SEGBİS Uygulamasında Usul Güvenceleri

Tanık SEGBİS üzerinden dinlenirken şu usullere uyulmalıdır:

  • Tanığın bulunduğu yer, ses ve görüntü kalitesini sağlayacak teknik koşullara sahip olmalıdır.
  • Dinleme sırasında tarafların, özellikle savunmanın soru sorma hakkı korunmalıdır.
  • Tanığın yemin ettirilmesi, kimlik tespiti ve beyanın kayda alınması SEGBİS kayıtlarına işlenmelidir.

Bu koşullar yerine getirilmediğinde, tanığın beyanı ceza muhakemesinde tanıklık kapsamında hukuka uygun delil olarak kabul edilmez.


Yargıtay ve AYM’nin SEGBİS’e İlişkin Tutumu

Yargıtay Ceza Genel Kurulu (2020/42 K.) ve AYM kararları, SEGBİS kullanımının yalnızca teknik kolaylık değil, adil yargılanmanın bir gereği olduğunu ortaya koymuştur.
Tanığın yazılı ifadesinin okunması, sanığa sorgulama hakkı tanınmadığı sürece yeterli değildir.
Bu nedenle SEGBİS, hem tanığın korunması hem de savunma hakkının etkin kullanımı açısından ceza muhakemesinde tanıklık sürecinde zorunlu bir yöntem olarak kabul edilmektedir.


Sonuç

Örgütlü suç yargılamalarında tanıklık, gizlilik, etkin pişmanlık ve teknolojik araçların dengeli biçimde uygulanmasını gerektirir.
Yargı makamlarının, hem tanığın güvenliğini hem de sanığın savunma hakkını koruması adil yargılamanın temel koşuludur.
SEGBİS sistemi ise bu dengeyi sağlayan modern bir araç olarak ceza muhakemesinde tanıklık kurumunun geleceğini şekillendirmektedir.

Ceza Muhakemesinde Tanıklık: Genel Değerlendirme ve Sonuç

Ceza muhakemesinde tanıklık, yargılamanın en eski ve en temel delil yöntemlerinden biridir. Tanıklık beyanı, maddi gerçeğe ulaşmada hâkimin vicdani kanaatini şekillendiren en güçlü araçlardan biri olarak kabul edilir. Ancak tanıklığın değeri, yalnızca söylenen sözlerde değil, bu sözlerin hangi usulle ve hangi güvencelerle söylendiğinde saklıdır. Bu nedenle ceza muhakemesinde tanıklık, hem bireyin temel haklarını hem de toplumun adalet beklentisini dengeleyen bir kurumdur.


Tanıklığın Yargılamadaki Rolü

Tanık, ceza muhakemesinde doğrudan bir olayı gözlemleyen veya dolaylı biçimde bilgi sahibi olan kişidir.
Tanığın beyanı, delillerin tamamlayıcısı değil, çoğu zaman delilin kendisidir.
Bu yönüyle ceza muhakemesinde tanıklık, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında “insan hafızasının” ve “vicdani kanaatin” birleşim noktasıdır.

Yargılamanın amacına uygun bir tanıklık süreci; doğruyu söyleme yükümlülüğünün, yemin kurumunun, yüzleştirmenin, doğrudan sorgu hakkının ve usule uygun dinlenmenin bir arada gerçekleşmesiyle mümkündür.


Hukuk Devleti Perspektifinden Tanıklık

Ceza muhakemesi, yalnızca failin cezalandırılmasını değil, aynı zamanda masumiyetin korunmasını da hedefler.
Bu bakımdan ceza muhakemesinde tanıklık, yalnızca bilgi toplama aracı değil, adil yargılanmanın ölçütlerinden biridir.
Tanığın dinlenmesi sırasında uygulanan her usul güvencesi — çekinme hakkı, gizlilik, SEGBİS, doğrudan sorgu, yüzleştirme — hukuk devletinin maddi adalet arayışına katkı sunar.

Yargı organları, tanığın ifade özgürlüğünü korurken sanığın savunma hakkını da güvence altına almak zorundadır. Bu iki değerin dengelenmesi, adil yargılanmanın hem biçimsel hem de maddi temelini oluşturur.


Delil Değeri ve Vicdani Kanaat

Tanık beyanının delil değeri, hâkimin vicdani kanaatine dayanır.
Ancak vicdani kanaat, keyfî değil; somut, mantıksal ve usule uygun biçimde değerlendirilen beyanlara dayanmalıdır.
Ceza muhakemesinde tanıklık bu anlamda, ne tek başına belirleyici ne de önemsizdir.
Beyan, diğer delillerle birlikte değerlendirilir ve doğrulanmadıkça kesin delil niteliği kazanmaz.

Yargıtay ve AİHM kararlarında da vurgulandığı üzere, tanığın beyanı mahkûmiyet için tek başına yeterli değildir; çelişkili veya güvenilirliği şüpheli tanıklıklar maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet etmez.


Tanıklığın Geleceği ve Teknolojik Dönüşüm

Modern ceza muhakemesi, tanıklığı yalnızca mahkeme salonuna sıkıştırmaktan çıkarmış, teknolojik imkânlarla (örneğin SEGBİS, elektronik imza, dijital kayıt) daha güvenli ve erişilebilir hâle getirmiştir.
Bu gelişmeler, ceza muhakemesinde tanıklık kurumunu hem hız hem de güvenlik bakımından dönüştürmüştür.
Artık tanıklığın sınırları, yalnızca fiziksel değil; bilişsel, dijital ve etik boyutlarıyla da tanımlanmaktadır.


Sonuç

Ceza muhakemesinde tanıklık, adaletin vicdanla buluştuğu noktadır.
Tanık doğruyu söylediğinde, sadece bir davaya değil, topluma da hizmet eder; çünkü doğru beyan, adaletin en yalın biçimidir.
Bu nedenle tanıklık, bireysel bir yükümlülükten öte, kamu düzeninin temelini oluşturan bir sorumluluktur.

Tanığın korunması, ifadenin özgür iradeyle verilmesi, savunma hakkının güvence altına alınması ve yargılamanın şeffaf yürütülmesi, hem ulusal hukukta hem de AİHM içtihadında ortak bir idealdir.
Sonuç olarak, ceza muhakemesinde tanıklık, sadece bir delil aracı değil; adaletin insana yaslanmış hâlidir

Avukat Gökhan Yağmur Kimdir?

Av. Gökhan Yağmur, İstanbul merkezli olarak faaliyet gösteren, ceza hukuku, aile hukuku, ticaret hukuku ve fikri mülkiyet hukuku alanlarında uzmanlaşmış bir avukattır. Uzun yıllara dayanan mesleki deneyimiyle birlikte yalnızca dava ve uyuşmazlıkların çözümünde değil, aynı zamanda önleyici hukuk danışmanlığı, sözleşme yönetimi ve şirketlere stratejik hukuki destek sunmaktadır.

Ceza yargılamaları, boşanma ve velayet davaları, ticari uyuşmazlıklar ve marka–patent süreçlerinde müvekkillerine etkin savunma ve çözüm odaklı yaklaşımıyla hizmet vermektedir. Ayrıca TÜRKPATENT, USPTO ve EUIPO nezdinde marka tescili ve fikri mülkiyet koruması konularında hem yerli hem de yabancı müvekkillere danışmanlık sağlamaktadır. – Turkey Brand Law

Kurucusu olduğu Hukuk Plus, HukukBankasi.net ve diğer dijital projeleriyle hukuk öğrencileri, stajyer avukatlar ve meslektaşlara yönelik özgün bir ekosistem geliştirmiştir. Bu sayede hukuk bilgisinin paylaşımı, güncel içtihatların takibi ve mesleki dayanışmanın güçlenmesine katkı sunmaktadır.

Av. Gökhan Yağmur, girişimci vizyonu ile yalnızca klasik avukatlık hizmeti sunmakla kalmayıp; marka yönetimi, e-ticaret hukuku, uluslararası şirket danışmanlığı ve dijital hukuk çözümleri alanlarında da fark yaratan çalışmalara imza atmaktadır.

Daha fazla bilgi için:
📌 www.gokhanyagmur.com
📌 www.gokhanyagmur.com.tr
📞 0542 157 06 34

Commutes and Destinations Map

Yolculuk Süresini Hesaplayın

Yakındaki yerler için seyahat süresini ve yol tariflerini görün


İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu