Bilgi BankasıCeza Hukuku

Denetimli Serbestlik Nedir? Şartları, Süresi ve İhlal Durumları (Detaylı 2025 Rehberi)

Toplum içinde cezanın infaz edilmesini sağlayan denetimli serbestlik sistemi, belirli bir gözetim süresini esas alan ve ceza hukukunda yer alan önemli bir uygulamadır. Suç işleyen birey, öncelikle cezaevine yerleştirilmekte, ardından belirlenen sürenin tamamlanmasının ardından tahliye edilerek toplum içinde denetim altında tutulmaktadır. Bu kurumun amacı, hükümlünün ailesiyle bağlarını koparmadan, sosyal hayata yeniden uyum sağlamasını kolaylaştırmaktır. Cezaevinde infaz sürecine devam eden hükümlü, koşullu salıverilme tarihine yaklaşırken, kalan süresini dışarda ve kontrollü bir ortamda geçirme hakkına kavuşmaktadır. Bu süreçte bireylere; belirli aralıklarla imza atma, eğitim seminerlerine katılma gibi bazı yükümlülükler getirilmektedir.

Denetimli serbestlik, farklı hukuki gerekçelere dayanarak uygulanabilmektedir. Özellikle uyuşturucu kullanımı gibi suçlar nedeniyle, kişilere henüz hüküm verilmeden önce bu tür bir tedbir uygulanması mümkündür. Ancak bu yazının odak noktası, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesi uyarınca, hapis cezasının infazı aşamasında devreye giren denetimli serbestlik uygulamasıdır.

Mevcut kanun çerçevesinde, denetimli serbestlik süresi esas olarak bir yıl olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte, 30 Mart 2020 tarihinden önce işlenmiş bazı suçlar bakımından bu sürenin üç yıla kadar uzayabildiği durumlar söz konusudur. İlgili tarihten önceki suçlar için geçerli olan özel düzenlemeler ve koşullar yazının ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

Denetimli Serbestlik

Denetimli Serbestlik Şartları Nelerdir? (5275 sayılı Kanun m.105/A)

Hükümlü henüz cezaevine girmemişse, aldığı ceza ne kadar olursa olsun doğrudan denetimli serbestlik hükümlerinden faydalanamaz. Her mahkûmun, cezası kesinleştikten sonra ceza infaz kurumuna girerek orada geçireceği sürede davranışlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Kapalı cezaevine giriş yapan hükümlü, daha sonra açık cezaevine geçmeye hak kazandığında, İdare ve Gözlem Kurulu tarafından “iyi hal” raporu hazırlanır ve uygun bulunan hükümlüler denetimli serbestlik kapsamında tahliye edilebilir.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesine göre, açık ceza infaz kurumunda veya çocuk eğitimevinde bulunan, koşullu salıverilmesine bir yıl kalan kişiler denetimli serbestlik kapsamında tahliye edilebilir. Bu süre temel kural olarak bir yıl olmakla birlikte, bazı istisnai durumlarda daha uzun süreler de öngörülmektedir.

İçindekiler

Denetimli Serbestliğin 1 Yıldan Uzun Sürdüğü Haller

  • Kadın Hükümlüler: 0-6 yaş aralığında çocuğu olan ve koşullu salıverilmesine 2 yıl veya daha az süre kalan kadın hükümlüler, iki yıla kadar denetimli serbestlik hakkından faydalanabilir.
  • Hasta, Engelli veya Yaşlı Hükümlüler: Yaşamını tek başına sürdüremeyen, ağır hastalığı bulunan, engelli ya da ileri yaştaki hükümlüler, koşullu salıverilmeye üç yıl kala şartları sağladıkları takdirde denetimli serbestlikten yararlanabilir.

Bu durumların geçerli sayılması için Adlî Tıp Kurumu onaylı ya da Adalet Bakanlığı tarafından belirlenmiş tam teşekküllü hastanelerden alınmış kurul raporları gerekmektedir.

Denetimli serbestlik kararını, İdare ve Gözlem Kurulu’nun olumlu raporu üzerine infaz hakimi verir. Ancak her mahkûmun bu haktan otomatik olarak yararlanması söz konusu değildir. Suçun türü, cezanın süresi ve hükümlünün kişisel özellikleri dikkate alınarak değerlendirme yapılır. Hükümlünün birden fazla ceza almış olması durumunda karmaşık infaz süreçleri gündeme gelebilir.

Denetimli Serbestlikten Yararlanma Şartları

1. Cezanın 1/10’unun Cezaevinde Geçirilmesi Zorunluluğu
04.06.2025 sonrası işlenen suçlar için geçerli olan düzenlemeye göre, mahkûmun koşullu salıverilme tarihine kadar olan ceza süresinin en az %10’unu (ve 5 günden az olmamak şartıyla) infaz kurumunda geçirmiş olması gerekmektedir.

Örnek:
5 yıl hapis cezası alan bir kişi için koşullu salıverme süresi 2 yıl 6 aydır. Bu sürenin %10’u olan 54 gün cezaevinde geçirilmelidir.
2 ay ceza alan bir hükümlü için koşullu salıverme süresi 1 aydır. Bunun %10’u 3 gündür ancak yasa gereği en az 5 gün cezaevinde kalması gerekmektedir.

2. Koşullu Salıverilmeye 1 Yıl veya Daha Az Süre Kalması
Denetimli serbestlik ancak hükümlünün koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha kısa süre kaldığında uygulanabilir. Bu süre her suç türü için farklı şekilde hesaplanır.

3. Açık Cezaevine Geçiş Şartı
Denetimli serbestlikten yararlanabilmek için hükümlünün açık cezaevine geçmesi ya da geçme hakkını kazanmış olması gerekir. Eğer geçiş hakkı elde edilmesine rağmen yer bulunamıyorsa, bu durumda da denetimli serbestlik mümkün olur.

Yönetmelik Güncellemesi (22/02/2017 – RG: 29987):

  • 10 yıla kadar ceza alanlar için 1 ay kapalı cezaevinde kalma
  • 10 yıl ve üzeri ceza alanlar için cezanın 1/10’unun kapalı cezaevinde geçirilmesi
    gereklidir.

4. İyi Hal Şartı
Hükümlünün cezaevindeki tutumu, kurallara uyumu, sosyal faaliyetlere katılımı ve yeniden suç işleme riskine dair değerlendirmeler neticesinde “iyi halli” olduğuna dair rapor alınması gerekir. İyi hallilik durumu yalnızca cezaevindeki süreyi kapsar; denetimli serbestlik sürecinde ise tedbirlere uyum önemlidir.

İyi Hallilik Değerlendirmesinde Dikkate Alınan Unsurlar:

  • Eğitim ve iyileştirme programlarına katılım
  • Sportif, kültürel, sanatsal faaliyetlere katılım
  • Sertifikalar ve ödüller
  • Disiplin cezaları
  • Diğer hükümlü ve personelle ilişkiler
  • Cezaevinde kurallara uyum
  • Suç nedeniyle duyulan pişmanlık

5. Denetimli Serbestlik Talebi
Bu tedbir, hükümlünün talebi olmadan uygulanmaz. Cezaevindeki hükümlü, denetimli serbestlikten yararlanmak istediğini resmi bir dilekçeyle infaz hakimliğine bildirmelidir. Talep sonrası, infaz hakimi değerlendirmeyi hızlı şekilde yaparak karara bağlar.

Hükümlü bu tedbirle serbest bırakıldığında, belirlenen kısıtlamalara ve yükümlülüklere uymakla yükümlüdür. Kamuya hizmette çalışmak, belirli bölgede ikamet etmek gibi yükümlülüklerin ihlali halinde denetimli serbestlik sona erdirilebilir.

Denetimli Serbestlik Türleri Nelerdir?

Denetimli serbestlik, ceza hukukunda yalnızca hapis cezası sonrası uygulanan bir tedbir değildir. En yaygın şekli, kesinleşmiş hapis cezasının infazı sırasında devreye giren ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesinde düzenlenen uygulamadır. Bu tür denetimli serbestlikte, mahkûm belirli koşulları sağladığında cezasının kalan kısmını toplum içinde, çeşitli yükümlülükler altında tamamlama şansı elde eder. Ancak ceza adalet sisteminde denetimli serbestlik yalnızca bu aşamada değil, yargılama sürecinin farklı safhalarında da farklı gerekçelerle uygulanabilmektedir.

Aşağıda, Türk Ceza Hukuku uygulamalarında karşımıza çıkan diğer denetimli serbestlik türleri özetlenmiştir:

  • Adli Kontrol Uygulamaları: Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesinin 3. fıkrası ve Çocuk Koruma Kanunu’nun 20. maddesine göre, şüpheli veya sanık hakkında uygulanan ve denetimli serbestlik kapsamında değerlendirilen tedbirlerdir. Kişi, özgürlüğünü tamamen yitirmeden yargılama süreci boyunca bazı kurallara bağlı kalmak zorundadır.
  • Kısa Süreli Hapis Cezasına Alternatif Yaptırımlar: Türk Ceza Kanunu m.50/1 (c, d, e, f bentleri) uyarınca, kısa süreli hapis cezası gerektiren suçlarda cezalar çeşitli sosyal yükümlülüklere dönüştürülerek toplum içinde infaz edilebilir.
  • Hapis Cezasının Ertelenmesi Durumunda Getirilen Yükümlülükler: TCK m.51/4 ve m.51/5 hükümlerine göre, mahkûma cezası ertelendiğinde birtakım şartlar getirilerek bu yükümlülükler doğrultusunda denetimli serbestlik süreci işletilir.
  • Belli Hakları Kullanma Yasağı: TCK m.53/5 ve m.6 hükümleri çerçevesinde, hükümlünün belirli haklardan (örneğin kamu görevinde bulunma gibi) mahrum bırakılması denetimli serbestlik kapsamında değerlendirilebilir.
  • Uyuşturucu Kullanımı Nedeniyle Getirilen Tedavi ve Denetim: TCK m.191/3 maddesi uyarınca uyuşturucu kullanan kişilere, hapis cezası yerine tedaviye yönlendirme ve denetim altında tutma gibi alternatifler uygulanabilir.
  • Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB): Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesinde düzenlenen bu kurumda, beş yıllık bir denetim süresi boyunca belirli yükümlülüklere uyan kişi hakkında hüküm açıklanmaz ve dava düşer.
  • Koşullu Salıverilme Sonrası Uygulanan Denetim: 5275 sayılı Kanun’un 107. maddesinin 7, 8 ve 9. fıkralarında yer alan düzenlemelere göre, koşullu salıverilen hükümlüler belirli denetim tedbirlerine tabi tutulurlar.
  • Etkin Pişmanlık Halinde Denetimli Serbestlik: TCK m.221/5 kapsamında, pişmanlık gösteren kişiler hakkında uygulanan özel infaz rejimi çerçevesinde denetimli serbestlikten yararlanılması mümkündür.
  • Evde Ceza İnfazı (Konutta İnfaz): 5275 sayılı Kanun’un 110/2. maddesi gereği, bazı özel durumlarda mahkûmun cezası konutta infaz edilir ve bu süreç denetimli serbestlik kapsamında yürütülür.
  • Mükerrirler ve Belirli Suçlar İçin Öngörülen Özel İnfaz Rejimleri: Aynı kanunun 108. maddesinin 4, 6 ve 9. fıkralarında düzenlenen infaz rejimleri kapsamında da denetimli serbestlik hükümleri uygulanabilir.
  • Adli Para Cezasının Kamuya Yararlı İşte Çalışma Şeklinde İnfazı: CGTİHK m.106/3 uyarınca, adli para cezasının ödenmemesi durumunda, hükümlü kamu yararına bir işte çalıştırılmak suretiyle cezasını infaz edebilir.
  • Çocuklara Yönelik Denetimli Serbestlik: Çocuk Koruma Kanunu m.5 ve m.36 kapsamında, suça sürüklenen çocuklar için de denetimli serbestlik uygulamaları mevcuttur ve çocuğun topluma kazandırılması esas alınır.

Görüldüğü üzere, denetimli serbestlik yalnızca cezanın infazına özgü bir sistem değil; cezai sürecin farklı aşamalarında, farklı yasal dayanaklarla başvurulan bir yöntemdir. Bu nedenle her bireyin durumu özel olarak değerlendirilmelidir.

Denetimli Serbestlikte Uygulanan Yükümlülükler Nelerdir?

Denetimli serbestlik kapsamında serbest bırakılan bir hükümlü, belirlenen süre boyunca bazı yükümlülüklere tabi tutulabilir. Bu yükümlülükler, kişinin topluma yeniden kazandırılması, suçtan uzak durması ve sosyal hayata sorunsuz bir şekilde entegre olabilmesi amacıyla uygulanmaktadır. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A-5. maddesi bu konuda açık hükümler içermektedir.

Denetimli Serbestlik Süresince Getirilebilecek Temel Yükümlülükler:

  • Kamuya Yararlı Bir İşte Çalışma: Hükümlünün karşılıksız olarak toplum yararına bir işte görevlendirilmesine karar verilebilir. Ancak, kişinin mevcut bir işte çalışıyor olması durumunda bu yükümlülük genellikle uygulanmaz.
  • Belirli Bir Konut ya da Bölgede Denetim Altında Tutulma: Hükümlü, belirlenen bir yerde sürekli gözetim altında kalmakla yükümlü kılınabilir.
  • Bazı Bölgelerden Uzak Durma Yasağı: Kişinin belirli alanlara veya mekanlara girmesi yasaklanabilir. Bu, özellikle mağdur veya suçun işlendiği yerle ilgili alanları kapsayabilir.
  • Zorunlu Katılım Programları: Hükümlü, psikolojik destek, mesleki eğitim ya da sosyal uyum programları gibi belirlenmiş faaliyetlere düzenli olarak katılmak zorundadır.

Denetimli serbestlik kararının infazı sürecinde, hükümlüye uygulanacak yükümlülükler denetimli serbestlik müdürlüğü tarafından belirlenir. Kişinin risk seviyesi, ihtiyaçları ve sosyal durumu göz önünde bulundurularak en uygun denetim planı oluşturulur. Gerekli görüldüğü takdirde bu plan revize edilebilir.

Denetimli Serbestlik Kapsamında Uyulması Gereken Diğer Kurallar (DS Hiz. Yön. m.42):

  1. Çağrılara Uyum ve Programa Katılım: Hükümlü, müdürlük tarafından yapılan çağrılara ve hazırlanan denetim planına eksiksiz şekilde uymalıdır.
  2. İyileştirme Faaliyetlerine Katılım: Hükümlü, kendisi için belirlenen bireysel gelişim ve rehabilitasyon süreçlerine aktif olarak katılmak zorundadır.
  3. Denetim Kurallarına Uyum: Denetimli serbestliğin sorunsuz infazı için belirlenen kurallara uyum göstermek zorunludur.
  4. Personel Talimatlarına Uyum: Denetimli serbestlik personeli tarafından yapılan yönlendirmelere ve uyarılara riayet edilmelidir.
  5. Elektronik Gözetim Kurallarına Uyum: Elektronik cihazlarla denetim uygulanması durumunda, bu cihazların usulüne uygun şekilde kullanılması ve zarar verilmemesi gerekir.
  6. Kurumsal Disipline Saygı: Hükümlü, müdürlükte görevli personel dâhil olmak üzere tüm kamu görevlilerine karşı saygılı olmalı ve ilgili kurumların güvenliğini tehlikeye sokacak davranışlardan kaçınmalıdır.
  7. Madde Etkisi Altında Gelmeme: Denetimli serbestlik yükümlülüğü yerine getirilirken alkol, uyuşturucu veya kesici-delici aletlerle kurumlara gelinemez. Bu durum, tedbire aykırılık sayılır.
  8. Adres Değişikliğini Bildirme: Hükümlü yerleşim yerini değiştirdiğinde bu durumu ivedilikle denetimli serbestlik müdürlüğüne bildirmek zorundadır. Bildirim yapılmazsa ve yeni adres tespit edilemezse, eski adrese yapılan bildirim geçerli sayılır.

Denetimli serbestlik yükümlülükleri, sadece bir ceza infaz şekli değil; aynı zamanda bireyin topluma kazandırılması için planlanan bir sosyal uyum sürecidir. Bu yükümlülüklere uyulmaması, kişinin yeniden cezaevine gönderilmesine neden olabilir. Dolayısıyla süreç boyunca dikkatli ve sorumlu davranılması büyük önem taşır.

Denetimli Serbestlikte Kurallara Uyulmaması ve Sonuçları

Denetimli serbestlik kapsamında serbest kalan bir hükümlü, belirli kurallara ve yükümlülüklere uymayı taahhüt eder. Bu yükümlülükler yerine getirilmediği takdirde, denetimli serbestlik uygulaması sona erdirilir ve hükümlü yeniden açık ceza infaz kurumuna alınır. Bu karar, denetimli serbestlik müdürlüğünün başvurusu üzerine infaz hâkimi tarafından verilir.

Denetimli Serbestliğin İhlal Edildiği Başlıca Haller

1. 5 Gün İçinde Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne Başvurmama

Tahliye edilen hükümlü, en geç 5 gün içinde Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne müracaat ederek kendisi için belirlenen programa katılmak zorundadır. Bu sürenin geçirilmesi, denetimli serbestliğin ihlali anlamına gelir. Bu durumda hükümlü, tekrar açık cezaevine sevk edilir. Süre takibi, tahliye edilen gün değil, ertesi günden başlar ve hafta sonları da dahil olmak üzere takvim günü esas alınır (DS Hiz. Yön. m.79).

2. Yükümlülükleri Yerine Getirmemekte Israr Etme

Denetimli serbestlikte hükümlü, kendisine bildirilen programa ve sorumluluklara uymalıdır. Üç kez yükümlülüğünü yerine getirmemesi (örneğin imza atmama, seminere katılmama) “ısrar” anlamına gelir ve uygulamanın sonlandırılmasına neden olur. Özellikle bir yıl içinde bu tür üç ihlal gerçekleşirse dosya kapatılır ve hükümlü cezasını cezaevinde tamamlamak üzere geri gönderilir (DS Hiz. Yön. m.44).

3. Denetimli Serbestlikten Vazgeçme

Bazı hükümlüler, uygulanan tedbirlerin zorluğu nedeniyle denetimli serbestlikten kendi istekleriyle vazgeçebilir. Bu durumda açık cezaevine dönüş kararı verilir. Bu karar için özel bir gerekçe sunulmasına gerek yoktur.

İhlal Halinde Cezanın Yeniden İnfazı

Denetimli serbestlik kural ihlali halinde kaldırıldığında, hükümlü koşullu salıverilmeye kadar kalan süresini açık cezaevinde tamamlar. Ancak denetimli serbestlik sürecinde dışarıda geçirilen süre, cezanın infazından sayılır.

İhlal Durumlarında Açık Cezaevine Sevk Şartları:

  • 5 gün içinde müdürlüğe başvurmamak,
  • Program veya yükümlülüklere uyumsuzlukta ısrar,
  • Personele karşı uyarılara rağmen sorumluluklarını yerine getirmemek,
  • Denetim planı kurallarına uymamak,
  • Açık şekilde denetimli serbestlikten çekilme talebi.

Bu durumlar belirlendiğinde infaz hâkimi kararıyla ceza açık cezaevinde infaz edilir. Hâkim kararına kadar denetimli serbestlik tedbiri yürürlükte kalır (DS Hiz. Yön. m.87/1).

İmza Yükümlülüğü İhlali: En sık karşılaşılan ihlal türüdür. Üst üste iki kez imza yükümlülüğüne uyulmaması, denetimli serbestliğin sonlandırılmasına neden olur.


Firar Sayılan Haller ve Kapalı Cezaevine Dönüş

Tahliyeden sonra 5 gün içinde denetimli serbestlik müdürlüğüne başvurmayan hükümlü, bu sürenin dolmasından sonraki 2 gün içinde de başvurmazsa, TCK m.292 uyarınca “firar” suçundan hakkında soruşturma başlatılır. Aynı zamanda bu kişi kapalı cezaevine alınır ve disiplin cezasına çarptırılır. Cezaevi disiplini açısından firar cezasının infazından sonra 1 yıl geçmeden hükümlü açık cezaevine geçemez (5275 s.k. m.48/4-f).


Denetimli Serbestlik Sürecinde Yeni Suç İşlenmesi

Eğer denetimli serbestlik süresince, cezanın alt sınırı bir yıl veya üzeri olan kasıtlı bir suç işlenirse ve bu suçtan kamu davası açılırsa, infaz hâkimi hükümlünün açık cezaevine sevkine karar verebilir. Ancak beraat, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilirse, denetimli serbestlik tedbiri kaldığı yerden devam ettirilir (5275 s.k. m.105/A-7).

Yargıtay uygulamasında da kamu davası açıldığı tarih ile koşullu salıverilme tarihi arasındaki sürenin açık cezaevinde geçirilmesi gerektiği ifade edilmektedir (Y1CD, K.2021/11582). Ancak yalnızca soruşturma açılması yetmez; kamu davası açılmış olması gereklidir (Y1CD, K.2021/13526).


Adli Para Cezası ve Denetimli Serbestlik

Adli para cezası ödenmediğinde, hükümlü önce kamuya yararlı bir işte çalışmaya yönlendirilir. Bu da reddedilirse, para cezası hapse çevrilir. Ancak, bu durumda hapis cezası doğrudan mahkeme tarafından verilmediğinden, denetimli serbestlik hükümleri uygulanamaz.


Elektronik Kelepçe ile Denetimli Serbestlik

Bazı hallerde, hükümlüye elektronik kelepçe takılarak denetim uygulanabilir. Bu cihaz, kişinin belirli alanların dışına çıkmasını engeller. Kelepçenin usulsüz şekilde çıkarılması veya belirlenen sınırların ihlali denetimli serbestliğin ihlali sayılır (DS Yön. m.105).


Suç Tekrarı (Tekerrür) ve Denetimli Serbestlik

İlk defa tekerrür hükümleri uygulanan hükümlüler denetimli serbestlikten faydalanabilir. Ancak ikinci kez tekerrür hükümleri devreye girerse, kişi hem denetimli serbestlikten hem de koşullu salıvermeden yararlanamaz (5275 s.k. m.108/3).


Denetimli Serbestlik Kararının Değiştirilmesi veya Kaldırılması

Bazı durumlarda yükümlülüğün yerine getirilememesi ya da artık gerekli görülmemesi halinde, denetimli serbestlik kararının kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir karar verilmesi mümkündür. Bu talepler İnfaz İşlemleri Değerlendirme Komisyonu aracılığıyla yargı merciine iletilir (DS Hiz. Yön. m.45).


İtiraz ve Şikâyet Hakkı

Denetimli serbestlik müdürlüğü kararlarına karşı hükümlü veya yasal temsilcisi tarafından itiraz ya da şikâyet başvurusu yapılabilir. Şikâyet süresi, kararın öğrenildiği tarihten itibaren 15 gündür. Başvurular doğrudan infaz hâkimliğine ya da denetimli serbestlik müdürlüğü ve savcılık aracılığıyla yapılabilir. İşlemin durdurulması için infaz hâkimi ciddi hukuka aykırılık ve telafisi güç zararlar öngörmelidir (DS Hiz. Yön. m.48).

31 Temmuz 2023 Tarihinde Cezaevinde Bulunan Hükümlülere Uygulanan Denetimli Serbestlik Şartları Nelerdir?

Ceza infaz sisteminde geçici süreli düzenlemeler içeren 5275 sayılı Kanun’un Geçici 10. maddesi, 31 Temmuz 2023 tarihi itibariyle cezaevinde bulunan hükümlülere yönelik önemli hükümler içermektedir. Bu düzenleme, COVID-19 pandemisi döneminde verilen izinlerle bağlantılı olarak, hükümlülerin infaz durumlarını ve denetimli serbestlik koşullarını yeniden şekillendirmiştir.

Aşağıda, bu düzenlemenin detaylarını bulabilirsiniz:


1. COVID-19 İzni Sonrası Cezaevine Dönüş Zorunluluğu

31 Temmuz 2023 tarihi itibariyle, geçici 9. madde uyarınca COVID-19 nedeniyle açık cezaevinden izinli olan hükümlüler, izin süresi sona erdikten sonra 15 gün içerisinde bağlı bulundukları infaz kurumuna dönüş yapmak zorundadır. Bu süre içinde dönüş yapılmaması halinde, firar suçuna dair işlemler başlatılabilir.


2. Beş Yıl ve Daha Az Cezası Kalanlara Talep Aranmaksızın Denetimli Serbestlik

COVID-19 izni sürecinde dışarda bulunan ve kalan cezası 5 yıl veya daha az olan hükümlüler açısından, mahkemeye başvurmalarına gerek kalmaksızın, doğrudan denetimli serbestlik uygulaması başlatılabilir. Bu uygulamaya ilişkin kararlar, infaz hâkimleri tarafından verilmektedir. Böylece birçok hükümlü, cezasının geri kalan kısmını dışarda, gözetim altında geçirebilmektedir.


3. İlgili Bilgilendirmeler Adalet Bakanlığı Tarafından Yapılır

COVID-19 izninden dönecek veya hakkında doğrudan denetimli serbestlik kararı verilecek hükümlülerle ilgili tüm duyurular ve bilgilendirmeler, Adalet Bakanlığı’nın resmî internet sitesi üzerinden yayımlanmaktadır. Hükümlüler ve aileleri bu kaynaklardan süreci takip etmelidir.


4. 31.07.2023’te İzinde Olanlara Yükümlülük Olmaksızın Denetimli Serbestlik

COVID-19 nedeniyle izne gönderilen ve bu izni 31 Temmuz 2023 tarihi itibariyle devam eden hükümlüler için, cezanın koşullu salıverilme tarihine kadar kalan süresi boyunca herhangi bir yükümlülüğe tabi olmadan denetimli serbestlik uygulanır. Bu kişilerden kamu hizmeti yapma, imza atma, programa katılma gibi klasik yükümlülükler beklenmez.


5. Açık Cezaevine Ayrılma Hakkı Otomatik Olarak Kazanılır

Geçici 9. maddenin altıncı fıkrası kapsamında açık cezaevine gönderilen hükümlüler, 31.07.2023 tarihi itibariyle resmen açık cezaevine ayrılmış sayılır. Yani bu statüye geçişte ayrıca bir işlem yapılmasına gerek kalmaz.


6. Kapalı Cezaevinde Olanlara Açığa Geçiş ve Erken Denetimli Serbestlik Hakkı

TCK’da belirtilen belli suçlar (örneğin terör suçları, örgütlü suçlar) hariç olmak üzere, kapalı cezaevinde bulunan ve:

  • Toplam cezası 10 yıldan az olanlar 1 ayını,
  • 10 yıl ve üzeri cezası olanlar 3 ayını kapalı cezaevinde geçirmişse ve
  • Açık cezaevine ayrılmalarına 3 yıl veya daha az süre kaldıysa,

bu kişilerin açık cezaevine geçişi sağlanabilir.

Ayrıca, 31 Temmuz 2023 tarihi itibariyle açık cezaevinde bulunanlar ile yukarıdaki şartları taşıyanlar, en az 3 ay açık cezaevinde kalmaları koşuluyla, cezalarının kalanını 3 yıl erken denetimli serbestlik kapsamında geçirebilirler. Bu düzenleme çok sayıda hükümlü için erken tahliye imkanının kapısını açmıştır.


Sonuç Olarak

31 Temmuz 2023 tarihi itibariyle ceza infaz kurumlarında bulunan veya COVID-19 izinli olan hükümlüler için getirilen bu düzenleme, çok sayıda kişinin cezasının geri kalanını toplum içinde geçirmesini sağlamaktadır. Özellikle pandemiden kaynaklanan mağduriyetlerin giderilmesi ve infaz sisteminin rahatlatılması amaçlanmıştır.

Bu sürecin detayları ve kişisel durumunuza özel değerlendirmeler için bir hukuk uzmanından destek almanız oldukça önemlidir.

30 Mart 2020 Tarihine Kadar İşlenen Suçlar İçin Denetimli Serbestlik Şartları

Ceza infaz rejiminde önemli değişiklikler içeren 5275 sayılı Kanun’un Geçici 6. Maddesi, 30 Mart 2020 öncesinde işlenen suçlar bakımından farklı bir denetimli serbestlik ve infaz rejimi getirmiştir. Bu kapsamda, ilgili tarihten önce işlenen suçlar için daha avantajlı infaz oranları ve denetimli serbestlik süresi uygulanmaktadır.


1. Denetimli Serbestlik Süresi 3 Yıl Olarak Uygulanır

Geçici 6. maddeye göre, 30.03.2020 tarihinden önce işlenmiş suçlarda denetimli serbestlik süresi üç yıl olarak belirlenmiştir. Bu, standart uygulamadaki bir yıllık süreye göre hükümlüler için önemli bir avantaj sunmaktadır.


2. Koşullu Salıverilme İçin 1/2 İnfaz Oranı Geçerlidir

Aynı maddeye göre, belirli süreli hapis cezalarına çarptırılan hükümlüler, cezalarının yarısını cezaevinde geçirmeleri halinde koşullu salıverilme hakkına kavuşurlar. Yani, örneğin 10 yıl hapis cezası alan bir kişi yalnızca 5 yıl cezaevinde kalıp şartlı tahliye olabilecektir.


3. Hangi Suçlar Bu Düzenlemeden Yararlanamaz?

Aşağıdaki suçları işleyenler, 1/2 infaz indirimi ve 3 yıl denetimli serbestlikten faydalanamaz:

  • Kasten öldürme (TCK m.81-83)
  • İşkence, eziyet (TCK m.94-96)
  • Cinsel suçlar (TCK m.102-105)
  • Uyuşturucu ticareti (TCK m.188)
  • Devletin güvenliğine, anayasal düzene, milli savunmaya karşı suçlar
  • Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar
  • Bankacılık zimmeti
  • Koşullu salıverme hakkı geri alınanlar

4. Suçun İşlenme Tarihi Esastır

Geçici 6. maddenin uygulanmasında, suçun 30.03.2020 tarihinden önce işlenmiş olması yeterlidir. Hüküm daha sonra kesinleşmiş olsa bile, suç tarihi esas alınarak 1/2 infaz ve 3 yıl denetimli serbestlik uygulanır.


5. Somut Tahliye Hesaplaması Nasıl Yapılır?

Örneğin, 10 yıl hapis cezası olan biri için hesaplama şu şekildedir:

  • 10 yılın yarısı = 5 yıl
  • Bu süreden 3 yıl denetimli serbestlik çıkarılır
  • Cezaevinde kalması gereken süre = 2 yıl

6. Bazı Suçlara Tekerrür Hükmü Uygulananlar Ne Yapacak?

Tekerrür (tekrar suç işleme) hükümleri uygulanan kişiler için:

  • İlk kez tekerrür hükümleri uygulanıyorsa 3 yıllık denetimli serbestlikten yararlanılabilir
  • Ancak ikinci kez tekerrür durumu söz konusuysa, ne koşullu salıvermeden ne de denetimli serbestlikten faydalanmak mümkündür

7. Adli Para Cezalarına Bu Hükümler Uygulanmaz

Adli para cezası alan hükümlüler, ister doğrudan, ister hapse çevrilmiş şekilde olsun, bu geçici düzenlemeden yararlanamazlar. Ödenmeyen para cezaları hapis cezasına çevrilse dahi, Geçici 6. madde kapsamında bir infaz indirimi veya denetimli serbestlik hakkı doğmaz.


8. Denetimli Serbestlik Altında Yeni Suç İşleyenler

Denetimli serbestlik sürecindeyken yeniden suç işleyen kişiler hakkında, kesinleşmiş yeni ceza infazı eski cezaya eklenerek yapılır. Bu kişilerin yeniden denetimli serbestlikten yararlanması için yeni koşullar değerlendirilir ve önceki infaz süresi göz önünde bulundurulur.


9. Yurtdışında Yaşayanlar İçin Uygulama

Yurtdışında ikamet eden hükümlüler, bu düzenlemeden yararlanmak istediklerinde Türkiye’deki yükümlülükleri yerine getirmek zorundadır. Konsolosluklar aracılığıyla denetimli serbestlik uygulanmaz. Dolayısıyla, denetimli serbestlik süresi boyunca Türkiye’de kalmaları gerekir.


10. Hükümlünün Suçlarından Sadece Biri Kapsama Giriyorsa Ne Olur?

Eğer hükümlü, biri Geçici 6. madde kapsamına giren, diğeri ise girmeyen iki farklı suçtan mahkûm olmuşsa; her ceza ayrı değerlendirilir:

  • Geçici 6. madde kapsamındaki suçta 1/2 infaz oranı ve 3 yıl denetimli serbestlik uygulanır
  • Diğer suçta ise mevcut infaz oranı geçerlidir
  • Bu tür durumlarda genellikle standart 1 yıl denetimli serbestlik uygulanır

11. Taksirle İşlenen Suçlar ve Olası Kast

Taksirli (örneğin trafik kazasıyla ölüm) veya bilinçli taksirle işlenen suçlar bu düzenlemeden yararlanabilir. Ancak olası kastla işlenen bazı suçlar (örneğin olası kastla öldürme) kapsam dışında kalabilir.


12. Yargılaması Süren Sanıklar ve Mahkumiyet Kararları

Yargılaması devam eden kişiler hakkında da, suç tarihi 30.03.2020’den önceye denk geliyorsa, hüküm kesinleştikten sonra Geçici 6. madde hükümleri uygulanır. Bu hüküm, ister tutuklu ister tutuksuz olsun fark etmez.


13. İhlal Edilen Denetimli Serbestlik Hakkı ve Kapsam Dışı Kalma

Hükümlü denetimli serbestlik yükümlülüklerini (örneğin seminer, imza, elektronik kelepçe vb.) ihlal ederse, 3 yıllık denetimli serbestlik süresinden faydalanamaz, ancak 1/2 infaz indirimi yine uygulanabilir.


14. Eski Düzenlemelerle Çakışma: KHK 671 ve 7242 Sayılı Kanun

Hem 671 sayılı KHK (2 yıl denetimli serbestlik) hem de 7242 sayılı Kanun (3 yıl denetimli serbestlik) hükümleri aynı anda uygulanamaz. Bu durumda, hükümlü için lehe olan hüküm esas alınır. Hangisi daha avantajlıysa o hüküm uygulanır.


Bu düzenlemeler, infaz hukukunda önemli avantajlar sağlar. Ancak her somut olayın özel olarak değerlendirilmesi gerekir. Hükümlülerin tahliye süresi, suç vasfı, infaz oranı ve denetimli serbestlik hakkı profesyonelce hesaplanmalıdır.

Koşullu Salıverilme ve Denetimli Serbestlik: Şartlar ve Uygulama Esasları

Koşullu salıverme, yani halk arasında bilinen adıyla “şartlı tahliye”, cezasının belirli bir kısmını cezaevinde geçiren hükümlünün, iyi hal gösterdiği takdirde kalan cezasını toplum içinde, gözetim altında geçirmesine imkân tanıyan bir infaz kurumudur. Bu uygulama, denetimli serbestlik mekanizmasıyla doğrudan ilişkilidir ve birlikte işler. Koşullu salıverme tarihi, hükümlüye denetimli serbestlik uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesinde kritik bir rol oynar.


Genel Koşullu Salıverilme Oranı (1/2 İnfaz)

7242 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemeye göre, genel kural olarak süreli hapis cezası alan hükümlüler, cezalarının yarısını cezaevinde geçirdiklerinde koşullu salıvermeden yararlanabilirler. Birden fazla süreli hapis cezası olsa bile, infaz kurumunda geçirilecek maksimum süre 28 yıldır (5275 s.k. m.107/3).


İstisnai Suçlar İçin Koşullu Salıverme Oranı (2/3)

Bazı suçlar için infaz oranı 2/3 olarak uygulanır. Aşağıdaki suçlardan mahkûm olanların koşullu tahliye için daha uzun süre cezaevinde kalmaları gerekir:

  • Kasten öldürme (TCK m.81–83)
  • Ağır yaralama (TCK m.87/2-d)
  • İşkence ve eziyet (TCK m.94-96)
  • Cinsel saldırı ve cinsel suçlar (TCK m.102-105)
  • Özel hayata karşı suçlar (TCK m.132-138)
  • Uyuşturucu ticareti suçu (TCK m.188) – çocuklar için
  • Devlet sırlarına karşı suçlar (TCK m.326-339)
  • Örgütlü suçlar ve terör suçları
  • MİT Kanunu kapsamındaki suçlar

Örgüt Suçlarında Şartlı Tahliye (2/3 ve Süreli Koşullar)

Eğer kişi suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte üyelikten veya örgüt adına suç işlemekten ceza almışsa;

  • Ağırlaştırılmış müebbet hapis: 36 yıl infaz gerekir
  • Müebbet hapis: 30 yıl infaz gerekir
  • Süreli hapis cezası: Ceza süresinin 2/3’ü infaz edilmelidir (5275 s.k. m.107/4)

Bazı Suçlarda 3/4 İnfaz Oranı Uygulaması

Aşağıda yer alan suçlar için şartlı tahliye süresi, cezanın 3/4’ünün infazı ile mümkün olur:

  • TCK m.102/2, 103, 104/2-3 – Cinsel dokunulmazlığa karşı ağır suçlar
  • TCK m.188 – Uyuşturucu ticareti
  • 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar

Çocuklar İçin Ceza İndirimleri ve Koşullu Salıverme

30.03.2020 öncesinde işlenen suçlarda, çocukların cezaevinde geçirdiği süre avantajlı şekilde hesaplanır:

  • 15 yaşına kadar her 1 gün, 3 gün sayılır
  • 18 yaşına kadar her 1 gün, 2 gün sayılır (5275 s.k. Geçici m.6/4)

Koşullu Tahliye Kararını Hangi Mahkeme Verir?

Normalde hükmü veren mahkeme bu kararı verir. Ancak hükümlü başka bir yerde cezasını çekiyorsa, bulunduğu yerdeki aynı derece mahkeme tarafından koşullu salıverme kararı alınır. Mahkeme, cezaevi idaresinin “iyi hal” raporunu olumlu değerlendirirse hükümlünün tahliyesine karar verir.


Denetimli Serbestlik Süresi ve Koşullu Tahliye İlişkisi

Koşullu salıverme tarihi yaklaşan hükümlüler için, infaz hâkimi 1 yıl öncesinden denetimli serbestlik uygulamasını başlatabilir. Bu durumda ayrıca mahkeme kararı ile tahliye gerekmez. Ancak denetimli serbestlik bittikten sonra, koşullu tahliye statüsü resmi olarak devreye girer.


Koşullu Salıverme Sonrası Yeni Suç İşlenirse Ne Olur?

Denetim süresi içerisinde kasıtlı ve hapis cezasını gerektiren yeni bir suç işlenirse, koşullu salıverme iptal edilir. Ancak yeni suçun cezası adli para cezasına çevrilirse, önce hapis cezası verilmiş olsa dahi koşullu salıverme geri alınamaz (Yargıtay 1. CD 2013/1575).


Özet: Koşullu Tahliye ile Denetimli Serbestliğin Farkı

  • Koşullu salıverme: Mahkeme kararı ile cezanın kalan kısmının toplumda geçirilmesidir
  • Denetimli serbestlik: Koşullu salıverilmeden önce cezanın son kısmının kontrollü olarak dışarda geçirilmesini ifade eder
  • Denetimli serbestlik uygulanırken ayrıca koşullu salıverme kararı verilmez
  • Denetimli serbestlik yükümlülüklerine uyulmaması hâlinde, hükümlü cezaevine geri alınabilir

Yargıtay Kararları ve Hukuki Değerlendirme

Denetimli Serbestlikte İyi Hallilik Değerlendirmesi Önce Cezaevi İdaresi Tarafından Yapılmalıdır

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesi çerçevesinde, denetimli serbestliğe ilişkin son kararı verme yetkisi infaz hakimliğine ait olsa da, bu süreçte ilk değerlendirme kurumu içindeki yetkili kurul tarafından gerçekleştirilir. Aynı Kanun’un 89. maddesi ile Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik’in 14. maddesinin birinci fıkrasındaki (ç) ve (f) bentlerine göre, İdare ve Gözlem Kurulu hükümlünün iyi halli olup olmadığını belirleyerek bu doğrultuda bir karar almakla yükümlüdür.

Bu değerlendirme yapılırken, yine aynı yönetmeliğin 16. maddesinde belirtilen kriterler dikkate alınmalı ve karar bu esaslara uygun şekilde oluşturulmalıdır. Şayet karar olumlu çıkarsa, düzenlenen raporla birlikte infaz dosyası infaz hakimine gönderilir ve bu aşamada hakim, kalan cezanın denetimli serbestlik kapsamında infaz edilip edilmeyeceğine yönelik karar verir. Hakim, İdare ve Gözlem Kurulunun raporunu dikkate alarak olumlu ya da olumsuz karar verebilir.

Ancak, eğer İdare ve Gözlem Kurulu tarafından yapılan değerlendirme olumsuz olursa, bu durumda hükümlü, ilgili karara karşı şikayet yoluna başvurarak denetim mekanizmasını harekete geçirebilir. Tüm bu süreçlerin dikkate alınmasıyla, hükümlü vekilinin doğrudan infaz hakimliğine yaptığı başvurunun, usul gereği önce cezaevi idaresi tarafından değerlendirilmesi için infaz kurumuna gönderilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, yerinde ve yasal dayanağı olmayan kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmiştir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2024/6475 E., 2025/2056 K.).

Terör Propagandası Suçlarında Denetimli Serbestlik ve Açık Cezaevi Uygulaması

Ceza infazına ilişkin uygulamalarda, denetimli serbestlikten yararlanma şartları 5275 sayılı Kanun çerçevesinde detaylı şekilde belirlenmiştir. İlgili Yönetmeliğin 8. maddesine göre, 6/2-c ve ç bentleri haricinde kalan terör ve örgütlü suçlardan mahkum olan kişiler açık ceza infaz kurumuna ayrılamazlar. Ancak somut olayda, hükümlünün cezasının terör örgütü propagandası yapma suçundan kaynaklandığı, suçun doğası itibarıyla örgüt üyeliğini oluşturmadığı ve örgüt mensubu sayılmasının hukuken mümkün olmadığı tespit edilmiştir.

Bu doğrultuda, açık cezaevine ayrılmasına ve denetimli serbestlikten yararlanmasına yönelik talebin değerlendirilmesinde, hem infaz kurumu idaresi hem de infaz hakimi tarafından kişinin örgüt mensubu olarak değerlendirilmesi hukuka aykırı bulunmuştur. Özellikle, yargı kararıyla örgüt mensubu olmadığı kesinleşmiş bir kişiye ilişkin “örgütten ayrıldı mı” gibi sübjektif değerlendirmelere dayalı işlemlerde bulunulması, somut olay bağlamında geçerli ve hukuken bağlayıcı bir sonuç doğurmaz.

Öte yandan, 05.04.2012 tarihli ve 6291 sayılı Kanun ile infaz kanununa eklenen 105/A maddesinde, denetimli serbestlik tedbirinden yararlanmak için hükümlünün cezasının son 6 ayını açık cezaevinde geçirmesi gerektiği düzenlenmişse de, aynı Kanun’la gelen geçici 3. madde hükmüyle bu zorunluluğun istisnası getirilmiştir. Söz konusu geçici madde, koşullu salıverilmesine bir yıldan az kalan ve açık cezaevinde bulunan ya da açık cezaevine ayrılma şartlarını sağlayan iyi halli hükümlülere, talepleri halinde, denetimli serbestlik uygulanmasına olanak tanımaktadır.

Ayrıca geçici 3. maddenin 2. fıkrasında, bu infaz usulünün yalnızca en fazla 6 ay süreyle uygulanabileceği belirtilerek, koşullu salıverilmeye kalan süreye göre farklı sürelerde denetimli serbestlik uygulanmasına imkan tanınmıştır. Ancak geçici 3. maddede, bazı diğer fıkralarda yer alan “bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla” ifadesinin yer almaması, bu hükmün sadece geçici yürürlük dönemiyle sınırlı olmadığını göstermemektedir.

Bu hükümlerin, aynı tarihte yürürlüğe giren 105/A maddesiyle birlikte değerlendirilmesi zorunludur. Nitekim kanun koyucunun, koşullu salıverilmeye kalan süreye göre farklı gruplara yönelik özel hükümler getirme iradesi, 105/A’nın 3. fıkrasında da açıkça görülmektedir. Burada; 0-6 yaş arası çocuğu bulunan kadınlar için 2 yıl, ağır hastalığı veya engeli olanlar içinse 3 yıl süreyle denetimli serbestlikten faydalanma imkanı tanınmıştır.

Bu durumda geçici 3. maddenin tüm fıkralarının sadece yürürlüğe girdiği tarihteki hükümlülerle sınırlı olarak uygulanması gerektiği, kanun koyucunun amacıyla da örtüşmektedir. Dolayısıyla, yerinde ve yasal dayanağı bulunmayan kanun yararına bozma başvurusunun reddi gerekmektedir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2019/2376 K.).

Yüksek Riskli Hükümlüde Denetimli Serbestlik Uygulamasında Mevzuata Aykırı Kararlar

Hırsızlık, kasten yaralama ve resmi belgede sahtecilik suçları sebebiyle hüküm giyen sanığın, Beypazarı Asliye Ceza Mahkemesi’nin 04/04/2016 tarihli 2016/61 değişik iş sayılı içtima kararı ile toplam 5 yıl 17 ay hapis cezası aldığı, infaz sürecinde ise Ankara 1. İnfaz Hakimliğinin 30/05/2016 tarihli kararıyla, cezanın koşullu salıverilme tarihine kadar olan bölümünün denetimli serbestlik hükümleri çerçevesinde infaz edilmesine karar verildiği görülmektedir.

Bu karardan sonra, hükümlü müdafiinin, elektronik kelepçenin kaldırılması ve imza yükümlülüğünün haftada üç güne indirilmesine ilişkin talebi, Ankara Denetimli Serbestlik Müdürlüğü tarafından 03/06/2016 tarihinde reddedilmiş; bu karara yönelik şikayet ise Ankara 1. İnfaz Hakimliğinin kararıyla reddedilmiştir. Ancak yapılan itiraz üzerine, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi, yalnızca hükümlünün çocuğu ile kişisel ilişki kurduğu günlerle sınırlı olarak elektronik kelepçenin devre dışı bırakılmasına ve imza yükümlülüğünün üç güne indirilmesine karar vermiştir.

Bu süreç, Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 81. ve 86. maddeleri uyarınca değerlendirilmiştir. Yönetmeliğin 81/2. maddesi, denetimli serbestlik uygulamasına karar verilen hükümlülere uygulanacak yükümlülüklerin denetim planına göre belirlenmesini ve bunların komisyon kararıyla şekillendirilmesini düzenlerken, 86. maddesi ise özellikle yüksek risk grubundaki hükümlüler için uygulanacak kontrol mekanizmalarını net olarak ortaya koymaktadır.

Mevzuata göre yüksek riskli hükümlüler için imza yükümlülüğü; ilk üç ay her gün, üç ila altı ay arası haftada üç gün ve devamında haftada iki gün olacak şekilde uygulanmalıdır. Ancak Ankara Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün düzenlediği 20/06/2016 tarihli formda yüksek riskli hükümlü olarak tanımlanan kişi hakkında bu çerçevenin dışında, mevzuata uygun olmayan bir şekilde yükümlülük belirlenmiştir.

Yapılan incelemede, mevzuata aykırı olarak uygulanan bu kararın usule uygun olmadığına ve denetimli serbestlik sisteminde, özellikle yüksek riskli hükümlüler yönünden istikrarlı ve yasal temele dayalı bir yükümlülük sisteminin uygulanması gerektiğine hükmedilmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2017/1266 sayılı kararında, belirlenen bölge sınırlamaları, denetim sıklığı ve risk değerlendirme formuna uygunluk kriterlerinin gözetilmesi gerektiği vurgulanmış ve yerinde olmayan uygulamaların iptali gerektiği sonucuna varılmıştır.

Bu tür kararlarda denetimli serbestlik hükümlerinin ve Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin açık hükümlerine sadık kalınması gerekmektedir. Hükümlünün durumuna uygun olmayan uygulamalar, hem hukuka hem de kamu güvenliğine zarar verebilir.

Farklı Süreli Denetimli Serbestlik Kapsamındaki Suçların Birlikte İnfazında Uygulama Sorunu

Konya İnfaz Hakimliği tarafından, 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 32. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a eklenen geçici 6. madde uyarınca; şartla tahliye tarihine 2 yıl kalan hükümlüler hakkında denetimli serbestlik hükümlerinin uygulanabileceği belirtilmiş ve bu doğrultuda hükümlü hakkında karar tesis edilmiştir. Ancak ilgili düzenleme bazı suçları kapsam dışı bırakmakta olup, içtima edilen cezaların bir kısmının bu istisnaya dahil olması infaz rejiminde farklılık yaratmaktadır.

Somut olayda, hükümlünün cezaları arasında 671 sayılı KHK kapsamı dışında tutulan eşe karşı kasten yaralama suçu da bulunmakta ve bu suçtan aldığı ceza, diğer suçlarla birlikte içtima edilmiştir. İnfaz hakimliği, içtima hükümleri çerçevesinde hükümlü lehine uygulama yapılması gerektiğini öne sürerek tüm ceza için 2 yıl kala denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına hükmetmiştir. Ancak bu yaklaşım, hukukî bakımdan ciddi bir sakınca doğurmaktadır.

Zira eşe karşı işlenen kasten yaralama suçu, ilgili KHK’nın 32. maddesinde açıkça kapsam dışı bırakılmıştır. Bu nedenle bu suçtan verilen cezanın infazında, şartla tahliye tarihinin 2/3 oranına göre hesaplanması ve yalnızca 1 yıl kala denetimli serbestlikten yararlanılabileceği açıktır. Aksi halde, yalnızca eşe karşı kasten yaralama suçu nedeniyle mahkum edilen bir hükümlüye 1 yıl kala denetimli serbestlik uygulanırken, bu suçun yanında KHK kapsamındaki başka suçları da işleyen bir hükümlünün daha erken tahliye edilmesi gibi hakkaniyete ve eşitlik ilkesine aykırı bir durum ortaya çıkacaktır.

Bu tür uygulamalar, hem kanun koyucunun iradesini zedelemekte hem de ceza adalet sistemi içerisinde çelişkilere yol açmaktadır. Eşitlik ilkesi gereği, kapsam dışı tutulan suçlar bakımından denetimli serbestlikten yararlanma süresi diğer suçlarla içtima edilmiş olsa bile değiştirilmemelidir. Bu sebeple, eşe karşı kasten yaralama suçundan mahkum olan bir hükümlü hakkında geçici 6. maddeye dayanarak 2 yıl kala denetimli serbestlik uygulanması kararı hukuka uygun bulunmamıştır.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi de bu değerlendirmeyle, içtima edilen cezalardan biri kapsam dışı suça ait olduğunda, tüm ceza bakımından 2 yıl kala denetimli serbestlik uygulanamayacağına hükmetmiş ve bu doğrultuda verilen infaz kararının hatalı olduğuna karar vermiştir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – 2017/1653).

Denetimli Serbestlikte Geçen Süre Cezadan Düşürülmelidir

Somut olayda hükümlü hakkında, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesi kapsamında, şartla tahliye tarihine kadar olan bölümün denetimli serbestlik hükümleri çerçevesinde infazına karar verilmiştir. Hükümlü bu süreçte serbest bırakılmış ancak belirli kurallara bağlı kalarak cezanın infazını sürdürmüştür. İmza yükümlülüğü, eğitim veya sosyal faaliyetlere katılma gibi denetim planına dayalı sorumluluklar da bu kapsamda yerine getirilmiştir.

Bu durum, denetimli serbestliğin cezanın infaz şekillerinden biri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hükümlünün özgürlüğü sınırlandırılmış, kamu otoritesi gözetiminde belirli yükümlülüklere tabi tutulmuş ve infaz sürecine dahil edilmiştir. Bu sebeple, hükümlünün denetimli serbestlik tedbiri altında geçirdiği bu sürenin, ceza süresinden düşülmesi yani mahsup edilmesi gerektiği açıktır.

5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin 9. fıkrası ile bu maddenin uygulama esaslarına ilişkin yollama yapılan 107/14. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, denetimli serbestlik süresinin cezanın infazı kapsamında geçtiği açık bir şekilde hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla hükümlünün, cezanın kalan süresi denetimli serbestlik altında infaz edilirken geçirdiği bu süre, ileride kalan cezanın tamamlanmış kabul edilmesi açısından dikkate alınmalıdır.

Bu bağlamda yapılan itiraz, yerinde bulunarak kabul edilmiştir. Çünkü cezanın infazı sadece cezaevinde geçirilmekle sınırlı değildir; denetimli serbestlik gibi alternatif infaz rejimleri de, kişiye belirli yükümlülükler yüklemek suretiyle cezanın sosyal ortamda infazını mümkün kılmaktadır. Böyle bir sistem içerisinde geçen sürenin infazdan sayılmaması, hem hukuka hem de adaletin temel ilkelerine aykırılık teşkil eder.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi de verdiği 2014/6613 sayılı kararında bu hususu açıkça belirtmiş ve denetimli serbestlik süresinin ceza süresinden mahsup edilmesi gerektiği yönünde hüküm kurmuştur.

Denetimli Serbestlikte Cezai İçtima Kuralı ve Tek Uygulama Esası

Denetimli serbestlik uygulamasında, birden fazla mahkûmiyet kararı bulunan hükümlüler açısından cezaların birleşerek infaz edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 90/4. maddesi, bu duruma açıklık getirmekte ve uygulamada oluşabilecek karmaşaları önlemeye yöneliktir. Anılan hükme göre, başka bir mahkûmiyeti nedeniyle cezaevine alınan hükümlünün denetimli serbestlik kaydı kapatılır; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107. maddesinin hükümleri uyarınca cezaların toplanarak infazının sağlanabilmesi amacıyla ilgili infaz dosyası, hükümlünün bulunduğu kuruma gönderilir.

Somut olayda, hükümlünün 5 ay, 4 ay ve 150 gün olmak üzere üç ayrı mahkûmiyet hükmü bulunmakta olup, bu cezaların her biri için ayrı ayrı denetimli serbestlik uygulamak yerine, cezai içtima ilkesi gözetilerek birleşik infaz yöntemi tercih edilmelidir. Çünkü aksi halde, hükümlü aynı nitelikteki suçlardan ötürü birden fazla kez denetimli serbestlik tedbiriyle infazdan yararlanmış olacak ve bu durum hem adalet duygusunu zedeleyecek hem de infaz hukukuna aykırı bir ayrıcalık yaratacaktır.

Ceza adaletinin temel prensiplerinden biri olan infaz bütünlüğü, bu tür durumlarda cezaların toplamı üzerinden denetimli serbestlik değerlendirmesi yapılmasını zorunlu kılar. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2017/74 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, hükümlünün toplam cezası dikkate alınmalı ve yalnızca bir kez denetimli serbestlik uygulanmalıdır. Aksi bir yaklaşım, hukuki eşitlik ilkesine zarar verebileceği gibi, yargının infaz rejimi üzerindeki denetimini de zayıflatacaktır.

Cezai içtima uygulaması, sadece infaz süresini netleştirmekle kalmaz, aynı zamanda denetimli serbestlik sürecinin düzenli ve adil işlemesini de sağlar. Bu nedenle, denetimli serbestlikte birden fazla ceza söz konusu olduğunda, cezanın toplamı üzerinden tek bir denetimli serbestlik tedbiri uygulanması esas alınmalıdır.

Denetimli Serbestlik Sürecinde Suç İşlenmesi ve Açık Cezaevine Sevk Hakkında Takdir Yetkisi

Olayın özüne bakıldığında, hükümlü 4 yıl 2 ay hapis cezasının infazı amacıyla 23.09.2021 tarihinde ceza infaz kurumuna alınmış, savcılıkça hazırlanan 10.11.2021 tarihli müddetnameye göre şartla tahliye tarihi 25.07.2023, bihakkın tahliye tarihi ise 23.08.2025 olarak belirlenmiştir. Hükümlünün talebi üzerine 22.11.2021 tarihli İnfaz Hakimliği kararı ile cezasının kalan kısmının denetimli serbestlik tedbiri altında infazına karar verilmiştir. Ancak denetimli serbestlik süreci devam ederken, 06.09.2021 tarihinde işlendiği ileri sürülen uyuşturucu madde kullanımı, tehdit, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığını ihlal gibi çeşitli suçlara ilişkin olarak kamu davası açılmıştır.

Bu gelişme üzerine, Denetimli Serbestlik Müdürlüğü tarafından, söz konusu eylemlerin kasıtlı suç kapsamında olduğu ve cezasının alt sınırının bir yıldan fazla olduğu gerekçesiyle hükümlünün açık ceza infaz kurumuna gönderilmesi yönünde değerlendirme yapılmış ve bu talep Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla İnfaz Hakimliğine sunulmuştur. Bu noktada, 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinde yer alan “…denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine infaz hâkimi tarafından, hükümlünün açık ceza infaz kurumuna gönderilmesine karar verilebilir.” hükmü, infaz hakimine bu konuda takdir hakkı tanımaktadır.

Ancak belirtilmelidir ki bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp, objektif verilere ve yasal dayanaklara dayanmalıdır. Hükümlünün açık cezaevine sevki konusunda verilecek kararın, somut olgulara dayalı, dosya içeriğiyle uyumlu, denetlenebilir ve gerekçelendirilmiş olması gereklidir. Aksi takdirde keyfi uygulamalarla infaz rejimi zarar görebileceği gibi, kişilerin temel haklarına da müdahale edilmiş olur.

5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin 7. fıkrasının ikinci cümlesi ise infazın nasıl sürdürüleceğine ilişkin kesin bir hüküm getirmektedir. Buna göre; eğer kovuşturma sonucunda hükümlü hakkında beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi ya da düşmesi gibi bir karar verilirse, denetimli serbestliğe kaldığı yerden devam edilir ve burada infaz hakiminin takdir yetkisi yoktur.

Somut olayda, infaz hakimi tarafından verilen kararın, takdir yetkisinin kullanımı bağlamında gerekçesiz ve dosya içeriğiyle çelişen bir şekilde tesis edildiği, ayrıca yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gereğince beraat ya da düşme kararı durumunda nasıl bir işlem yapılacağı açıkça belirlenmiş olmasına rağmen bu düzenleme gerekçe gösterilerek hükümlü hakkında açık cezaevine sevk kararı verilmiş olması nedeniyle kararın hukuka aykırı olduğu değerlendirilmiştir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2023/6457 esas ve 2024/1969 karar sayılı içtihadında bu hatalı uygulamayı ortaya koyarak, kanun yararına bozma talebini haklı bulmuş ve infaz sürecinde keyfi uygulamaların önüne geçilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Denetimli Serbestlik Kararlarında Tebligat ve Bilgilendirme Zorunluluğu

İnfaz sürecine dair yargı kararlarında, hükümlüye yönelik alınan denetimli serbestlik kararlarının usulüne uygun şekilde bildirilip bildirilmediği büyük önem arz etmektedir. Denetimli serbestlik tedbiri, cezanın şartla tahliye tarihine kadar dışarıda infazına imkan tanıyan bir uygulama olup, bu kararın infaz edilebilmesi için hükümlünün bilgilendirilmiş ve yükümlülüklerinden haberdar edilmiş olması gerekir.

Somut olayda, hükümlü hakkında İnfaz Hakimliği tarafından 25.04.2023 ve 27.07.2023 tarihli kararlarla, şartla tahliye tarihine kadar olan cezanın denetimli serbestlik kapsamında infaz edilmesine hükmedilmiştir. Ancak izin süresi sonunda hükümlünün ilgili Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne müracaat etmemesi, bu yükümlülüğe aykırılık gerekçesiyle hakkında verilen denetimli serbestlik kararlarının kaldırılarak açık ceza infaz kurumuna gönderilmesine neden olmuştur.

Bu noktada, hükümlünün yokluğunda verilen denetimli serbestlik kararlarının, kendisine usulüne uygun şekilde tebliğ edilip edilmediği, eğer tebliğ yapıldıysa bunun hangi tarihte gerçekleştiği, ayrıca UYAP sistemine kayıtlı telefon numarasına ceza infazına dair bir SMS gönderilip gönderilmediği, gönderildiyse gönderim tarihi gibi önemli detaylar araştırılmadan karar verilmiştir. Oysa 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve ilgili mevzuat, hükümlünün bilgilendirilmesi ve savunma hakkının korunması esasına dayanmaktadır.

Buna ek olarak, Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne yapılacak başvuruya ilişkin olarak, açık ceza infaz kurumundan hükümlünün salıverilmeden önce tebligat alıp almadığı da belirlenmelidir. Nitekim dosyada yer alan Kahramanmaraş Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün 05.09.2023 tarihli yazısında, hükümlüye başvuru zorunluluğunun bildirildiği belirtilmişse de, bu bildirimin gerçekten yapılıp yapılmadığı, tebliğ-tebellüğ belgeleriyle doğrulanmamıştır. Oysa Açık Ceza İnfaz Kurumlarından Denetimli Serbestlik Müdürlüklerine yapılan sevklerde düzenlenmesi gereken “Nakil ve Tebliğ Tebellüğ Belgesi” bu tür belirsizlikleri gidermek adına zorunlu bir evraktır.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2024/6470 E., 2024/8188 K. ve 2024/6065 E., 2024/7194 K. sayılı kararlarında da bu konular açık şekilde vurgulanmış; hükümlünün denetimli serbestlik yükümlülüklerine uymadığı iddiasıyla hakkında verilen kararların, ancak yeterli ve denetlenebilir tebligat süreçleri tamamlandıktan sonra geçerli olabileceği belirtilmiştir. Eksik incelemeyle ve somut dayanaklar olmadan alınan kararlar ise hukuka aykırı sayılarak, kanun yararına bozulmuştur.

Denetimli Serbestlik Sürecinde Tutuklama ve İyi Hallilik Kriterlerinin Değerlendirilmesi

Koşullu salıverilmeden yararlanmak ve açık cezaevine geçiş hakkı elde etmek isteyen hükümlüler açısından, ceza infaz kurumunda kaldıkları sürede iyi halli sayılmaları önemli bir şarttır. Mevzuat uyarınca, mahkûmiyetin infazı esnasında hükümlünün kuruma uyumlu davranış sergilemesi yeterlidir. Ancak hükümlü cezasının infazına denetimli serbestlik altında devam ederken, hakkında yeni bir suç nedeniyle tutuklama kararı verilmişse, bu durum tek başına hükümlünün iyi halli olmadığı anlamına gelmez.

Hükümlünün denetimli serbestlik dönemindeki eylemleri, cezaevi içinde gözlemlenemeyeceği için, infaz rejimi kapsamındaki iyi hâl tespitine doğrudan etkili değildir. Bu noktada devreye ceza infaz kurumu bünyesindeki İdare ve Gözlem Kurulu girer. Kurul, infaz süreci boyunca oluşturulan gözlem değerlendirme, gelişim analizi ve risk raporlarını dikkate alarak hükümlünün iyi halli sayılıp sayılmayacağına ilişkin nihai kararı verir. Dolayısıyla, sadece tutuklanmış olmak, kişinin açık ceza infaz kurumuna geçişini otomatik olarak engelleyecek bir unsur değildir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2024/2265 E. ve 2024/8844 K. sayılı kararında bu hususu açıkça vurgulamıştır. Somut olayda, infaz hakimliği, hükümlü hakkında yapılan şikâyeti kabul etmiş, fakat bunu takiben doğrudan “açık ceza infaz kurumuna ayrılmasına” karar vermek suretiyle idari takdir yetkisinin ötesine geçmiştir. Oysa infaz hakiminin görevi, yalnızca hukuka aykırılığı tespit etmek ve gerekirse işlemin iptaline karar vermekle sınırlıdır. Hükümlünün açık cezaevine sevki konusunda somut değerlendirme ve karar verme yetkisi yalnızca İdare ve Gözlem Kurulu’na aittir.

Dolayısıyla, infaz hakiminin idarenin yerine geçerek sevk işlemini doğrudan emretmesi usul ve yasa açısından isabetli bulunmamış; bu gerekçelerle kanun yararına bozma talebi kabul edilmiştir.

Ceza infaz hukukunun hassas dengeleri, özellikle denetimli serbestlik sürecinde hem hükümlünün haklarını korumayı hem de kamu düzenini sağlamayı hedeflemektedir. Bu nedenle iyi hallilik kararları, yalnızca cezaevindeki davranışlar ve dosya içeriğindeki resmi raporlar ışığında değerlendirilmeli, sübjektif varsayımlara dayandırılmamalıdır.

Denetimli Serbestlik Uygulanırken Tutuklama veya Askerlik Durumunun Etkisi

Ceza infaz kurumlarında hapis cezalarının uygulanmasında, hükümlü hakkında daha önce kesinleşmiş bir mahkûmiyet bulunması ve kişinin başka bir suçtan dolayı tutuklanması halinde, infaz önceliğinin kesinleşmiş ceza lehine olacağı kabul edilmektedir. Bu bağlamda, Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 45. maddesinde açıkça düzenlenen kurallar, özellikle tutukluluk ve askerlik halleriyle ilgili belirsizliklerin giderilmesi açısından önem taşımaktadır.

Yönetmeliğin “Denetimli serbestlik kararlarının değiştirilmesi, durdurulması veya kaldırılması” başlıklı 45/3. maddesine göre, denetim süreci devam ederken yükümlü hakkında yeni bir tutuklama kararı verilmesi, hapis cezasının infazına başlanması veya yükümlünün askere alınması gibi durumlarda denetimli serbestlik tedbirlerinin yerine getirilmesi geçici olarak durdurulacaktır. Ancak aynı hükümde, tutuklulukta veya askerlikte geçirilen sürenin, yükümlülüğün uygulandığı süreye dâhil edileceği ve ceza infaz kurumu idaresi ile işbirliği içinde kişiye dair gelişim raporlarının oluşturulacağı da açıkça belirtilmektedir.

İlk bakışta, bir yandan denetimli serbestlik uygulamasının durdurulması öngörülürken, diğer yandan bu sürenin denetim süresinden sayılması arasında bir çelişki olduğu düşünülebilir. Ancak burada kanun koyucunun amacı, denetimli serbestlik kapsamındaki cezanın askıya alınmaması, aksine, hükümlü hakkında önce kesinleşmiş hapis cezasının öncelikle infaz edilmesi gerektiği yönündedir. Bu anlayışa göre, hakkında tutuklama kararı verilmiş bir kişi, denetimli serbestlik kapsamındaki cezasını açık ya da kapalı ceza infaz kurumunda tamamlamaya devam eder; yalnızca tedbirin serbest ortamda uygulanmasına ara verilmiş olur.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2016/2542 sayılı kararında da bu ilkeye dikkat çekilmiştir. Hükümlü hakkında verilmiş denetimli serbestlik kararı devam etmekteyken, başka bir suç nedeniyle tutuklanması durumunda, sadece denetimli serbestliğe ara verilmesi değil, asıl olan cezanın kapalı ceza infaz kurumunda infazının devam etmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu kapsamda, tutuklama kararının varlığı, denetimli serbestlik kararını tamamen sona erdirmez; sadece hükümlü cezaevinde bulunduğu süre boyunca dışarıda uygulanması gereken yükümlülükler yerine getirilemeyeceği için geçici duraklama oluşur.

Ayrıca, kişinin askerlik hizmetine başlaması halinde de aynı ilkeler geçerlidir. Askerlik süresince yükümlülükler askıya alınsa da, bu süre denetimli serbestlik süresinden sayılır. Gelişim raporları askerî birlik ya da cezaevi idaresinden alınan bilgilerle oluşturulur.

Denetimli Serbestlikte Süresinde Başvurmayan Hükümlü İçin Kaçma Suçu Oluşur mu?

Sanık hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 292. maddesi uyarınca “hükümlü veya tutuklunun kaçması” suçu kapsamında mahkûmiyet hükmü kurulmuştur. Olayın detaylarına bakıldığında, Antalya 16. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen 7 ay 20 gün hapis cezasının infazı için sanığın 26.02.2012 tarihinde ceza infaz kurumuna alındığı, sonrasında ise yürürlüğe giren 6291 sayılı Kanun ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da yapılan değişikliklerden yararlanmak istediğini beyan ettiği anlaşılmaktadır.

Bu talep üzerine, Antalya İnfaz Hakimliğince 19.04.2012 tarihinde sanık hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak tahliye edilmesine karar verilmiştir. Ancak 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin 8. fıkrası gereğince, denetimli serbestlik kararının ardından ilgili müdürlüğe belirlenen süre içerisinde başvuru yapılmaması halinde, hükümlü hakkında kaçma suçu hükümleri devreye girmektedir. Aynı maddenin 6. fıkrasında ise denetimli serbestlik müdürlüğüne başvurunun en geç 3 gün içinde yapılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.

Sanığın tahliye kararının kendisine tebliğ edildiği 19.04.2013 tarihinden itibaren hem 3 günlük yasal başvuru süresi hem de ek 2 günlük sürenin sona erdiği tarih olan 24.04.2013 gününde yükümlülüğünü yerine getirmemiş, ancak 25.04.2013 tarihinde müracaatta bulunmuştur. Bu gecikme, kanunen kaçma suçunun unsurlarını oluşturmakta ve infazın devamına engel teşkil etmektedir.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2017/4411 sayılı kararında bu durumu hukuka uygun bularak, hükümlünün süresinde başvurmamasını kaçma suçu olarak değerlendirmiş ve mahkûmiyet kararını onamıştır. Zira, denetimli serbestlik tedbiri, yükümlülükler ve sürelerle sıkı sıkıya bağlı bir infaz rejimi olup, ilgili yükümlülüklerin ihlali cezai yaptırımı beraberinde getirir.

Bu nedenle, denetimli serbestlik kapsamında serbest bırakılan hükümlülerin, kendilerine tanınan yasal süreleri dikkatle takip etmeleri ve herhangi bir gecikmeye mahal vermemeleri gerekmektedir. Aksi takdirde, basit bir gecikme dahi kaçma suçu gibi ağır sonuçlar doğurabilir.

Psikolojik Rahatsızlık Nedeniyle Unutkanlık Yükümlülük İhlali Sayılamaz

Hükümlünün denetimli serbestlik sürecinde yükümlülüklerini yerine getirmediği ve bu ihlallerde ısrarlı olduğu gerekçesiyle, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A-6. maddesi kapsamında, cezasının kalan kısmının kapalı ceza infaz kurumunda infazına karar verilmiştir. Ancak, dosya içeriği bu kararın objektif değerlendirmeyle uyumlu olmadığını göstermektedir.

Eskişehir 1. İnfaz Hakimliğinin 21/02/2017 tarihli kararına karşı yapılan itirazda hükümlü, yaşadığı psikolojik sorunlar nedeniyle unutkanlık yaşadığını beyan etmiştir. İtiraz, merci mahkeme tarafından yeterli görülmeyerek reddedilmiştir. Ancak hükümlünün 02/03/2017 tarihli dilekçesinde belirttiğine göre, görevli personelle yaptığı görüşmede unutkanlığı nedeniyle seminerleri kaçırabileceğini, ancak aranırsa katılım sağlayabileceğini ifade ettiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 15/4-c maddesi dikkate alınmalıdır. Anılan düzenleme gereğince, denetim planları hazırlanırken yükümlünün bireysel ihtiyaçları, sağlık durumu ve uyum yeteneği gibi faktörler değerlendirmeye alınmalıdır. Hükümlünün, unutkanlığa neden olan psikolojik rahatsızlığının gerçekliği ise ancak uzman sağlık kuruluşlarından alınacak bir rapor ile netleştirilebilir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2017/1651 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, bu tür durumlarda hükümlünün sağlık durumu göz ardı edilerek doğrudan yükümlülük ihlali kararı verilmesi isabetsizdir. Denetim planının kişinin sağlık durumuna uygun şekilde düzenlenip düzenlenmediği değerlendirilmeden alınan infaz kararları, hem hukuka hem de insani sorumluluklara aykırılık teşkil eder.

Dolayısıyla, hükümlünün gerçekten psikolojik bir rahatsızlık yaşayıp yaşamadığına dair resmi sağlık raporu temin edilmeden, seminer ya da imza gibi yükümlülüklerin ihlal edildiği varsayımıyla verilen kapalı cezaevi iade kararı eksik incelemeye dayalıdır. İnfaz kararlarında kişisel koşullar ve sağlık durumu gibi insani faktörlerin mutlaka dikkate alınması gerekir.

671 Sayılı KHK Kapsamında Ceza İnfazı, Denetimli Serbestlik ve Beyan Doğruluğu Üzerine Yargı Kararları

Kozan İnfaz Hâkimliğince verilen kararda, 671 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamenin 32. maddesi uyarınca 5275 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. madde esas alınmıştır. Bu düzenleme, koşullu salıverilmeye 2 yıl kala denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasını mümkün kılmakta, ancak bazı suçları bu imkândan hariç tutmaktadır.

Somut olayda, hükümlünün cinsel istismar suçu nedeniyle aldığı mahkûmiyet, kapsam dışı suçlar arasında yer almakta; bununla birlikte konut dokunulmazlığını ihlal suçuyla birlikte cezası içtima edilmiştir. Hâkimlik, lehine infaz rejiminin esas alınması gerektiğini savunarak denetimli serbestlik uygulanmasına karar vermiştir. Ancak Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2017/258 sayılı kararında bu yaklaşımı hukuka aykırı bulmuştur. Çünkü cinsel istismar suçu, 671 sayılı KHK’nın açıkça istisna tuttuğu suçlardan biridir. Bu nedenle içtima edilmiş olsa bile, bu suçun varlığı durumunda koşullu salıverilme 2/3 oranında hesaplanmalı ve denetimli serbestlik uygulaması en erken şartla tahliyeye 1 yıl kala gündeme gelebilir. Aksi halde, sadece kapsam dışı suç işlemiş bir hükümlü ile bu suça ek başka suçlar işlemiş bir hükümlü arasında eşitlik ilkesine aykırı bir uygulama oluşur.

Bir diğer olayda ise, denetimli serbestlik kapsamında kamuya yararlı bir işte çalıştırılma yükümlülüğü verilen bir hükümlünün, sigortalı bir işte çalıştığını beyan ederek bu yükümlülüğe ara verilmesini sağladığı, fakat yapılan denetimde beyan edilen işyerinin faaliyet göstermediği anlaşılmıştır. Bu durum üzerine denetimli serbestlik müdürlüğü tarafından önce uyarı yapılmış, ardından başka yükümlülükleri de ihlal ettiği gerekçesiyle hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna iadesi istenmiştir.

Ancak Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 84/7. maddesi, bu gibi durumlarda hükümlünün beyanlarının doğruluğunun araştırılmasını öngörmektedir. Kişinin çalışma iddiasının yalan olduğunun anlaşılması durumunda, bu doğrudan yükümlülük ihlali sayılmak yerine yükümlülüğün kaldığı yerden infazına başlanması şeklinde sonuç doğurur. Nitekim Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2017/1650 sayılı kararında da bu hususu vurgulayarak, sadece yanlış beyanda bulunulması sebebiyle yükümlülük ihlali varsayımıyla cezanın kapalı cezaevinde infazına karar verilmesinin hatalı olduğuna hükmetmiştir.

Sonuç olarak, hem 671 sayılı KHK kapsamındaki infaz düzenlemeleri hem de denetimli serbestlik sürecindeki beyanların hukuki değeri bakımından, hükümlülerin lehine ya da aleyhine doğabilecek sonuçların dikkatle değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Gerek infaz oranlarının tespiti gerekse yükümlülüklerin takibi konusunda hukuki hataların önlenmesi adına detaylı değerlendirmeler yapılması şarttır.

Kamuya Yararlı İşte Çalıştırma Yerine Hapis Cezası Uygulamasında Görevli Mahkeme

4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun genel gerekçesi incelendiğinde, infaz hâkimliğinin kurulma amacı; ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemleri yargısal denetime tabi tutmak, şikayetleri karara bağlamak ve mevzuatla kendisine verilen diğer görevleri ifa etmektir. Bu çerçevede infaz yargıcının, hem Anayasa hem de uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan hükümlü haklarını koruma görevi bulunduğu anlaşılmaktadır.

Kanunun 1. maddesinde, infaz hâkimliğinin görev kapsamının; ceza infaz kurumlarındaki işlem ve faaliyetlere ilişkin şikayetleri incelemek ve karara bağlamak olduğu belirtilmiştir. Gerekçede “işlem” kavramı; hükümlü hakkında hukuki sonuç doğuran karar, tedbir ya da yönetsel irade beyanlarını ifade ederken, “faaliyet” kavramı ise hükümlünün statüsünde değişiklik yaratan ve iyileştirme amacı taşıyan tüm eylem ve programları kapsar.

Ancak 4675 sayılı Yasa’nın 4. maddesiyle birlikte değerlendirme yapıldığında, infaz hâkimliğinin görev alanı içinde sayılmayan veya açıkça başka bir mahkemeye bırakılan konuların dışlandığı görülür. Nitekim aynı maddenin son fıkrasında “kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır” denilerek bu sınır açıkça çizilmiştir. Bu nedenle, her infaz konusunun doğrudan infaz hâkimliğinin yetki alanına girdiğini kabul etmek doğru değildir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98. maddesinde ise, hükmün yorumlanması, çektirilecek cezanın hesabında tereddüt oluşması veya yeni kanun hükümlerinin lehe sonuç doğurması hâlinde, kararın hükmü veren mahkemeden talep edilmesi gerektiği açıkça düzenlenmiştir.

Somut olaya gelindiğinde; 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesi kapsamında denetimli serbestlik tedbirine tabi olan bir hükümlü hakkında, kamuya yararlı işte çalıştırılma yükümlülüğü getirilmiş ve bu işleme karşı yapılacak itirazların infaz hâkimliğine yapılacağı belirtilmiştir. Ancak burada söz konusu olan durum, adli para cezasının ödenmemesi nedeniyle 106/3. madde uyarınca hapse çevrilmesi ve bunun kamuya yararlı bir işte çalışmaya dönüştürülmesidir. Bu gibi durumlarda hangi yargı mercii tarafından karar verileceğine dair açık bir hüküm bulunmadığından, başvuru genel kurallara göre değerlendirilmelidir.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 07/08/2015 tarihli ve 2015/271 değişik iş sayılı dosyasında verilen kararda, 1825 gün hapis cezasının kamuya yararlı işte çalışmaya çevrilmesine ilişkin işlemlere dair tebliğ eksikliği iddiası gündeme gelmiş, ancak bu konuda karar verme yetkisinin infaz hâkimliğine değil, cezayı veren mahkemeye ait olduğu hususu göz ardı edilmiştir. Bu nedenle, infaz hâkimliğince verilen kararın usule uygun olmadığı ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması gerektiği sonucuna varılmıştır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – 2017/1942 K.).

Hükümlünün Cezaevinde Bulunması Nedeniyle Kamuya Yararlı İşte Çalıştırma Kararının Uygulanması

Sanığın hakaret suçundan dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 125/4 ve 62/1. maddeleri uyarınca 2 ay 27 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu hapis cezasının aynı Kanun’un 50. maddesi gereğince 1 ay 13 gün süreyle kamuya yararlı bir işte çalışma cezasına çevrilmesine, Viranşehir Sulh Ceza Mahkemesinin 11.06.2013 tarihli ve 2012/130 esas, 2013/315 sayılı kararı ile hükmedilmiştir.

Ancak sanık, kendisine yapılan tebligata rağmen belirlenen yasal sürede Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne başvurmamış ve bunun sonucunda kısa süreli hapis cezasının infazına karar verilmiştir. Viranşehir 2. Asliye Ceza Mahkemesi de bu doğrultuda 16.02.2016 tarihli kararında kamuya yararlı iş yükümlülüğünün yerine getirilmemesini gerekçe göstererek yeniden hapis cezası verilmesine hükmetmiştir.

Oysa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50/6 ve 50/7. maddelerinde açıkça belirtildiği üzere, seçenek yaptırımların yerine getirilmemesi durumunda mahkeme tarafından, bu ihmalin hükümlünün kendi kusurundan mı yoksa elinde olmayan sebeplerden mi kaynaklandığı araştırılmalıdır. Kanun hükmü gereğince, kamuya yararlı işte çalışmaya ilişkin yükümlülük, hükümlünün cezaevinde bulunduğu dönemde yerine getirilemiyorsa, bu durumun kendi iradesiyle engellenmediği kabul edilmelidir.

Somut olayda, hükümlünün zaten ceza infaz kurumunda olduğu sabittir. Bu nedenle kamuya yararlı iş yükümlülüğünün cezaevinde iken ifa edilememesi doğal bir sonuçtur. Böyle bir durumda yapılması gereken, infaz işleminin hükümlü tahliye edildikten sonra yerine getirilmesidir. Yani kamuya yararlı işte çalıştırma kararı askıya alınmalı, hükümlü serbest kaldıktan sonra Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne yönlendirilmelidir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi de 2017/1659 sayılı kararında bu hususa dikkat çekmiş ve hükümlünün cezaevinde bulunduğu süre içinde yükümlülüğün ifa edilmemesinin, hapis cezasına çevrilme gerekçesi yapılamayacağını açıkça ifade etmiştir. Mahkemece bu esaslar gözetilmeden verilen karar usule ve yasaya aykırı bulunmuş, bu nedenle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmiştir.

Disiplin ve Tazyik Hapsinde Denetimli Serbestlik Hükümleri Uygulanmaz

Ödeme taahhüdünü ihlal suçu nedeniyle verilen hapis cezası, Yargıtay içtihatlarına göre disiplin hapsi kapsamında değerlendirilmektedir. Bu türden hapis cezaları, klasik anlamda bir “hapis cezası” olmayıp, farklı bir infaz niteliği taşır. Özellikle tazyik hapsi uygulamasında kişi, kendisinden beklenen yükümlülüğü yerine getirdiği anda serbest bırakılmakta olup bu yönüyle cezanın infazı süreye bağlı değildir.

Disiplin ve tazyik hapsinin amacı, kişiyi belirli bir eylemi yerine getirmeye zorlamak olup, infaz rejimi bakımından sonuç doğuran sürekli bir mahkûmiyet söz konusu değildir. Bu nedenle, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesiyle düzenlenen denetimli serbestlik tedbirinin, bu tarz cezalara uygulanması mümkün değildir.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 2013/4666 sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere; disiplin hapsi veya tazyik hapsi niteliği taşıyan hürriyeti bağlayıcı yaptırımlarda, kişinin cezaevinde geçireceği sürenin bir infaz rejimi kapsamında değerlendirilmesi hukuken geçerli kabul edilmemekte ve bu nedenle denetimli serbestlik hükümlerinden faydalanması da mümkün görülmemektedir.

Denetimli Serbestlikten Kaç Kez Yararlanılabilir?

Hükümlülerin ceza infaz süreçlerinde en çok merak ettiği konulardan biri, denetimli serbestlik uygulamasından birden fazla kez faydalanılıp faydalanılamayacağıdır. Bu konuda Yargıtay kararları net bir çerçeve sunmakta olup, uygulamada ortaya çıkan birçok uyuşmazlık bu içtihatlarla giderilmiştir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesine göre, hükümlü aynı infaz dönemi içinde yalnızca bir kez ve 1 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirinden yararlanabilir. Bu nedenle, hükümlü daha önce bu imkândan faydalanmışsa ve denetim süresi içinde kesinleşen yeni bir mahkûmiyet söz konusu olmuşsa, ikinci kez denetimli serbestlikten aynı şekilde yararlanması mümkün değildir.

Bu durumda yapılması gereken, ilk mahkûmiyet nedeniyle dışarıda geçirilen denetimli sürenin, toplam cezanın infaz süresinden mahsup edilmesi ve geriye kalan süreye göre koşullu salıverilme tarihi belirlenerek infaz planlamasının yapılmasıdır (Yargıtay 19. Ceza Dairesi – 2015/6313).

Aynı mahkeme kararında hükümlünün hem hapis hem de adli para cezasına mahkûm edilmesi halinde, bu cezalar infaz sırasında sıraya konularak uygulanır. Her bir ceza için ayrı ayrı denetimli serbestlik uygulanamaz. Bu tür kararlarda da tek bir defa denetimli serbestlik uygulanabileceği Yargıtay içtihatlarıyla sabittir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi – 2014/7852).

Benzer şekilde, farklı mahkemeler tarafından verilmiş olsa bile; örneğin biri kasten yaralama, diğeri ise uyuşturucu ticareti suçu gibi iki ayrı ceza birleştirilerek toplam infaz süresi hesaplandığında da hükümlünün yalnızca bir kez denetimli serbestlik hakkı bulunduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 10. Ceza Dairesi – 2014/467).

Denetimli serbestlik uygulamasından tahliye edildikten sonra, denetim süresi içinde yeniden suç işleyen ve bu suçtan mahkûmiyet kararı kesinleşen bir kişi hakkında ise artık denetimli serbestlikten yararlanma imkânı ortadan kalkmaktadır. Bu gibi durumlarda, her iki suça ilişkin hapis cezası kapalı infaz kurumunda infaz edilir. Çünkü kişi, denetim hükümlerine aykırı davranarak yeni bir suça karışmıştır (Yargıtay 11. Ceza Dairesi – 2014/459).

Sonuç olarak, denetimli serbestlik sistemi birden fazla kez uygulanabilecek esnek bir sistem olmayıp, yalnızca bir defaya mahsus olmak üzere ve belirli koşullar sağlandığında hükümlülere tanınan bir infaz kolaylığıdır. Bu konuda hatalı bir işlem yapılması, infazın iptali ya da tekrar cezaevine dönüş gibi ciddi sonuçlar doğurabilir.

Denetimli Serbestlik Sürecinde Hükümlünün Başka Suçtan Tutuklanması Hakkında Hukuki Değerlendirme

Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmakta olan bir hükümlünün, devam eden denetim süresi içerisinde başka bir suç nedeniyle tutuklanması halinde, bu durum çoğu zaman “koşullu salıverme ihlali” olarak yorumlansa da, hukuken durum farklıdır. Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 2015/9220 sayılı kararı ile Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2016/2542 sayılı kararı birlikte incelendiğinde, ortaya çıkan esas şudur: Başka bir suçtan dolayı verilen tutuklama kararı, hükümlünün denetimli serbestlik yükümlülüğünü kendiliğinden ihlal ettiği anlamına gelmez.

Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 45. maddesi açık biçimde bu hususu düzenlemektedir. Maddeye göre; denetim süresi devam ederken hükümlü hakkında tutuklama kararı verilirse veya hapis cezasının infazına başlanırsa, denetimli serbestlik tedbiri geçici olarak durdurulur. Ancak bu süreçte hükümlünün ceza infaz kurumunda geçirdiği süre, denetimli serbestlik süresinden sayılmaya devam eder. Aynı hüküm, askerlik nedeniyle yükümlülüğün kesintiye uğraması halinde de geçerlidir.

Bu düzenleme ilk bakışta çelişkili gibi görünse de, aslında cezanın lehine infaz ilkesine dayanır. Kanun koyucu, tutuklama hali gerçekleşse bile hükümlüye daha önce tanınan denetimli serbestlik imkanını tamamen ortadan kaldırmamakta, aksine yükümlülüklerin durduğu bu süreci denetim süresinden saymakta ve rehberlik yükümlülüğü varsa bunun cezaevi idaresi aracılığıyla sürdürülmesini öngörmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak, tutukluluk süresi ya koşullu salıverilme tarihine eklenerek yeni bir tahliye takvimi çıkarılır ya da hükümlü lehine olacak şekilde mahsup edilerek infaz hesaplaması yapılabilir.

Ayrıca Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin kararında da belirtildiği üzere, bir kişi hakkında kesinleşmiş hapis cezası varsa ve bu ceza denetimli serbestlik kapsamında infaz ediliyorsa, sonradan başka bir suçtan dolayı tutuklanması durumunda, tutuklama kararı infaz edilmeden, mevcut hapis cezasının infazına cezaevinde devam edilmelidir. Yani kişi hakkında aynı anda iki ayrı infaz yürütülemez. Hükümlü, mevcut cezanın infazı tamamlanıncaya kadar tutukluluk süresi askıya alınır.

Sonuç olarak, denetimli serbestlik süreci devam eden bir kişinin başka suçtan tutuklanması, her zaman yeni bir ihlal anlamına gelmez. Bu noktada yapılması gereken, infazın yeniden düzenlenmesi, yükümlülüğe ara verilmesi ve tutukluluk süresinin mahsubu gibi hususların dikkatle değerlendirilmesidir.

Denetimli Serbestlikte Yükümlülüğün İki Kez İhlal Edilmesi Durumunda Cezaevine Dönüş Süreci

Denetimli serbestlik uygulamasında, yükümlülüğe ilişkin kuralların ihlali ciddi sonuçlar doğurabilir. Özellikle aynı takvim yılı içinde yapılan tekrar ihlaller, “yükümlülüğe uymama konusunda ısrar” olarak değerlendirilir. Bu durum, hükümlünün yeniden cezaevine gönderilmesine yol açar.

Mevzuat uyarınca, hükümlü yükümlülüğünü yerine getirmezse öncelikle yazılı şekilde uyarılır. Ancak uyarıya rağmen aynı yıl içinde ikinci kez yükümlülüklerini yerine getirmediği tespit edilirse, denetimli serbestlik infazı durdurularak kayıt kapatılır. Bu husus Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2017/1499 sayılı kararında açıkça vurgulanmıştır. Kararda, hükümlünün ilk ihlal sonrası kamuya yararlı işte çalışmaya çağrıldığı, ancak ikinci kez geçerli bir mazereti olmaksızın yükümlülüğe uymadığı gerekçesiyle denetimli serbestlik kararının kaldırıldığı belirtilmiştir.

Benzer bir değerlendirme, Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2014/1863 sayılı kararında da yapılmıştır. Karara konu olayda, hükümlü denetimli serbestlik kapsamında tahliye edildikten sonra hem bireysel görüşmeye hem de imza yükümlülüğüne gitmemiştir. Bu durum, yükümlülüğe aykırı davranış olarak değerlendirilmiş ve hükümlünün dışarda geçirdiği denetim süresi toplam ceza süresinden düşülerek, kalan cezasının cezaevinde infaz edilmesi gerektiğine hükmedilmiştir.

Burada dikkat edilmesi gereken temel husus şudur: Bir yıl içerisinde iki kez denetimli serbestlik koşulları ihlal edilirse, ilgili denetim dosyası kapatılır ve hükümlü, koşullu salıverilme tarihine kadar olan süreyi kapalı ceza infaz kurumunda tamamlamak zorunda kalır. Denetim süresince yapılan her davranış bu açıdan titizlikle takip edilmekte ve raporlanmaktadır.

Özetle, denetimli serbestlik sisteminde yapılan yükümlülük ihlallerinin sayısı ve sıklığı, cezanın infaz şeklini doğrudan etkiler. Bu nedenle yükümlülüğün bilerek veya bilmeyerek ihlali, tüm denetimli serbestlik avantajlarının kaybedilmesine neden olabilir. Bu tür durumlarla karşılaşmamak için uzman bir ceza hukuku avukatından destek alınması büyük önem taşır.

İnfaz Hâkimliğinin Denetimli Serbestlikte İyi Hal Değerlendirmesi Yetkisi Var mı?

Denetimli serbestlik tedbirinden yararlanmak isteyen hükümlüler için en temel kriterlerden biri, ceza infaz kurumunda geçirdiği süre boyunca iyi hâlli olmalarıdır. Ancak bu iyi hâl durumunun kim tarafından ve nasıl değerlendirileceği, infaz hukukunun hassas noktalarından biridir. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2022/8353 E., 2022/7295 K. sayılı kararı, bu konuda önemli bir içtihat niteliği taşımaktadır.

Somut olayda, hükümlünün denetimli serbestlik talebi Bilecik İnfaz Hâkimliği tarafından reddedilmiştir. Red gerekçesi ise hükümlü hakkında covid-19 iznindeyken uyuşturucu madde bulundurmak suçundan soruşturma olması, başka bir suçtan yakalama kararı bulunması ve bir diğer suçtan kamu davası açılmış olmasıdır. Ancak bu suçlamalara ilişkin hiçbir belge ya da resmi kayıt dosyada yer almamaktadır.

Bu noktada dikkat çekilmesi gereken husus, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 89. ve 105/A maddelerinde açıkça ifade edildiği üzere, iyi halin değerlendirilmesi yetkisinin infaz hâkimliğine değil, ceza infaz kurumundaki idare ve gözlem kuruluna ait olmasıdır. Bu kurul, hükümlünün cezaevi içindeki genel tutum ve davranışlarını; gözlem değerlendirme raporu, gelişim dosyası ve diğer belgelerle birlikte değerlendirerek karar verir.

Yargıtay da bu kararıyla İnfaz Hâkimliği’nin kurum idaresi yerine geçerek iyi hal tespiti yapmasının hukuka aykırı olduğunu açıkça belirtmiştir. Zira infaz hâkimi, sadece idare tarafından yapılan değerlendirme sonucuna göre bir karar verebilir. Aksi halde, görev ve yetki gaspı anlamına gelecek bir karar ortaya çıkmaktadır.

Bu karar, hem ceza infaz kurumları hem de mahkeme kararlarının sınırlarını belirlemesi açısından önemlidir. Denetimli serbestlik başvurularında eksik ya da usulsüz değerlendirme yapılması, kişinin hürriyetinin sınırlandırılması sonucunu doğurabilir. Bu tür durumlarda hükümlülerin haklarını araması ve gerekli itiraz yollarını kullanması oldukça önemlidir.

Sonuç olarak, İnfaz Hâkimliği iyi hal konusunda doğrudan karar veremez; yalnızca idare ve gözlem kurulunun hazırladığı resmi değerlendirme raporları doğrultusunda işlem yapabilir. Bu ayrım, infaz hukukunun adil ve objektif şekilde işletilebilmesi açısından yaşamsal bir öneme sahiptir.

Denetimli Serbestlikte İhlal Halinde İki Kez Yazılı Uyarı Şartı Neden Önemlidir?

Denetimli serbestlik tedbiri, mahkûmun toplum içinde belirli kurallara uyması şartıyla cezasını özgürlük içinde çekmesine imkân tanır. Ancak bu tedbirin ihlali durumunda ciddi sonuçlarla karşılaşılabilir. Bu noktada en önemli konulardan biri, hükümlünün yükümlülüklere uymaması halinde uygulanacak prosedürdür. Yargıtay içtihatlarına göre, bu sürecin en kritik unsuru, ihlalden sonra yapılacak yazılı uyarıdır.

Somut bir olayda, hükümlünün ilk kez 06.06.2015 tarihinde yapılması gereken “vakıa sorumlusu görüşmesine” katılmaması üzerine Denetimli Serbestlik Müdürlüğü 30.06.2015 tarihinde yazılı bir ihtarda bulunmuştur. Bu uyarı sonrasında hükümlü 28.08.2016 tarihli grup çalışmasına katılmamış ve müdürlük doğrudan dosyayı kapatarak infaz hâkimliğinden cezaevine gönderilmesi talebinde bulunmuştur. İnfaz hâkimliği de kapalı cezaevine iade kararı vermiştir.

Ancak 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun uyarınca, yükümlülüklere uymamakta ısrar sayılabilmesi için en az iki ayrı yazılı ihtarın yapılması şarttır. Buradaki “ısrar”, sadece tekrar edilen ihlali değil, aynı zamanda usule uygun şekilde yapılan uyarıların ardından yükümlünün bu davranışında ısrar etmesini ifade eder. Bu nedenle ikinci bir ihtar yapılmadan infaza son verilmesi ve hükümlünün cezaevine gönderilmesi hukuka aykırıdır.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2016/3083 sayılı kararında bu konuya açıklık getirerek, ikinci bir ihtarın yapılmadan infazın sonlandırılmasını hukuk devleti ilkesine aykırı bulmuştur. Aynı şekilde, Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 2015/21337 sayılı kararında da, ilk ihlalden hemen sonra yapılan yazılı uyarının zorunlu olduğu belirtilmiş; bu uyarı yapılmadan gerçekleştirilen infaz sonlandırma işlemlerinin geçersiz olduğu vurgulanmıştır.

Denetimli serbestlik süreci, yalnızca yükümlünün davranışları değil, infaz makamlarının da usule uygun hareket etmesini gerektirir. Bu bağlamda bir ihlal tespit edildiğinde, her biri için ayrı ayrı yazılı ihtar tebliği yapılmalı ve yükümlünün bu ihtarlara rağmen yükümlülüklere uymakta ısrar ettiği somut olarak ortaya konmalıdır. Aksi takdirde denetimli serbestlik kararının kaldırılması ve kişinin kapalı ceza infaz kurumuna iadesi hukuki dayanaktan yoksun kalacaktır.

Denetimli Serbestlik Dosyası Kapatıldığında İtiraz Nereye Yapılır?

Denetimli serbestlik tedbirinin ihlali halinde, cezanın dışarda infazını sağlayan sistem devre dışı bırakılarak, dosya kapatılabilir ve kişi yeniden ceza infaz kurumuna alınabilir. Ancak bu tür işlemler her zaman adil ve usule uygun yürütülmeyebilir. Peki bu gibi durumlarda, infaz dosyasının kapatılmasına karşı hangi merciye başvuru yapılmalıdır?

Bu sorunun yanıtı, Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2017/3702 sayılı kararı ile netlik kazanmıştır. Karara göre, denetimli serbestlik ihlali nedeniyle dosyanın kapatılarak Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi işlemi, idari değil adli nitelikte bir işlem olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, Denetimli Serbestlik Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen bu işleme karşı yapılacak itirazların, infaz hâkimliğine değil, doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığına yapılması gerekmektedir.

Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin daha önceki içtihatları da bu görüşü destekler niteliktedir. 5402 sayılı Kanun’un 18. maddesinde yer alan “müdürlükler ve koruma kurullarının idari nitelikteki işlemleri infaz hâkimliğine taşınabilir” düzenlemesi, ancak idari işlemlerle sınırlı kalmaktadır. Oysa denetimli serbestliğin ihlali nedeniyle dosyanın kapatılması ve mahkemeye gönderilmesi, doğrudan ceza hukukunu ilgilendiren adli bir işlem niteliğindedir. Bu kapsamda, itiraz mercii olarak infaz veya sulh ceza hâkimliği değil, Cumhuriyet savcılığı yetkilidir.

Ayrıca 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 6545 sayılı Kanun’da yapılan düzenlemeler ve Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 72/8. maddesi de bu görüşü destekler. Bu maddede, yükümlünün denetim planına uymaması halinde önce uyarılacağı, uyarıya rağmen ihlalin devamı durumunda ise dosyanın kapatılacağı ve ilgili mahkemeye gönderileceği açıkça belirtilmiştir.

Ancak dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli nokta, dosya kapatılmasına dair yapılan işlemin tebligat usulüne uygun yapılmış olması gerektiğidir. Aksi durumda kişinin savunma hakkı zedelenebilir ve yapılan işlem hukuka aykırı sayılabilir. Denetimli serbestlik sürecinde yapılan her işlem, açık mevzuat hükümleri kadar Adil Yargılanma Hakkı ve hukuki güvenlik ilkeleri kapsamında da değerlendirilmeye muhtaçtır.

Denetimli Serbestlikte Yükümlülük İhlali ve İki Kez Firar Durumu

Denetimli serbestlik uygulaması, cezasının bir kısmını dışarıda infaz eden hükümlülere yönelik önemli bir infaz rejimidir. Ancak bu hak, belirli şartlara uyulması halinde sürdürülebilir. Eğer yükümlü belirlenen kuralları birden fazla ihlal ederse, bu durumda özgürlüğün geri alınması gündeme gelebilir. Bu kapsamda özellikle iki defa yapılan ihlalin hukuki sonucu kritik öneme sahiptir.

Örneğin; eşe karşı kasten yaralama suçundan 5 ay hapis cezası alan bir hükümlünün, denetimli serbestlikten yararlandığı süreçte yükümlülüklerini iki kez ihlal etmesi, infazının tekrar cezaevinde devam etmesine sebep olabilir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesi bu konuda oldukça açıktır. Kanun; denetim planına uygun hareket etmeyen ve bu uyumsuzluğu bir yıl içinde iki defa tekrarlayan kişilerin, yükümlülüklerine uymakta ısrarcı sayılacaklarını belirtir.

Yargıtay’ın 2020/1173 sayılı kararında da benzer bir durum değerlendirilmiştir. Hükümlü, ilk ihlalden sonra resmi olarak uyarılmış ve bu uyarı tebliğ edilmiştir. Ancak bu uyarı kararının henüz kesinleşmemiş olması, ikinci ihlalin dikkate alınmasına engel olmamıştır. Çünkü mevzuata göre denetim planına iki kez aykırı davranmak yeterlidir ve ilk uyarıya karşı itiraz sürecinin devam ediyor olması, kişinin ikinci kez yükümlülüğü ihlal etmesine bir mazeret oluşturmaz. Aksi takdirde, her hükümlü uyarı sürecinde yeni bir ihlal hakkı kazanmış gibi bir durum ortaya çıkar ki bu, kanunun amacına aykırıdır.

Bu örnek, denetimli serbestlik sisteminin nasıl disiplinli yürütüldüğünü ve ihlallerin sonuçlarının ne kadar ciddi olabileceğini göstermektedir.

İki Kez Firar Eden Hükümlü Denetimli Serbestlikten Yararlanabilir mi?

Bir diğer önemli konu da firar eden hükümlülerin bu haktan yararlanıp yararlanamayacağıdır. 7242 sayılı Kanun’la getirilen düzenlemelere göre, kapalı cezaevinde bulunan bir hükümlü, iyi hal kriterlerini taşıdığı sürece denetimli serbestlikten faydalanabilir. Bu durumda, kişinin açık cezaevine ayrılma şartını taşıyıp taşımadığına değil, sadece geçici 6. madde kapsamında belirtilen iyi hal ve süre kriterlerini karşılayıp karşılamadığına bakılır.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2021/14863 sayılı kararında bu konu ayrıntılı biçimde ele alınmış ve açıkça şu değerlendirme yapılmıştır: Her ne kadar hükümlü iki kez firar etmiş olsa da, mevcut düzenleme bu durumda denetimli serbestlik uygulanamayacağını öngörmemektedir. Açık cezaevinden ikinci kez kaçanlara yönelik açık bir yasak bulunmadığı için, bu kişilerin iyi halli olmaları koşuluyla kapalı cezaevinde de denetimli serbestlik infaz rejiminden faydalanabilecekleri belirtilmiştir.

Hukuki Destek Almak Neden Önemlidir?

Denetimli serbestlik tedbirinin ihlali, sadece özgürlüğün kısıtlanmasıyla sonuçlanmaz; aynı zamanda ilerideki koşullu salıverilme hakkı, açık cezaevine geçiş gibi önemli fırsatların da kaybedilmesine yol açar. Bu nedenle bu süreçlerde yapılacak olan itirazlar, başvurular ve savunmalar profesyonel bir hukuk desteğiyle yürütülmelidir.

Denetimli Serbestlik Hakkı Birden Fazla Kez Kullanılabilir mi?

Ceza hukukunun infaz rejimlerinden biri olan denetimli serbestlik, mahkumların cezaevinde geçirmeleri gereken sürenin bir kısmını topluma uyum sağlayacak şekilde dışarıda geçirmelerine olanak tanır. Ancak uygulamada sıkça karşılaşılan sorulardan biri de şu şekildedir: Denetimli serbestlik aynı kişi hakkında birden fazla kez uygulanabilir mi?

Bu sorunun cevabı, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesinde açıkça belirtilmiştir. Kanunda, hükümlünün yalnızca bir kez bu infaz usulünden yararlanabileceğine dair herhangi bir kısıtlayıcı hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla, daha önce denetimli serbestlik uygulanarak cezası infaz edilmiş olan bir kişi, başka bir mahkumiyet nedeniyle tekrar cezaevine girdiğinde, şartların sağlanması halinde yeniden denetimli serbestlik hakkından yararlanabilir.

Önemli olan, her bir cezanın ayrı ayrı değerlendirilmesi ve bu cezalara ilişkin koşullu salıverilme tarihlerinin belirlenmesidir. Hükümlü hakkında birden fazla ceza varsa ve bunların bazıları henüz infaz edilmemişse, öncelikle toplama kararı verilerek toplam ceza süresi üzerinden yeni bir koşullu salıverilme tarihi belirlenmelidir. Bu tarihe göre denetimli serbestlik koşullarının oluşup oluşmadığı incelenir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2021/12923 kararında da açıkça belirtildiği gibi, birden fazla ceza varsa ve bunlar farklı zamanlarda infaz ediliyorsa, kişi aynı infaz rejiminden tekrar yararlanabilir.

Denetimli Serbestlikte Kolluk Görevlisinin Yanlış Bilgilendirmesi Yükümlülük İhlali Sayılır mı?

Denetimli serbestlik altında bulunan bir hükümlünün yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği çok hassas bir şekilde değerlendirilir. Ancak bazı durumlarda hükümlüler, kolluk görevlilerinin yanlış yönlendirmeleri nedeniyle imza gibi yükümlülüklerini aksatabilir.

Bu konuda örnek teşkil eden bir olayda, hükümlü haftalık imza yükümlülüğünü yerine getirmek için karakola gitmiş, ancak görevli polis memuru tarafından imza günlerinin değiştirildiği ve kendisinin gelmesine gerek olmadığı söylenmiştir. Hükümlü de bu bilgiye dayanarak belirlenen tarihlerde karakola gitmemiştir. Ancak bu davranış, denetimli serbestlik yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilmiş ve açık ceza infaz kurumuna iadesine karar verilmiştir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2021/13540 sayılı kararında bu değerlendirme hukuka uygun bulunmamıştır. Kararda, hükümlünün beyanlarının hayatın olağan akışına uygun olduğu, imza atmak için karakola gittiği ancak orada kendisine yükümlülüğünün bulunmadığının söylendiği belirtilmiştir. Bu durumda, memurun yönlendirmesinin doğruluğu araştırılmadan verilen karar hatalıdır. Dolayısıyla, ilgili polis memurunun ifadesinin alınması ve olayın detaylı şekilde soruşturulması gerektiği vurgulanmıştır.

Bu karar, denetimli serbestlik yükümlülüklerinin değerlendirilmesinde hakkaniyet ilkesinin ve objektif soruşturma yükümlülüğünün ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak, denetimli serbestlik birden fazla kez uygulanabilir ve memur kaynaklı yönlendirme hataları ciddi sonuçlara yol açabileceği için hukuki destek bu süreçte belirleyici olur. Her iki durumda da kişinin haklarını etkin şekilde savunabilmesi, uzman hukukçularla mümkün hale gelmektedir.


Denetimli Serbestlik ve Adli Sicil Kaydı

Denetimli serbestlik uygulaması, cezanın infazına ilişkin bir yöntem olmakla birlikte, adli sicil kaydına da doğrudan yansıyan bir hukuki sonuç doğurur. Hükümlünün denetimli serbestlikten ne zaman yararlandığı, tahliye tarihi ve cezanın ne zaman tamamlandığı gibi detaylar sabıkalı olarak adlandırılan adli sicil kaydında açıkça yer alır. Bu kayıtlar, kişinin hukuki geçmişini yansıttığı gibi, cezanın infazıyla ilgili devlet denetimini de belgelendirir.

Ancak, Adli Sicil Kanunu hükümlerine göre, denetimli serbestlik uygulanan hükümlülerin kayıtları da belli koşullar altında adli sicil arşivinden silinebilir. Bu koşullar arasında cezanın infazının tamamlanması, denetimli serbestlik sürecinin sorunsuz tamamlanması, aradan belirli bir sürenin geçmesi ve tekrar suç işlememiş olmak gibi ölçütler yer alır.

Dolayısıyla, bir kişi denetimli serbestlik sürecini başarılı bir şekilde tamamlamış olsa bile, bu durum sabıka kaydına yansımış olur ve sicilden silinmesi için ayrıca başvuruya gerek kalmaksızın kanunun öngördüğü sürelerin dolması beklenir. Adli sicil kaydının silinip silinmediği e-Devlet üzerinden veya savcılık kanalıyla kontrol edilebilir.

Daha fazla bilgi için www.gokhanyagmhttp://gokhanyagmur.comur.com adresini ziyaret edebilir, detaylı danışmanlık için Avukat Gökhan Yağmur ile iletişime geçebilirsiniz – 0542 157 06 34.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu