Bölüm 1 – Gelir Vergisine İlişkin Bazı Kavram ve Açıklamalar – Vergi Hukuku Ders Notları
Gelir Vergisine İlişkin Bazı Kavram ve Açıklamalar
Bu bölümde, – Gelir Vergisine İlişkin Bazı Kavram ve Açıklamalar – vergi hukuku bakımından gelir vergisinin üzerine kurulduğu temel kavramlar sistematik biçimde ele alınmaktadır. Gelir kavramının iktisadi ve hukuki anlamı, dar ve geniş anlamda gelir teorileri ile Gelir Vergisi Kanunu’nda (GVK) benimsenen gelir anlayışı karşılaştırmalı olarak açıklanmaktadır. Ayrıca, gelir getiren faaliyetlerin kanuna aykırılığı hâlinde dahi vergilendirme rejiminin nasıl işlediği üzerinde durulmaktadır.
Gelir Kavramı
Gelir vergisi, “gelir” kavramı etrafında şekillenen bir vergidir. Bu nedenle gelir vergisinin konusunu ve kapsamını anlayabilmek için önce gelir kavramının iktisadi anlamını, ardından kanuni düzenlemelerdeki yerini doğru biçimde tespit etmek gerekir. Gelir, hem üretim faktörleriyle bağlantılı bir ekonomik olgu, hem de GVK bakımından kanunda tek tek sayılmış unsurların toplamı olarak ele alınmaktadır.
İktisadi Anlamda Gelir Kavramı
İktisadi literatürde gelir, kişilerin sahip oldukları üretim faktörlerini kullanmaları sonucu elde ettikleri artışlar üzerinden tanımlanmaktadır. Bu çerçevede gelir, yalnızca soyut bir kazanç değil, üretim faktörlerinin belirli bir dönem içerisinde ekonomik hayata sokulmasının karşılığı olarak ortaya çıkan değerlerin bütünü olarak kabul edilir.
Dar Anlamda Gelir Kavramı
Dar anlamda gelir kavramına göre gelir; kişilerin sahip oldukları üretim faktörlerini
- emek,
- sermaye,
- doğal kaynaklar ve
- girişim yeteneği
gibi unsurları, çeşitli üretim faaliyetlerinde kullanmaları sonucunda elde ettikleri ekonomik değerlerden oluşur. Bu çerçevede ücret, faiz, rant ve kâr, dar anlamda gelir kavramının temelini oluşturan başlıca gelir türleridir. Dar anlamda gelir teorisi, gelir vergisinin klasik temelini oluşturan yaklaşımlardan biridir.
Üretim faktörlerinden birinin veya birkaçının birlikte kullanılması, söz konusu gelirin dar anlamda gelir olma niteliğini ortadan kaldırmaz. Örneğin, kişinin kendi işyerinde fiilen çalışarak gelir elde etmesi durumunda, elde edilen kazanç aslında ücret ile kârın iç içe geçtiği bir gelir yapısıdır; buna rağmen, bu karma yapı dar anlamda gelir kavramı içinde değerlendirilir. Burada önemli olan, gelir elde etmek için en az bir üretim faktörünün ekonomik faaliyete tahsis edilmiş olmasıdır.
Dar anlamda gelir teorisine göre, herhangi bir üretim faktörü sunulmaksızın, yani emek, sermaye veya diğer üretim unsurları kullanılmaksızın elde edilen menfaatler ve kazançlar gelir olarak kabul edilmez. Bu yaklaşımda, üretim faktörü katkısı bulunmayan kazançlar “gelir” sayılmaz; dolayısıyla iktisadi gelir kavramının dışında bırakılır.
Bu nedenle dar anlamda gelir teorisine göre milli piyangodan çıkan ikramiyeler, miras yoluyla edinilen değerler gibi, üretim faktörlerinin kullanılmasına dayanmayan kazançlar gelir sayılmaz. Bu tür kazançlar, bir üretim faaliyeti ile ilişkilendirilemeyen, ani nitelikli servet artışları olarak görülür. Burada vurgulanması gereken husus, gelirin hangi adla anıldığından ziyade, hangi iktisadi sürecin sonucu olarak ortaya çıktığıdır.
Uygulama notu: Türk vergi sisteminde, gelirin ilk altı unsuru arasında yer alan ticari kazanç, zirai kazanç ve serbest meslek kazancı gibi gelirlerde, çoğu durumda emek ve sermaye faktörleri birlikte rol oynar. Buna rağmen bu karma yapı, bu gelirlerin dar anlamda gelir olarak nitelenmesine engel oluşturmaz.
Türkiye’de vergi hukukunda, gelirin ilk altı unsuru arasında yer alan ve emek-sermaye bileşimiyle elde edilen gelirler özellikle ticari faaliyetler, zirai faaliyetler ve serbest meslek faaliyetleri kapsamında değerlendirilir. Bu faaliyetlerde girişimcilik kabiliyeti sabit bir unsur olarak varlığını sürdürmekle birlikte, emek ile sermayenin birbirine göre ağırlığı değişebilir. Bu değişken ağırlık ekseninde gelirler;
- ticari kazanç,
- zirai kazanç,
- serbest meslek kazancı
olarak sınıflandırılır. Yalnızca emek faktörü karşılığında elde edilen gelirler ücret, menkul veya gayrimenkul sermayenin kiraya verilmesi suretiyle elde edilen gelirler ise irat olarak adlandırılır. Bu isimlendirmenin yapılması, söz konusu gelirlerin bir kaynaktan düzenli olarak elde edilmiş gelir niteliğini ortadan kaldırmaz; yalnızca gelir türlerinin sistematik olarak ayrıştırılmasına hizmet eder.
Geniş Anlamda Gelir (Safi Artış Teorisi)
Geniş anlamda gelir kavramı, dar anlamdan daha kapsamlı bir bakış açısı benimser ve safi artış teorisi olarak da adlandırılır. Bu teoriye göre gelir, kişilerin belirli bir zaman dilimi içinde elde ettikleri tüm iktisadi kazançları kapsar. Başka bir ifadeyle gelir, kişinin belirli bir dönemdeki tüketimi ile aynı dönemde servetinde meydana gelen artışların toplamı olarak tanımlanır.
Bu tanım çerçevesinde, gelir yalnızca üretim faktörlerinin karşılığı olan kazançlardan ibaret değildir. Geniş anlamda gelir, kişinin ekonomik gücünü artıran her türlü net artışı, kaynağına bakılmaksızın dikkate alır. Safi artış teorisi, gelirin elde edilmesinde kaynağın niteliğiyle veya gelirin süreklilik arz edip etmemesiyle ilgilenmez. Önemli olan, ilgili dönem içinde kişinin tüketimine veya servet artışına kaynaklık eden her türlü iktisadi değerin varlığıdır.
Bu teoriye göre, kaynağı ne olursa olsun, belirli dönemde hem tüketimi finanse eden hem de dönem sonunda servetin artmasına yol açan tüm iktisadi değerler gelir kapsamında değerlendirilir. Bu yaklaşım uyarınca;
- piyango ikramiyeleri,
- bağış ve hibeler,
- yapılan yardımlar,
- nafakalar,
- kumar ve bahislerden elde edilen kazançlar,
- yolda bulunan sahipsiz para,
- hırsızlık suretiyle elde edilen mallar,
- rüşvet vb.
gibi servet artışına yol açan tüm kazançlar, safi artış teorisi bakımından gelir sayılmaktadır.
Bu teori basit bir formül ile ifade edilebilir:
Gelir = Dönem içi tüketim + Servetteki değişim
Servetteki değişim de şu şekilde gösterilir:
Servetteki değişim = Dönem sonu servet değeri – Dönem başı servet değeri
Dolayısıyla geniş anlamda gelir kavramı bakımından:
Gelir = Dönem içi tüketim + (Dönem sonu servet değeri – Dönem başı servet değeri)
Bu formül, belirli bir dönemde kişilerin harcamalarını ve servet artışlarını birlikte dikkate alarak gerçek ekonomik güç artışını tespit etmeyi amaçlar. Böylece, yalnızca düzenli kazançlar değil, ani servet artışları da gelir kapsamına alınmaktadır.
Gelir Vergisi Kanununda Gelir Kavramı
Gelir kavramı, Türk vergi hukukunda özellikle Gelir Vergisi Kanunu’nda kanuni bir çerçeveye kavuşturulmuştur. Burada kanun koyucu, hem gelirin tanımını yapmış hem de gelirin hangi unsurlardan oluştuğunu sınırlı sayım (tahdidi sayım) yöntemiyle belirlemiştir.
GVK m. 1’e göre, gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tabidir. Aynı maddede, gelir; “bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım, gelir vergisinin yıllık ve şahsi bir vergi olduğuna işaret etmekte; gelirin bir takvim yılı boyunca elde edilen net kazançlara dayandığını vurgulamaktadır.
GVK m. 2’de ise gelirin unsurları tek tek sayılmıştır. Kanuna göre gelirin unsurları şunlardır:
- Ticari kazançlar
- Zirai kazançlar
- Ücretler
- Serbest meslek kazançları
- Gayrimenkul sermaye iratları
- Menkul sermaye iratları
- Diğer kazanç ve iratlar
Bu sayım sonucunda, gelir vergisinin konusuna giren gelir türleri açıkça belirlenmiş olmaktadır. Bu unsurların her biri, kendi içinde farklı vergilendirme rejimlerine, istisnalara ve beyan esaslarına tabi olmakla birlikte, hepsi birlikte gelir vergisinin genel sistematiğini oluşturur.
Bu gelir unsurlarından, diğer kazanç ve iratlar dışındaki unsurlar bakımından genel olarak dar anlamda gelir teorisinin benimsendiği kabul edilmektedir. Diğer kazanç ve iratlar bakımından ise, geniş anlamda gelir (safi artış) teorisine yaklaşan bir anlayış söz konusudur. Bu nedenle, Türk gelir vergisi sistemi bakımından, kısmi safi artış teorisinin benimsendiği ifade edilebilir. Yani sistem, hem dar anlamda gelir teorisinin unsurlarını korumakta, hem de özellikle diğer kazanç ve iratlar aracılığıyla geniş anlamda gelir yaklaşımına belirli ölçüde yer vermektedir.
Uygulama notu: Gelir vergisi uygulamasında, mükellefin hangi gelir unsuruna sahip olduğu yalnızca teorik bir ayrım değildir; beyan zamanı, istisnalar, gider indirimi olanakları ve tevkifat rejimi gibi pek çok teknik sonuç, gelirin bu yedi unsurdan hangisi kapsamında değerlendirildiğine göre değişmektedir.
Gelir Getiren Faaliyetlerin Kanunlarca Yasaklanması
Gelir getiren faaliyetlerin hukuk düzeniyle ilişkisi, vergi hukukunda ayrıca önem taşıyan bir konudur. Genel kural, gelir sağlayan faaliyetlerin kanuna, ahlaka ve adaba uygun olması gerektiği yönündedir. Ancak bu kural, kanuna veya ahlaka aykırı faaliyetlerden elde edilen gelirlerin vergilendirilemeyeceği anlamına gelmez.
Vergi hukuku açısından, bir faaliyetin ceza hukuku bakımından suç oluşturması, o faaliyetten elde edilen kazancın vergiye tabi olmasına engel değildir. Örneğin, uyuşturucu ticaretinden elde edilen kazanç, ceza hukuku bakımından ağır yaptırımlara konu olmakla birlikte, vergi hukuku bakımından bir tür ticari kazanç gibi değerlendirilir ve vergilendirilir. Böylece vergi hukuku, gelir elde etme olgusunu, kaynağın hukuka uygunluğu ile doğrudan özdeşleştirmemekte, ekonomik güç artışını esas almaktadır.
GVK m. 82/2 uyarınca;
- ticari veya zirai işletme ile serbest meslek faaliyetlerinin durdurulması veya terk edilmesi,
- henüz başlanmamış bir faaliyete hiç girişilmemesi,
- ihale, artırma veya eksiltmelere iştirak edilmemesi
karşılığında elde edilen kazançlar arızî kazanç sayılmaktadır. Bu tür kazançlar, düzenli ve sürekli bir faaliyete dayanmayan; ani ve istisnai nitelikte gelirlerdir. Ancak arızî nitelikte olmaları, bu gelirlerin vergilendirilmesine engel değildir.
Bu tür faaliyetler, çoğu zaman Türk Ceza Kanunu bakımından da suç teşkil edebilir. Buna rağmen, vergi hukukunda söz konusu eylemlerden doğan kazançlar için matrah, re’sen takdir yöntemiyle tespit edilir ve bu matrah üzerinden vergi tarhı gerçekleştirilir. Böylece, hukuk düzeni bir taraftan suç teşkil eden fiilleri cezalandırırken, diğer taraftan bu fiillerden doğan ekonomik kazancı da vergiye tabi tutarak vergi adaletinin ve mali güce göre vergilendirme ilkesinin korunmasını amaçlar.
Örnek olay: Uyuşturucu ticareti yapan bir kişinin, faaliyetinden elde ettiği gelir ceza hukuku bakımından suçun konusunu oluşturur. Ancak vergi hukuku açısından, bu kişi ticari kazanç elde etmiş gibi kabul edilir ve beyan dışı bırakılan gelir, re’sen takdir edilerek vergilendirilir. Böylece suçtan elde edilen kazanç da vergi sisteminin kapsamı dışında bırakılmamış olur.
Bölüm 2 – Vergiye Tabi Gelirin Özellikleri Vergi Hukuku
Avukat Gökhan Yağmur Kimdir?
Av. Gökhan Yağmur, İstanbul merkezli olarak faaliyet gösteren, ceza hukuku, aile hukuku, ticaret hukuku ve fikri mülkiyet hukuku alanlarında uzmanlaşmış bir avukattır. Uzun yıllara dayanan mesleki deneyimiyle birlikte yalnızca dava ve uyuşmazlıkların çözümünde değil, aynı zamanda önleyici hukuk danışmanlığı, sözleşme yönetimi ve şirketlere stratejik hukuki destek sunmaktadır.
Ceza yargılamaları, boşanma ve velayet davaları, ticari uyuşmazlıklar ve marka–patent süreçlerinde müvekkillerine etkin savunma ve çözüm odaklı yaklaşımıyla hizmet vermektedir. Ayrıca TÜRKPATENT, USPTO ve EUIPO nezdinde marka tescili ve fikri mülkiyet koruması konularında hem yerli hem de yabancı müvekkillere danışmanlık sağlamaktadır. – Turkey Brand Law
Kurucusu olduğu Hukuk Plus, HukukBankasi.net ve diğer dijital projeleriyle hukuk öğrencileri, stajyer avukatlar ve meslektaşlara yönelik özgün bir ekosistem geliştirmiştir. Bu sayede hukuk bilgisinin paylaşımı, güncel içtihatların takibi ve mesleki dayanışmanın güçlenmesine katkı sunmaktadır.
Av. Gökhan Yağmur, girişimci vizyonu ile yalnızca klasik avukatlık hizmeti sunmakla kalmayıp; marka yönetimi, e-ticaret hukuku, uluslararası şirket danışmanlığı ve dijital hukuk çözümleri alanlarında da fark yaratan çalışmalara imza atmaktadır.
Daha fazla bilgi için:
📌 www.gokhanyagmur.com
📌 www.gokhanyagmur.com.tr
📞 0542 157 06 34
Yolculuk Süresini Hesaplayın
Yakındaki yerler için seyahat süresini ve yol tariflerini görün
