Bilgi BankasıCeza Hukuku

Uyarlama Yargılaması Nedir?

Uyarlama yargılaması, kesinleşmiş bir hükümden sonra yürürlüğe giren yeni kanun hükümlerinin sanık lehine sonuç doğurup doğurmadığını belirlemek için yapılan, infazla ilgili özel etkiler yaratan tamamlayıcı bir yargılama türüdür.

Yargıtay içtihatlarına göre uyarlama yargılaması, kesinleşmiş bir kararın değiştirilmesi sürecidir. Bu süreçte, önceki hükümde sabit kabul edilen olaya her iki kanunun ilgili hükümleri ayrı ayrı uygulanarak sonuçlar karşılaştırılır. Karşılaştırma neticesinde sanığın lehine olan hüküm uygulanır.

Uyarlama yalnızca kesinleşmiş kararlar bakımından yapılabilir. Henüz kesinleşmemiş kararlar, istinaf veya temyiz gibi olağan kanun yollarından geçtikten sonra, şartları mevcutsa uyarlama yargılamasına konu olabilir.

Kararın infaz edilmesi, uyarlama yapılmasına engel değildir. Örneğin; bir kişiye işlediği suç nedeniyle 5 yıl hapis cezası verilmiş ve bu ceza infaz edilmiş olsun. Daha sonra aynı suçun cezası yeni bir kanunla 2 yıla indirildiğinde, hükümlü infazın tamamlanmış olmasına rağmen uyarlama talebinde bulunabilir. Çünkü cezanın infaz edilmiş olması, cezaya bağlı hak yoksunluklarının ortadan kalkmasına engel değildir. Bu durumda uyarlama yapılarak ceza 2 yıla indirildiğinde, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) uygulanabilecek ve böylece hükümlünün bazı yasaklılık halleri de sona erebilecektir.


Uyarlama Yargılamasının Hukuki Niteliği (Tali Yargılama)

Kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının ardından yapılan uyarlama yargılaması, asıl ceza yargılamasının tamamlanıp hükmün kesinleşmesinden sonra, fakat infazın bitiminden önce yürürlüğe giren yeni ceza kanunlarının kesinleşmiş hükme ve infaza etkisinin bulunup bulunmadığını belirlemeye yönelik bir süreçtir. Bu yönüyle doğrudan infazı ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama niteliği taşır. Ancak söz konusu yargılamanın kapsamı, kesinleşmiş hükümle sabit kabul edilen olay hakkında sanık lehine olan kanun hükmünün belirlenmesi ve uygulanması ile sınırlıdır. Dolayısıyla, istisnai olarak yeniden bir olay yargılaması gerektiren haller dışında, önceki yargılamada tartışılmış iddia, savunma ve delillerin yeniden değerlendirilmesine gerek yoktur.

Uyarlama yargılamasının temel özelliği, talî (ikincil) nitelikte bir yargılama olmasıdır. Bu bağlamda, sonraki kanunun sanık lehine bir sonuç doğurup doğurmadığının tespiti ve lehe hüküm bulunması halinde bunun uygulanması ile sınırlı özel bir süreç söz konusudur. Talî yargılama kapsamında, kesinleşmiş ilk hükmün ötesine geçilmez; yalnızca o kararda sabit kabul edilen fiil dikkate alınır. Bu fiile, yeni yasanın tüm hükümleri uygulanarak sonuç belirlenir ve eğer lehe bir durum ortaya çıkarsa, hükümlünün bu sonuçtan yararlanabilmesi için sadece infaza konu edilebilecek yeni bir hüküm tesis edilir (CGK-K.2015/204).


Uyarlama Yargılamasının Şartları ve Duruşma

Uyarlama yargılaması, yani kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik yapılması talebi, hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile başlatılabileceği gibi mahkemece resen de ele alınabilir. Mahkeme, dosyanın durumuna göre yargılamayı evrak üzerinden yahut duruşma açarak yapma konusunda takdir yetkisine sahiptir.

Bu süreçte, eski ve yeni kanunların ilgili tüm hükümleri ayrı ayrı uygulanarak hükümlünün lehine olan kanun belirlenir. Her iki yasa da kesinleşmiş hükümde sabit kabul edilen olaya tatbik edilir ve sonuçlar karşılaştırılır. Hükümlü lehine olan kanun esas alınarak yeni hüküm kurulur.

Prensip olarak uyarlama yargılamasının duruşmalı yapılması gerekir. Ancak bazı istisnai hallerde evrak üzerinden de yargılama yapılabilmektedir.

1) Evrak Üzerinde Uyarlama Yargılaması (CGK-K.2006/133)

  • Herhangi bir araştırma, delil tartışması veya takdir hakkının kullanılmasına ihtiyaç bulunmadığında,
  • Suçun kanun değişikliği ile tamamen ortadan kaldırıldığı durumlarda,
  • Ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran düzenlemeler söz konusu olduğunda,
  • Önceki hükümde cezanın takdir gerektirmeden doğrudan belirlenmiş olması halinde,
    uyarlama dosya üzerinden yapılmalıdır.

2) Duruşmalı Uyarlama Yargılaması (CGK-K.2007/3)

  • Suçun unsurlarında veya özel şartlarında değişiklik yapılmışsa,
  • 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca cezanın tayininde değerlendirme yapılması gerekiyorsa,
  • Önceki hükümde ceza asgari sınırın üzerinde belirlenmiş olup bu hususların yeniden tartışılması gerekiyorsa,
  • Artırım ve indirim oranlarının takdir edilmesi söz konusuysa,
  • Seçimlik cezalar arasında tercih yapılması gerekiyorsa,
  • Seçenek yaptırımlar veya kişiselleştirmeyi gerektiren haller değerlendirilmek durumundaysa,
    uyarlama duruşmalı olarak yapılmalıdır.

Mahkeme, gerek evrak üzerinden gerekse duruşmalı yargılama yoluyla karar verirken gerekçesinde her iki yasa bakımından uygulama ve sonuçları yasal dayanaklarıyla birlikte göstermeli, lehe kanunun tespiti yapıldıktan sonra hüküm fıkrasında bu yasa bütünüyle olaya uygulanarak yeni hükmü kurmalıdır. Ancak unutulmamalıdır ki, bu süreç yalnızca sonraki yasanın lehe hükümlerinin tespiti ve uygulanmasıyla sınırlıdır. Önceki kararda sabit kabul edilen olgunun dışına çıkılamaz.

Uyarlama yargılaması, özellikle ceza muhakemesi sistemine yeni kurumların girmesiyle önem kazanmıştır. Örneğin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) veya uzlaşma gibi kurumların yürürlüğe girmesi, kesinleşmiş dosyalarda da uyarlama yapılmasını gerekli kılmıştır.


Uyarlama Yargılamasında Verilen Hükme İtiraz Yolu

Uyarlama yargılaması sonucunda mahkeme tarafından verilen yeni hükme karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. maddesinin 3. fıkrasında da açıkça düzenlendiği üzere, uyarlama yargılaması neticesinde tesis edilen kararlara karşı itiraz mümkündür.

İtiraz başvurusu, kararın tefhim veya tebliğinden itibaren yedi gün içinde yapılmalıdır. Hükme karşı süresi içinde itiraz edilmesi halinde, itiraz prosedürü işletilir ve bu aşamadan sonraki süreçte Ceza Muhakemesi Kanunu’nun itiraz kanun yoluna dair genel hükümleri uygulanır.

Dolayısıyla, uyarlama yargılamasında verilen kararlar olağan kanun yolu olan itiraz ile denetlenmekte; istinaf veya temyiz yoluna değil, doğrudan itiraz merciine götürülmektedir.


Uyarlama Yargılaması

Uyarlama Yargılaması Yargıtay Kararları

Uyarlama Yargılamasında Verilen Hükme Karşı İtiraz Yolu

Ceza kurallarının zamansal uygulanmasına ilişkin esaslar, yürürlükten kalkmış 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesi ile 01 Haziran 2005’te yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesinde benzer şekilde düzenlenmiştir. Bu hükümlerde iki temel ilke öne çıkar: İlki, ceza normlarının yürürlük tarihinden itibaren ileriye dönük olarak uygulanmasıdır. İkincisi ise “geçmişe etkili uygulama” prensibi olup, fail lehine olan yasanın geçmişe yürümesidir. Bu nedenle suçtan sonra kabul edilen ve failin yararına sonuçlar doğuran kanun, gerek hüküm kurmada gerek infazda gözetilmelidir. Bazı hallerde, sonradan çıkarılan kanun doğrudan sonucu belirler ve yeni bir yargılamaya ihtiyaç kalmaz. Ancak kimi zaman yeni kanun suçun unsurlarını değiştirir, nitelikli halleri yeniden düzenler veya ceza aralıklarını farklılaştırır; bu gibi durumlarda önceki suç bakımından ortaya çıkan neticenin mahkeme kararıyla belirlenmesi gerekir. İşte bu halde “mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılaması”, kısaca “uyarlama yargılaması” yürütülmelidir. Her yargılama faaliyeti gibi bu süreç de bir davayı gerektirir. Bu yargılamayı özel olarak düzenleyen açık bir norm yokken, yerleşik uygulama gereği 1412 sayılı CMUK’nun 402. maddesine dayanılarak (mahkûmiyet hükmünün yorumunda tereddüdün giderilmesi usulü) işlem yapılmaktaydı.

Ne var ki 01 Haziran 2005’te yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98 ve devamı maddeleri uyarlama yargılamasına ilişkin hükümler getirmiştir. 01 Haziran 2005 sonrasında gerçekleşen değişiklikler nedeniyle uyarlamaya uygulanacak ilkeler, 5252 sayılı Kanun’un 9. maddesine göre değil, 5275 sayılı Kanun’un 98–101. maddelerine göre belirlenmelidir. Nitekim 5728 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi de aynı doğrultudadır. Buna göre 01.05.2005’ten sonra kesinleşen hükümler hakkında yapılan uyarlama yargılamalarında, verilen kararlara karşı başvurulacak yasa yolu, 5275 sayılı Kanun’un 101/3. maddesi uyarınca itirazdır (Ceza Genel Kurulu 2017/761 E., 2021/87 K.).

Uyarlama Yargılamasının Duruşmalı Yapılması

Ceza Genel Kurulu’nun 27.12.2005 tarihli ve 162-173 sayılı kararında ayrıntılı biçimde belirtildiği üzere; yeni kanunun suçun unsurlarını değiştirmesi, suça etkili hâlleri baştan düzenlemesi veya ceza sınırlarını farklı alt-üst aralıklarında belirlemesi hâllerinde, kesinleşmiş mahkûmiyetin doğuracağı sonuç, mahkeme kararıyla saptanmalıdır. Bu durumda “uyarlama yargılaması” adı verilen sınırlı bir yargılama yürütülür ve bu da diğer yargılamalar gibi bir davayı gerektirir. İnceleme ve araştırma yapılması, delil toplanması yahut takdir yetkisinin alt sınırın üzerinde ceza tayini yönünde kullanılması söz konusuysa veya sonraki kanun, cezanın kişiselleştirilmesine imkân tanımışsa, artık “derhal uygulanabilirlik” çerçevesi dışında kalan bu hâllerde duruşma açılması zorunludur. Diğer durumlarda evrak üzerinden karar verilebilmesi mümkündür. Ancak duruşma açılsa dahi bu yargılama, yalnızca sonraki kanunun lehe hükümlerinin tespiti ve uygulanabilirlik şartlarının belirlenmesi ile sınırlı, kendine özgü talî bir süreçtir; önceki kararın dışına çıkılamaz. Kesinleşmiş hükümdeki sabit eyleme, yeni kanunun uygulanabilir tüm hükümleri yeknesak biçimde tatbik edildikten sonra lehe sonuç saptanırsa, infaza elverişli bir hüküm kurulmasıyla yetinilir. 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesine göre yapılan uyarlamada verilen karar 101. madde gereğince itiraza tabidir; 5252 sayılı Kanun’un 9. maddesine göre yürütülen hâllerde ise özel bir kanun yolu düzenlemesi olmadığından genel hükümler uyarınca temyiz mümkündür. Her iki durumda da karar, özü itibarıyla infazı ilgilendiren niteliktedir (Ceza Genel Kurulu – 2017/181 E., 2019/443 K.).

Kesin hükümde yapılacak değişiklik yargılamasında, önceki hükümde sabit görülen olaya her iki kanunun tüm ilgili hükümleri karıştırmadan ayrı ayrı uygulanır; çıkacak sonuçlar karşılaştırılır. Genel kural, incelemenin duruşmalı yapılmasıdır. Sonraki kanun farklı nedenlerle lehe sonuç doğurabilir; örneğin suçun unsurları değiştirilmiş ve önceki yargılamada bu hususlar hiç tartışılmamış olabilir. Bu durumda araştırma, delil toplama, kısacası olay yargılaması gerekebilir.

Yine, sonraki yasa nedeniyle cezanın kişiselleştirilmesine imkân doğabilir. Örneğin 1 Haziran 2005 öncesinde ağır hapis cezalarının para cezasına ya da tedbire çevrilmesi mümkün değilken, 5252 sayılı Kanun’un 6. maddesi ile ağır hapsin “hapis”e dönüşmesi sonucu bazı hürriyeti bağlayıcı cezaların artık para cezasına veya seçenek yaptırıma çevrilebilmesinin yolu açılmıştır. Bu takdirde failin kişiliği, sosyal-ekonomik durumu, yargılama sürecindeki pişmanlığı ve suçun işleniş özellikleri ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Keza cezanın yasal sınır üzerinde takdir edildiği hâllerde, takdir sürecine yargılamanın süjelerinin görüş ve delilleriyle katkısı sağlanmalıdır. Sonuç olarak; lehe yasanın belirlenmesi için araştirma, delil toplama, takdir veya kişiselleştirme gerekiyorsa, uyarlama duruşmalı yapılmalıdır; aksi hâllerde evrak üzerinden karar verilebilir (Ceza Genel Kurulu 2005/11-136 E., 2006/3 K.).

Uyarlama Yargılamasında Aleyhe Değiştirme Yasağı Uygulanmaz

5271 sayılı CMK’nın 307/4. fıkrasındaki “aleyhe değiştirmeme” ilkesi, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanacak 1412 sayılı CMUK’nın 326. maddesinin son fıkrasında; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı ya da 291. maddede sayılanlarca temyiz edilmişse yeni hüküm, önceki cezadan ağır olamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu ilke “sanık” bakımından kabul edilmiştir; oysa uyarlama yargılaması kesinleşmiş ve infaz kabiliyeti bulunan hükümlülerle ilgilidir. Dolayısıyla uyarlamada kazanılmış hak, yalnızca kesinleşen ceza miktarıyla sınırlı olup, hükümlü yönünden “aleyhe değiştirmeme” veya “kazanılmış hak” ilkesinin uygulanmasına yasal imkân bulunmamaktadır. Yerleşik uygulama da, infaza ilişkin kararların bu ilkelere konu olamayacağını kabul eder (Ceza Genel Kurulu 2017/82 E., 2019/71 K.).

Uyarlama Yargılamasında Hüküm

Ceza Genel Kurulu’nun 28.05.2013 tarih ve 42-272 sayılı kararına göre; yeni kanun lehe ise sonraki kanuna göre uygulama yapılmalı, lehe olmadığı sonucuna varılırsa “değişikliğe yer olmadığına”, başka deyişle uyarlama talebinin reddine karar verilmelidir. Mahkeme ulaştığı sonuca göre beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbiri, davanın reddi ya da düşme kararlarından birini tesis eder; ret dışındaki kararlar usulünce kesinleştiğinde önceki hükmün infaza esas bölümünü ortadan kaldırır ve infaz makamları sadece uyarlama hükmünün hüküm fıkrasına göre işlem yapar (Ceza Genel Kurulu 2015/38 E., 2018/689 K.).

Uyarlama Yargılamasının Tali Niteliği

Uyarlama, asıl ceza yargılaması kesinleştikten sonra, infazdan önce yürürlüğe giren ceza normlarının kesinleşmiş hükme ve dolayısıyla infaza etkisinin saptanmasına özgü, esasen infazı ilgilendiren bir yargılama faaliyetidir. Amaç, kesin hükümde suç olduğu sabit olaya lehe kuralı belirlemek ve uygulamaktır; olay yargılamasını gerektiren istisnalar dışında, önceki yargılamadaki iddia-savunmalar ile deliller yeniden tartışılmaz. Uyarlamanın karakteri talîdir; sonraki kanunun lehe olup olmadığının saptanması ve lehe ise uygulanmasıyla sınırlı, kendine mahsus bir süreçtir. Bu talî yargılamada kesin hükmün sınırları aşılamaz; sabit eyleme yeni yasanın tüm hükümleri yekpare uygulanır ve lehe sonuç çıkarsa yalnızca infaza elverişli bir hüküm kurulmakla yetinilir. Bu özellikler nedeniyle, asıl ceza yargılamasının usulleri ancak zorunluluk ölçüsünde uygulanır; genel kuralların tümü burada cari değildir. Örneğin sanığın sorgusu, gelmeyen sanık hakkında duruşmaya devam edilememesi, sanığın beraberinde getireceği tanıkların zorunlu dinlenmesi gibi pek çok kural hükümlü bakımından uygulanmayabilir; gerektiğinde duruşma açılmaksızın evrak üzerinden karar verilebilir. Ayrıca, yargılamanın yenilenmesinde olduğu gibi yeni delil ileri sürülmesi kural olarak mümkün olmadığından, olay yargılaması zorunlu hâller dışında sübuta ilişkin tartışma yapılamaz; yalnızca hukukî değerlendirme yapılır (Ceza Genel Kurulu 2013/604 E., 2015/204 K.).

Uzlaştırma Hükümleri ile İlgili Uyarlama Yargılaması

Kesinleşen mahkûmiyetler yönünden, mala zarar verme suçunun daha sonra uzlaştırma kapsamına girmesi nedeniyle birlikte işlenen basit hakaret suçunda da uzlaştırma engeli kalmamıştır. TCK’nın 7. maddesi (zaman bakımından uygulama) ve uzlaştırmanın maddi ceza hukuku sonuçları uyarınca, kesinleşen her iki hükümde de uyarlama yapılabilir. Uyarlama sonunda uzlaştırma olumlu sonuçlanırsa, sanık hakkında “görevi yaptırmamak için direnme” suçundan verilen HAGB’nin açıklanmasına yol açan “denetim süresi içinde kasten yeni suç işleme” koşulu ortadan kalkacağından, yeni lehe düzenleme doğrultusunda uyarlama yapılması, yapılıp yapılmadığının araştırılması ve buna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi zorunludur (Ceza Genel Kurulu 2018/425 E., 2018/625 K.).

Uyarlama Yargılamasının Tekerrüre Etkisi

Tekerrür nedeniyle koşullu salıverilmeye eklenecek süreyi etkileyebileceği gözetilerek, sanığın adlî sicilindeki ve tekerrüre esas alınan ilam hakkında, hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren yasa kapsamında uyarlama yapılıp yapılmadığı araştırılabilir; yapılmadıysa uyarlama sağlanmalı ve mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanma koşulları buna göre belirlenmelidir. Ancak Ceza Genel Kurulu’nun 14.06.2011 tarihli 60–126 ve 100–127 sayılı kararlarında; bu araştırmanın infaz aşamasında da yapılabileceği, Cumhuriyet savcılığınca tekerrüre esas ilam yönünden mahkemeden uyarlama istenebileceği, aksi düşüncenin davaları gereksiz yere uzatacağı ve zamanaşımı ile adaletsizlik doğuracağı belirtilmiştir (Ceza Genel Kurulu – 2011/214 E., 2011/270 K.).

Mükerrir sanıklar bakımından, sonraki suç için öngörülen seçimlik cezalardan biri (hapis veya adli para) seçilmeli; hükmolunan ceza mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmeli ve infazdan sonra denetimli serbestlik uygulanmalıdır. 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesine göre kişinin mükerrir sayılması için ilk hükmün kesinleşmesinden sonra ikinci suçun 1 Haziran 2005’ten sonra işlenmiş olması yeterlidir; ilk suçun tarihinin önemi yoktur. Bu çerçevede sanığın adlî sicilindeki 5, 7 ve 9 numaralı ilamların onaylı örneklerinin getirtilerek, TCK 58/7 ve Ceza Genel Kurulu’nun 17.04.2007 tarih, 71–98 sayılı kararı da gözetilmek suretiyle tekerrüre esas olup olmadığı, kaçıncı kez tekerrür uygulanacağı ve eklenecek sürenin miktarı saptanmalı, uyarlama yapılıp yapılmadığı hususunda tereddüt varsa bu da aydınlatıldıktan sonra tüm koşullar var ise tekerrür uygulanmalı ve hangi hükmün tekerrüre esas alındığı kararda açıkça gösterilmelidir. Aksi hâlde 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına dair eksik incelemeye dayalı karar isabetli olmayacaktır (Ceza Genel Kurulu – Karar: 2009/294).

İnfazı Tamamlanmış Hükümlerin Uyarlanması

5275 sayılı Kanun’un 98/1. maddesi; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında tereddüt olursa, cezanın kısmen ya da tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür veya sonradan yürürlüğe giren kanun hükümlünün lehine olursa, tereddüdün giderilmesi yahut yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” diyerek, infaz edilmekte olan hükümlerin uyarlamaya konu edilebileceğini açıkça ortaya koyar. “İnfazı tamamlanan” hükümler için açık düzenleme olmaması tereddüt yaratmışsa da, kanun infazdan sonra da hükme çeşitli sonuçlar bağlamakta; lehe kanunun belirlenip uygulanması, infazı biten hükümlüler açısından dahi hukuki yarar doğurabilmektedir. Mahkûmiyete bağlı hak yoksunlukları, suç vasfının değişmesi sonucu dolaylı sonuçlar, güvenlik tedbirleri yönünden lehe neticeler, bihakkın tahliye tarihinin öne çekilmesi nedeniyle tekerrür ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’na 5560 sayılı Kanun’la eklenen 13/A maddesi uyarınca memnu hakların iadesi başvuru süresinin kısalması gibi faydalar söz konusu olabilir. Örneğin 765 sayılı Kanun’un 31. maddesi uyarınca 5 yılı aşan ağır hapis cezalarında müebbeten kamu hizmetlerinden yasaklılık kararı verilirken, 5237 sayılı Kanun’un 53. maddesi süreli mahrumiyet öngörebilir; yahut önce rüşvet sayılan eylem yeni yasada görevi kötüye kullanma olarak düzenlenmişse, memuriyete ilişkin dolaylı sonuçlar değişebilir (Ceza Genel Kurulu – Karar: 2009/28).

Uyarlama Yargılamasında Hükümlünün Duruşmada Hazır Edilmesi Şart Değildir

Uyarlamaya ilişkin ilkeler ışığında, olay yargılaması yapılmayan ve yalnızca yeni düzenlemenin lehe sonuç doğurup doğurmadığının saptanmasına özgü durumlarda, hükümlü duruşmaya çağrılır; tebligata rağmen gelmezse veya adresi tespit edilemediğinden tebligat yapılamazsa yokluğunda yargılamaya devam edilip karar verilebilir. Ancak olay yargılaması yapılması gereken hâllerde savunma hakkı gereğince hükümlünün hazır edilip dinlenmesi gerekir. Somut olayda tahrik altında bir kişiyi öldürme ve iki kişiyi yaralama fiilleri sabittir; uyarlamada 5237 sayılı TCK lehe kabul edilerek yalnızca infaza esas ceza yeniden belirlenmiş, olay yargılaması yapılmamıştır. Yerel Mahkemece duruşma açılıp çağrı yapılmış; tebligat yapılamaması ve adres tespit edilememesi üzerine hükümlünün dinlenmesinden vazgeçilerek yokluğunda hüküm kurulmuştur. Bu uygulama belirlenen ilkelere uygundur ve direnme kararı isabetlidir (Ceza Genel Kurulu – Karar: 2008/171).

Yargılama Giderleri ve Müsaderenin Uyarlama Yargılamasında Gösterilmesi

Yargılama giderleri ile zoralım (müsadere) konularının da kararda gösterilmesi gerekip gerekmediği, uyarlamaya egemen ilkeler çerçevesinde değerlendirilmelidir. İlkelere göre yeni yasa lehe ise bir bütün olarak olaya uygulanmalı; sonuç olarak suç eşyası hakkında müsadere veya iade ile yargılama giderleri de hükümde açıkça gösterilmelidir. Sadece cezanın yeni yasaya göre belirlenmesiyle yetinilip eşya ve giderler hakkında karar verilmemesi eksiktir; önceki kesinleşmiş hükme atıfla yetinmek de “karma uygulama yasağı”na aykırıdır. Zira uyarlama hükmü usulüne uygun kesinleştiğinde önceki hükmün infaza esas bölümü hükümsüz kalır; bu aşamaya kadar infaz edilmemişse, önceki hükümdeki müsadere ve gider kısımlarının da uygulama kabiliyeti olmaz. Bu sebeple, uyarlama kararında, kesinleşme öncesi yargılama giderlerinden sorumluluğun saptanması ve infazda tereddütleri gidermek için önceki hükümdeki giderlerin de aynen gösterilmesi gerekir. Somut olayda 5237 sayılı Kanun lehe görülüp yeni uygulama yapılmasına rağmen, eşya müsaderesi eski 765 sayılı Kanun’un 36. maddesine göre bırakılmıştır; halbuki 5237 sayılı Kanun’un 54. maddesine göre karar verilmeliydi. Bu nedenle uyarlama hükmünde yargılama giderleri ve zoralıma ilişkin uygulamanın ayrıca gösterilmemesi yasaya aykırıdır (Ceza Genel Kurulu – Karar: 2009/97).

Kanun Yararına Bozma ve Uyarlama Yargılaması

Kesin hükümde sonradan yürürlüğe giren lehe kanuna dayalı uyarlama, her iki yasanın ilgili tüm hükümlerinin, önceki hükümde sabit eyleme, birbirine karıştırılmaksızın uygulanmasıyla yapılır; araştırma ve takdir gerekmiyorsa evrak üzerinden, aksi hâlde duruşmalı olarak yürütülür. Sonraki kanunun lehe hükümler getirmesi, önceki hükmü yeniden değerlendirme imkânı sağlayan istisnai ve sınırlı bir yetkidir; bu yolla olağan veya olağanüstü kanun yoluna konu olabilecek hukuka aykırılıklar giderilemez. Aksi kabul, Yargıtay’a tanınan temyiz ve kanun yararına bozma yetkilerini işlevsiz kılar. Kanun yararına bozma, kesin hükümde verildiği tarihte yürürlükte olan usul ve maddi hukuka aykırılıkların giderilmesiyle sınırlıdır; sonraki yasal değişikliklere dayanılarak bu olağanüstü yola başvurulamaz ve Yargıtay da bunu bozma gerekçesi yapamaz. Kesinleşmeden sonra lehe yasa değişikliğinin uygulanması, kanun yararına bozmanın konusu değil; ayrı usule tabi bir “hüküm değiştirme” yoludur. Bu durumda ilk hükmü veren mahkeme yetkilidir ve yalnızca lehe kanunun verdiği imkân ölçüsünde değişiklik yapabilir; yeni hüküm de kendi kanun yolu rejimiyle denetlenir. Sonraki lehe kanun vesilesiyle, kanun yararına bozmaya konu olabilecek başka hukuka aykırılıkların, yerel mahkemece uyarlama sırasında düzeltilmesi mümkün değildir (Ceza Genel Kurulu 2018/515 E., 2022/314 K.). 23.2.1938 tarih ve 23/9 sayılı İBK’da da lehe yasanın belirlenmesinde yöntem; her iki yasanın ayrı ayrı uygulanıp sonuçların karşılaştırılması olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla, kanun yararına bozma ile uyarlama, amaç ve yöntem bakımından farklı kurumlar olup, birbirinin yerine geçemez (Ceza Genel Kurulu 2005/7-132 E., 2005/128 K.).

Uyarlama Yargılamasının Dava ve Ceza Zamanaşımına Etkisi Yoktur

Uyarlama yargılaması, yeni yasanın uygulanma koşullarını belirlemeye özgü ve kendine mahsus sınırlı bir süreçtir. Sonunda verilen karar, hüküm niteliğinde ve temyize tabi olsa da, özünde infaza ilişkin bir karardır. Bu nedenle ceza zamanaşımını başlatan yahut kesen bir etkiye sahip değildir; 765 sayılı TCK m.114 ve 5237 sayılı TCK m.71’de sayılan kesilme nedenleri arasında da yer almaz. Kanunda sınırlı sayılan zamanaşımı sebepleri kıyas ve yorumla hükümlü aleyhine genişletilemez. 19.02.1991 tarihli yakalama kararından itibaren yirmi yıllık ceza zamanaşımı dolmuş olup, 13.06.2005 tarihli ek karar esas hakkında verildiğinden temyize tabidir ve kesinleşmediği de gözetilerek CMK 309 uyarınca istemin reddi gerekmiştir (Yargıtay 5. CD – Karar: 2011/25072).


Avukat Gökhan Yağmur Kimdir?

Av. Gökhan Yağmur, İstanbul merkezli olarak faaliyet gösteren, ceza hukuku, aile hukuku, ticaret hukuku ve fikri mülkiyet hukuku alanlarında uzmanlaşmış bir avukattır. Uzun yıllara dayanan mesleki deneyimiyle birlikte yalnızca dava ve uyuşmazlıkların çözümünde değil, aynı zamanda önleyici hukuk danışmanlığı, sözleşme yönetimi ve şirketlere stratejik hukuki destek sunmaktadır.

Ceza yargılamaları, boşanma ve velayet davaları, ticari uyuşmazlıklar ve marka–patent süreçlerinde müvekkillerine etkin savunma ve çözüm odaklı yaklaşımıyla hizmet vermektedir. Ayrıca TÜRKPATENT, USPTO ve EUIPO nezdinde marka tescili ve fikri mülkiyet koruması konularında hem yerli hem de yabancı müvekkillere danışmanlık sağlamaktadır. – Turkey Brand Law

Kurucusu olduğu Hukuk Plus, HukukBankasi.net ve diğer dijital projeleriyle hukuk öğrencileri, stajyer avukatlar ve meslektaşlara yönelik özgün bir ekosistem geliştirmiştir. Bu sayede hukuk bilgisinin paylaşımı, güncel içtihatların takibi ve mesleki dayanışmanın güçlenmesine katkı sunmaktadır.

Av. Gökhan Yağmur, girişimci vizyonu ile yalnızca klasik avukatlık hizmeti sunmakla kalmayıp; marka yönetimi, e-ticaret hukuku, uluslararası şirket danışmanlığı ve dijital hukuk çözümleri alanlarında da fark yaratan çalışmalara imza atmaktadır.

Daha fazla bilgi için:
📌 www.gokhanyagmur.com
📌 www.gokhanyagmur.com.tr
📞 0542 157 06 34

Commutes and Destinations Map

Yolculuk Süresini Hesaplayın

Yakındaki yerler için seyahat süresini ve yol tariflerini görün


Av. Gökhan Yağmur

Avukat Gökhan Yağmur, bireylerin ve şirketlerin hukuki sorunlarına çözüm üretmek amacıyla faaliyet gösteren, dinamik ve deneyimli bir hukukçudur. İstanbul Barosu’na kayıtlı olan Av. Gökhan Yağmur, özellikle ceza hukuku, aile hukuku, iş hukuku, icra ve iflas hukuku, ticaret hukuku ve gayrimenkul hukuku alanlarında geniş bir dava pratiğine sahiptir. Mesleki kariyerine başladığı günden bu yana müvekkillerinin hak ve menfaatlerini titizlikle korumayı ilke edinen Gökhan Yağmur, her dosyaya özel stratejik bir bakış açısıyla yaklaşır. Gerek dava takibi gerekse danışmanlık hizmetlerinde şeffaflık, ulaşılabilirlik ve çözüm odaklılık esas alınır. Küçükçekmece’de bulunan hukuk bürosunda hem yerli hem de yabancı müvekkillere hizmet sunan Av. Gökhan Yağmur, hukuki sürecin her aşamasında müvekkillerine etkin destek sağlar. Güncel mevzuatı ve Yargıtay içtihatlarını yakından takip ederek her zaman en doğru, en etkili hukuki yaklaşımı benimsemeyi amaçlar. Av. Gökhan Yağmur, sadece bir dava avukatı değil; aynı zamanda müvekkilleriyle uzun soluklu güven ilişkileri kuran bir hukuk danışmanıdır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu