Teşhis ve Yüzleştirme İşlemi: Hukuki Dayanak, Usul ve Yargıtay Kararları Işığında Değerlendirme

Teşhis ve Yüzleştirme Nedir?
Teşhis ve Yüzleştirme – Ceza yargılamasında “teşhis” işlemi, bir kişinin suça karışıp karışmadığının veya olayla ilgisinin olup olmadığının belirlenebilmesi amacıyla, mağdur ya da tanıklara o kişinin doğrudan ya da fotoğraf üzerinden gösterilmesiyle gerçekleştirilen bir inceleme yöntemidir. Bu işlem, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu yerine 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Ek 6. maddesi kapsamında düzenlenmiştir. Teşhis uygulamasının temel hedefleri şu şekildedir:
- Şüpheli ya da sanığın kimliğinin tanınması,
- Olayın gerçek faili olup olmadığının ortaya çıkarılması.
Buna karşılık, “yüzleştirme” işlemi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 52/2. maddesi doğrultusunda; şüpheli, sanık veya tanıkların önceki beyanları arasında meydana gelen tutarsızlıkların giderilmesi amacıyla, ilgili kişilerin yüz yüze getirilerek yapılan bir işlemdir. Uygulamada Yargıtay, bu süreci “canlı teşhis” ya da “yüz yüze teşhis” olarak da adlandırmaktadır.
Teşhis işlemi hem soruşturma hem de kovuşturma evresinde yapılabilirken, yüzleştirme esasen kovuşturma aşamasına özgü bir usuldür. Ancak, gecikmesinde sakınca bulunan durumların varlığı halinde, soruşturma evresinde de yüzleştirme yoluna başvurulabileceği kabul edilmektedir.
Teşhis ve Yüzleştirmenin Hukuki Niteliği
Teşhis işlemi, 2559 sayılı PVSK’nın Ek-6. maddesi kapsamında; yüzleştirme ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 52/2. maddesi çerçevesinde düzenlenmiş olup, her iki işlem de ceza muhakemesi kapsamında birer koruma tedbiri niteliğindedir. Bu işlemler, bireylerin temel hak ve özgürlüklerine doğrudan müdahale içerdiğinden, salt usul işlemleri olarak değil, aynı zamanda muhakeme sürecinde uygulanan özel hukuki mekanizmalar olarak değerlendirilmelidir.
Teşhis işlemi yalnızca bir kimlik tespiti süreci olmaktan öte, delil elde etmeye yönelik bir usuldür. Zira teşhis sayesinde, bir kişinin olayla ilgisi ortaya konulabilir ve bu durum ceza davasında maddi gerçeğin aydınlatılmasında önemli bir rol oynar. Bu yönüyle teşhis işlemi, aynı zamanda delil elde etme yöntemi olarak kabul edilmekte ve yargılamada hükme esas alınabilecek nitelikte bilgiler sunabilmektedir.
Teşhis İşlemi Ne Şekilde Yapılır?
Teşhis işlemi yalnızca savcılık ya da mahkeme kararıyla değil, aynı zamanda doğrudan şüpheli, sanık, mağdur veya müşteki gibi ilgililerin talebiyle de başlatılabilir. Bununla birlikte, soruşturma ya da kovuşturma yetkisine sahip makamlar, herhangi bir talep olmaksızın da kendiliğinden teşhis uygulamasına karar verebilir.
Soruşturma evresinde bir kişinin teşhise tabi tutulabilmesi için gözaltına alınmış olması şarttır. Zira yalnızca gözaltına alınan kişiler teşhis işlemine uygun hale getirilmiş sayılır. Yakalama işlemi ise bu anlamda yeterli değildir; çünkü yakalama, gözaltı dışı amaçlarla uygulanan bir özgürlük kısıtlamasıdır. Bu nedenle yalnızca gözaltına alınan şüpheli teşhis işlemine tabi tutulabilir (Yargıtay 6. CD, 2014/3984).
Kovuşturma aşamasında ise sanığın teşhis işlemi için önceden gözaltına alınması ya da tutuklanması gibi koruma tedbirlerine başvurulmasına gerek bulunmaz. Ancak, sanık teşhis işlemine katılmaktan kaçınırsa, bu durumda koruma tedbirleri uygulanabilir.
PVSK Ek-6’ya göre, polis teşkilatı, olayın faili ile gözaltına alınan şüphelinin aynı kişi olup olmadığını tespit etmek amacıyla ve bu hususta zorunluluk varsa, Cumhuriyet savcısının talimatıyla teşhis işlemini gerçekleştirebilir. Kovuşturma aşamasında da benzer şekilde, mahkemenin teşhis işlemi yapabilmesi için bu zorunluluğun varlığı aranmalıdır.
Teşhis işlemi belli bir yönteme bağlı kalınarak yürütülmelidir. Usule aykırı şekilde yapılan teşhisler, hukuka aykırı kabul edilir. Bu durumda düzenlenen teşhis tutanağı da geçersiz olur ve delil olarak hükme esas alınamaz. Bu nedenle, PVSK Ek-6’da belirtilen prosedüre eksiksiz uyulması teşhis işleminin geçerliliği açısından hayati öneme sahiptir.
Hukuka Uygun Teşhis İşlemi Nasıl Yapılır?
Teşhis işleminin hukuka uygun bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için belirli usul kurallarına riayet edilmesi gerekmektedir. Öncelikle kolluk kuvvetleri (polis, jandarma, sahil güvenlik) kendi başına teşhis işlemi başlatamaz; mutlaka Cumhuriyet savcısından yazılı veya sözlü talimat alınmalıdır. Kolluk görevlileri, işlemi yürütürken tarafsızlık ilkesine uygun hareket etmeli, tanığı ya da mağduru yönlendirecek herhangi bir tutum sergilememelidir.
Teşhis sürecine başlamadan önce, teşhis yapacak kişilerin (tanık ya da mağdur) ayrıntılı ifadelerinin alınmış olması gereklidir. Bu ifadelerde failin fiziksel özellikleri — yaş, boy, kilo, saç şekli ve rengi, kıyafet tarzı, konuşma biçimi, yüz yapısı veya bedenindeki belirgin özellikler — ayrıntılı şekilde kayda geçirilmelidir. Bu bilgiler, teşhisin sağlıklı ve geçerli olması açısından büyük önem taşır.
Teşhis işleminin soruşturma aşamasında yapılabilmesi için şüphelinin gözaltına alınmış olması şarttır. Gözaltı dışında bir statüde bulunan kişi teşhise tabi tutulamaz. Kovuşturma evresinde ise sanığın bu tür bir koruma tedbiri altında bulunması zorunlu değildir.

Teşhis uygulamasına yalnızca kamu görevlileriyle birlikte, teşhiste bulunan ve teşhise tabi tutulan kişi katılabilir. Teşhisin yapılabilmesi için şüpheli, kendisiyle benzer fiziki özelliklere sahip, aynı cinsten ve benzer yaş grubundaki kişilerle birlikte dizilir. Bu dizilim, olayla ilgisi olmayan bireylerin de sürece dahil edilmesiyle gerçekleştirilir. Böylelikle mağdur veya tanığın doğru kişiyi seçme imkanı doğar.
Teşhis sırasında her bireyin görünüş açısından benzer nitelikler taşıması gereklidir. Gerekiyorsa şüphelinin dış görünüşünde (örneğin saç, kıyafet) değişiklik yapılabilir. Teşhis esnasında, mağdurun veya tanığın teşhise tabi tutulan kişileri görmesi sağlanırken, şüphelinin onları görmesi engellenir. Bu amaçla kolluk birimlerindeki tek yönlü camla donatılmış özel teşhis odaları kullanılır.
Teşhis sırasında şüphelilere belirli numaralar verilir ve mağdur ya da tanık bu numaraları kullanarak fail olduğunu düşündüğü kişiyi belirtir (örneğin, “4 numaralı kişiyi tanıyorum” gibi). Numara ya da harflerin yönlendirici, çağrışım yapıcı şekilde seçilmemesi gerekir. Bu tür ayrıntılar, işlemin güvenilirliğini doğrudan etkiler.
Teşhis işlemi en az iki kez tekrar edilmeli; ikinci uygulamada kişilerin dizilişi ve numaraları değiştirilmelidir. Ayrıca tanık ya da mağdura, şüphelinin teşhis dizisinde yer almayabileceği bilgisi mutlaka önceden verilmelidir. Bu hatırlatma, rastgele seçim ihtimalini azaltmak ve tanıklığın güvenilirliğini test etmek açısından önemlidir.
Tanıklıktan çekinme hakkına sahip olan kişiler, yani örneğin mağdurla arasında yakın akrabalık ilişkisi bulunan tanıklar, teşhiste bulunmaya zorlanamaz.
Teşhis sırasında teşhise tabi tutulanların toplu fotoğrafları çekilmeli veya görüntüleri kaydedilerek soruşturma dosyasına konulmalıdır. Tüm ceza muhakemesi işlemlerinde olduğu gibi, teşhis süreci de yazılı şekilde belgelenmeli ve imzalı teşhis tutanağı hazırlanmalıdır. Yargılama aşamasında mahkeme, bu tutanak ve görsel kayıtları inceleyerek işlemin hukuka uygun olup olmadığını ve delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini takdir edecektir.
Fotoğraf Üzerinden Teşhis Nasıl Yapılır?
Ceza muhakemesi sürecinde teşhis işlemi yalnızca birebir (canlı) şekilde değil, fotoğraf üzerinden de yapılabilir. Soruşturma aşamasında bu yöntem sıklıkla uygulanabilirken, kovuşturma aşamasında fotoğraftan teşhis yapılabilmesi için klasik teşhis ya da yüzleştirme usullerinin (yüz yüze teşhis) objektif olarak gerçekleştirilememesi gerekir. Çünkü esas olan yüz yüze teşhis olup, fotoğraf üzerinden yapılan teşhis, ancak mecburiyet halinde geçerlilik kazanır. Özellikle soruşturma evresinde yüzleştirme yapılamayacağından, ya teşhis işlemi tarafların birbirini görmeyeceği biçimde yapılmalı ya da bu yapılamıyorsa fotoğraflı teşhis yoluna gidilmelidir.
2559 sayılı PVSK’nın Ek-6. maddesine göre, fotoğraftan teşhis süreci belirli ilkelere göre yürütülmelidir. İlk adımda teşhis yapacak kişi olan mağdur ya da tanığın, olayla ilgili detaylı beyanı alınmalıdır. Bu ifadede şüphelinin fiziksel görünümüne ilişkin bilgiler – yaş, vücut yapısı, saç tipi, yüz şekli, kıyafet, ses tonu gibi – net bir şekilde yer almalıdır. Bu beyan, fotoğraf teşhisinin sağlıklı şekilde yapılmasını temin eder.
Fotoğraftan teşhis yapılırken, gösterilecek fotoğraf sayısı birden fazla olmalıdır. Tek bir fotoğraf veya aynı kişinin farklı pozlarının gösterilmesi hukuka aykırıdır. Bunun yerine, aralarında olayla ilgisi olmayan kişilere ait görsellerin de bulunduğu, eşit ebat ve nitelikte birden çok fotoğraf sunulmalı, teşhis yapacak kişiden bu görseller arasında olası faili seçmesi istenmelidir.
Bu işlem yapılırken, fotoğrafların benzer kalitede, büyüklükte ve poz açısından eşdeğer olması gerekir. Aksi takdirde, teşhis süreci yönlendirici ve geçersiz sayılabilir. Fotoğraf teşhisi gerçekleştikten sonra, diğer tüm ceza muhakemesi işlemlerinde olduğu gibi, işlem tutanak altına alınmalı ve resmi bir teşhis tutanağı düzenlenmelidir.
Ancak burada çok önemli bir sınırlamaya dikkat çekmek gerekir: Yargılama sürecinde yalnızca fotoğraf üzerinden yapılan teşhise dayanarak mahkumiyet kararı verilemez. Fotoğraf teşhisi destekleyici bir unsur olabilir; fakat tek başına hükme esas oluşturması mümkün değildir. Bu nedenle, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında fotoğraf teşhisi, ancak diğer delillerle birlikte değerlendirilmelidir.
Yüzleştirme İşlemi Nedir ve Nasıl Uygulanır?
Ceza muhakemesi uygulamalarında “yüzleştirme” işlemi, tanık, mağdur, şüpheli veya sanıkların önceki beyanlarında yer alan çelişkilerin giderilmesi amacıyla başvurulan önemli bir delil elde etme yöntemidir. Bu işlem sırasında, çelişen ifadelerin sahipleri karşılıklı olarak yüz yüze getirilir ve birbirlerinin huzurunda yeniden beyan vermeleri sağlanarak gerçeğe en yakın anlatımın tespiti hedeflenir.
Yüzleştirme, esas olarak kovuşturma aşamasında yapılan bir işlemdir ve bu nedenle işlemin bir hakim nezaretinde gerçekleştirilmesi gereklidir. Ancak, istisnai olarak soruşturma aşamasında da yüzleştirme yapılması mümkündür. Özellikle gecikmesinde sakınca bulunan durumlar ya da şüphelinin kimliğinin belirlenmesi gibi zorunlu hallerde, Cumhuriyet savcısının talimatıyla tanıkların veya mağdurun şüpheliyle yüzleştirilmesine izin verilebilir. Bu durum Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 52/2. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.
Yargıtay içtihatlarında yüzleştirme işlemi için sıklıkla “canlı teşhis” ya da “yüz yüze teşhis” ifadeleri kullanılmaktadır. Bu niteleme, yüzleştirme sırasında sadece çelişkili beyanların karşılaştırılmasıyla kalınmayıp, aynı zamanda tanıklık ve failin fiziksel teşhisine olanak tanıyan bir yapı taşımasından kaynaklanır. Bu nedenle yüzleştirme, hem teşhis hem de beyan kontrolünü birlikte barındıran çift yönlü bir delil yöntemi olarak kabul edilmektedir.
Teşhis işlemi 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Ek-6. maddesi kapsamında düzenlenmişken; yüzleştirme işlemi ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 52. maddesi hükümleri doğrultusunda uygulanmaktadır. Bu ayrım, iki kurumun hukuki niteliklerini ve uygulanma koşullarını birbirinden ayıran temel dayanakları göstermektedir.
Teşhis ve Yüzleştirme İşlemlerinde Avukatın (Müdafiin) Rolü
2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Ek-6. maddesi, teşhis işlemine müdafiin (avukatın) katılımına ilişkin açık bir hüküm içermemektedir. Ancak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında düzenlenen savunma hakkı çerçevesinde değerlendirildiğinde, şüpheli veya sanığın avukatının teşhis işlemine katılma hakkı olduğunda şüphe yoktur. CMK m.149/1’e göre, şüpheli ya da sanık hem soruşturma hem kovuşturma evresinde bir veya birden fazla müdafi yardımından faydalanabilir. Aynı zamanda CMK m.149/3, avukatın ifade alma veya sorgu sırasında şüpheli ile birlikte bulunabileceğini açıkça düzenlemektedir.
Bu hükümlere dayanarak, müdafiin teşhis işlemine katılmasının hukuken mümkün olduğu kabul edilmektedir. Ancak bu katılım zorunlu değildir. Uygulamada, müdafiin hazır bulunmadığı teşhis işlemleri de geçerli kabul edilmekte ve Yargıtay kararlarında da bu durum hukuka uygun sayılmaktadır. Özellikle kolluk kuvvetlerince müştekiye yaptırılan teşhis işlemlerinde avukatın bulunmasının şart olmadığı ifade edilmiştir.
Öte yandan, yüzleştirme işlemi doğrudan karşılıklı beyanlara dayandığı için farklı bir hukuki nitelik taşır. Şüpheli veya sanık yüzleştirme esnasında aktif biçimde ifade vermekte, dolayısıyla ifade alma işleminin bir parçası olarak işlem yürütülmektedir. Bu sebeple, yüzleştirme yapılırken mutlaka müdafiin hazır bulunması zorunludur. Bu kural, şüpheli veya sanığın savunma hakkını etkin biçimde kullanabilmesini sağlamak amacıyla getirilmiştir.
Teşhis işlemi ise çoğunlukla pasif katılım içeren bir süreçtir. Şüpheli bu işlemde herhangi bir beyanda bulunmaz; sadece olayın mağduru ya da tanığı tarafından tanınıp tanınmadığı değerlendirilir. Hatta fotoğraf üzerinden yapılan teşhislerde şüphelinin imzasının alınmasına dahi gerek duyulmayabilir. Bu nedenle, teşhis işlemi ifade alma, keşif veya yer gösterme gibi işlemlerle aynı kapsamda değerlendirilemez; dolayısıyla avukatın zorunlu katılımı aranmaz. Aksi bir yorum, soruşturma sürecindeki her işlemin avukat eşliğinde yapılmasını zorunlu hale getireceğinden hukuki uygulamada ciddi güçlükler doğurur.
Bununla birlikte, şüphelinin avukatıyla teşhisten önce veya sonra görüşmesi mümkündür. Müdafiin teşhiste hazır bulunmaması, şüphelinin hukuki yardım alma hakkını ortadan kaldırmaz. Ancak uygulamada, kimi zaman tanık veya mağdur ile şüphelinin yüz yüze getirildiği ve beyanlarının karşılıklı alındığı işlemler de “teşhis” olarak adlandırılmaktadır. Eğer böyle bir durum söz konusuysa, artık bu işlem basit bir tanıma işlemi değil, aynı zamanda şüphelinin ifade verdiği bir yüzleştirme halini alır. Bu durumda da Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2008/84 sayılı kararı uyarınca avukatın katılımı zorunlu hale gelir.
Teşhis ve Yüzleştirme İşlemlerine İlişkin Yargıtay Kararları
Yargıtay, teşhis ve yüzleştirme işlemlerinin hukuka uygun şekilde yapılmasını, özellikle fotoğraf teşhisinde belirli usul kurallarına titizlikle riayet edilmesini zorunlu görmekte ve usulsüz yapılan teşhis işlemlerinin hükme esas alınamayacağına karar vermektedir.
Tek Fotoğraftan Yapılan Teşhis Usulsüzdür
Bir olayda, şantiye bekçisi tanığın ifadesine göre, şüpheli bir aracın birkaç kez şantiye alanına girip çıktığı belirtilmiş, bu araç daha sonra sanık tarafından kiralandığı tespit edilmiştir. Ardından, kolluk tarafından internetten elde edilen sanığa ait tek bir fotoğraf, tanığa gösterilerek teşhis işlemi yapılmış ve tanık, fotoğraftaki kişinin aracı kullandığını söylemiştir. Ancak yargılama aşamasında tanık, birden fazla kişinin fotoğrafının kendisine gösterildiğini ancak teşhis yapamadığını ifade etmiştir. Yargıtay 17. Ceza Dairesi 2017/1809 sayılı kararında, PVSK Ek madde 6/16’ya açıkça aykırılık olduğuna hükmetmiştir. Bu maddeye göre, fotoğrafla teşhis yapılırken sanığın sadece tek bir fotoğrafı veya farklı pozlarının gösterilmesi hukuka aykırıdır. Teşhiste, birbirinden farklı kişilere ait, eşit nitelikte birden çok fotoğraf gösterilmeli ve fail bu görseller arasından tespit edilmelidir. Yargıtay, tek fotoğraftan teşhis yapılmasının yanı sıra, tanığın yargılama aşamasındaki beyanlarının da soruşturma safhasıyla çelişmesi nedeniyle, sanığın mahkûmiyetine yeterli, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığına işaret ederek beraat kararı verilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Kamera Görüntüsü ve Fotoğraftan Teşhis Usulü
Bir diğer kararda ise üç ayrı markette işlenen suçlara ilişkin güvenlik kamerası görüntülerinden elde edilen şüpheli kişilerin kimliklerinin netleştirilmesi amacıyla, görüntülerin sanıklarla karşılaştırılmasının uzman bilirkişilerce yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca mağazalarda çalışanlara, PVSK Ek madde 6/16 hükümlerine uygun olarak farklı kişilere ait çoklu fotoğraflar gösterilmeli, sanığın teşhis edilip edilmediği bu şekilde tespit edilmelidir. Yargıtay 17. Ceza Dairesi 2019/365 sayılı kararında, bu işlemler eksik yapıldığı gerekçesiyle mahkûmiyet kararının bozulması gerektiğine hükmetmiştir. Zira eksik kovuşturma, hatalı teşhis yöntemleriyle birlikte değerlendirildiğinde, adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurabilecek niteliktedir.
Bu kararlar göstermektedir ki; teşhis işlemlerinde usule uygunluk büyük önem taşımakta, özellikle tek fotoğrafla teşhis ya da yönlendirme içeren yöntemler delil değerini ortadan kaldırmaktadır. Mahkemelerin, sadece teşhis tutanağına değil, tanık beyanlarının tutarlılığına ve işlemin şekline de dikkat etmesi gerekmektedir.
Usulüne Uygun Olsa Bile Sadece Fotoğraf Teşhisiyle Mahkumiyet Verilemez
Ceza yargılamasında, usulüne uygun yapılmış olsa bile yalnızca fotoğraf teşhisine dayanılarak verilen mahkumiyet kararları hukuken sakıncalı kabul edilmektedir. Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 2019/17075 sayılı kararında, sanığın savunmasında suçlamayı reddetmesi, mahkeme aşamasında mağdurun duruşmaya katılmaması ve yüzleştirme işleminin gerçekleştirilmemesi dikkate alınarak, sadece soruşturma safhasında yapılmış fotoğraf teşhisiyle hüküm kurulmasının yeterli delil oluşturmadığı vurgulanmıştır. Bu nedenle, sanıkla mağdur arasında yüz yüze teşhis yaptırılarak değerlendirme yapılması gerekirken, eksik incelemeyle verilen mahkumiyet kararı Yargıtay tarafından bozulmuştur.
Teşhis ile Yüzleştirmenin Tamamlayıcılığına İlişkin Yargıtay Yorumu
Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/11805 sayılı kararında, müştekinin emniyet aşamasında sanığı çoklu fotoğraf gösterimiyle açık şekilde teşhis ettiğini; ancak mahkeme aşamasında cezaevinde çekilmiş bir fotoğraf gösterildiğinde, benzerlik olduğunu ama emin olmadığını ifade ettiğini değerlendirmiştir. Mahkemece olay yerine ait kamera kayıtlarının incelenmemesi ve yüzleştirme işleminin yapılmaması sebebiyle hüküm kurmakta eksik araştırma yapıldığı tespit edilmiş, bu eksiklik bozma nedeni sayılmıştır. Bu karar, teşhis ve yüzleştirmenin birbirini tamamlayan delil niteliğinde olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Tanıklara Teşhis ve Yüzleştirme Yaptırılması Zorunluluğu
Olayın tanığı tarafından, şüpheliyi gözcülük yaparken gördüğünü ve tekrar görse teşhis edebileceğini beyan etmesi üzerine, mahkemece tanık dinlenmiş ancak sanığın duruşmaya katılımı sağlanmamış ve yüzleştirme gerçekleştirilmemiştir. Bu durumda Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2021/4589 sayılı kararında, sanıkla tanık yüz yüze getirilerek teşhis yapılması gerektiği, bunun mümkün olmaması halinde ise yeterli sayıda fotoğrafın tanığa gösterilerek usulüne uygun teşhis işleminin yapılmasının zorunlu olduğu ifade edilmiştir. Aynı zamanda, tanığın ifadesinde geçen araca ilişkin tespitler yapılmadan ve eksik inceleme ile verilen mahkumiyet kararı bozulmuştur.
Canlı Teşhis ve Yüzleştirme Mümkün Değilse, Fotoğrafla Teşhis Yapılabilir
Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 2021/1164 sayılı kararında, suça sürüklenen çocukların isnat edilen suçlamaları kabul etmedikleri, tanığın ise mahkeme aşamasında dinlenmesine rağmen çocukların hazır bulundurulmadığı ve yüzleştirme yapılmadığı vurgulanmıştır. Mahkemece, öncelikle tarafların aynı oturumda hazır edilerek tanığa canlı teşhis yaptırılması, bu mümkün değilse güncel ve teşhise elverişli fotoğrafların tanığa gösterilerek işlemin yapılması gerektiği belirtilmiştir. Bu işlemler yapılmaksızın verilen mahkumiyet kararı eksik kovuşturma nedeniyle bozulmuştur.
Sanıkla Mağdur Arasında Teşhis ve Yüzleştirme Yapılmadan Hüküm Kurulamaz
Bir başka olayda, sanık isnat edilen hakaret suçunu kabul etmemiş, olayın diğer sanığı ile birlikte olay yerinde bulunduğunu beyan etmiş ancak müştekiyle yüzleştirme yapılmamıştır. Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2020/13329 sayılı kararında, müşteki ile sanığın aynı duruşmada hazır edilerek canlı teşhis yapılması, bu mümkün değilse teşhise elverişli çok sayıda fotoğraf gösterilerek teşhis yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Eksik araştırma ve yüzleştirme yapılmadan verilen kararın bozma nedeni teşkil ettiğine hükmedilmiştir.
Bu Yargıtay kararları, teşhis ve yüzleştirme işlemlerinde usule sıkı sıkıya bağlı kalınması gerektiğini, özellikle sadece fotoğraftan yapılan teşhislerin yeterli ve kesin delil olarak kabul edilemeyeceğini açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, adil yargılanma hakkının korunması ve maddi gerçeğe ulaşılması adına teşhis ve yüzleştirme işlemleri titizlikle yürütülmelidir.
Teşhis ve Yüzleştirme İşlemlerinde İspat Gücü, Müdafiin Rolü ve Yargıtay Kararları Işığında Usul Kuralları
Olayın Hemen Sonrasında Yapılan Teşhis ve Yüzleştirmenin Delil Değeri
Ceza yargılamasında mağdurun olaydan hemen sonra, henüz zihninde taze olan bilgilerle yaptığı teşhis veya yüzleştirme işlemleri, yüksek derecede delil gücüne sahiptir. Örneğin, olayın ardından savcılıkta alınan mağdur beyanı ve hemen akabinde düzenlenen yüzleştirme tutanağı birlikte değerlendirildiğinde, mağdurun sanığı açıkça tanıdığı ortaya konmuşsa, yargılamada çelişen beyanlar sonradan değiştirilmiş savunma olarak kabul edilebilir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bu gibi durumlarda sadece sonradan yapılan çelişkili ifadelere dayanılarak beraat kararı verilmesini hukuka aykırı bulmuş ve eksik araştırma nedeniyle hükmü bozmuştur (K.2020/19357).
Tutarlı Beyanlarla Desteklenen Teşhis Güçlü Delildir – Teşhis ve Yüzleştirme
Yargıtay 17. Ceza Dairesi, PVSK Ek madde 6 kapsamında usulüne uygun olarak yapılan çoklu canlı teşhiste sanığın açıkça tanınması ve mahkeme aşamasında yüzleştirme sırasında da tanığın aynı kişiyi teşhis etmesi durumunda, bu delillerin reddedilip sanığın soyut savunmasına üstünlük tanınmasını isabetsiz bulmuştur (K.2019/8478). Bu tür durumlarda, delillerin takdirinde hata yapılması ve maddi gerçeğe aykırı sonuçlara varılması bozma sebebi oluşturur.
Müdafiin Teşhis ve Yüzleştirme İşlemine Katılımı Zorunlu mu?
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, teşhis işleminin müdafiin hazır bulunmasını zorunlu kılan işlemler arasında sayılmamaktadır. CMK m.149 ve devamı hükümlerinde müdafiin, ifade alma, sorgu, keşif veya yer gösterme gibi işlemlerde şüpheliyle birlikte bulunma hakkı tanınırken, teşhis gibi tanıma temelli işlemlerde bu zorunluluk açıkça belirtilmemiştir. Ceza Genel Kurulu’nun 2008/84 sayılı kararına göre, teşhis işlemi sırasında avukatın bulunmaması hukuka aykırılık teşkil etmez. Ancak, işlem yüzleştirme niteliği kazanır ve şüpheli beyanı da alınırsa, artık müdafiin katılımı zorunlu hale gelir.
Teşhis ve Yüzleştirmenin Ayırt Edici Özellikleri
Teşhis, şüphelinin kimliğinin ve suça karışıp karışmadığının tespitine yöneliktir. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Ek 6. maddesi uyarınca bu işlem, özellikle failin kimliğine ilişkin belirsizlik durumlarında savcı talimatıyla yapılabilir. Buna karşın, yüzleştirme Ceza Muhakemesi Kanunu m.52 uyarınca tanık ya da şüpheliler arasında çelişkili ifadelerin giderilmesine yöneliktir. İki işlem karıştırılmamalı, her biri kendi prosedürüne uygun şekilde yapılmalıdır.
Teşhis ve Yüzleştirme Usulüne Uygun Yapılması Gerekir
Teşhis işlemi sırasında bazı kuralların mutlaka uygulanması gerekir. Teşhise tabi tutulan kişilerin sayısı birden fazla olmalı, benzer fiziki özelliklere sahip olmalı ve aynı cinsiyetten olmalıdır. Gerekirse şüphelinin görünümü uygun hale getirilmelidir. Her kişi numaralandırılmalı ve teşhis en az iki kez tekrarlanmalıdır. Mağdura veya tanığa şüphelinin teşhis dizisinde yer almayabileceği bilgisi de mutlaka verilmelidir. Teşhis işlemi fotoğraf üzerinden yapılacaksa, tek fotoğrafla değil, farklı kişilere ait benzer nitelikte birden fazla fotoğrafla gerçekleştirilmelidir. Aksi durumda elde edilen deliller geçersiz sayılabilir.
Uygulamada Karşılaşılan Usulsüzlükler ve Yargıtay’ın Tutumu
Yargıtay 6. Ceza Dairesi, sanığın cep telefonunun kullanıldığı tarihten yola çıkılarak yapılan teşhis işleminin yeterli görülmediği, özellikle delillerin tam toplanmadan ve tanığın eşgal beyanıyla çelişen teşhisle mahkumiyet kararı verilmesinin yanlış olduğunu vurgulamıştır (K.2014/3984; K.2022/123 E., 2023/10783 K.).
Bir başka kararda ise (Yargıtay 6. CD 2021/23795 E., 2023/8993 K.), sadece sanığın fotoğrafı ile yapılan teşhis işlemi ve tek seferlik canlı teşhis yeterli bulunmamıştır. Mağdurların duruşmada sanığın olay yerinde bulunan kişi olmadığını beyan etmeleri dikkate alınarak, sanığın mahkumiyetine yetersiz delil ile karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.
Sonuç Olarak – Teşhis ve Yüzleştirme
Teşhis ve yüzleştirme işlemleri, ceza muhakemesinin delil sisteminde kritik öneme sahip işlemlerdir. Ancak bu işlemlerin geçerliliği, yasal prosedüre uygun yapılıp yapılmadığına bağlıdır. Yargıtay kararları, yalnızca teşhis tutanaklarına değil, teşhis sürecinin ne kadar sağlıklı yürütüldüğüne, tanık ve sanık beyanlarının çelişkili olup olmadığına ve bütün delil sistematiğinin ne ölçüde desteklendiğine dikkat çekmektedir. Teşhis ve yüzleştirmenin birbirine karıştırılmaması, her işlemin ayrı hukuki niteliğine göre değerlendirilmesi, adil yargılanma hakkının temini açısından vazgeçilmezdir.
Teşhis ve Yüzleştirme İşlemi Nedir?
Ceza yargılamasında maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında büyük öneme sahip olan teşhis ve yüzleştirme işlemleri, hem şüphelinin kimliğinin tespitinde hem de delillerin doğruluğunun sınanmasında hayati rol oynar. Bu işlemler, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda düzenlenmiş olup, belirli usullere uygun şekilde gerçekleştirilmediği takdirde hukuka aykırı hale gelir. Özellikle tek fotoğraftan yapılan teşhis, avukatın yokluğunda yapılan işlemler veya tekrar edilmeyen teşhisler sıklıkla Yargıtay tarafından bozma sebebi olarak değerlendirilmektedir.
Bu yazıda, teşhis ve yüzleştirme işlemlerinin hukuki dayanakları, nasıl yapılması gerektiği, müdafiin (avukatın) rolü ve Yargıtay kararları ışığında uygulamadaki karşılıkları detaylı şekilde ele alınmıştır.
Eğer siz de bir ceza soruşturmasına maruz kaldıysanız ya da mağdur olarak teşhis/yüzleştirme sürecine dahil olduysanız, bu teknik işlemlerde hak kaybı yaşamamanız adına alanında uzman bir ceza avukatından destek almanız büyük önem taşır.
Avukat Gökhan Yağmur olarak, uzun yıllara dayanan tecrübem ve ceza muhakemesi alanındaki uzmanlığım ile hem mağdur hem de şüpheli taraflar için sürecin her aşamasında profesyonel hukuki danışmanlık sunmaktayım.
📞 0542 157 06 34
🌐 gokhanyagmur.com.tr
Hukuki sürecin her adımında yanınızdayım. Detaylı bilgi ve danışmanlık için benimle iletişime geçebilirsiniz.