Suçun Vasfına Yönelik Temyiz ve İstinaf Başvuruları: Yargıtay İçtihatları ve Uygulama Esasları

Suçun vasfına ilişkin temyiz veya istinaf, hukuken kesinleşmiş görünen bir kararın, failin eyleminin aslında daha farklı ve daha ağır bir suç tipini oluşturduğu ileri sürülerek üst mahkemeye taşınmasıdır. Bu yola başvurulabilmesi için, mahkeme kararında yer alan fiilin, daha yüksek ceza yaptırımı öngören bir suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiği yönünde ciddi bir iddianın bulunması gerekmektedir. Bu noktada belirleyici olan, isnat edilen yeni suç tipinin ceza sınırlarının, kesinlik sınırını aşacak düzeyde olmasıdır.
Hukuken kesinleşmiş olan bazı cezalara yalnızca “suçun niteliği” bakımından itiraz edilebilmektedir. Örneğin, bir sanık hakkında basit hırsızlık suçundan 3 yıl hapis cezası verildiğinde ve bu karar istinaf aşamasında onanarak kesinleştiğinde, bu kararın tekrar temyize götürülebilmesi ancak suçun aslında yağma suçunu oluşturduğu iddiası ile mümkündür. Bu gibi durumlarda sanığın eylemi farklı ve daha ağır bir suçu oluşturuyor olabilir ve bu, Yargıtay incelemesine konu yapılabilir.
Bu tür başvurular sadece sanığın lehine değil, aleyhine de yapılabilir. Suçun vasfına yönelik temyiz veya istinaf müessesesi doğrudan Ceza Muhakemesi Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiştir. Ancak Yargıtay’ın içtihatları, bu tür başvuruların mümkün olduğu yönündedir. Dolayısıyla, kesin nitelikteki yerel mahkeme kararlarında dahi, suçun nitelendirilmesine yönelik ciddi bir hukuki hata söz konusuysa, bu hatanın giderilmesi için üst mahkemeye başvuru yapılabilir. Aynı şekilde, bu içtihadi kural, istinaf sürecinde de kıyasen geçerli sayılmaktadır.
Suçun Vasfına Yönelik Temyiz: Tür ve Miktar Yönünden Kesinleşmiş Kararlarda Uygulama
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yerleşik içtihatları çerçevesinde, miktar ya da ceza türü bakımından kesinleşmiş sayılan mahkeme kararlarının dahi, fiilin farklı bir suç tipine vücut verdiği ileri sürülerek temyize götürülmesi mümkündür. Bu durum, uygulamada “suç vasfına yönelik temyiz” olarak adlandırılmakta ve özellikle Yargıtay 6. Ceza Dairesi tarafından da benimsenen görüşler doğrultusunda istinaf sonrası temyiz süreçlerinde de geçerliliğini korumaktadır (Yarg. 6. CD, K.2021/7569).
Örneğin; bir sanık hakkında basit yaralama suçundan dolayı verilen ve yalnızca adli para cezası içeren hüküm, kanunen temyize kapalı gibi görünse de, katılan ya da savcılık makamı bu kararı, fiilin aslında “öldürmeye teşebbüs” niteliğinde olduğunu ileri sürerek temyiz edebilir. Böyle bir durumda üst mahkeme, yalnızca cezanın miktarını değil, eylemin hangi suç tipi altında değerlendirileceğini de göz önünde bulunduracaktır.
14 Nisan 2011 tarihinden itibaren, yalnızca 3.000 TL üzerindeki doğrudan hükmedilen adli para cezalarının temyize açık olduğu hususunda herhangi bir şüphe kalmamıştır. Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 27.12.2011 tarihli 370-302 sayılı ve 06.12.2011 tarihli 185-249 sayılı kararları da dahil olmak üzere pek çok kararında, cezanın miktarının kesinlik sınırı içinde kalmasına rağmen, eğer fiilin oluşturduğu suç vasfı daha ağır bir yaptırım içeriyorsa, bu durumun temyiz denetimine açık olduğu açıkça belirtilmiştir (Örn: CGK, 2013/532 K.).
Bu yaklaşımla, cezanın miktarı ya da türü ne olursa olsun, fiilin farklı bir nitelikte değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin somut bir iddia varsa, Yargıtay bu iddiayı incelemekte ve yerel mahkeme kararını buna göre değerlendirebilmektedir.
Suçun Nitelendirilmesine Yönelik Temyiz ve Eksik Cezaya Dayalı Bozma Kararları
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yerleşmiş içtihatlarına göre, ilk derece mahkemesince verilen ve tür ile miktar açısından kesin nitelik taşıyan kararlarda dahi, eğer eylemin farklı ve daha ağır bir suç tipine denk düştüğü iddia ediliyorsa, bu karar yalnızca suçun vasfı bakımından temyiz edilebilmektedir. Nitekim Yargıtay 10.03.2009 tarihli 43-56, 27.12.2005 tarihli 121-171 ve 29.11.2005 tarihli 123-151 sayılı kararlarında bu durum açıkça vurgulanmıştır. Bu içtihatlar uyarınca, Cumhuriyet savcısının sanık aleyhine suçun niteliğine ilişkin temyiz başvurusu yapılmışsa, bu başvurunun esas yönünden değerlendirilmesi gerekir. Bu noktada, sadece cezanın miktarı değil, uygulanan maddenin doğruluğu da denetime konu olur.

Örnek olarak; mağdurun 27.11.2014 tarihli adli muayene raporunda, yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğunun tespiti karşısında, mahkemece TCK’nın 86/1. maddesi uyarınca temel ceza belirlenmişse, bu durumda eksik ceza uygulanmış olur. Oysa bu tür bir yaralanma için cezanın 86/2. maddeye göre verilmesi gerekmektedir. Bu hata, temyiz merciince bozma gerekçesi sayılmaktadır.
Benzer şekilde, 14.07.2015 tarihli adli raporda, mağdurun yüz sınırları içinde oluşan yaranın sabit iz bırakıp bırakmadığının tespiti için yeniden muayene gerektiği bildirilmişken, gerekli sevk işlemlerinin yapılmadan hüküm kurulması da eksik araştırmaya dayalı karar olarak kabul edilmiştir. Bu gibi durumlarda, Adli Tıp Kurumu’ndan sabit iz yönünden nihai rapor alınmaksızın verilen hüküm, sanığın hukuki durumu tam olarak değerlendirilmeden verildiği için hukuka aykırı bulunmuş ve karar bozulmuştur (Yargıtay 3. Ceza Dairesi – K.2020/12487).
Ayrıca, Ceza Genel Kurulu’nun yukarıda belirtilen kararlarında da yinelendiği gibi, kesin nitelikteki hükümlere karşı, suç vasfı daha ağır bir yaptırımı gerektiriyorsa, bu doğrultudaki temyiz başvuruları sınırlı kapsamda incelenebilir. Bu bağlamda katılanın ileri sürdüğü iddialar dikkate alınarak, suçun farklı bir maddede tanımlanması gerektiği yönündeki değerlendirme sonucunda, eksik ceza verilmiş olması bozma sebebi sayılmıştır (Yargıtay 3. Ceza Dairesi – K.2019/21478).
Suçun Vasfına Yönelik Aleyhe Temyiz ve Yargıtay Uygulaması
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 10.03.2009 tarihli ve 2009/2-43 Esas, 2009/56 Karar sayılı ilamında açıkça belirtildiği üzere; kesinleşmiş mahkeme kararlarının, eylemin daha ağır bir suç tipini oluşturduğu ileri sürülerek sanık aleyhine temyiz edilmesi mümkündür. Bu kapsamda, suçun vasfına yönelik bir değerlendirme yapılmasını talep eden temyiz başvuruları, kararın tür veya miktar bakımından kesin olması hâlinde dahi temyiz incelemesine konu olabilir.
Diğer yandan, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25.02.2020 tarihli ve 2017/3-1053 Esas, 2020/131 Karar sayılı içtihadında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen tebliğnamede görüş belirtilmeyen bir hüküm hakkında, ilgili Ceza Dairesi tarafından doğrudan temyiz incelemesi yapılamayacağı vurgulanmıştır. Bu durum, suçun niteliğine yönelik yapılacak aleyhe temyizlerin şekli şartlarını da ortaya koymaktadır.
Somut bir örnek olarak; katılanlar vekili tarafından sanık hakkında “silahla tehdit” suçundan verilen beraat kararına karşı yapılan temyiz başvurusunda, eylemin aslında “yağma” suçunu oluşturduğu iddia edilmiştir. Bu durumda, temyiz dilekçesi yalnızca suç vasfının yanlış belirlendiği gerekçesine dayandırılmıştır. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, bu başvurunun esası bakımından değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, ilgili konuda görüş oluşturulması ve ek tebliğname düzenlenmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine oy birliğiyle karar vermiştir (Yarg. 1. CD – K.2021/10200).
Bu içtihatlar, suçun vasfına ilişkin değerlendirmelerin yalnızca lehe değil, aynı zamanda aleyhe temyiz başvurularıyla da gündeme gelebileceğini ve ilgili şartlar sağlandığında incelemeye konu edilebileceğini ortaya koymaktadır.
Şikâyetçi Vekilinin Suçun Nitelendirilmesine Yönelik Temyiz Hakkı ve Uygulaması
Bazı mahkeme kararları, verilen cezanın türü ve miktarı itibarıyla kanunen temyize açık olmasa bile, eğer şikâyetçi vekili hükmün yanlış suç vasfına dayandığını öne sürüyorsa, bu kararlar temyiz incelemesine açık hâle gelebilir. Nitekim Yargıtay uygulamasında da kabul edildiği üzere, adli para cezası nedeniyle kesinleşmiş sayılan bir yerel mahkeme kararına karşı, şikâyetçi vekilinin suç vasfı itirazı temyiz edilebilirlik doğurabilir. Bu bağlamda, Özel Daire’nin söz konusu hükmün temyizen denetlenebilir olduğunu belirtmesi, ardından temyiz istemini reddeden kararın kaldırılması ve şikâyetçinin kamu davasına katılım talebinin kabul edilmesi yerinde bir işlem olarak değerlendirilmiştir.
Ancak burada dikkat çeken husus, temyiz incelemesine geçildikten sonra kararın esastan değerlendirilmesi gerekliliğidir. Eğer verilen karar, usule ve kanuna uygun ise onanmalı, aksi halde ya doğrudan bozulmalı ya da gerekli şartlar oluşmuşsa düzeltilerek onanmalıdır. Bununla birlikte, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun K.2013/399 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, sanığın eyleminin dolandırıcılık değil, resmi belgenin düzenlenmesinde gerçeğe aykırı beyanda bulunma suçunu oluşturduğu gerekçesiyle, kararın kesin sayılması ve temyiz başvurusunun reddedilmesi isabetsizdir. Zira esas incelemesi yapılmadan sırf hükmün niteliği gerekçe gösterilerek temyiz talebinin reddi hukuka aykırıdır.
İstinaf Sonrası Temyiz Sürecinde Suç Vasfının Değişmesi Halinde Temyiz Yolunun Açıklığı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.10.1993 tarihli ve 2-187/222 sayılı içtihadı uyarınca, para cezası gibi miktar itibarıyla temyize kapalı görünen kararlar dahi, eylemin daha ağır bir suç oluşturduğu iddiasıyla temyize konu edilebilir. Özellikle şikâyetçi vekilinin ya da Cumhuriyet savcısının fiilin “öldürmeye teşebbüs” gibi daha ağır bir suçu oluşturduğunu ileri sürmesi hâlinde, Yargıtay bu yöndeki başvuruları incelemektedir. Yargıtay 6. Ceza Dairesi de bu içtihadın, istinaf sonrası yapılan temyiz başvurularında da geçerli olduğu görüşündedir.
Örneğin; ilk derece mahkemesi tarafından yağma suçundan beş yılın üzerinde hapis cezası verilmiş ve istinaf mahkemesi bu fiilin yalnızca hırsızlık suçunu oluşturduğuna kanaat getirerek cezayı beş yılın altına indirmişse, bu karar doğrudan temyize açıktır. Aynı şekilde, eğer ilk derece mahkemesi zimmet suçundan beş yılın altında hapis cezası vermiş, ancak istinaf mahkemesi eylemin “görevi kötüye kullanma” suçu olduğunu değerlendirerek daha düşük ceza vermişse, Yargıtay 6. Ceza Dairesi’ne göre bu durumda da suç vasfına yönelik temyiz yolu açıktır (Yarg. 6. CD – K.2021/422).
Bu içtihatlar, hem lehine hem aleyhine yapılan başvurularda, suç vasfının doğru nitelendirilmesinin yargılamada ne denli kritik bir rol oynadığını bir kez daha ortaya koymaktadır.
HAGB Kararlarına Karşı Suç Vasfına Yönelik Temyiz Başvurusu
İstinaf sonrası aşamalarda, suç vasfına yönelik temyiz hakkının kullanılıp kullanılamayacağı konusu, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları ışığında değerlendirilmelidir. Özellikle 11.03.2014 tarihli 532-126, 12.03.2013 tarihli 1515-202 ve 21.12.2010 tarihli 230-264 sayılı kararlarında açıkça ifade edildiği üzere; yalnızca cezanın türü ve miktarı açısından kesin olan hükümler, eğer fiilin farklı bir suç vasfı taşıdığı ileri sürülüyorsa ya da doğru vasıflandırma yapılmış olmasına rağmen hatalı ceza uygulaması nedeniyle ceza kesinlik sınırı içinde kalıyorsa, bu durumlar temyiz incelemesine açık kabul edilebilir.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken temel ilke şudur: Eğer kanunen temyize kapalı bir karar, yalnızca yanlış uygulama sonucu (örneğin hesaplama ya da ceza tayin hatası gibi nedenlerle) kesinlik sınırı içinde kalıyorsa ve sanık aleyhine bir temyiz başvurusu yoksa, bu karar Yargıtay incelemesine konu edilemez. Zira sistem, suçun gerçek vasfına göre oluşacak neticeyi esas alır ve keyfi uygulamaların temyiz denetimi dışında bırakılmasını önlemeyi amaçlar.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.10.1993 tarihli 2-187/222 sayılı ve 28.05.2019 tarihli 2018/13-297 Esas, 2019/461 sayılı içtihatlarında da altı çizildiği gibi, Yargıtay içtihatlarına göre istinaf incelemesinden geçmiş olsa dahi, suçun vasfına yönelik olarak yapılan temyiz başvurularında yüksek yargı denetimi mümkündür. Bu bağlamda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararları kural olarak itiraza tabi ise de, somut olayda olduğu gibi eğer yağma gibi daha ağır nitelikli suçlara ilişkin fiillerle bağlantılı olarak HAGB kararı verilmişse, bu kararlar da temyiz edilebilir nitelik kazanmaktadır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – K.2021/14714).
Sonuç olarak, HAGB kararları da dâhil olmak üzere, görünüşte temyize kapalı görünen kararlar, suçun niteliğine ilişkin ciddi bir hata veya eksiklik barındırıyorsa, Yargıtay denetimine açık hale gelebilmektedir.
Suçun Niteliğine İlişkin İstinaf Başvurusunun Değerlendirilmesi
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.04.2014 tarihli ve 2023/15-509 Esas, 2014/170 Karar sayılı ilamı ile birlikte Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 10.01.2014 tarihli 2022/4023 Esas, 2024/276 Karar sayılı kararında da ifade edildiği üzere, ceza miktarı bakımından temyize veya istinafa kapalı gibi görünen kararlar dahi, eğer eylemin suç vasfı daha ağır bir yaptırım doğuruyorsa ya da suçun niteliğinin değişmesi olasılığı bulunuyorsa, istinaf incelemesine tabi tutulabilir. Bu durum özellikle “kasten yaralama” gibi suçlarda, olayın aslında daha ciddi bir suç kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği yönünde yapılan itirazlarda gündeme gelmektedir (Yarg. 6. CD, 2023/19668 E. – 2024/7362 K.).
Nitekim 27.09.2022 tarihli istinaf dilekçesinde açık şekilde suçun vasfına itiraz edilmiş ve bu yönde yeniden değerlendirme talep edilmiştir. Ancak dosyanın, bu istem doğrultusunda istinaf incelemesi yapacak ilgili merciye gönderilmediği tespit edilmiştir. Dolayısıyla, bu eksiklik nedeniyle kararın doğrudan Yargıtay’da kanun yararına bozma kapsamında ele alınması hukuken mümkün değildir. Bu tür durumlarda yapılması gereken, dosyanın usulüne uygun şekilde istinaf merciine iletilerek, suçun vasfına yönelik değerlendirme yapılmasını sağlamaktır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2023/5384 E. – 2023/6627 K.).
Yargıtay içtihatlarına göre, suçun vasfı gibi temel niteliklerde hata olduğu iddiaları, yargılamanın istinaf aşamasında mutlaka dikkate alınmalı ve bu yöndeki talepler teknik gerekçelerle reddedilmemelidir. Aksi hâlde, adil yargılanma ilkesi zedelenmiş olur ve ceza yargılamasının temel prensiplerinden biri olan maddi gerçeğe ulaşma amacı sekteye uğrar.
Ceza yargılamasında “suç vasfı”nın doğru belirlenmesi, hem adil bir kararın verilmesi hem de hukuki güvencelerin sağlanması açısından hayati önem taşır. Temyiz ve istinaf süreçlerinde suçun niteliğine ilişkin yapılan başvurular, yerel mahkeme kararlarının yeniden değerlendirilmesini sağlayarak hukuki hataların düzeltilmesine imkân tanır. Eğer siz de yerel mahkeme kararındaki suçun vasfının hatalı olduğunu düşünüyor, lehinize ya da aleyhinize verilen kararların Yargıtay denetiminden geçmesi gerektiğine inanıyorsanız, profesyonel hukuki destek almak tam da bu noktada kritik hale gelir.
📞 Avukat Gökhan Yağmur olarak; suç vasfına yönelik temyiz ve istinaf başvurularınızda yanınızda oluyor, dava dosyanızın tüm aşamalarında etkili ve stratejik bir savunma sunuyorum. Sorularınız ve hukuki destek talepleriniz için 0542 157 06 34 numaralı telefonla iletişime geçebilir ya da daha fazla bilgi almak için gokhanyagmur.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.