Hakkın Kullanılması Nedir? (TCK 26/1) – Ceza Hukukunda Hukuka Uygunluk Nedeni

Hakkın Kullanılması Nedir? (TCK Madde 26)
Ceza hukuku çerçevesinde hakkın kullanılması, Türk Ceza Kanunu’nun 26. maddesinin birinci fıkrasında açıkça düzenlenmiş olan bir hukuka uygunluk sebebidir. Bu düzenlemeye göre, bir kişi kendi hakkını yasal sınırlar içerisinde kullandığında, gerçekleştirdiği eylem hukuka aykırı sayılamaz. Dolayısıyla bu tür fiiller, suç teşkil etmez ve kişiye ceza verilmez. Hakkın kullanılmasının temelinde, kişinin hukuk düzeni tarafından tanınmış ve güvence altına alınmış bir yetkiyi hayata geçirmesi yatar.
Bu durumun somut bir örneğiyle açıklanması gerekirse: Kendi evinin camları kırılan bir mağdur olan A, şikayet hakkını kullanarak olayı adli mercilere taşımış ve olayla ilgili komşusu K’dan şüphelendiğini beyan etmiştir. Ancak yürütülen soruşturma sonucunda, camları kıran kişinin komşu K değil, farklı bir şahıs olan X olduğu tespit edilmiştir. Bu gelişme üzerine komşu K, kendisine iftira atıldığını ileri sürerek A hakkında savcılığa başvuruda bulunmuş olabilir. Fakat A, anayasa ve yasal düzenlemelerle koruma altına alınmış olan şikayet hakkını kullandığı için, iftira suçundan sorumlu tutulamaz ve hakkında cezai işlem başlatılması mümkün değildir.
Sonuç olarak, TCK 26/1 uyarınca, “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez” ilkesi doğrultusunda, hukuken meşru bir hakkın kullanılması hiçbir şekilde ceza sorumluluğu doğurmaz. Bu düzenleme, kişilerin hukuk güvenliği içinde haklarını arayabilmelerini sağlamakta ve ceza hukukunun sınırlarını belirlemektedir.
Hakkın Kullanılabilmesi İçin Gerekli Şartlar Nelerdir?
Hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedenlerinden biri olarak, yalnızca bazı özel koşullar altında ceza sorumluluğunu ortadan kaldırabilir. Türk Ceza Kanunu’nun 26. maddesi uyarınca bu korumadan yararlanılabilmesi için bazı temel kriterlerin yerine getirilmiş olması gerekir. Aşağıda, bu hukuka uygunluk nedeninin geçerli sayılabilmesi için aranan başlıca şartlar sıralanmıştır:
1. Hakkın Hukuki Açıdan Tanınmış ve Korunan Bir Hak Olması
Hakkın kullanılması ancak hukuk düzeni tarafından açıkça tanınan ve korunan bir hak söz konusu olduğunda hukuka uygunluk sebebi teşkil eder. Bu hak; ceza hukuku, medeni hukuk veya başka bir özel hukuk alanına ait olabilir. Yani hak, sadece ceza mevzuatına dayanmak zorunda değildir; Medeni Kanun, Ticaret Kanunu, yönetmelikler, tüzükler, hatta teamül ve örf-adet kuralları da hakkın kaynağı olabilir. Örneğin, Türk Medeni Kanunu’nun 740. maddesi gereğince, komşunun taşan ağaç dal ve kökleri belirli bir sürede kaldırılmazsa, mağdur komşu bunları kendisi keserek mülkiyetine alabilir. Bu fiil, açıkça yasal bir hakka dayandığından, komşunun bu hareketi nedeniyle “mala zarar verme” suçundan ceza sorumluluğu doğmaz.

2. Hakkın Doğrudan Kullanılabilir Nitelikte Olması
Ceza hukuku açısından bir hakkın kullanılması, kişinin bu hakkı doğrudan kendisi tarafından icra edebilmesini gerektirir. Eğer hakkın kullanımı için yetkili bir mercie başvuru zorunluluğu varsa, doğrudan kullanım şartı gerçekleşmemiş sayılır. Örneğin, haczedilen taşınır malların doğrudan geri alınması hukuka aykırı olup, bu malların geri kazanılması için öncelikle icra müdürlüğüne başvurularak hukuki sürecin işletilmesi gerekmektedir. Aksi durumda kişi kendi hakkını doğrudan değil, yetkili merci aracılığıyla kullanmak zorundadır ve doğrudan hak kullanımı söz konusu değildir.
3. Mesleki Faaliyet Kapsamında Hakkın Kullanılması
Bir mesleğin icrası sırasında ve ilgili mesleğin sınırları içinde kalmak kaydıyla kullanılan haklar da ceza hukukunda korunma altındadır. Örneğin, bir avukat, kendisine başvuran ve bir insanı öldürdüğünü itiraf eden müvekkilini savunma hakkı çerçevesinde dinlediğinde, bu bilgiyi yetkili makamlara bildirmemesi nedeniyle “suçu bildirmeme” suçlamasıyla cezalandırılamaz. Aynı şekilde, gazetecilik yapan bir kişinin, mesleği gereği kamu yararına yönelik eleştirilerde bulunması ve basın özgürlüğü sınırlarında kalması durumunda, bu faaliyetinden dolayı cezai sorumluluğu doğmayacaktır. Burada önemli olan, hakkın mesleki sınırlar içinde ve hukuk düzeni tarafından kabul edilen şekilde kullanılmasıdır.
Şikayet Hakkının Kullanılması – TCK m.26 Kapsamında Değerlendirme
Türk Ceza Kanunu’nun 26. maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenleme uyarınca, bireylerin sahip oldukları hakları yasal sınırlar içinde kullanmaları, ceza hukuku bakımından hukuka uygunluk nedeni sayılır. Maddede açıkça belirtildiği üzere, “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez.” Bu çerçevede, kişi hukuk düzeni tarafından tanınan bir hakkı kullanırken, cezai sorumluluk doğuracak bir eylemde bulunmuş sayılmaz. Bu hak, yalnızca yazılı mevzuata değil; aynı zamanda bir mesleğin yürütülmesinden doğan yükümlülüklere veya örf ve adet kurallarına da dayanabilir.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, hakkın birey tarafından doğrudan doğruya icra edilebilir nitelikte olmasıdır. Eğer hakkın kullanılması bir kamu makamına başvuru gibi dolaylı bir sürece tabiyse, artık bu durum hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilmez. Yani doğrudan icra edilemeyen, bir merciin aracılığına ihtiyaç duyan haklar bu kapsamda değerlendirilmez. Bu husus, doktrinde de açık biçimde ifade edilmiştir. (Bkz. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Seçkin Yayınları, s. 271-272)
Bu bağlamda değerlendirildiğinde, şikayet hakkı, hukuka uygunluk nedenlerinden biri olarak TCK m.26 kapsamında yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile güvence altına alınan “hak arama özgürlüğü” ve 74. maddesi ile düzenlenen “dilekçe ve şikayet hakkı”, bireyin kamu otoritelerine başvurarak hakkını aramasını temel bir özgürlük olarak tanımlar. Anayasal güvence altındaki bu hak, hem bireyin kendisiyle ilgili konularda hem de kamu yararını ilgilendiren durumlarda yetkili mercilere başvurmasına imkan verir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da bu konuda net bir içtihat geliştirmiştir: Şikayet hakkı, dayanağını oluşturan olayın sınırları içinde kaldığı sürece hukuka uygun sayılır ve kötüye kullanılması durumunda dahi bu hak, iftira veya benzeri suçlar kapsamında değerlendirilmemelidir. Zira kimse, yasal yollarla hakkını aradığı için soruşturma veya kovuşturma tehdidi altına sokulamaz (CGK, 2014/312 K.).
Sonuç olarak, bireylerin şikayet hakkı, sadece hukuk düzeninin tanıdığı bir yetki değil; aynı zamanda ifade ve hak arama özgürlüklerinin bir uzantısıdır. Bu hak kötü niyetle kullanılmadığı sürece cezai sorumluluk doğurmaz ve iftira gibi suçlamalara konu olamaz.
Hakkın Kullanılması – Yargıtay Kararları Işığında Değerlendirme
Şikayet Etme Sözü Tehdit Suçu Oluşturmaz
Ceza hukukunda tehdit suçu ancak “hukuka aykırı” bir eylem söz konusuysa oluşur. Oysa ki Türk Ceza Kanunu’nun 26. maddesi gereğince, kişinin yasal şikayet hakkını kullanacağını ifade etmesi, hukuka uygunluk kapsamında değerlendirilir. Bu tür ifadeler, sair bir kötülük yapma kastı taşımadığı sürece, tehdit suçunu oluşturmaz. Anayasada güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğü, bireylere kamu kurumlarını denetleme ve şikayet etme imkânı sunar.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2017/21559 sayılı kararında, çocuğunun tedavisinde ihmal olduğunu düşünen bir bireyin sağlık personeline yönelik “sizi şikayet edeceğim, gazetelere çıkaracağım” gibi sözlerinin, bir tehdit unsuru taşımadığı, yalnızca anayasal şikayet hakkının ifade edilmesinden ibaret olduğu belirtilmiştir.
Mülkiyet Hakkının Korunması da Hakkın Kullanılmasıdır
Yargıtay 23. Ceza Dairesi’nin 2016/7883 kararında, arazisine izinsiz şekilde direk diken komşunun bu eylemine karşılık olarak kendi mülkündeki direkleri söken kişinin davranışı, mülkiyet hakkını kullanma kapsamında değerlendirilmiştir. Bu nedenle sanığın eylemi hukuka aykırılık taşımamakta, TCK 26/1 uyarınca ceza verilmesine yer olmadığı değil, doğrudan beraat kararı verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Mercie Başvuru Gerekliyse Hakkın Kullanımı Geçerli Olmaz
Yargıtay 23. Ceza Dairesi’nin 2016/243 kararına göre, bir kişinin hukuki hakkını doğrudan kullanamayacağı, yani önce ilgili makama başvuru gerektiren durumlarda, yapılan müdahale hakkın kullanılması kapsamında değerlendirilemez. Harici sözleşme ile hak iddia eden sanığın, herhangi bir yasal karar olmaksızın depo kilidini kırarak içeri girmesi, hukuki zemini olmayan bir müdahale olarak görülmüş ve beraat kararı bozulmuştur.
Güvenlik Kamerası Delil Amaçlıysa Hukuka Uygundur
Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 2012/8523 kararında, bir öğretim üyesinin kendi odasına yerleştirdiği güvenlik kamerası kayıtları, iddia ve savunma hakkı kapsamında değerlendirilmiş ve hukuka uygun delil kabul edilmiştir. Kamera kaydının amacı suistimal değil, iddianın ispatı olduğunda, TCK 26. madde kapsamında meşru sayılmaktadır.
Zaruret Halinde Şikayetçinin Eşyasını Kullanmak
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2014/37060 kararında, soba borusu tamiri için başka bir kişinin merdivenini izinsiz olarak kullanan kişilerin bu davranışı, zaruri ihtiyaç ve hakkın kullanılması çerçevesinde değerlendirilmiş, ceza verilmemesi gerektiği belirtilmiştir.
Tehdidin Delillendirilmesi Hukuka Uygun Delildir
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2014/36332 kararında, bir kişinin telefon konuşmasını tehdit içeriğini delillendirmek amacıyla kayda alması, meşru savunma veya delil toplama amacıyla yapılmış olduğundan, ceza sorumluluğu doğurmadığı ifade edilmiştir. Kayıt, hukuka uygun delil sayılmıştır.
Basın Özgürlüğü Sınırında Kalan Yayınlar
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2023/5037 kararında, eleştiri sınırlarını aşan ve kişiyi terör örgütü ile ilişkilendiren haberlerin, artık haber verme hakkının değil, iftira suçunun kapsamına girdiği belirtilmiştir. Basın özgürlüğü, doğruluk, güncellik ve kamu yararı kriterlerine bağlıdır. Bu sınır aşıldığında, artık hakkın kullanılması savunulamaz hale gelir.
Yargıtay kararlarının bu şekilde yorumlanması, “hakkın kullanılması” ilkesinin yalnızca teorik bir kavram olmadığını, günlük yaşamda sıklıkla karşılaşılan olaylara doğrudan etki ettiğini göstermektedir. Her olay kendi koşullarında değerlendirilmelidir ve hukuki hakların kötüye kullanılmaması temel prensiptir.
Bu içerik, Avukat Gökhan Yağmur tarafından hazırlanmıştır.
Uzmanlık alanlarım arasında ceza hukuku, aile hukuku, şirketler hukuku ve yabancılar hukuku yer almakta olup, gerçek ve tüzel kişilere kapsamlı hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktayım. İstanbul Barosu’na kayıtlı olarak aktif avukatlık yapmaktayım. Makalede ele alınan konularla ilgili hukuki destek almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.
📞 İletişim: 0542 157 06 34
🌐 Web Sitesi: www.gokhanyagmur.com.tr
🛑 Telif Hakkı ve Kullanım Uyarısı
Bu internet sitesinde yer alan tüm yazılar, makaleler ve içerikler Av. Gökhan Yağmur tarafından oluşturulmuş olup, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında koruma altındadır. Tüm içerikler zaman damgası ile kayıt altına alınmıştır. İzinsiz olarak içeriklerin kopyalanması, çoğaltılması, özetlenmesi veya başka sitelerde yayımlanması halinde hukuki ve cezai sorumluluk doğacaktır.
Meslektaş hukukçular, içeriklerimizi kaynak göstermek ve atıf yapmak suretiyle hukuki çalışmalarında kullanabilirler.
✍️ Hukuki Yazı Paylaşmak İsteyenler İçin
Akademik ya da mesleki çalışmaları bulunan hukukçular, uygulamaya dönük özgün makalelerini kısa özgeçmişleriyle birlikte [e-posta adresiniz] adresine göndererek yayımlanmak üzere bize iletebilirler. Konu sınırlaması bulunmamaktadır; ancak güncel hukuk uygulamalarıyla bağlantılı yazılar tercih sebebidir.