Mağdur, Suçtan Zarar Gören ve Malen Sorumlu Kimdir? (CMK Kavramların Açıklaması)

Mağdur, Suçtan Zarar Gören ve Malen Sorumlu Kime Denir?
(CGK-K.2021/436 Kararı Işığında Açıklama)
Ceza yargılamasında Mağdur, Suçtan Zarar Gören ve Malen Sorumlu kavramları, kamu davasına katılma açısından oldukça önemlidir. Uyuşmazlıkların sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için bu terimlerin anlamlarının net olarak ortaya konulması gerekmektedir. Aynı zamanda kamu davasına katılma kurumu da bu kapsamda değerlendirilmelidir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 237. maddesinin birinci fıkrasında, “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında, hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü yer almaktadır. Bu düzenleme, önceki 1412 sayılı CMUK’un 365. maddesiyle benzerlik taşısa da yeni düzenleme daha kapsamlı bir içerik sunmuştur. Çünkü eski düzenlemede yer almayan “mağdur” ve “malen sorumlu” kavramları CMK ile birlikte açık şekilde hükme bağlanmıştır.
Yeni düzenlemeyle birlikte, dar anlamda mağdur olarak nitelenen bireylerin yanı sıra, suçtan doğrudan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile fiil nedeniyle maddi sorumluluk taşıyanlar da kamu davasına katılma hakkına sahiptir. Bu kişiler, kanun tarafından kendilerine tanınan hak ve yetkileri kullanmak suretiyle, kovuşturma sürecinde taraf sıfatını kazanabilirler.
Öğreti ve yargı uygulamalarında bu sürece “davaya katılma” ya da “müdahale” adı verilir. Şayet mahkeme bu talebi kabul ederse, katılmak isteyen kişi artık davada “katılan” ya da “müdahil” olarak adlandırılır. Bu sıfat sayesinde, kamu davasında etkin bir şekilde yer alabilir, delil sunabilir ve savunmalar yapabilir. Böylece mağduriyetin giderilmesi sürecinde aktif bir rol üstlenmiş olurlar.
Ceza yargılamasında kamu davasına katılma hakkı, hem 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda hem de önceki düzenleme olan 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda suçun türüne göre sınırlandırılmamıştır. Yasal düzenlemelere göre, gerekli koşulların oluşması durumunda her türlü suç açısından kamu davasına katılma hakkı tanınmaktadır. Ancak hem öğretide hem de yargı uygulamasında bu hakkın kullanılabilmesi için, ilgili kişinin “suçtan doğrudan zarar görmüş” olması gerektiği genel kabul görmektedir.
Kanunlarda “suçtan zarar gören” ya da “mağdur” kavramlarına dair açık ve net tanımlara yer verilmemiştir. Aynı şekilde, zarar kavramının sadece maddi ya da sadece manevi zarar olarak sınırlandırıldığına dair bir hüküm de mevcut değildir. Bu durum, uygulamada bazı belirsizliklerin doğmasına neden olabilmektedir.
Bu belirsizliklerin giderilmesi amacıyla hem öğretideki yorumlar hem de mahkeme içtihatları dikkate alınarak, katılma hakkına sahip olan “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu” gibi kişilerin tanımlarının açıkça yapılması, yargı pratiği açısından büyük önem taşımaktadır. Bu tanımlar sayesinde, kamu davasına katılma müessesesi daha öngörülebilir ve uygulamada daha tutarlı hale gelebilecektir.
Mağdur, Suçtan Zarar Gören ve Malen Sorumlu Kavramlarının Ayrımı
Ceza muhakemesi hukukunda önemli bir kavram olan malen sorumlu, yargılama konusu olayın mahkeme tarafından karara bağlanmasından ve bu kararın kesinleşmesinden sonra, karardan doğrudan etkilenme potansiyeline sahip, maddi ya da malî yükümlülük altına girebilecek kişidir. Bu kimseler, yargılamanın doğuracağı sonuçlara katlanmak zorunda kalabilir ve dolayısıyla davanın tarafı olmasalar dahi sonuçlarından etkilenmeleri mümkündür.
“Mağdur” kelimesi, Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre, bir haksızlıkla karşı karşıya kalmış olan kişidir. Ceza hukuku bağlamında ise mağdur, işlenen suçun hukuken korunan değerine sahip olan, yani suçun doğrudan yöneldiği kişinin kendisidir. Türk Ceza Kanunu’nun benimsediği suç teorisine göre mağdur, yalnızca gerçek kişilerden oluşabilir; tüzel kişiler suç nedeniyle zarar görebilirlerse de, doğrudan mağdur sıfatına sahip olamazlar.

“Suçtan zarar gören” ile “mağdur” kavramları sıklıkla karıştırılsa da aynı anlamda kullanılmaz. Her mağdur, suçun işlenmesiyle bir şekilde zarar görürken; suçtan zarar gören kişi her zaman mağdurun kendisi olmayabilir. Özellikle bazı suçlar söz konusu olduğunda, suçun mağduru bireysel bir kişi değil, toplumu oluşturan tüm bireyler olabilir. Bu durumda suçtan zarar gören kavramı daha geniş bir anlam kazanmakta ve kamu düzenine yönelen suçlar için genel anlamda toplumun tamamı bu kapsama dahil olmaktadır.
Bu konuda doktrindeki önemli eserlerde detaylı açıklamalar yer almaktadır. Ceza hukukunun genel hükümleri üzerine yazılmış kaynaklarda mağduriyetin kapsamı, suçun unsurları ile ilişkilendirilerek açıklanmış; suçtan zarar gören kavramı da bu bağlamda derinlemesine irdelenmiştir (Bkz. M. Emin Artuk vd.; İzzet Özgenç; Mahmut Koca & İlhan Üzülmez; Osman Yaşar vd.).
Suçtan Doğrudan Zarar Görme Şartı ve Tüzel Kişilerin Katılma Hakkı
Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay Ceza Daireleri’nin istikrar kazanmış içtihatlarında “suçtan zarar görme” kavramı, yalnızca doğrudan ve fiilen gerçekleşmiş zarar olarak değerlendirilmiş, dolaylı ya da muhtemel nitelikteki zararlar ise bu kapsam dışında tutulmuştur. Mahkemeler, bu tür dolaylı zararların, kamu davasına müdahil olma hakkı tanımayacağını açıkça ifade etmişlerdir. Nitekim, Ceza Genel Kurulu’nun 12.06.2018 tarihli ve 1190-274 sayılı, 03.07.2018 tarihli ve 1191-328 sayılı, 08.11.2016 tarihli ve 830-412 sayılı ile daha önceki birçok kararında bu yaklaşım teyit edilmiştir. Özellikle “dolaylı veya varsayımsal zararların” davaya katılma hakkı vermeyeceği açıkça belirtilmiştir.
Tüzel kişiliklerin kamu davasına müdahil olabilmeleri, genel kural olarak CMK’nın 237. maddesinde yer alan “suçtan doğrudan zarar görmüş olma” şartına bağlıdır. Ancak bazı durumlarda özel kanunlar, belirli kurumlara bu hakkı doğrudan tanımaktadır. Örneğin; 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi Gümrük İdaresi’ne, 3628 sayılı Kanun’un 18. maddesi Maliye Bakanlığı’na ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi ise BDDK ile TMSF’ye, belirli suçlarda kamu davasına katılma hakkı tanımaktadır. Bu hallerde, adı geçen kurumların suçtan doğrudan etkilenip etkilenmedikleri ayrıca değerlendirme konusu yapılmamaktadır. Ceza Genel Kurulu’nun 22.10.2002, 03.05.2011, 21.02.2012 ve 15.04.2014 tarihli kararları da bu doğrultuda örnek teşkil etmektedir.
Bununla birlikte, herhangi bir özel hüküm bulunmayan durumlarda, tüzel kişiliklerin yalnızca suçu önlemeye yönelik görevlerini ihmal etmiş olmaları veya yöneticilerinin kusurlu davranışları, onlara otomatik olarak suçtan zarar gören ya da mağdur sıfatı kazandırmaz. Ceza yargılaması açısından değerlendirildiğinde, “zararın dolaylı olması” bu hakkın kullanılmasına engel teşkil eder. Ceza Genel Kurulu’nun 25.03.2003 tarihli 41-54 sayılı kararında da belirtildiği üzere, “tazminat yükümlülüğü, itibar kaybı veya güven sarsılması gibi dolaylı zararlar” gerekçe gösterilerek kamu davasına katılma ya da hükme karşı kanun yoluna başvurma hakkı doğmamaktadır.
Ceza yargılamasında sıkça karşılaşılan “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu” kavramları, usul hukuku bakımından önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bu kavramların doğru anlaşılması, özellikle kamu davasına katılma hakkının kimler tarafından kullanılabileceğinin belirlenmesinde büyük rol oynar. Ancak uygulamada bu terimlerin zaman zaman karıştırıldığı ve yanlış yorumlandığı görülmektedir.
Bu yazıda, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları doğrultusunda bu üç kavramın ne anlama geldiğini, aralarındaki farkları ve davaya katılma yetkisini nasıl etkilediğini ayrıntılı şekilde ele aldım. Özellikle suçtan doğrudan zarar görme koşulunun nasıl uygulandığını ve özel kanunlarla bazı kurumlara tanınan istisnai hakları örneklerle açıkladım.
Hukuki sürecinizde doğru bilgiye ulaşmak istiyorsanız ya da mağdur, suçtan zarar gören veya malen sorumlu sıfatına sahip olup olmadığınızı merak ediyorsanız, Avukat Gökhan Yağmur olarak size profesyonel destek sağlamaktan memnuniyet duyarım.
📞 İletişim: 0542 157 06 34
🌐 Detaylı bilgi için: gokhanyagmur.com.tr