Kaçakların Yargılanması ve Güvence Belgesi: Ceza Muhakemesi Kanunu’na Göre Usul ve Uygulamalar

Kaçak Şüpheli veya Sanık Kimdir? (CMK md. 247-248)
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 247. ve 248. maddelerinde tanımlanan kaçak şüpheli veya sanık, yürütülmekte olan soruşturma ya da kovuşturmanın ilerleyişini engellemek amacıyla bilerek saklanan veya yurtdışına çıkıp yetkili makamlara ulaşılmaz hale gelen kişidir. Bu kişilere uygulamada “firari” sıfatı da verilmektedir. Kaçak statüsündeki kişilere ulaşmak mümkün olmadığı için, adli süreçler çoğunlukla özel usullerle yürütülmektedir.
Kaçak kavramı ile “gaip sanık” terimi birbiriyle karıştırılmamalıdır. Kaçak, hakkında yürütülen süreci bilinçli olarak sekteye uğratırken; gaip sanık ise süreçten haberdar değildir ya da zorunlu nedenlerle yargılamaya katılamamaktadır. Bu ayrım, hukuki sürecin işleyişi açısından son derece önemlidir.
Kaçak olduğu belirlenen bir şüpheli hakkında savcılık tarafından soruşturma yürütülerek kamu davası açılması mümkündür. Aynı şekilde, sanık sıfatını alan kişi kaçak durumdaysa kovuşturma işlemleri de sürdürülebilir. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus vardır: Sanığın henüz sorgusu yapılmamışsa, mahkeme tarafından mahkumiyet kararı verilemez (CMK m. 247/3).
Kaçaklık Kararı Nasıl Verilir? Şartları Nelerdir?
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 247. maddesine göre, kaçaklık kararı; soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında ise ilgili ceza mahkemesi tarafından verilebilmektedir. Ancak bu kararın alınabilmesi için birtakım hukuki şartların eş zamanlı olarak gerçekleşmesi gerekir. Aşağıda bu koşullar detaylı şekilde sıralanmıştır:

1. Şüpheli veya Sanığın Bilinçli Olarak Ulaşılamaz Olması
Kaçak sayılabilmek için, şüpheli ya da sanığın yargı makamları tarafından bilinçli şekilde ulaşılamaz hale gelmesi gerekir. Bu kişi, soruşturma veya kovuşturmanın ilerlemesini engellemek amacıyla ya Türkiye içinde saklanmakta ya da yurt dışına kaçmış olmalıdır. Önemli olan husus, şahsın süreci engelleme kastıyla hareket ediyor olmasıdır. Kişiye ulaşılamıyor oluşu yalnızca fiziksel bir eksiklik değil, aynı zamanda kasıtlı bir davranış olmalıdır.
2. Suçun Niteliği Kaçaklık Kararı Verilmesine Uygun Olmalıdır
Her suç için kaçaklık kararı verilmesi mümkün değildir. Bu karar, yalnızca CMK’da sayılan belirli suç tipleri için uygulanabilir. Bunlar arasında; soykırım, insan ticareti, hırsızlık, dolandırıcılık, uyuşturucu madde ticareti, örgüt üyeliği, zimmet, irtikap, rüşvet, devlet güvenliğine karşı işlenen suçlar ve bazı özel kanunlara tabi suçlar yer almaktadır. Dolayısıyla, isnat edilen fiilin bu kapsamda olması, karar açısından ön koşuldur.
3. Soruşturma veya Kovuşturma Süreci Başlatılmış Olmalıdır
Kaçaklık kararı verilebilmesi için, ortada yürütülmekte olan aktif bir adli süreç bulunmalıdır. Soruşturma aşamasında şüpheli konumundaki kişiye, kovuşturma aşamasında ise sanık statüsündeki bireye ulaşılamıyorsa ve diğer şartlar da sağlanıyorsa, bu kişi hakkında kaçaklık kararı çıkarılabilir.
4. Tebligat ve Zorla Getirme Prosedürleri Uygulanmış Olmalıdır
Kaçaklık kararı öncesinde, savcılık ya da mahkeme tarafından şüpheli veya sanığa tebligat gönderilmiş ve buna uyulmamış olmalıdır. Devamında zorla getirme kararı çıkarılmış ve bu karar da yerine getirilememişse, son aşama olan ilan yoluyla çağrı sürecine geçilir.
5. İlan Yoluyla Çağrı Yapılmış Olmalıdır
Tebligat ve zorla getirme işlemleri sonuçsuz kalmışsa, yargı makamları artık ilan yoluna başvurur. Bu ilan, kişinin adresine asılarak ve gazetede yayımlanarak yapılır. İlan içeriğinde, 15 gün içinde ilgili mercilere başvurulmadığı takdirde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 248. maddesi uyarınca kişinin malvarlığına el konulabileceği de açıkça belirtilir. Bu sürenin sonunda başvuru yapılmaması halinde kişi kaçak ilan edilir.
Kaçaklık kararı verildikten sonra, sanık hakkında gıyabi tutuklama kararı alınabilir, duruşmaya katılımı zorlanabilir, mallarına el konulabilir ve talebi halinde tutuklanmayacağına dair güvence belgesi düzenlenebilir.
Kaçaklık Kararının Hukuki Sonuçları Nelerdir?
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen kaçaklık kararı, yalnızca bir tespit değil; aynı zamanda önemli hukuki sonuçlar doğuran ciddi bir işlemdir. Bu kararın verilmesiyle birlikte, yargılama sürecinde hem sanık hem de yargı makamları açısından özel usuller uygulanır. İşte kaçaklık kararının başlıca sonuçları:
1. Kaçak Sanık Hakkında Yargılama ve Duruşma Yapılması
Normal şartlarda sanığın yokluğunda duruşma yapılamaz (CMK m.193/1). Ancak kaçak statüsündeki bir sanık için bu kural istisna teşkil eder. Mahkeme, kaçak sanık hakkında duruşma icra edebilir ve yargılamaya devam edebilir (CMK m.247/3-4). Ne var ki, sanığın daha önce sorgusu yapılmamışsa, onun yokluğunda ne mahkumiyet kararı ne de ceza verilmesine yer olmadığı yönünde bir hüküm tesis edilebilir. Bu tür kararların verilebilmesi için sanığın bizzat mahkemeye gelerek savunma yapması gerekir.
Kaçaklık hali, savunma hakkının kısıtlanmaması adına bu yönde bir sınırlama getirir. Adil yargılanma ilkesine uygunluk açısından, sorgu yapılmadan verilen kararlar geçersiz sayılır. Ayrıca, duruşma yapılırken sanığın avukatı hazır değilse, mahkeme baro aracılığıyla müdafi tayinini sağlar.
2. Delillerin Toplanması Süreci
Kaçak durumundaki şüpheli veya sanığın bulunamaması, delillerin toplanmasını engellemez. Aksine, savcılık ve mahkeme her türlü ispat vasıtasını toplamaya devam edebilir. Bu kapsamda; tanık beyanları alınabilir, teknik incelemeler yapılabilir, müzekkere yazılabilir, keşif işlemleri gerçekleştirilebilir. Savcılık, bu işlemleri yürütürken yazılı usule, hız ilkesine ve soruşturmanın gizliliğine özen göstermek zorundadır.
Savcının, kaçak olan bir şüpheli hakkında ifade almadan da kamu davası açması mümkündür. Aynı şekilde, mahkeme de kaçak sanık hakkında açık duruşma yaparak veya dosya üzerinden işlem tesis ederek yargılamayı sürdürebilir.
3. Kaçak Sanık veya Şüphelinin Malvarlığına Elkoyma
Kaçak kişinin savcılığa başvurması veya mahkeme huzuruna çıkması için teşvik niteliğinde bir tedbir olan malvarlığına el koyma işlemi, CMK m.248 kapsamında uygulanır. Türkiye sınırları içinde bulunan mal, hak ve alacaklara; savcının talebiyle, sulh ceza hâkimi ya da ilgili mahkeme kararı doğrultusunda el konulabilir. Gerekli görüldüğünde bu malların yönetimi için bir kayyım atanabilir ve bu işlemler, kaçak şahsın müdafisine bildirilir.
Elkoyma tedbiri, yalnızca CMK’da sayılan belirli ağır suçlar için geçerlidir. Dolayısıyla her kaçaklık durumunda malvarlığına müdahale söz konusu olamaz. Elkoymanın amacı, kaçağı teslim olmaya zorlamakla birlikte; hukuki sınırlar içerisinde, orantılılık ilkesine bağlı kalarak gerçekleştirilmelidir.
El konulan değerlerin korunması sürecinde, genel elkoyma hükümleri uygulanır. Sulh ceza hâkimi veya mahkeme, bu kararlara ilişkin kısa özetin gazetede ilan edilmesine de karar verebilir (CMK m.248/3). Ayrıca, kaçak kişinin bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin temel yaşam ihtiyaçlarının zarar görmemesi için, kayyım vasıtasıyla malvarlığından sosyal durumlarıyla orantılı destek sağlanabilir.
Bu tür tedbirlere karşı, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun genel hükümlerine uygun şekilde itiraz yoluna başvurulabilir.
Kaçak Sanık Hakkında Yakalama ve Gıyabi Tutuklama Kararı: Usul ve İtiraz
Ceza yargılamasında sanığın duruşmalara katılmaması ve bilinçli şekilde adaletten kaçması durumunda, kovuşturma aşamasında hâkim ya da mahkeme tarafından doğrudan ya da Cumhuriyet savcısının talebi üzerine yakalama emri düzenlenebilir (CMK m.98/4). Bu yetki, kaçak statüsündeki sanıkla sınırlı olmayıp, mahkemeye her zaman tanınmıştır.
Gıyabi Tutuklama Kararı Nedir?
Tutuklama, şüpheli ya da sanığın kaçmasını önlemek, delilleri korumak veya kamu düzenini sağlamak gibi nedenlerle geçici olarak uygulanan bir koruma tedbiridir. CMK kapsamında genel anlamda “gıyabi tutuklama” kavramı yer almazken, istisnai olarak yalnızca kaçak sanıklar hakkında bu türden bir tutuklama kararı verilebileceği kabul edilmiştir (CMK m.248/5).
Bu durumda, kaçak sanık hakkında mahkeme ya da sulh ceza hâkimi, kişinin yokluğunda tutuklama kararı verebilir. Ancak bu karardan önce tutuklama şartlarının oluşup oluşmadığı gerekçeli şekilde değerlendirilmelidir. Eğer Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve devamı maddelerinde yer alan tutuklama koşulları mevcut değilse, gıyabi tutuklama kararı verilemez. Kaçaklık durumu, bu şartların yerine geçtiği anlamına gelmez.
Kaçaklık Kararı Ön Koşul Değildir
Sanık hakkında yakalama ya da gıyabi tutuklama kararı çıkarılması için öncesinde mutlaka kaçaklık kararı alınmış olması gerekmez. Bu kararlar, şartlar oluşmuşsa, doğrudan da verilebilir. Yani savcılık veya mahkeme, sanığın kaçtığını değerlendirerek ilgili kararları kaçaklık kararı olmaksızın da uygulayabilir.
Hangi Makam Karar Verir?
- Soruşturma evresinde kaçaklık kararı mevcutsa, gıyabi tutuklama yetkisi sulh ceza hâkimine aittir.
- Kovuşturma aşamasında ise bu yetki duruşmayı yapan ceza mahkemesi tarafından kullanılır.
Yakalama ve Tutuklama Kararına İtiraz Hakkı
Gerek yakalama gerekse gıyabi tutuklama kararlarına karşı, kararın öğrenildiği tarihten itibaren iki hafta içinde itiraz edilebilir. Bu itiraz süreci, CMK’da düzenlenen genel hükümlere tabidir ve ilgili mahkemeye yazılı dilekçe ile yapılır. Kararın hukuka uygunluğunun denetlenmesi, kişi özgürlüğünün korunması açısından önemlidir.
Kaçak Şüpheli ya da Sanığa Güvence Belgesi Verilmesi (CMK m.246)
Ceza yargılamasında, kaçak şüpheli veya sanığın adli makamlara teslim olmasını teşvik etmek amacıyla, savcılık ya da mahkeme tarafından çeşitli tedbirler uygulanabilir. Bu tedbirlerden biri de, kaçak kişinin duruşmaya geldiğinde tutuklanmayacağına dair verilen “güvence belgesi”dir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 246. maddesine göre, bu belge ile kaçak kişi duruşmada hazır bulunmaya ikna edilir ve savunma hakkı tesis edilmiş olur.
1. Güvence Belgesinin Temel Amacı
Güvence belgesinin asıl amacı, kaçak şüpheli ya da sanığın yargılama sürecine katılmasını sağlamak ve adil yargılanma hakkını güvence altına almaktır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi gereğince herkesin savunma hakkı korunmalıdır. Bu nedenle, güvence belgesi kişinin özgürlük hakkını teminat altına alırken, yargılamanın etkin bir şekilde sürdürülmesini de mümkün kılar.
2. Hangi Suçlar İçin Verilebilir?
Güvence belgesi sadece belirli suçlar için verilebilir. CMK m.248/2’de belirtilen katalog suçlar arasında yer alan fiillerle suçlanan kaçak sanıklar için bu belge düzenlenebilir. Bu katalog; uyuşturucu ticareti, rüşvet, zimmet, örgüt üyeliği gibi ağır suçları kapsamaktadır. Belge yalnızca düzenlendiği suça özgüdür; başka bir suç nedeniyle geçerliliği bulunmaz.
3. Güvence Belgesinin Şartlara Bağlanması
Mahkeme ya da savcılık, güvence belgesini bazı yükümlülükleri yerine getirme şartıyla verebilir. Bu şartlar arasında; belirli bir adreste ikamet etme, yurtdışı çıkış yasağı, kolluk birimlerinde belirli aralıklarla imza verme veya mali teminat yatırma gibi adli kontrol önlemleri yer alabilir. Bu şartlar, kaçak kişinin yargı sürecine bağlı kalmasını ve kamu güvenliğinin korunmasını hedefler.
4. Güvence Belgesi Verilemeyecek Durumlar
Tutuklamanın yasal olarak mümkün olmadığı durumlarda, güvence belgesi verilmesine de gerek yoktur. Zira zaten kişi hakkında tutuklama uygulanamaz. Örneğin, ceza üst sınırı iki yılı geçmeyen suçlar ya da yalnızca adli para cezası öngörülen fiiller bakımından tutuklama yasağı bulunduğundan, bu suçlar için güvence belgesi düzenlenmesi hukuken mümkün değildir.
5. Güvence Belgesinin Sağladığı Koruma Kapsamı
Güvence belgesi yalnızca tutuklamayı değil; yakalama ve gözaltı gibi diğer özgürlüğü sınırlayıcı tedbirlerin de uygulanmasını engeller. Ancak bu belge, arama, el koyma, iletişimin dinlenmesi gibi diğer soruşturma tedbirlerinin uygulanmasına engel teşkil etmez. Dolayısıyla, güvence belgesi sanığın sürece katılmasını sağlarken, delillerin korunması amacını sekteye uğratmaz.
Güvence Belgesinin Geçersiz Sayılması: Hangi Hallerde Hükümsüz Olur?
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 246. maddesinde düzenlenen güvence belgesi, kaçak şüpheli veya sanığın duruşmaya katılımını teşvik eden önemli bir koruma aracıdır. Ancak bu belge, belirli şartların gerçekleşmesi halinde geçerliliğini yitirir. Mahkeme ya da savcılık tarafından verilen bu “tutuklamama taahhüdü”, bazı somut durumların ortaya çıkmasıyla birlikte hükümsüz hale gelir ve ilgili kişi hakkında yeniden yakalama veya tutuklama gibi tedbirlere başvurulabilir.
1. Hükümle Mahkûmiyet Kararı Verilmesi
Kaçak sanık hakkında yargılama sonunda hapis cezasına hükmedilmesi durumunda, güvence belgesi geçersiz hale gelir. Bu hükmün kesinleşmesine gerek yoktur; mahkemenin mahkûmiyet kararı vermesi yeterlidir. Bu aşamadan sonra, kişi hakkında tutuklama kararı alınması hukuken mümkün hale gelir. Güvence belgesinin koruyucu etkisi sona ermiş sayılır.
2. Kaçma Girişimi veya Hazırlığı
Eğer şüpheli ya da sanığın kaçmaya yönelik hazırlık içinde olduğu yönünde somut veriler mevcutsa, güvence belgesi yine geçerliliğini kaybeder. Kaçma hazırlığı; kişinin mahkemenin erişiminden kaçacak biçimde davranışlar sergilemesi, örneğin yurt dışına çıkmaya çalışması ya da adresini gizleyerek ortadan kaybolmaya yönelik planlar yapması anlamına gelir. Bu gibi durumlarda, delillere dayalı bir tespit söz konusuysa, güvence belgesinin hükümsüzlüğü gündeme gelir.
3. Güvence Şartlarına Riayet Etmeme
Güvence belgesi çoğu zaman belirli yükümlülüklerle birlikte verilir. Örneğin; belirli bir şehirde ikamet etme, haftada bir kez emniyet biriminde imza atma veya yurtdışına çıkış yasağı gibi koşullar içerebilir. Sanık ya da şüpheli bu şartlardan birine dahi uymazsa, belge geçersiz hale gelir. Örneğin, denetim altında tutulduğu bölge dışına çıkan veya kolluk biriminde imza yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi hakkında güvence belgesi artık koruma sağlamaz.
Güvence belgesi; özgürlük hakkı ile kamu düzeninin dengelendiği, hassas bir koruma mekanizmasıdır. Ancak bu mekanizmanın suistimal edilmesini önlemek amacıyla, yasa koyucu geçerlilik şartlarını açıkça düzenlemiştir. Yukarıda sayılan durumların herhangi birinde, kaçak statüsündeki kişi hakkında yeniden koruma tedbirlerine başvurulabileceği unutulmamalıdır.
Gaiplik ile Kaçaklık Arasındaki Temel Farklar Nelerdir?
Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) kapsamında hem “gaip” hem de “kaçak” sanıklar için özel yargılama usulleri öngörülmüştür. Her iki kavram da yargılamaya sanığın katılamadığı durumları düzenlese de, bu iki hukuki statü arasında önemli farklar bulunmaktadır. Aşağıda, bu farklar açıklayıcı şekilde sıralanmıştır:
1. Bilinçli Kaçış ve Haber Olmama Durumu
Kaçak sanık veya şüpheli, hakkında yürütülen adli sürecin farkındadır ve bilerek bu sürece katılmaktan kaçmaktadır. Örneğin, yurtiçinde saklanarak ya da yurtdışına çıkarak kendisini adli makamların erişiminden uzak tutar. Buna karşılık, gaip sanığın yargılamadan haberdar olmaması ya da yargılamaya katılamamasının zorunlu bir sebebe dayanması söz konusudur. Gaiplikte irade dışı bir yokluk söz konusudur.
2. Aşama Farkı: Soruşturma ve Kovuşturma
Kaçaklık durumu, hem soruşturma (şüpheli sıfatıyla) hem de kovuşturma aşamasında (sanık sıfatıyla) söz konusu olabilir. Buna karşılık, gaiplik kavramı yalnızca kovuşturma evresinde yani kamu davası açıldıktan sonra gündeme gelir ve sadece sanıklar için geçerlidir.
3. Suç Türüne Göre Uygulanabilirlik
Kaçaklık kararı yalnızca Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirtilen belirli ağır suçlar (katalog suçlar) için alınabilir. Buna karşın, gaiplik kararı tüm suç türleri için verilebilir. Dolayısıyla kaçaklık kararı verilmesi için suçun niteliği sınırlayıcı iken, gaiplik açısından böyle bir sınırlama bulunmamaktadır.
4. Güvence Belgesi Farkı
Gaip sanıklar için tutuklamama taahhüdü içeren güvence belgesi her tür suç için düzenlenebilir. Oysa kaçak sanıklara güvence belgesi sadece katalog suçlar kapsamında verilebilir. Bu durum, kaçaklık rejiminin daha sıkı şartlara bağlandığını gösterir.
5. Malvarlığına El Koyma
Kaçak sanıklar hakkında, yargılama makamlarının huzuruna gelmeleri amacıyla malvarlığına el koyma tedbiri uygulanabilir. Buna karşılık, gaip sanıklar hakkında böyle bir malvarlığı tedbiri söz konusu değildir.
6. Gıyabi Tutuklama İmkânı
Kaçak sanık hakkında mahkeme, yokluğunda tutuklama (gıyabi tutuklama) kararı verebilir. Ancak gaip sanıklar için bu türden bir tutuklama tedbiri uygulanamaz. Bu yönüyle kaçaklık statüsü, daha kapsamlı koruma tedbirlerini içerir.
7. Duruşma ve Hüküm
Kaçak sanık hakkında duruşma yapılabilir; ancak sorgusu yapılmamışsa hüküm verilemez. Buna karşın, gaip sanık hakkında kamu davası açılsa bile duruşma süreci başlatılamaz. Bu durum, gaiplik halinde savunma hakkının daha eksiksiz korunmasına yönelik bir önlemdir.
Sonuç olarak: Gaiplik ile kaçaklık kavramları zaman zaman karıştırılsa da, aralarındaki farklar hem uygulanabilirlik hem de usul yönünden oldukça belirgindir. Bu farkları doğru analiz etmek, ceza yargılamasında hakların korunması ve sürecin sağlıklı işlemesi açısından büyük önem taşır.
Kaçakların Yargılanması ve Kaçaklık Kararının Hukuki Temelleri
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 247. maddesi ve devamı hükümlerinde, kaçakların yargılanma usulü ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Özellikle 24 Kasım 2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 32. maddesiyle yapılan değişiklikle birlikte, kaçaklık kavramının kapsamı yeniden tanımlanmıştır. Buna göre, soruşturma ya da kovuşturmanın ilerlemesini engellemek amacıyla Türkiye içinde gizlenen ya da yurtdışında bulunan ve bu sebeple savcılık ya da mahkemece ulaşılamayan kişiler artık “kaçak” olarak kabul edilmektedir.
Kaçaklık Kararına İlişkin Mevzuat Değişiklikleri
02 Ocak 2017 tarihli ve 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile CMK’nın 247/2. maddesi değiştirilmiş, bu değişiklik 01 Şubat 2018 tarihli ve 7072 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle aynen kabul edilerek kalıcı hale gelmiştir. Yapılan değişiklik, özellikle soruşturma evresinde de kaçaklık kararının verilmesini mümkün kılarak yargılama sürecinin hızlanmasını ve etkili yürütülmesini amaçlamaktadır.
Yeni düzenlemeye göre, kaçaklık kararı alınabilmesi için şu şartların gerçekleşmesi gerekir:
- Şüpheli ya da sanığa usulüne uygun tebligat yapılmalı,
- Bu tebligata rağmen gelmemesi durumunda hakkında zorla getirme kararı çıkarılmalı,
- Zorla getirme kararı da sonuçsuz kalırsa, Cumhuriyet savcısı ya da mahkeme tarafından bir gazete ilanı ve kişinin bilinen adresine çağrının asılması yöntemiyle ilan yapılmalıdır.
İlan içeriğinde, 15 gün içinde başvurulmaması halinde CMK m.248 kapsamında belirtilen el koyma gibi koruma tedbirlerine karar verilebileceği açıkça belirtilmelidir. Bu işlemler tutanakla kayıt altına alındıktan sonra, 15 günlük süre içinde yetkili makamlara başvurmayan kişi hakkında kaçaklık kararı verilir.
Kaçaklık Kararı Sonrası Uygulama
Kaçak olarak kabul edilen bir sanık hakkında kovuşturma süreci başlatılabilir. Ancak CMK m.247/3 uyarınca, eğer kaçak sanığın sorgusu henüz yapılmamışsa, mahkeme tarafından mahkûmiyet kararı verilemez. Bu, savunma hakkı ve adil yargılama ilkesi gereğince önemli bir güvencedir.
Ayrıca, kaçak sanığın müdafiinin bulunmaması halinde, mahkemece barodan zorunlu müdafi atanır (CMK m.247/4). Bu düzenleme, sanığın yargılama sürecinde avukatsız kalmamasını temin etmek içindir.
Yargıtay Uygulaması
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 2019/2169 sayılı kararında da belirtildiği üzere, yapılan düzenlemelerden önce dahi kaçak kişiler hakkında kovuşturma yapılmasına hukuken engel bir durum bulunmamaktaydı. Ancak son değişikliklerle birlikte soruşturma safhası da sistemin içine alınmış ve kaçaklık kararının verilmesi daha sade bir prosedüre bağlanmıştır.
Kaçak Sanıklar Hakkında Kamu Davası Açılması ve Kovuşturma Süreci
Kaçak şüpheli ya da sanıklar hakkında kamu davası açılıp açılamayacağı ve yargılamaya devam edilip edilemeyeceği konusu, ceza muhakemesi uygulamalarında zaman zaman tartışmalara yol açmaktadır. Özellikle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 247. ve 248. maddelerinde yer alan hükümler, bu konuda yol gösterici niteliktedir.
Yargılama Yapılabilir mi?
CMK m.247/3 hükmü gereği, hakkında kaçaklık kararı verilmiş bir kişi hakkında kovuşturma yürütülmesi mümkündür. Ancak aynı hükümde, sanığın sorgusu yapılmadan mahkûmiyet kararı verilemeyeceği de açıkça belirtilmiştir. Bu düzenleme, hem yargılamanın ilerlemesini sağlar hem de sanığın savunma hakkını korumaya devam eder.
Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar
İnceleme konusu olayda, Cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan iddianame ile, TCK m.292/1’de düzenlenen “hükümlünün kaçması” suçundan dolayı kamu davası açılmak istenmiştir. Ancak hakkında yakalama kararı çıkarılmış olmasına rağmen şüpheli uzun süre bulunamamış ve bu nedenle ifadesi alınamamıştır. Sulh ceza mahkemesi ise, sanığın bulunduğu yer belirlenmeden ve suçun CMK m.248/2’deki katalog suçlar arasında yer almadığı gerekçesiyle iddianameyi iade etmiştir.
Bu karara yapılan itirazı inceleyen Bozüyük Asliye Ceza Mahkemesi de aynı gerekçelerle savcılığın itirazını reddetmiştir. Oysa Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2008/286 sayılı kararına göre, kaçak bir kişi hakkında kamu davası açılmasının ve yargılamanın yürütülmesinin önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır.
Katalog Suçların Önemi Nerede Başlar?
Katalog suçlar yalnızca CMK m.248/2 kapsamında uygulanan koruma tedbirleriyle sınırlıdır. Yani kaçak sanığın malvarlığına el konulabilmesi veya gıyabi tutuklama kararı verilebilmesi için işlenen suçun katalog suçlardan olması gerekir. Ancak bu durum, kaçak sanık hakkında dava açılamayacağı anlamına gelmez.
Kanun Değişiklikleri ve Şüpheliler Hakkında Kaçaklık Kararı
İlk düzenlemelerde kaçaklık kararı yalnızca kovuşturma aşamasındaki sanıklar için söz konusuyken, daha sonra yapılan kanun değişiklikleri ile bu yetki soruşturma aşamasındaki şüphelilere de yayılmıştır. Bu değişiklikle birlikte, savcılık makamı artık soruşturma sürecinde de kaçaklık kararı talep edebilmektedir.
Sonuç
Tüm bu açıklamalar ışığında, kaçak olan kişiler hakkında kamu davası açılamayacağı gerekçesiyle iddianamenin iadesi hukuka aykırıdır. Sanığın kaçak olması kamu davası açılmasına engel teşkil etmediği gibi, yargılamanın yürütülmesine de mani değildir. Ancak hüküm kurulabilmesi için sanığın bizzat sorgulanmış olması şarttır.
Katalog Suçlar Dışında Kaçaklık Kararı Verilmesi Mümkün Değildir
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 248. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan düzenleme gereğince, yalnızca belirli suçlar için kaçaklık kararı verilebileceği kabul edilmektedir. Bu suçlar, “katalog suçlar” olarak tanımlanmış olup, kaçaklık rejiminin uygulanabilmesi bakımından sınırlayıcı bir rol üstlenir. Katalog suçlar dışında kalan bir eylem nedeniyle kaçaklık kararı verilmesi ise hukuka aykırılık teşkil etmektedir.
Yargıtay Kararı: Sahte Fatura Suçunda Kaçaklık Kararı Hatalı
Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 03.12.2007 tarihli ve 2008/4736 sayılı kararında da bu konuya ilişkin açık bir değerlendirme yapılmıştır. Karara konu olayda, sanık 2000 yılı takviminde “sahte fatura kullanmak” suçundan yargılanmakta olup, bu suç CMK m.248/2 kapsamında yer almayan bir suçtur. Buna rağmen, sanık hakkında kaçaklık kararı verilmiş ve mahkeme tarafından re’sen müdafi görevlendirilmiştir. Ancak, bu görevlendirme işleminin dayanağı olan CMK m.247/4’ün uygulanabilmesi için, sanığın hukuken kaçak sayılması ve katalog suçlardan yargılanıyor olması gerekir.
Müdafi Atamasının Şartları Oluşmamıştır
Balıkesir Barosu tarafından görevlendirildiği belirtilen Av. Emine’nin, CMK m.156 kapsamında atanmasına rağmen, dosya içeriğinden müdafi atanma şartlarının gerçekleşmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, adı geçen avukatın geçerli bir müdafilik yetkisi bulunmadığından, sanık adına temyiz dilekçesi sunması da hukuken geçersizdir.
Tebligat ve Usul Eksiklikleri
Yine aynı karar çerçevesinde, sanık adına verilen kararın kendisine usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediği tespit edilmiştir. Dosyada, gıyabi hükmün sanığa ulaştığına dair bir belge bulunmadığından, Yargıtay, eğer tebligat yapılmışsa belgesinin dosyaya konulmasını, yapılmamışsa yeniden usulüne uygun tebligat yapılmasını istemiştir. Tebligatın tamamlanmasının ardından, temyiz süreci sağlıklı şekilde işletilecektir.
Hukuki Değerlendirme
Bu karar, kaçaklık hükümlerinin uygulanmasının yalnızca katalog suçlarla sınırlı olduğunu açıkça göstermektedir. Ceza yargılamasında sanığın savunma hakkını kısıtlayabilecek istisnai hükümler ancak açıkça düzenlenmiş suçlar için geçerli olabilir. Dolayısıyla katalog dışı suçlar bakımından kaçaklık kararı verilmesi, usul ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sonuç olarak: Mahkemeler, kaçaklık kararı verirken yalnızca CMK m.248/2’de sayılan suçları esas almalı; bunun dışındaki suçlar için bu rejime dayalı yargılama işlemlerinden kaçınmalıdır. Aksi hâlde hem müdafi ataması geçersiz hale gelir hem de sanığın savunma hakkı zedelenir.
Kaçaklık Kararı Alınmadan Bozma Sonrası Hüküm Kurulamaz
Ceza yargılamasında bozma kararı sonrasında yapılacak yargılama, hem usul kuralları hem de sanığın savunma hakkı açısından titizlikle yürütülmesi gereken bir süreçtir. Özellikle sanığın yokluğunda yapılan yargılamalarda, kaçaklık kararı verilmeden hüküm kurulması hukuka aykırılık teşkil eder. Bu durum, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2008/26 sayılı kararında açıkça değerlendirilmiştir.
Bozma Kararından Sonra Savunma Hakkının Korunması
Bozmadan sonra yargılamaya devam edecek mahkemenin, 5320 sayılı Yasa’nın 8. maddesiyle yürürlükte kalan 1412 sayılı CMUK’un 326. maddesi ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307/2. maddesi gereği sanığa bozma kararına karşı görüşünü sorması zorunludur. Bu yükümlülük, savunma hakkının kısıtlanamayacağına dair evrensel hukuk ilkesine dayanır ve yargılama makamları için bağlayıcıdır.
Sanığın yokluğunda yapılan bir duruşmada, savunma imkanı tanınmadan verilen bir hüküm, hem şekli anlamda hem de maddi hukuk yönünden ciddi sakatlıklar içerir. Bozma kararının sanık aleyhine sonuçlar doğurabilecek nitelikte olması halinde, bu kişinin mutlaka beyanları alınmalıdır.
Usul Kurallarının İhlali ve Yargılamaya Etkisi
Somut olayda yerel mahkemenin, sanığa yalnızca bir kez tebligat gönderdiği ve gereksiz şekilde birden fazla davetiye düzenlediği, buna rağmen sanığın duruşmaya katılmaması üzerine herhangi bir zorla getirme ya da yakalama emri çıkarmadığı görülmektedir. Sanığın bu davetlere rağmen gelmemesi durumunda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 199. maddesi uyarınca zorla getirme tedbiri uygulanabileceği gibi, bu da sonuçsuz kalırsa CMK m.247 ve m.248 hükümleri doğrultusunda kaçaklık kararı alınması gerekmektedir.
Ancak bu yöntemlerin hiçbirine başvurulmadan, sanığın yokluğunda hüküm kurulması ve ilk hükümde direnilmesi, Ceza Muhakemesi usul hükümlerine açıkça aykırıdır. Yargılamada adil sürecin sağlanabilmesi için hem mahkeme hem de savunma makamlarının yasal çerçevede hareket etmesi zorunludur.
Kaçaklık Rejiminin Önemi
CMK’nın 247 ve 248. maddelerinde kaçak sanıklar için özel usuller düzenlenmiştir. Bu hükümler yalnızca sanığın yargılamaya katılımını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda güvence belgesi uygulaması ile sanığın özgürlük hakkını da korur. Kaçaklık kararı verilmesi halinde, sanığın duruşmaya geldiğinde tutuklanmayacağı taahhüt edilebilir. Ancak bu koruma mekanizmalarına başvurulmadan verilen hükümler, hukuki geçerlilikten uzak kalacaktır.
Sonuç olarak: Bozma kararına rağmen, sanığın yokluğunda yeniden hüküm kurmak istendiğinde, sanığın savunma hakkı gözetilmeli; zorla getirme, yakalama ve gerekirse kaçaklık kararı alınarak yargılamaya devam edilmelidir. Aksi takdirde verilen karar, hem usul hem de esas yönünden bozma sebebi doğuracaktır.
Avukat Gökhan Yağmur ile Hukuki Güvencedesiniz
Ceza hukuku, aile hukuku, icra-iflas hukuku ve ticaret hukuku başta olmak üzere birçok alanda müvekkillerine profesyonel hukuki danışmanlık ve dava temsil hizmeti sunan Avukat Gökhan Yağmur, müvekkillerinin haklarını etkili biçimde koruma hedefiyle çalışmalarını sürdürmektedir. Deneyimli yaklaşımı ve güncel mevzuat bilgisi ile her davaya özgü strateji geliştirmekte, yargılamanın her aşamasında şeffaflık ve güven esasına dayalı bir hizmet anlayışı benimsemektedir.
İstanbul merkezli olarak faaliyet gösteren Av. Gökhan Yağmur, özellikle kaçakların yargılanması, güvence belgesi uygulamaları, tutuklama ve koruma tedbirlerine ilişkin ceza yargılamaları konusunda derinleşmiş bilgi ve tecrübeye sahiptir. Müvekkillerine hem savunma hem de başvuru süreçlerinde en etkin hukuki çözümleri sunar.
📞 İletişim: 0542 157 06 34
🌐 Web Sitesi: www.gokhanyagmur.com.tr
🛑 Telif Hakkı ve Kullanım Uyarısı
Bu internet sitesinde yer alan tüm yazılar, makaleler ve içerikler Av. Gökhan Yağmur tarafından oluşturulmuş olup, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında koruma altındadır. Tüm içerikler zaman damgası ile kayıt altına alınmıştır. İzinsiz olarak içeriklerin kopyalanması, çoğaltılması, özetlenmesi veya başka sitelerde yayımlanması halinde hukuki ve cezai sorumluluk doğacaktır.
Meslektaş hukukçular, içeriklerimizi kaynak göstermek ve atıf yapmak suretiyle hukuki çalışmalarında kullanabilirler.
✍️ Hukuki Yazı Paylaşmak İsteyenler İçin
Akademik ya da mesleki çalışmaları bulunan hukukçular, uygulamaya dönük özgün makalelerini kısa özgeçmişleriyle birlikte [e-posta adresiniz] adresine göndererek yayımlanmak üzere bize iletebilirler. Konu sınırlaması bulunmamaktadır; ancak güncel hukuk uygulamalarıyla bağlantılı yazılar tercih sebebidir.