Bilgi BankasıCeza Hukuku

Temyiz Dilekçesinde Temyiz Sebeplerinin Bulunmaması: Yargıtay İçtihatları ve Hukuki Sonuçları

Temyiz Dilekçesinde Temyiz Sebeplerinin Bulunmaması – Yargıtay, temyiz başvurusunu değerlendirirken, dilekçede açıkça bir temyiz sebebi yer almıyorsa başvuruyu reddetme yoluna gidebilmektedir. Ancak, her somut olayda temyiz nedeninin varlığı ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Temyize konu edilen kararın, gerek usule gerekse esasa yönelik bir hukuka aykırılık içermesi mümkündür. Bu bağlamda, dilekçede ileri sürülen hususların temyiz sebebi teşkil edip etmediği, olayın özelliklerine göre takdir edilir. Konuya ilişkin değerlendirme yapan ve birbirini tamamlayıcı nitelikte olan Yargıtay Ceza Genel Kurulu içtihatlarına aşağıda yer verilmiştir.

Ceza Genel Kurulu’nun Temyiz Sebeplerine Dair Değerlendirmesi – 2020/296 Kararı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2020/296 sayılı kararında, temyiz dilekçelerinde belirtilen nedenlerin nasıl değerlendirilmesi gerektiği ayrıntılı biçimde açıklanmıştır. Kararda, “Usul ve yasaya aykırı hükmü temyiz ediyorum” ifadesinin esasen maddi hukuka ilişkin bir temyiz gerekçesi oluşturduğu, bu nedenle temyiz incelemesinin maddi ceza hukukuna göre yapılması gerektiği belirtilmiştir.

Buna karşın, usule ilişkin temyiz nedenleri dilekçede açık bir şekilde belirtilmemişse, yalnızca usul hukukuna dair bir inceleme yapılamaz. Ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 289. maddesinde sayılan açık hukuka aykırılık halleri bu durumun istisnasıdır.

CMK’nın 288. maddesi “temyiz nedeni” kavramını, hükmün yalnızca hukuka aykırı olması durumuna bağlamıştır. Hukuk kuralının hiç uygulanmaması ya da yanlış şekilde uygulanması, bu madde kapsamında “hukuka aykırılık” olarak değerlendirilmiştir. Kanunun gerekçesinde bu kavramın hem maddi hukuk hem de usul hukuku kurallarını kapsayacak şekilde genişletildiği, aynı zamanda içtihat, mantık ve hayatın olağan akışı gibi kaynaklarla çelişen durumların da hukuka aykırılık kapsamında değerlendirilebileceği açıklanmıştır.

Eski CMUK sisteminde temyiz gerekçesi “kanuna aykırılık” olarak tanımlanırken, 5271 sayılı CMK’da bu kavram yerini daha kapsayıcı olan “hukuka aykırılık” ifadesine bırakmıştır. Her iki sistemde de uygulama açısından özde bir fark olmadığı, öğretide kabul edilen yorumlarla da anlaşılmaktadır.

CMK’nın 294. maddesi uyarınca temyiz dilekçesini sunan kişinin, kararın neden bozulmasını istediğini açıkça dilekçede belirtmesi şarttır. Hukuka aykırılık iddiasının gerekçeli ve somut bir temele dayanması gerekir. Aksi takdirde temyiz incelemesinin kapsamı daralacak ya da tamamen reddedilecektir.

Öte yandan, CMK’nın 289. maddesinde sayılan durumlar –örneğin, hâkimin reddi sonrası hükme katılması ya da duruşmalı kararın açıklık ilkesine aykırı şekilde verilmesi– temyiz dilekçesinde belirtilmemiş olsa dahi, Yargıtay tarafından re’sen dikkate alınan mutlak hukuka aykırılık halleri arasında yer almaktadır.

Son olarak, 298. maddeye göre Yargıtay, temyiz dilekçesini incelerken; başvurunun süresi içinde yapılmaması, temyiz edilemeyecek bir kararın temyiz edilmesi, temyiz hakkı bulunmayan biri tarafından başvuru yapılması ya da dilekçede temyiz sebebinin hiç yer almaması gibi durumlarda temyiz istemini doğrudan reddeder. Örneğin yalnızca “kararı temyiz ediyorum” şeklindeki kısa ve sebep içermeyen dilekçeler, geçerli bir temyiz başvurusu sayılmaz.

Temyiz Dilekçesinde Temyiz Sebeplerinin Bulunmaması

Hukuka Aykırılığın Temyiz Sebebi Olarak Değerlendirilmesi

Temyiz denetiminde hukuka aykırılık, çoğunlukla hâkimin olaya uygun normu tespit edememesi veya normu yanlış yorumlayarak hatalı uygulaması sonucunda ortaya çıkar. Bu aykırılık maddi hukuka ilişkin olabileceği gibi, yargılama sürecinde yapılan usule dair hatalardan da kaynaklanabilir. Örneğin, tanığın çekinme hakkının hatırlatılmaması veya karar duruşmasında son söz hakkının usule uygun kullandırılmaması gibi durumlar usul hukukuna aykırılık teşkil ederken; fiilin suç oluşturmamasına rağmen mahkûmiyet kararı verilmesi ya da eksik araştırmayla hüküm kurulması maddi hukuka aykırılık olarak değerlendirilir.

Maddi hukuka aykırılıklarda, temyiz edenin sıfatına da bağlı olarak bozma kararı verilmesi gerekirken, usule ilişkin ihlallerin hükme etkisinin ayrıca değerlendirilmesi gerekir. CMK m.301’e göre Yargıtay, yalnızca temyiz dilekçesinde belirtilen hususlar hakkında inceleme yapabilir. Bu nedenle muhakeme hukukuna yönelik temyiz iddiası varsa, bu açıkça belirtilmelidir. Yargıtay, bu gibi durumlarda hem normun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de olayın doğru şekilde tespit edilip edilmediğini inceler.

Temyiz dilekçesinde usule ilişkin aykırılık iddiaları yoksa ya da bu iddiaların hükme etkisi bulunmuyorsa, inceleme yalnızca CMK m.289’da belirtilen hukuka kesin aykırılık hallerine indirgenir. Yargıtay, bu tür aykırılıkları bozma sebebi yapmadan sadece kararda belirtmekle yetinebilir.

Doktrinde baskın görüş, Yargıtay’ın delillerin değerlendirilmesine ilişkin olarak yalnızca hukuki hata olup olmadığını denetleyebileceği yönündedir. Buna göre, maddi olay hâkimi delilleri doğrudan değerlendiren ilk derece mahkemesidir. Ancak hâkimin bu değerlendirmeyi yeterli gerekçeye dayandırması ve mantık kurallarına uygun yapması şarttır. Gerekçesi eksik, çelişkili, hayatın olağan akışına ve bilimsel gerçeklere aykırı kararlar, Yargıtay tarafından hukuka aykırılık olarak değerlendirilebilir. Bu noktada maddi olayın tam olarak ortaya konması, doğru normların uygulanması açısından zorunludur.

Nitekim 5271 sayılı CMK m.303 de Yargıtay’ın bazı hâllerde doğrudan esas hakkında karar verebileceğini, yani eksik veya hatalı değerlendirmeler nedeniyle hükmün bozulabileceğini kabul etmektedir. Bu düzenleme, hukuki denetimin içeriğinin yalnızca norm uygulamasıyla sınırlı olmadığını, gerektiğinde maddi olayın da gözden geçirilmesini mümkün kıldığını göstermektedir.

Sonuç olarak, Yargıtay’ın işlevi yalnızca hukuki yorum birliğini sağlamakla sınırlı değildir; aynı zamanda, temyiz incelemesi yoluyla maddi olayın doğru değerlendirildiği ve buna uygun normların uygulandığı kararların tesis edilmesini güvence altına almalıdır. Bu bağlamda, temyiz dilekçesinde açıkça maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıklar gösterilmişse ve bu aykırılıklar hükmün gerekçesini etkiliyorsa, Yargıtay bu meseleleri dikkate alarak inceleme yapmalıdır. Mahkemelerin doğru ve yeterli gerekçelerle karar vermemesi, delillerin çelişkili değerlendirilmesi ya da mantıksal tutarsızlıklar bulunması hâlinde, maddi sorunlar üzerinden hukuki denetim yapılması kaçınılmazdır.

Sanık ve müdafisinin, karara karşı “usule ve yasaya aykırılık” iddiası dile getirdiği temyiz başvurularında da bu değerlendirme yapılmalı; gerek maddi hukuka aykırılıklar gerekse CMK m.289 kapsamında mutlak hukuka aykırılıklar yönünden dosya kapsamlı olarak incelenmelidir.

Ceza Genel Kurulu’nun 2020/194 Sayılı Kararı: Temyiz Sebebinin Niteliği ve Somutlaştırma Zorunluluğu

Ceza yargılamasında temyiz başvurularının geçerliliği, ileri sürülen hukuka aykırılığın türüne göre değişiklik gösterebilmektedir. Ceza Genel Kurulu’nun 2020/194 sayılı kararında belirtildiği üzere, kanun koyucu yalnızca muhakeme hukukuna yönelik temyiz iddialarında somutlaştırma yükümlülüğü getirmiştir. Buna karşılık, maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılık iddialarında somutlaştırma şartı aranmamaktadır.

Örneğin, temyiz dilekçesinde yalnızca “kararı temyiz ediyorum” ya da “resen incelensin” gibi genel ibarelere yer verilmişse ve dilekçede hangi hukuka aykırılık türüne dayanıldığı açıkça gösterilmemişse, bu dilekçe geçerli bir temyiz nedeni içermediği gerekçesiyle reddedilebilir. Zira 5271 sayılı CMK’nın 298. maddesi, temyiz isteminin şekli ve içeriği bakımından belirli koşulları aramakta; bu koşulların eksikliği durumunda temyiz başvurusunun usulden reddine olanak tanımaktadır.

Bununla birlikte, dilekçede “hüküm yasaya ve hukuka aykırıdır” şeklinde bir ifade yer alıyorsa, bu beyan maddi hukuka aykırılık yönünden temyiz nedeni olarak yeterli kabul edilecektir. Bu ifade, muhakeme hukukuna yönelik bir iddia oluşturmaz ancak ceza normlarının hatalı uygulandığı iddiasını içerdiğinden temyiz incelemesine kapı açar.

Temyiz başvurusunun kapsamını belirleme yükümlülüğü de modern ceza yargılamasında önemli bir yer tutmaktadır. 5271 sayılı CMK’da, 1412 sayılı mülga CMUK’tan farklı olarak resen temyiz sisteminden uzaklaşılmış; temyiz eden kişiden hangi yönlerden hükmün hukuka aykırı olduğunu somut bir şekilde belirtmesi beklenmiştir. Bu kapsamda temyiz başvurusu, dilekçeyle ya da yedi gün içinde sunulacak gerekçeli ek dilekçeyle yapılmalıdır.

Kanunun açık düzenlemesine göre, maddi hukuka aykırılıklar yönünden temyiz nedeni yalnızca soyut olarak gösterilmişse bile bu yeterli görülmektedir. Ancak muhakeme hukukuna aykırılık iddiası ileri sürülüyorsa, hangi işlem veya sürece ilişkin usul hatasının bulunduğu açıkça dile getirilmelidir. Yargıtay, böyle bir iddiayı değerlendirirken hem normun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de somut olayın doğru şekilde tespit edilip edilmediğini denetleyecektir.

Doktrin de bu ayrımı desteklemektedir. Yargıtay’ın maddi olayla ilgili doğrudan değerlendirme yapamayacağı, ancak gerekçede yer alan olguların hukuki yorum ve delil değerlendirme yönünden isabetli olup olmadığını sınırlı biçimde gözden geçirebileceği belirtilmektedir. Mahkemelerin gerekçeleri yeterli değilse veya mantıkla, hayatın olağan akışıyla çelişiyorsa, bu durum Yargıtay’ın müdahalesini zorunlu kılabilir.

Öte yandan, CMK’nın 289. maddesinde sayılan mutlak hukuka aykırılık hâlleri, temyiz dilekçesinde belirtilmese dahi Yargıtay tarafından re’sen incelenir. Bu hâller, adil yargılama ve kamu düzeni açısından vazgeçilmez olduğundan, temyiz nedeninin varlığı aranmaz. Ancak dilekçede hiçbir temyiz sebebi yoksa, bu mutlak aykırılıkların dahi değerlendirilebilmesi mümkün olmayacaktır.

Sonuç olarak, Ceza Genel Kurulu’nun yaklaşımına göre, maddi hukuka aykırılık yönünden temyiz başvurusunda genel ibarelerle yetinmek mümkündür. Fakat muhakeme hukukuna yönelik bir iddia varsa, bu iddia açık ve belirgin bir şekilde somutlaştırılmalıdır. Bu farklılık, temyiz denetiminin kapsamı bakımından belirleyici olmakta ve Yargıtay’ın inceleme yetkisini şekillendirmektedir. Dolayısıyla, temyiz dilekçesinin içerdiği ifadeler, hem hukuki nitelik taşıyan değerlendirmelerin yapılabilmesi hem de adil yargılanma hakkının korunabilmesi açısından büyük önem arz etmektedir.

Ceza Genel Kurulu’nun 2020/197 Sayılı Kararı: Temyiz Dilekçesinin Sebep İçermemesi Hâlinde Reddin Gerekliliği

Ceza Genel Kurulu’nun 2020/197 sayılı kararında, temyiz dilekçesinde hukuka aykırılık iddiasının somut biçimde gösterilmemesi durumunun sonuçları ele alınmıştır. Bu bağlamda, yalnızca “kararın bozulması istenmektedir” ya da “temyiz nedenleri sunulacaktır” şeklinde soyut ifadeler içeren başvuruların, geçerli bir temyiz sebebi içermediği belirtilmiş ve bu tür dilekçelerin reddedilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302. maddesi uyarınca, eğer temyiz dilekçesiyle hükmün bozulması talep ediliyorsa ve dilekçede belirtilen sebep geçerli görülerek hüküm bozuluyorsa, bu durumda dilekçede açıkça yazılmamış olsa dahi hükme etki edebilecek diğer hukuka aykırılıklar da Yargıtay tarafından değerlendirmeye alınarak bozma gerekçeleri arasında gösterilir. Ancak bu durumun uygulanabilmesi için öncelikle dilekçede geçerli en az bir hukuka aykırılık sebebinin bulunması gereklidir.

Somut olayda, sanık müdafii tarafından sunulan temyiz dilekçesi incelendiğinde; yalnızca istinaf mahkemesinin kararının onanmasına dair genel ifadeler, CMK’nın ilgili maddelerine atıf ve sonuca ilişkin klasik taleplerin yer aldığı görülmektedir. Dilekçede ne muhakeme hukukuna ne de maddi hukuka aykırılık teşkil eden somut bir iddiaya yer verilmemiştir.

Yargıtay, CMK’nın 294 ve 301. maddelerine dayanarak, temyiz dilekçesinde “muhakeme hukukuna aykırılık” iddiası varsa bunun somut olaylarla desteklenmesini, “maddi hukuka aykırılık” iddiası varsa da en azından bu yönde açık bir değerlendirme yapılmasını zorunlu görmektedir. Oysa sunulan dilekçede yalnızca soyut temyiz iradesi ifade edilmekte, hukuka aykırılık iddiaları açıkça gösterilmemektedir. Bu nedenle söz konusu başvuru, CMK’nın 298. maddesi kapsamında değerlendirildiğinde usule uygun bir temyiz başvurusu olarak kabul edilemez ve reddedilmelidir.

Yargıtay Ceza Dairelerinin istikrarlı içtihatlarına göre, temyiz dilekçesinde yalnızca başvuru iradesinin beyan edilmesi yeterli değildir. İncelemenin kapsamını belirleyecek, maddi veya usule ilişkin aykırılıkların açıkça ortaya konması gerekir. Aksi takdirde, dilekçenin yalnızca “kararın bozulması istenir” türü ifadeler içermesi, hükmün yeniden değerlendirilmesine zemin oluşturmaz.

Sonuç olarak, sanık müdafisinin sunmuş olduğu temyiz dilekçesi; gerek muhakeme hukukuna aykırılık açısından gerekli somut açıklamaları içermemesi, gerekse maddi hukuka ilişkin açık bir bozma gerekçesi barındırmaması nedeniyle geçerli bir temyiz nedeni taşımaz. Bu tür dilekçeler, temyiz isteminin reddini gerektirmekte olup, yalnızca şekli başvurularla hükmün incelenmesi mümkün değildir.

Ceza Genel Kurulu’nun 2020/367 Sayılı Kararı: Eksik ve Hatalı İnceleme İddiası, Temyiz Sebebi Olarak Yeterli Sayılır

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2020/367 sayılı kararında, temyiz dilekçesinde kullanılan ifadelerin temyiz denetiminin kapsamını belirleyip belirleyemeyeceği konusu ele alınmıştır. Kararda, temyiz başvurusunda yer verilen bazı genel ifadelerin, özellikle maddi hukuka aykırılık yönünden temyiz sebebi teşkil edip etmediği değerlendirilmiştir.

Somut olayda, sanık müdafii tarafından sunulan temyiz dilekçesinde yer alan “…eksik ve hatalı inceleme ürünü cezalandırma kararına karşı, gerekçeli karar henüz yazılmadığından kısa temyiz dilekçemizdir.” şeklindeki beyanın, temyiz isteminin yalnızca maddi hukuka ilişkin bir iddiaya dayandığı sonucunu doğurduğu ifade edilmiştir. Ceza Genel Kurulu, bu tür bir açıklamanın, hükmün olay ve delillerin eksik veya hatalı değerlendirilmesi sonucu tesis edildiği iddiasını içerdiğini ve bu haliyle temyiz sebebi olarak kabul edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 294 ve 301. maddelerinde yer alan düzenlemeler, temyiz dilekçesinde açık bir sebep gösterilmesini zorunlu kılar. Ancak, doktrinde ve Yargıtay uygulamasında kabul edildiği üzere, maddi hukuka aykırılık yönünden temyiz başvurusu yapıldığında detaylı somutlaştırma zorunluluğu aranmamakta; genel ifadeler dahi yeterli görülmektedir.

Bu kapsamda sanık müdafisinin dilekçesinde geçen “eksik ve hatalı inceleme” ifadesi, delillerin hukuka uygun yorumlanmadığı ve ceza normlarının yanlış uygulandığı yönündeki dolaylı bir hukuka aykırılık iddiası olarak değerlendirilmiştir. Ceza Genel Kurulu bu değerlendirmeyi yaparken, temyiz iradesinin varlığını, incelemenin maddi yönüne işaret eden bu tür ibarelerin yeterli olduğunu ve başvurunun usul açısından reddedilemeyeceğini kabul etmiştir.

Sonuç olarak, Yargıtay’ın temyiz denetiminin kapsamını belirlemesinde, dilekçede yer alan her ifadenin anlamı dikkatle analiz edilmeli; özellikle maddi hukuka aykırılığa işaret eden ve hükme etki edebilecek iddialar taşıyan genel beyanlar dahi geçerli temyiz sebebi sayılmalıdır. Ceza Genel Kurulu’nun bu kararı, sanık haklarının korunması, temyiz yolunun amacına uygun işletilmesi ve adil yargılanma hakkının sağlanması açısından önemli bir içtihattır.

Ceza Genel Kurulu’nun 2023/242 E., 2023/610 K. Sayılı Kararı: Gerekçesiz Red Kararının Anayasal Haklara Aykırılığı

Ceza Genel Kurulu, 2023/242 esas ve 2023/610 karar sayılı içtihadında, temyiz dilekçesinin hangi şartlarda geçerli kabul edilmesi gerektiğini açıklığa kavuşturmuştur. Kararda, temyiz başvurusunun hangi gerekçelere dayandığının dilekçede gösterilmesi gerektiğine dair önceden yapılmış açık bir uyarı bulunmadığı durumlarda, sonradan sunulan temyiz nedenlerinin dikkate alınarak inceleme yapılması gerektiği belirtilmiştir.

Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesi’nin istinaf başvurusunu esastan reddettiği kararda ve bu karara ilişkin sanığa yapılan tebliğde, temyiz başvurusunda yer verilmesi gereken sebeplerin eksikliği halinde başvurunun reddedileceği ve hükmün kesinleşeceği yönünde herhangi bir ihtar bulunmamaktadır. Bu eksiklik, başvuruda bulunan kişinin hukuki durumunu doğrudan etkileyen önemli bir unsur olarak değerlendirilmiştir.

Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında ve CMK’nın 34/2. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere, kişilerin hangi hukuki yollara başvurabileceği, bu yolların süresi ve şekli hakkında açık bir şekilde bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu yükümlülük, devletin bireyin mahkemeye erişim hakkını güvence altına alma görevinin doğal bir uzantısıdır.

Ceza Genel Kurulu da bu anayasal ilkeye dayanarak, sanık müdafiinin 06.04.2021 tarihli ve temyiz gerekçelerini içeren dilekçesinin, kararın içeriğini öğrenmesiyle birlikte verilen ve süresinde sayılan bir başvuru olarak kabul edilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Dolayısıyla yalnızca gerekçesiz olduğu iddiasıyla temyiz talebinin reddine karar veren Özel Daire uygulamasının yerinde olmadığı, başvurunun esas yönünden değerlendirilerek incelenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

Bu karar, mahkemeye erişim hakkının şekli nedenlerle zedelenmemesi gerektiğine ve bireyin hak kaybına uğramasının önüne geçilmesi gerektiğine yönelik yüksek yargı içtihatlarının sürekliliğini göstermektedir. Ayrıca, CMK hükümlerinin yorumu yapılırken, yalnızca maddi mevzuat hükümlerinin değil; aynı zamanda üst norm niteliğindeki anayasal güvencelerin de dikkate alınması gerektiği açıkça vurgulanmaktadır.

Avukat Gökhan Yağmur ile Temyiz Hukuku Üzerine Derinlemesine Bir Bakış

Ceza yargılaması sürecinde verilen kararların üst dereceli mahkemelerce denetlenmesini sağlayan temyiz kanun yolu, sanık haklarının korunmasında ve yargılamada adaletin sağlanmasında kritik bir role sahiptir. Bu sürecin sağlıklı işletilebilmesi ise temyiz dilekçelerinin doğru şekilde hazırlanmasına, hukuka aykırılıkların eksiksiz şekilde gösterilmesine ve içtihatlara hâkim olunmasına bağlıdır.

Ben Avukat Gökhan Yağmur, ceza yargılamasında temyiz süreçleri ve yüksek mahkeme kararları konusunda uzmanlaşmış bir hukukçuyum. Bu alanda müvekkillerimin haklarını etkili biçimde savunmakla kalmayıp, aynı zamanda hukuki içtihatları yakından takip ederek akademik derinlikte içerikler üretmekteyim. Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları ışığında hazırladığım bu makalelerde, temyiz incelemesinin kapsamından dilekçe düzenine, mutlak hukuka aykırılık hallerinden maddi ve usuli hukuka ilişkin değerlendirmelere kadar pek çok önemli konuya açıklık getiriyorum.

Eğer siz de temyiz hukuku konusunda güncel kararlarla desteklenmiş sağlam bilgiye ulaşmak, davanızda güçlü bir temyiz stratejisi oluşturmak veya bu alanda uzman bir ceza avukatından hukuki destek almak istiyorsanız, 0542 157 06 34 numaralı telefonumdan ya da www.gokhanyagmur.com.tr adresinden benimle iletişime geçebilirsiniz.

🛑 Telif Hakkı ve Kullanım Uyarısı
Bu internet sitesinde yer alan tüm yazılar, makaleler ve içerikler Av. Gökhan Yağmur tarafından oluşturulmuş olup, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında koruma altındadır. Tüm içerikler zaman damgası ile kayıt altına alınmıştır. İzinsiz olarak içeriklerin kopyalanması, çoğaltılması, özetlenmesi veya başka sitelerde yayımlanması halinde hukuki ve cezai sorumluluk doğacaktır.
Meslektaş hukukçular, içeriklerimizi kaynak göstermek ve atıf yapmak suretiyle hukuki çalışmalarında kullanabilirler.

✍️ Hukuki Yazı Paylaşmak İsteyenler İçin
Akademik ya da mesleki çalışmaları bulunan hukukçular, uygulamaya dönük özgün makalelerini kısa özgeçmişleriyle birlikte [e-posta adresiniz] adresine göndererek yayımlanmak üzere bize iletebilirler. Konu sınırlaması bulunmamaktadır; ancak güncel hukuk uygulamalarıyla bağlantılı yazılar tercih sebebidir.

🔒 Kullanım Koşulları

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu