Hukuk Ders Notları2. Sınıf Hukuk Ders NotlarıBorçlar Hukuku (Genel Hükümler)HMGS Ders NotlarıHukuk Mesleklerine Giriş Sınavı (HMGS)

BORÇLAR HUKUKU DERS NOTLARI BÖLÜM 2 BORCUN KAYNAKLARI – Av. GÖKHAN YAĞMUR

Borçlar Hukuku Ders Notları – Genel Hükümler, Bölüm 1 kapsamında bu derste Borcun Kaynakları konusunu ele alacağız. Amacım; hukuk fakültesi öğrencileri ile Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavına hazırlanan avukat adaylarına, tamamen ücretsiz ve kolay erişilebilir nitelikte, anlaşılır ders notları sunarak çalışmalarına katkıda bulunmaktır.

İçindekiler

HUKUKİ İŞLEMDEN DOĞAN BORÇLAR

Borçlar hukukunda borcun doğum sebepleri arasında en temel ve en sık rastlanan kaynaklardan biri hukuki işlemlerdir.
Hukuki işlem kavramı, günlük hayatta sürekli karşımıza çıkan bir kavram olmakla birlikte; hukuki olay, hukuki fiil ve hukuki işlem benzeri fiil gibi kavramlarla karıştırılabildiğinden, öncelikle bu kavramların birbirinden farklarının açıklanması gerekir.

Hukuki işlemler, kişinin hukuken sonuç doğurmak amacıyla yaptığı irade beyanlarıdır.
Başka bir ifadeyle, kişi belirli bir hukuki sonucun meydana gelmesini istediği için iradesini açıklar ve bu açıklama hukuk düzeni tarafından sonuç doğurur.
Örneğin bir satış sözleşmesi yapılması, bir kira sözleşmesinin kurulması, bir bağışlama işleminin gerçekleştirilmesi veya bir vekalet verilmesi hep hukuki işlem niteliğindedir.
Ancak hukuki işlemleri doğru konumlandırabilmek için öncelikle hukuki olay, hukuki fiil ve hukuki işlem benzeri fiil kavramlarını incelemek gerekir.


Hukuki Olay

Hukuki olay, hukuk düzeninin kendisine sonuç bağladığı doğal ya da insan kaynaklı olay anlamına gelir.
Bu olaylarda önemli olan, olayın meydana gelmesidir; kişi bu olayın olmasını istemese dahi hukuk düzeni onun gerçekleşmesine belirli sonuçlar bağlar.
Örneğin ölüm, bir hukuki olaydır.
Kişi ölmek istemese bile ölüm gerçekleştiğinde bazı hukuki sonuçlar doğar:

  • Ölümle birlikte şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar (örneğin evlenme hakkı, kişisel özgürlük gibi) sona erer.
  • Kişinin malvarlığı hakları mirasçılara geçer.
  • Mirasın intikali, ölüm anında kendiliğinden gerçekleşir.

Bu nedenle, ölüm gibi olaylar hukuk düzeninin kendiliğinden sonuç bağladığı iradeden bağımsız olaylardır.


Hukuki Fiil

Hukuki fiil, kişinin kendi iradesiyle ortaya çıkan ve hukuk düzeninin sonuç bağladığı davranış olarak tanımlanır.
Burada kişi, bir fiilde bulunur; fakat bu fiilin sonuç doğurup doğurmayacağına hukuk düzeni karar verir.
Hukuka aykırı bir fiilde bulunulursa buna bir yaptırım bağlanır, hukuka uygun bir fiil yapılırsa da bazen sonuç doğar, bazen doğmaz.

Örneğin:

  • Kişinin bir başkasına zarar vermesi hukuka aykırı bir fiildir ve bu durumda tazminat yükümlülüğü doğabilir.
  • Kişi bir eşyayı bulur ve sahibine teslim ederse bu da hukuka uygun bir fiildir; kişi iyi niyetle davrandığı için sorumluluk altına girmez.

Bu durumda hukuki fiiller, kişinin iradesiyle meydana gelen ancak doğurduğu sonuçları hukuk düzeninin belirlediği eylemlerdir.


Hukuki İşlem Benzeri Fiil

Hukuki işlem benzeri fiil, kişinin mutlaka bir hukuki sonuç elde etmek amacıyla gerçekleştirmediği; fakat hukuk düzeninin, bu fiili yapanın iradesinden farklı bir sonuca bağladığı fiildir.
Yani burada kişi belirli bir sonucun doğmasını istemez; ancak hukuk düzeni yine de o fiile hukuki bir sonuç bağlar.

Örneğin bir kimse başkasına sebepsiz zenginleşme sonucu olarak para kazandırırsa, aslında bir borç ilişkisi kurmak istememiştir.
Ancak hukuk düzeni, “haksız zenginleşme” kuralları gereği, bu fiile bir hukuki sonuç bağlar ve geri verme borcu doğar.

Bu nedenle, hukuki işlem benzeri fiillerde irade ile sonuç arasında doğrudan bir bağ yoktur.
Hukuk düzeni, iradeye rağmen veya iradeden bağımsız olarak bir sonuç yaratır.


Sonuç Olarak

Bu üç kavramın farkı şu şekilde özetlenebilir:

Kavramİrade UnsuruSonuçÖrnek
Hukuki Olayİrade dışıHukuk düzeni kendiliğinden sonuç bağlarÖlüm, doğum, süre dolması
Hukuki Fiilİradeye dayanırSonuç hukuk düzenince belirlenirZarar verme, haksız fiil
Hukuki İşlemİradeye dayanırSonuç, kişinin amaçladığı şekilde doğarSatım sözleşmesi, vekalet
Hukuki İşlem Benzeri Fiil
borçlar hukuku ders notları

I. TARAF SAYISI BAKIMINDAN SINIFLANDIRMA

Borçlar hukukunda hukuki işlemler, taraf sayısına göre tek taraflı ve çok taraflı hukuki işlemler olmak üzere ikiye ayrılır.
Bu sınıflandırma, hukuki işlemin kaç tarafın irade beyanıyla meydana geldiğini gösterir.
Yani bazı işlemler tek bir tarafın iradesiyle, bazı işlemler ise birden fazla tarafın karşılıklı veya aynı yöndeki iradesiyle doğar.


A. Tek Taraflı Hukuki İşlemler

Tanım

Tek taraflı hukuki işlemler, yalnızca bir kişinin irade açıklamasıyla hukuki sonuç doğuran işlemlerdir.
Bu tür işlemlerde, karşı tarafın kabulü veya rızası aranmaz.
Kişi tek başına iradesini açıkladığında, kanunun öngördüğü şekilde sonuç doğar.

Örneğin bir kimsenin vasiyetname düzenlemesi, temsilcisini azletmesi, ya da mirası reddetmesi bu kapsamdadır.


Tek Taraflı Hukuki İşlemlerin Türleri

1. Ulaşması Gereken Tek Taraflı İşlemler

Bu işlemlerde, irade açıklamasının karşı tarafa ulaşması şarttır.
İrade beyanı karşı tarafa ulaştığı anda hukuki sonuç doğar.
Yani irade açıklanmış olsa bile, karşı tarafa ulaşmadıkça sonuç doğurmaz.

Örnekler:

  • Azil beyanı: Temsilciye azil bildirimi ulaşmadıkça temsil ilişkisi sona ermez. Bildirim ulaştığında, temsilci artık yetkili değildir.
  • Fesih bildirimi: Sözleşmenin sona ermesi için fesih beyanının muhataba ulaşması gerekir.
  • Dönme hakkı bildirimi: Cayma hakkı, karşı tarafa bildirildiği anda hüküm doğurur.
  • Alım, ön alım ve geri alım hakkının kullanılması da bu gruptadır.
  • İcazet ve kabul beyanı da aynı şekilde, karşı tarafa ulaştığında hüküm doğurur.

Bu işlemler, hukukî güvenlik ilkesinin bir yansımasıdır; çünkü taraflar arasında hangi anda sonuç doğduğu açıkça belirlenmiştir.


2. Ulaşması Gerekmeyen Tek Taraflı İşlemler

Bazı tek taraflı işlemlerde ise, irade beyanının bir muhataba ulaşmasına gerek yoktur.
Kişinin iradesini ortaya koyması yeterlidir.
Bu tür işlemler genellikle kişinin ölümünden sonra hüküm doğuran veya nesneye yönelik işlemlerdir.

Örnekler:

  • El yazılı vasiyetname: Kişinin vasiyetini yazması yeterlidir; vasiyetnamenin mirasçılara veya notere ulaştırılması gerekmez. Ölüm anında hüküm doğurur.
  • İşgal yoluyla taşınmaz mülkiyeti: Kişinin bir mal üzerinde fiilî hâkimiyet kurması (örneğin sahipsiz bir taşınmazı işgal etmesi) yeterlidir; ayrıca bir kimseye bildirim gerekmez.

Bu işlemlerde önemli olan irade beyanının varlığı, değil muhatabın bilgisidir.


Uygulamada Karıştırılan Kavramlar

Tek taraflı hukuki işlemler ile tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler sıklıkla karıştırılır.
Aralarındaki fark şudur:

Karşılaştırma UnsuruTek Taraflı Hukuki İşlemTek Tarafa Borç Yükleyen Sözleşme
Taraf SayısıTek tarafın iradesi yeterlidir.En az iki tarafın karşılıklı iradesi gerekir.
Karşı Tarafın OnayıGerekmez.Gerekir.
ÖrnekVasiyet, azil, mirasın reddiBağışlama, kefalet sözleşmesi

Bu fark, borç ilişkilerinin kurulmasında iradenin rolünü anlamak açısından oldukça önemlidir.


B. Çok Taraflı İşlemler

Çok taraflı işlemler, birden fazla kişinin irade açıklamasıyla doğan hukuki işlemlerdir.
Tarafların irade açıklamaları ya karşılıklı (sözleşmelerde olduğu gibi) ya da aynı yönde (kararlarda olduğu gibi) olur.


1. Sözleşmeler

Sözleşme, karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının birleşmesiyle kurulan hukuki işlemdir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 1. maddesi gereğince:

“Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur.”

Sözleşmeler, borçlar hukukunun en temel borç kaynağıdır ve hukuk düzeninde irade serbestisi ilkesi üzerine kuruludur.


a. Tek Tarafa Borç Yükleyen Sözleşmeler

Bu sözleşmelerde, sadece bir taraf borç altına girerken, diğer taraf borçlanmaz.
Ancak unutulmamalıdır ki, bu hâl hâlâ bir “sözleşme”dir; dolayısıyla karşılıklı irade beyanı bulunur.

Örnekler:

  • Bağışlama sözleşmesi: Bağışlayan malını karşılıksız verir, diğer taraf bir borç altına girmez.
  • Kefalet sözleşmesi: Kefil borç altına girerken alacaklıya borç yüklenmez.

🔹 Önemli Ayrım:
Tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler ile tek taraflı hukuki işlemler karıştırılmamalıdır.
Bağışlama veya kefalet sözleşmesi, karşı tarafın kabul beyanını gerektirir.
Oysa azil, vasiyetname gibi tek taraflı işlemler, karşı tarafın kabulüne bağlı değildir.


b. İki Tarafa Borç Yükleyen Sözleşmeler

Bu tür sözleşmelerde her iki taraf da borç altına girer.
Ancak iki türü vardır: tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler ve eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler.


i. Tam İki Tarafa Borç Yükleyen Sözleşmeler

Bu sözleşmelerde, tarafların edimleri birbirinin tam karşılığıdır.
Her iki taraf da kendi edimini ifa etmekle yükümlüdür.

Örnekler:

  • Satım sözleşmesi: Satıcı malı teslim borcu altındadır; alıcı bedeli ödeme borcu altındadır.
  • Kira sözleşmesi: Kiraya veren eşyayı kullandırma borcuna sahiptir; kiracı da kira bedelini ödeme borcu altındadır.
  • Hizmet sözleşmesi: İşçi iş görme borcunu yerine getirir, işveren ücret ödeme borcu altındadır.
  • Eser (istisna) sözleşmesi: Yüklenici eseri ortaya koyar, iş sahibi bedeli öder.
  • Ücretli vekalet ve ücretli emanet sözleşmeleri de bu gruptadır.

Bu tür sözleşmelerin temelinde karşılıklı edimlerin değişimi vardır.


ii. Eksik İki Tarafa Borç Yükleyen Sözleşmeler

Bu sözleşmelerde, iki taraf da sözleşmede yer almakla birlikte, edimler karşılıklı değildir.
Taraflardan biri asli edim borcu altına girerken, diğerinin sorumluluğu tali niteliktedir.

Örnekler:

  • İvazsız emanet sözleşmesi (emanet): Emanetçi, malı gözetmek ve iade etmekle yükümlüdür; emanet verenin asli borcu yoktur.
  • İvazsız vekalet sözleşmesi: Vekil iş görür; vekalet verenin asli borcu yoktur, sadece yapılan masrafları karşılar.
  • Kullanım ödüncü (ariyet): Malını kullandıran borç altına girer; ödünç alan sadece iade ve özen borcuyla sınırlıdır.
  • Tüketim ödüncü (karz): Ödünç veren malını devreder; ödünç alan geri ödeme borcuyla sınırlıdır.

Bu sözleşmelerde, edimler arasında tam bir karşılıklılık ilişkisi bulunmaz; bu nedenle “eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler” olarak adlandırılır.


2. Kararlar

Kararlar, aynı yönde birden fazla kişinin irade açıklamasıyla meydana gelen çok taraflı işlemlerdir.
Yani burada taraflar birbirine karşı değil, ortak bir amaca yönelmiş irade beyanında bulunurlar.

Örnek:
Dernek genel kurulunda karar alınması.
Örneğin, 100 kişinin katıldığı bir dernek genel kurulunda, 51 kişinin aynı yönde oy kullanmasıyla karar alınır.
Bu durumda 51 kişinin iradesi birleşerek tek bir hukuki sonuç doğurur.

Benzer şekilde, şirket genel kurul kararları, kooperatif kararları, vakıf yönetim kurulu kararları da aynı niteliktedir.


🎓 Öğrenciler İçin Özet Not

  • Tek taraflı işlemler: Tek bir irade yeterlidir.
  • Çok taraflı işlemler: Birden fazla irade beyanı gerekir.
  • Ulaşması gereken işlemler: Fesih, azil, dönme.
  • Ulaşması gerekmeyen işlemler: Vasiyetname, işgal.
  • Tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler: Bağışlama, kefalet.
  • Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler: Satım, kira, hizmet.
  • Eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler: Ariyet, emanet, ivazsız vekalet.
  • Kararlar: Aynı yönde irade beyanı (örnek: dernek kararı).

II. MAL VARLIĞINA ETKİLERİ BAKIMINDAN SINIFLANDIRMA

Borçlar hukukunda hukuki işlemler, taraf sayısına göre sınıflandırılabileceği gibi, mal varlığına olan etkileri bakımından da ikiye ayrılır:

  1. Taahhüt İşlemleri (Borçlandırıcı İşlemler)
  2. Tasarruf İşlemleri

Bu sınıflandırma, bir hukuki işlemin kişinin mal varlığında hangi yönde değişiklik yarattığını ortaya koyar.
Bazı işlemler borç doğurarak kişinin malvarlığının pasifini artırır, bazıları ise doğrudan bir hakkı devrederek, azaltarak veya ortadan kaldırarak aktifini etkiler.


A. Taahhüt İşlemleri (Borçlandırıcı İşlemler)

Tanım

Taahhüt işlemleri, bir kimsenin borç altına girmesine neden olan, yani malvarlığının pasifini artıran işlemlerdir.
Başka bir ifadeyle, kişi bir edimi yerine getirmeyi veya bir şeyi yapmayı/yapmamayı taahhüt eder.
Bu tür işlemler sonucunda borç doğar, fakat henüz malvarlığı el değiştirmez.

📘 Örnek:
Bir kişinin bir taşınmazını satmak üzere sözleşme yapması, o taşınmazı henüz devretmese de, borçlandırıcı bir işlem niteliğindedir.
Çünkü bu sözleşmeyle kişi, ileride bir tasarruf işlemi yapmayı taahhüt eder.


Hukuki Niteliği

Taahhüt işlemleri genellikle sözleşme niteliğindedir.
Yani taraflar karşılıklı irade beyanlarıyla, gelecekte yerine getirilecek edimleri üstlenirler.
Bu işlemler, hukuki anlamda bir “borç ilişkisi” doğurur ancak doğrudan mülkiyetin veya hakkın devrini sağlamaz.


Fiil Ehliyeti Gerekliliği

Bir kişinin geçerli bir taahhüt işlemi yapabilmesi için fiil ehliyetine sahip olması gerekir.
Fiil ehliyeti olmayan (örneğin küçük veya kısıtlı bir kişi), kendi başına borç doğurucu bir işlem yapamaz.
Ancak yasal temsilcisi aracılığıyla bu tür işlemleri yapabilir.


Taahhüt İşleminin Konusu

Taahhüdün konusu, bir malın satışı, kiralanması, bağışlanması veya devri olabilir.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, taahhüt edilen malın o anda kişinin mülkiyetinde bulunmasının şart olmamasıdır.

📘 Örnek:
Henüz tapuda kendi adına kayıtlı olmayan bir taşınmazın ileride devredileceğini vaat eden kişi, geçerli bir taahhüt işlemi yapmış olur.
Ancak bu vaat, taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkını doğrudan geçirmez; yalnızca bu geçişi sağlayacak tasarruf işleminin yapılacağına dair borç doğurur.


Taahhüt İşlemlerine Örnekler

  • Taşınır malın satış veya bağışlama sözleşmesi
  • Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi
  • Alacağın devri sözü verme işlemi

Bu işlemler sonucunda kişi bir borç altına girer, fakat mülkiyet veya alacak hakkı henüz el değiştirmez.


Uygulamada Önemi

Taahhüt işlemleri, sözleşme özgürlüğü ilkesinin doğal sonucudur.
Kişiler, diledikleri konuda borç doğurucu taahhütlerde bulunabilirler.
Ancak bu taahhütlerin geçerli olması, Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerine (özellikle TBK m. 1–27) uygun olmasına bağlıdır.


B. Tasarruf İşlemleri

Tanım

Tasarruf işlemleri, bir hakkın doğrudan etkilenmesine, niteliğinin değişmesine, devredilmesine veya sona ermesine yol açan işlemlerdir.
Bu işlemler, malvarlığının aktifini etkiler.
Bir hakkın veya malın mülkiyetinin değişmesine, bir alacağın ortadan kalkmasına ya da bir borcun düşmesine neden olabilir.

📘 Örnek:
Bir taşınmazın tapuda devredilmesi işlemi, tasarruf işlemidir; çünkü artık mülkiyet el değiştirir.


Tasarruf İşleminin Özellikleri

  • Tasarruf işlemi, doğrudan sonuç doğuran bir işlemdir.
  • Kişinin tasarruf işlemi yapabilmesi için yalnızca fiil ehliyeti değil, aynı zamanda tasarruf ehliyeti de gerekir.
  • Tasarruf ehliyeti, kişinin üzerinde işlem yaptığı hakka fiilen sahip olmasını ve bu hakkı serbestçe tasarruf edebilmesini gerektirir.

Tasarruf İşlemlerine Örnekler

  • Taşınırın teslimi (zilyetliğin devri)
  • Taşınmazın tescili (tapuda devir işlemi)
  • Alacağın devri sözleşmesi
  • İbra (borçtan kurtarma) sözleşmesi

Bu işlemler, doğrudan hak veya malvarlığı üzerinde değişiklik yaratan, devreden veya ortadan kaldıran işlemlerdir.


Taahhüt ve Tasarruf İşlemleri Arasındaki Fark

Aşağıdaki tablo, iki işlem türü arasındaki farkı açıkça ortaya koyar:

Karşılaştırma KriteriTaahhüt İşlemleri (Borçlandırıcı)Tasarruf İşlemleri
Malvarlığına EtkisiPasifi (borç kısmını) artırırAktifi (hak kısmını) etkiler
Zaman SırasıÖnce yapılırGenellikle taahhüt işleminden sonra yapılır
Gerekli EhliyetFiil ehliyeti yeterlidirFiil ehliyeti + tasarruf ehliyeti gerekir
Hakka Sahip Olma ŞartıGerekmezGerekir
ÖrnekSatış vaadi sözleşmesi, kira sözleşmesiAlacağın devri, ibra, taşınmaz tescili
Hukuki SonuçBorç doğururHak doğurur, devreder veya sona erdirir

İstisna Niteliğindeki Sözleşmeler

Genel kural olarak, sözleşmeler taahhüt işlemi niteliğindedir.
Ancak bazı sözleşmeler, doğrudan bir hakkı etkiledikleri için tasarruf işlemi sayılır.
Bu istisnalara dikkat edilmelidir:

  1. Alacağın devri sözleşmesi (TBK m. 183–194):
    Bu işlemde alacak bir başkasına geçer. Yani artık borçlu yeni alacaklıya karşı sorumludur.
    Bu nedenle alacağın devri sözleşmesi, malvarlığının aktifini etkiler → tasarruf işlemidir.
  2. İbra sözleşmesi (TBK m. 132):
    Alacaklı, borçluyla anlaşarak alacağından vazgeçer.
    Bu durumda, borç ortadan kalkar; alacaklının aktifinde azalma olur.
    Dolayısıyla ibra sözleşmesi de tasarruf işlemi niteliğindedir.

Taahhüt–Tasarruf İlişkisi

Birçok hukuki işlemde, taahhüt işlemi ile tasarruf işlemi birbirini tamamlar.
Örneğin, bir taşınmaz satışı iki aşamada gerçekleşir:

  1. Satış sözleşmesi (taahhüt işlemi) yapılır,
  2. Tapuda tescil (tasarruf işlemi) gerçekleştirilir.

Eğer ilk aşamadaki satış sözleşmesi geçersizse, ikinci aşama yani tapu tescili de geçersiz olur.
Çünkü tasarruf işlemi, dayandığı taahhüt işleminin geçerliliğine bağlıdır.

📘 Örnek:
Taşınmaz satış sözleşmesi resmi şekle uyulmadan yapılmışsa (örneğin noter huzurunda değil de elden yazılı şekilde düzenlenmişse), sözleşme geçersizdir.
Dolayısıyla bu sözleşmeye dayanarak yapılan tapu devri de geçersiz olur.


🎓 Öğrenciler İçin Özet Not

  • Taahhüt işlemleri, borç doğurur; tasarruf işlemleri ise doğrudan mülkiyet veya hak üzerinde değişiklik yaratır.
  • Taahhüt → borçlandırır, tasarruf → devreder veya ortadan kaldırır.
  • Fiil ehliyeti taahhüt için yeterlidir, tasarruf ehliyeti ayrıca gerekir.
  • Sözleşmeler genelde taahhüt işlemidir, ancak alacağın devri ve ibra sözleşmeleri istisna olarak tasarruf işlemidir.
  • Taşınırın teslimi ve taşınmazın tescili, hakkın el değiştirmesine yol açan tipik tasarruf işlemleridir.
  • Taahhüt işlemi geçersizse, buna dayalı tasarruf işlemi de geçersiz olur.

III. SÖZLEŞMELER

A. Sözleşmenin Kurulması

1. Öneri (İcap)

Tanım ve TBK m.1 bağlantısı:
Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. İrade açıklaması açık veya örtülü olabilir.”
Sözleşmeyi kuran ilk irade açıklaması öneridir (icap). Öneri, karşı tarafın kabul beyanıyla karşılanırsa sözleşme kurulur.

Bir beyanın “öneri (icap)” sayılabilmesi için şartlar:

  • Karşı tarafa yöneltilmiş olmalıdır.
  • Sözleşmenin esaslı unsurlarını içermelidir (ör. satım sözleşmesinde mal ve bedel).
  • Öneriyle bağlı kalma niyeti bulunmalıdır.

Bu üç unsurdan (özellikle ikinci veya üçüncü) biri eksikse beyan öneriye davet (icaba davet) niteliğindedir.

TBK’da iki özel hüküm (öneri niteliğinin sınırları):

  • Fiyatını göstererek mal sergilenmesi, tarife/fiyat listesi gönderimi, aksi açıkça ve kolaylıkla anlaşılmadıkça öneri sayılır.
  • Ismarlanmamış bir şeyin gönderilmesi öneri sayılmaz. Alan kişi, geri göndermek veya saklamakla yükümlü değildir.
    → Promosyon ürünlerinin gönderilmesi icap değildir; tüketicinin kullanması da kabul sayılmaz ve iade/saklama yükümlülüğü doğmaz.
a. Öneri Türleri

(i) Muhataba göre:

  • Belirli kişiye yöneltilmiş öneri,
  • Topluluğa yöneltilmiş öneri,
  • Herkese açık öneri.

(ii) Hazır olup olmamaya göre:

  • Hazırlar arasında öneri: Yüz yüze, telefon, bilgisayar vb. araçlarla doğrudan iletişim sırasında yapılır.
  • Hazır olmayanlar arasında öneri: Mektup, faks, telgraf, e-posta, SMS gibi dolaylı iletişim yollarıyla yapılır.

(iii) Süresine göre:

  • Süreli öneri: Öneren, bağlı kalacağı süreyi belirtmiştir. Süre dolmadan öneriden dönülemez; kabulün ulaşması gerekir.
    • Önemli not: Süre dolmadan öneren ölse dahi, öneri geçerliliğini koruyabilir; mirasçılar maddi edime ilişkin ise bağlı olabilir. Şahsi edim içeriyorsa öneri, önerenin ölümüyle sona erer.
  • Süresiz öneri: Süre belirtilmemiştir.
    • Hazırlar arasında: Derhal kabul edilmezse, öneren bağlılıktan kurtulur.
    • Hazır olmayanlar arasında: Usulüne uygun ve zamanında gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasının beklenebileceği ana kadar öneren bağlıdır. Zamanında gönderilen kabul geç ulaşırsa ve öneren bağlı kalmak istemezse, hemen kabul edene bildirmelidir.
b. Önerinin Geri Alınması

Kural: Geri alma açıklaması,

  • Öneriden önce veya öneriyle aynı anda karşı tarafa ulaşırsa,
  • Ya da daha sonra ulaşsa bile karşı tarafça öneriden önce öğrenilmişse,

öneri yapılmamış sayılır.
(Aynı ilke, kabulün geri alınmasında da geçerlidir.) Ortak nokta: Kabulcü plan yapmadan geri alma eline/ bilgisine ulaşır; bu nedenle mağduriyet doğmaz.


2. Kabul

  • Sözleşmenin kurulması için, öneriye bire bir uygun bir kabul gerekir.
  • Öneriyi değiştiren her beyan, yeni öneri (karşı icap) sayılır.
  • Kabul açık veya örtülü olabilir.
  • Susma kural olarak ret sayılır. (Taraflar, aralarında susmanın kabul olacağını kararlaştırabilir.)
  • Geç gelen kabul, yeni öneri hükmündedir.

Önemli ayrım – Susma vs. Örtülü kabul:

  • Susma: Hiç cevap verilmez → ret.
  • Örtülü kabul: Bir davranışla kabul iradesi ortaya konur (ör. malı teslim alıp bedelini ödemek gibi).

3. İlan Yoluyla Ödül Sözü Verme

  • Bir sonucun gerçekleşmesi karşılığında ödül vaat eden ve bunu ilan eden kimse, sözünü yerine getirmekle yükümlüdür.
  • Ödül veren, sonuç gerçekleşmeden önce sözünden cayarsa veya sonucun gerçekleşmesini engellerse, dürüstlük kuralına uygun giderleri öder. (Toplam gider, ödül değerini aşamaz.)
  • Ödül veren, gider talep edenlerin beklenen sonucu gerçekleştiremeyeceklerini ispatlarsa, giderleri ödemekten kurtulur.

B. Sözleşmenin Kurulduğu ve Hüküm ve Sonuçlarını Doğurduğu An

Ayrım: Açık kabul gerektiren durumlar ve açık kabul gerektirmeyen durumlar (örtülü kabulün yeterli görüldüğü haller).

1. Hazır Olmayanlar Arasında

a. Açık Kabul Gerektiren Durumlarda
  • Sözleşme kurulması: Kabul beyanı önerene vardığı an sözleşme kurulur.
  • Hüküm ve sonuçların doğması: Kabul beyanının gönderildiği an hüküm ve sonuçlar doğar.

(“Ulaşma teorisi” esas alınır; kabulün gönderilmesi ile varması arasında kurulan bu ikili ayrım özellikle hazır olmayanlar arasında önem taşır.)

b. Açık Kabul Gerektirmeyen Durumlarda
  • Uygun bir süre içinde reddedilmediği takdirde, önerinin kabulcüye vardığı an sözleşme kurulur ve hüküm/sonuçlarını doğurur.
    (Örneğin teamül/işin niteliği gereği örtülü kabulün yeterli görüldüğü ilişkiler.)

C. Sözleşmelerde Şekil

Kural: Aksi kanunda öngörülmedikçe, sözleşmeler şekle bağlı değildir.
Kanunda öngörülen şekil ise kural olarak geçerlilik şeklidir; şekle uyulmadan kurulan sözleşme hüküm doğurmaz.

Şeklin Kaynağına Göre

  • Kanuni şekil: Kanunun zorunlu kıldığı şekil.
    • Bazı işlemlerde geçerlilik, bazılarında ispat şekli aranır.
    • Geçerlilik şekline uyulmazsa → kesin hükümsüzlük.
  • İradi şekil: Tarafların kendi iradeleriyle benimsedikleri şekil.
    • Kanunen şekle bağlı olmayan bir sözleşmeyi taraflar, “yazılı yapılacak” diye kararlaştırırsa, o şekle uyulmadıkça sözleşme bağlamaz.
    • Örnek: Aslen şekle bağlı olmayan ibra, taraflarca “yazılı yapılacak” diye kararlaştırılmışsa, yazılı yapılmadıkça bağlamaz.

Şeklin Amacına Göre

  • Geçerlilik şekli: Sözleşmenin geçerli sayılması için zorunlu şekil. (Ör. kefaletin yazılı olması, azami miktar ve tarih içermesi.)
  • İspat şekli: Uyuşmazlıkta ispat için aranan şekil (ör. belirli tutarı aşan işlemlerde senetle ispat).

Not: “Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir.” (TBK m.12)


1. Sözlü Şekil

Borçlar hukukunda geçerliliği sözlü şekle bağlı bir işlem bulunmaz; ancak Medeni Kanun’da evlenme ve sözlü vasiyetname sözlü şekil örnekleridir.


2. Yazılı Şekil

a. Metin
  • Yazılı şekil için iradeler bir metin üzerinde açıklanır.
  • Kanunen yazılı yapılması gereken sözleşmelerin değiştirilmesi de yazılı olmalıdır.
    • Tamamlayıcı yan hükümler, yazılı şekil şartına tabi değildir (metinle çelişmemek kaydıyla).

Yazılı şeklin sağlanabildiği araçlar (kanunda aksine düzenleme yoksa):

  • İmzalı mektup,
  • Asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf,
  • Faks vb. araçlarla teyit edilmiş metinler,
  • Güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinler.
b. Genel İşlem Koşulları

Tanım: Düzenleyen tarafından önceden tek başına hazırlanmış, çok sayıda sözleşmede kullanılmak üzere karşı tarafa sunulan sözleşme hükümleridir.

Özellikler (özet):

  • Metinde/ekinde yer alması, yazı türü/şekli, nitelendirmeyi değiştirmez.
  • Metinler özdeş olmasa bile, amaç aynı ise hükümler genel işlem koşulu sayılabilir.
  • “Her biri tartışıldı ve kabul edildi” kaydı, koşulları genel işlem olmaktan çıkarmaz.
  • İzinle faaliyet gösteren kişi/kuruluşların sözleşmelerine de niteliklerine bakılmaksızın uygulanır.
  • Dürüstlük kuralına aykırı, karşı taraf aleyhine veya durumunu ağırlaştırıcı kayıtlar konulamaz.

Yazılmamış sayılan hükümler:

  • Düzenleyen, sözleşme kurulurken açıkça bilgilendirme yapmaz ve karşı tarafa içeriği öğrenme imkânı sağlamazsa; karşı taraf kabul etmedikçe bu koşullar yazılmamış sayılır.
  • Sözleşmenin niteliğine/işin özelliğine yabancı koşullar yazılmamış sayılır.
  • Düzenleyene tek yanlı olarak, karşı taraf aleyhine hüküm değiştirme/yeni düzenleme yetkisi veren kayıtlar yazılmamış sayılır.

Yorum ilkesi: Açık olmayan/çok anlamlı genel işlem koşulları geçerli sayılır; ancak düzenleyen aleyhine, karşı taraf lehine yorumlanır.

Kısmi hükümsüzlük etkisi: Yazılmamış sayılan koşullar dışındaki hükümler geçerliliğini korur; düzenleyen “o koşullar olmasa diğer hükümlerle sözleşme yapmazdım” iddiasına dayanamaz.

c. İmza
  • İmza, borç altına girenin el yazısıyla atılır. Güvenli elektronik imza, el yazısı imzanın tüm sonuçlarını doğurur.
  • İmza atamayanlar için (usulüne uygun onayla): parmak izi, mühür, el ile yapılmış işaret kullanılabilir.
  • Görme engelliler talep ederlerse şahitli imza; aksi hâlde el yazısıyla imza yeterlidir.
  • El yazısı dışında imza, örf ve âdetçe kabul edilen hallerde ve özellikle çok sayıda kıymetli evrak imzalanmasında kâfi sayılabilir.
    • Önemli not: Kefalet sözleşmesinde güvenli elektronik imza kullanılamaz (nitelikli el yazısı unsurları aranır).
  • Tek tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, kanunen yalnız borç altına girenin imzası yeterlidir:
    • Bağışlama: Yalnız bağışlayan,
    • Kefalet: Yalnız kefil imzalar.
d. Geçerliliği Yazılı Şekle Tabi İşlemler
  • Adi yazılı şekil: Yalnızca yazılı metne bağlanması yeterlidir (ör. ön alım sözleşmesi).
  • Nitelikli yazılı şekil: Metnin belirli unsurlarının bizzat el yazısıyla yazılması gerekir (ör. kefalette tarih, azami tutar, “müteselsil kefalet” ibaresi).

Borçlar Kanunu’nda yazılı şekle tabi sözleşmeler (örnek liste):

  • Ön alım sözleşmesi, alacağın devri sözleşmesi, kefalet sözleşmesi, taşınır bağışlama vaadi, taksitle taşınır satışı, rekabet yasağı sözleşmesi, ömür boyu gelir (kaydı hayatla irat), yayım sözleşmesi, taşınmaz simsarlığı.
  • Medeni hukukta: El yazılı vasiyetname, miras paylaşım sözleşmesi de yazılı şekle tabidir.

3. Resmi Yazılı Şekil

Tanım: Yetkili resmi memur nezdinde, memurun düzenlemesi veya onaylaması ile yapılan sözleşmelerdir.
(Yazılı şeklin unsurları – metin, GİK, imza – burada da vardır; fark, resmi makam önünde yapılma zorunluluğudur.)

Resmi şekle tabi işlemler (örnekler):

  • Alım sözleşmesi, geri alım sözleşmesi,
  • Taşınmazın satışı/bağışı, bunların vaadi ve taşınmaz üzerinde ayni hak kurulması (kural olarak tapu müdürlüğünde; taşınmaz satış vaadi noterde),
  • Ölünceye kadar bakma sözleşmesi,
  • Motorlu taşıt satışı.
  • TMK’da: Resmi vasiyetname, miras sözleşmesi, mal rejimi sözleşmesi de resmi şekildedir.

Taşınmaz satışında noter usulü (özet):

  • Noter, hak sahibini belirler ve engelleyici durum olup olmadığını inceler; satış sözleşmesi düzenlenir ve imzalanır.
  • Noter, tapu bilişim sisteminden yevmiye numarası alıp sözleşmeyi sisteme kaydeder; akabinde tapu müdürlüğünce tescil yapılır.
  • Noter, yaptığı iş ve kusurları nedeniyle doğan zarardan sorumludur; devlet öderse notere rücu eder. Dava yeri: Tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesi.
  • Noter, kusur varsa stajyer/personeline rücu edebilir.

Geçerlilik Şekli Bakımından Sözleşmelerin Sınıflandırılması (Özet)

Yazılı Şekle Tabi İşlemler:

  • Ön alım sözleşmesi, kefalet sözleşmesi, ömür boyu gelir (kaydı hayatla irat), taşınır bağış vaadi, taşınmaz simsarlığı, taksitle taşınır satışı, rekabet yasağı, yayım sözleşmesi, alacağın devri sözleşmesi.

Resmi Şekle Tabi İşlemler:

  • Alım, geri alım, ölünceye kadar bakma, taşınmazın satışı/bağışı ve vaadi, taşınmaz üzerinde ayni hak kurulması, motorlu taşıt satışı.

IV. ÖN SÖZLEŞME

Tanım ve Genel Kavram

Ön sözleşme, tarafların ileride belirli bir sözleşmeyi kurmak konusunda karşılıklı irade beyanında bulundukları bir anlaşmadır.
Yani, taraflar henüz asıl sözleşmeyi yapmamışlardır; ancak ileride yapmayı taahhüt ettikleri için aralarında hukuken bağlayıcı bir ön ilişki doğar.

📘 Tanım:

Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin yapılan sözleşmelere ön sözleşme denir.

Bu durumda, esas sözleşme (asıl sözleşme) gelecekte kurulacaktır; ön sözleşme ise bu esas sözleşmenin kurulması yönünde bir borç doğurucu taahhüt içerir.
Dolayısıyla ön sözleşme, taahhüt işlemi niteliğindedir.


Ön Sözleşmenin Hukuki Niteliği

Ön sözleşme, esas sözleşmeden bağımsız bir borç doğurucu anlaşmadır.
Taraflar bu anlaşmayla, ileride asıl sözleşmeyi yapmayı kabul ederler.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, ön sözleşmenin konusu, ileride yapılacak sözleşmenin kurulması borcudur.

📘 Örnek:
Taraflar, ileride bir taşınmaz satışı yapmayı kararlaştırmışlarsa, şu anda yaptıkları taahhüt, bir taşınmaz satış vaadi sözleşmesidir.
Bu vaade dayanarak henüz taşınmaz devredilmez; ancak taraflar, ileride satış sözleşmesini yapmakla yükümlü hale gelirler.


Geçerlilik Şartı – Şekil İlkesi

Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, ön sözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak esas sözleşmenin şekline bağlıdır.
Yani esas sözleşme hangi şekle bağlıysa, ön sözleşme de aynı şekle tabi olmalıdır.

📘 Örneklerle açıklama:

  • Taşınmaz satış sözleşmesi kanunen resmî şekle tabidir (tapu memuru önünde).
    → Bu nedenle, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi (ön sözleşme) de noter huzurunda resmi şekilde yapılmalıdır.
    Aksi halde geçersiz olur.
  • Kira sözleşmesi yazılı şekle tabi olmadığından, onun ön sözleşmesi şekle bağlı değildir; sözlü olarak da yapılabilir.

Dolayısıyla, ön sözleşmenin geçerliliği bakımından esas sözleşmenin şekli belirleyicidir.


Ön Sözleşme ile Taahhüt Sözleşmesi Arasındaki Fark

Ön sözleşmenin gerçekten bu nitelikte olabilmesi için, taahhüt sözleşmesinden önce yapılmış olması gerekir.
Yani ön sözleşme, esas sözleşmeden ayrı ve önce kurulan bir irade beyanıdır.

Karşılaştırma KriteriÖn SözleşmeTaahhüt (Esas) Sözleşmesi
Konuİleride bir sözleşme yapma borcuBelirli bir edimi ifa etme borcu
ZamanAsıl sözleşmeden önce yapılırÖn sözleşmeden sonra yapılır
SonuçHenüz asıl borç doğmaz, sadece yapma borcu doğarAsıl borç ilişkisi doğar
Şekil ŞartıEsas sözleşmenin şekline bağlıKanunun öngördüğü şekle bağlı

Ön Sözleşmenin Unsurları

  1. İki taraflı olmalıdır:
    Taraflar karşılıklı olarak iradelerini açıklamalıdır.
    Tek taraflı vaatler (örneğin sadece bir tarafın ileride sözleşme yapmayı kabul etmesi) ön sözleşme değildir.
  2. İleride kurulacak bir sözleşmeyi konu almalıdır:
    Örneğin, ileride bir satış, kira, bağış veya vekalet sözleşmesi yapma taahhüdü.
  3. Şekil şartına uygun olmalıdır:
    Esas sözleşme hangi şekle tabi ise ön sözleşme de o şekle uygun yapılmalıdır.
  4. Belirli bir esas sözleşmeyi hedeflemelidir:
    Yani ileride yapılacak sözleşmenin türü ve temel unsurları belli olmalıdır (örneğin satılacak taşınmaz, bedel gibi).

Ön Sözleşmenin Hüküm ve Sonuçları

  • Taraflar arasında asıl sözleşmeyi kurma borcu doğurur.
  • Taraflardan biri asıl sözleşmeyi yapmaktan kaçınırsa, diğer taraf mahkemeden ifa (zorla sözleşme kurulması) talep edebilir.
  • Ancak bu talep, şekil şartı yerine getirilmiş geçerli bir ön sözleşme varsa mümkündür.
  • Geçersiz ön sözleşmeye dayanarak ifa davası açılamaz.

📘 Örnek (uygulamadan):
A kişisi, B kişisine ait taşınmazı satın almak için satış vaadi sözleşmesi imzalamış, ancak bu sözleşme noter huzurunda yapılmamışsa, ön sözleşme geçersizdir.
Bu durumda B, taşınmazı satmaktan vazgeçse bile, A mahkemeden zorla satış (ifa) talep edemez.
Ancak ödenen bedel varsa, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak geri isteyebilir.


Ön Sözleşmenin Sona Ermesi

Ön sözleşme, genellikle şu hallerde sona erer:

  • Tarafların asıl sözleşmeyi kurmaları (ön sözleşme amacına ulaşır).
  • Tarafların karşılıklı fesih veya iptal kararı.
  • Süreye bağlı ön sözleşmelerde, belirlenen sürenin dolması.
  • Şekle aykırılık, geçersizlik veya imkansızlık durumunda.

Yargıtay Uygulamasından Notlar

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre:

  • Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerliliği için noter huzurunda düzenleme şarttır.
  • Şekle aykırı yapılan ön sözleşme, ifa davasına dayanak olamaz; ancak tazminat talebine konu olabilir.
  • Tarafların asıl sözleşmeyi yapma yükümlülüğünü yerine getirmemesi, dürüstlük kuralına aykırı davranış oluşturur (TBK m.2).

📘 Yargıtay 14. HD, 2018/3241 E., 2019/1856 K.:

“Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi resmi şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz. Şekle aykırı sözleşme, ifa davasına değil, ancak sebepsiz zenginleşme veya haksız fiil hükümlerine konu olabilir.”


🎓 Öğrenciler İçin Özet Not

  • Ön sözleşme, ileride kurulacak esas sözleşme için yapılan taahhüt sözleşmesidir.
  • Geçerlilik şekli, asıl sözleşmenin şekline bağlıdır (ör. taşınmaz satış vaadi → noter huzurunda yapılmalı).
  • Taraflar arasında yalnızca asıl sözleşmeyi yapma borcu doğurur.
  • Taraflardan biri sözleşmeden kaçınırsa, diğer taraf ifa davası açabilir (şekle uygunluk varsa).
  • Geçersiz ön sözleşme, ifa talebine dayanak olamaz; yalnızca tazminat veya sebepsiz zenginleşme iddiası mümkündür.

V. SÖZLEŞMENİN YOKLUĞU

Tanım ve Genel Kavram

Sözleşmenin yokluğu, bir sözleşmenin kurulabilmesi için gerekli olan kurucu (esaslı/asli) unsurların eksik olması hâlinde ortaya çıkan bir durumdur.
Bu durumda ortada hukuken varlık kazanmış bir sözleşme bulunmaz; dolayısıyla “yok hükmündedir.”
Yani, taraflar arasında bir hukuki bağ doğmamıştır ve sözleşmenin hükümleri hiçbir sonuç doğurmaz.

📘 Kısaca:

Bir sözleşmenin kurulması için zorunlu olan esaslı unsurlar yoksa, sözleşme hiç doğmamış sayılır (yokluk hâli).


A. Sözleşmenin Kurulması İçin Gerekli Unsurlar

Sözleşmenin kurulması için üç temel unsur gerekir:

  1. Karşılıklı irade beyanı (öneri ve kabul),
  2. Esaslı unsurlar üzerinde tam bir uyuşma,
  3. Kanunen aranan şekil şartlarının yerine getirilmiş olması (şekle tabi işlemlerde).

Eğer bu üç unsurdan herhangi biri bulunmuyorsa, sözleşme hiç doğmamış olur.

📘 Örnek:
Bir taşınmaz satışında taraflar yalnızca “satış yapalım” diye anlaşmış, ancak bedel üzerinde uzlaşmamışlarsa, bu durumda sözleşme yok hükmündedir. Çünkü satım sözleşmesinin asli unsurlarından biri olan bedel belirlenmemiştir.


B. Esaslı (Birincil) Unsurların Eksikliği

Sözleşmenin varlık kazanması için gerekli olan kurucu veya asli unsurlar, o sözleşmenin türüne göre değişir.
Bu unsurlar, sözleşmenin tipini belirleyen ve kurulmasını sağlayan temel ögelerdir.

Örnekler:

  • Satım sözleşmesinde: Mal ve bedel,
  • Kira sözleşmesinde: Kiralanan şey ve kira bedeli,
  • Hizmet sözleşmesinde: İş görme ve ücret,
  • Eser sözleşmesinde: Ortaya konacak iş ve bedel.

Eğer taraflar bu unsurlar üzerinde anlaşmamışlarsa, sözleşme kurulmamış sayılır.

📘 Örnek:
Bir kişi “sana arabamı satacağım” diyor, diğeri “tamam” diyorsa ancak bedel konuşulmamışsa, bu durumda satım sözleşmesi kurulmaz. Çünkü sözleşmenin esaslı unsuru olan bedel eksiktir.


C. İkincil Unsurların Eksikliği

İkincil (tali) unsurlar, sözleşmenin kurulması için zorunlu olmayan ancak tarafların aralarında düzenlemeye karar verdikleri ayrıntılardır.
Bu unsurlardaki eksiklik, sözleşmenin kurulmasına engel olmaz.

Örneğin;

  • Satım sözleşmesinde teslim yeri,
  • Kira sözleşmesinde ödemelerin zamanı,
  • Hizmet sözleşmesinde çalışma saatleri gibi unsurlar tali niteliktedir.

Bu hususlar açıkça kararlaştırılmamışsa, hakim, dürüstlük kuralı (TMK m.2) ve işin mahiyeti dikkate alınarak eksik unsurları tamamlar.

📘 Örnek:
Taraflar bir malın satımı konusunda anlaşmış ama teslim yerini belirtmemişlerse, hâkim TBK m.89 gereği, teslim yerini “satım anında malın bulunduğu yer” olarak belirleyebilir. Böylece sözleşme eksiklik nedeniyle geçersiz sayılmaz.


D. Tali Unsurların Asli Unsura Dönüşmesi

Normalde sözleşmenin varlığı için zorunlu olmayan bir ikincil unsur, taraflarca özellikle tartışılıp üzerinde uzlaşma aranan bir konu haline gelirse, artık o unsur esaslı unsur niteliği kazanır.
Bu durumda, o hususta anlaşma sağlanamaması, sözleşmenin kurulmamasına yol açar.

📘 Örnek:
Bir kiralama görüşmesinde taraflar yalnızca kira bedelini değil, ayrıca ödemelerin dövizle mi yoksa TL ile mi yapılacağını uzun uzun tartışıyor ve bu konuda uzlaşamıyorlarsa — bu durumda ödeme şekli artık esaslı unsur haline gelmiştir.
Bu hususta anlaşma sağlanmadığı için sözleşme kurulmamış sayılır.


E. Sözleşmenin Yokluğu ile Geçersizlik Arasındaki Fark

Sözleşmenin yokluğu ile geçersizliği (kesin hükümsüzlük veya iptal edilebilirlik) kavramları farklıdır.

KriterYoklukGeçersizlik (Kesin Hükümsüzlük)
Hukuki DurumSözleşme hiç doğmamıştır.Sözleşme doğmuştur ancak hüküm ifade etmez.
SebepAsli unsurlardan biri eksiktir (ör. mal, bedel, irade).Hukuka aykırılık, ehliyetsizlik, şekil eksikliği vb.
Hâkim KararıYokluk hâkim kararı olmaksızın re’sen dikkate alınır.Geçersizlik için genelde hâkim tespiti gerekir.
SonuçTaraflar arasında hiçbir borç doğmaz.Taraflar edimlerini yerine getirmişse iade gerekir.
İyiniyetin Etkisiİyiniyetle kazanım korunmaz (çünkü hiç doğmamıştır).Bazen iyiniyetli üçüncü kişilerin hakları korunabilir.

F. Yokluk Hâlinin Sonuçları

  1. Taraflar arasında borç ilişkisi doğmaz.
    Hiçbir taraf, sözleşme hükümlerine dayanarak hak talep edemez.
  2. Edim yerine getirilmişse, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır.
    Taraflardan biri geçersiz sözleşme zannıyla edim ifa etmişse, bunu geri isteyebilir (TBK m.77 vd.).
  3. Hâkim, yokluğu re’sen dikkate alır.
    Taraflar ileri sürmese dahi, hâkim esaslı unsurların eksikliğini fark ederse “sözleşme yoktur” sonucuna varır.
  4. İyiniyet korunmaz.
    Yok hükmündeki bir sözleşmeye dayanarak üçüncü kişilere kazanım sağlanmışsa, bu kazanım geçerli değildir.

📘 Örnek:
Taraflar arasında bedel belirlenmeden yapılan taşınmaz satımı “yok” hükmündedir.
Alıcı taşınmazı devralmış olsa bile, bu devir geçerli bir satışa dayanmadığından tapu kaydı iptal edilir ve taşınmaz eski malikine döner.


🎓 Öğrenciler İçin Özet Not

  • Yokluk, sözleşmenin hiç kurulmamış olmasıdır.
  • Asli unsur eksikse (mal, bedel, irade, şekil gibi), sözleşme yok hükmündedir.
  • Tali unsur eksikse, hâkim dürüstlük kuralına göre tamamlar.
  • Tartışılan tali unsur, artık asli unsur haline gelir; bu konuda anlaşma yoksa sözleşme kurulmaz.
  • Yok sözleşme, hiç doğmadığı için geçersiz sözleşmeden bile daha zayıf bir hukuki durumdur.
  • Edim yerine getirilmişse, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır.

VI. SÖZLEŞMENİN GEÇERSİZLİĞİ

Sözleşmenin kurulması için gerekli unsurlar tam olsa bile, bazı durumlarda sözleşme geçerlilik kazanamaz.
Bu durumda sözleşme, hukuki anlamda kurulmuş olmakla birlikte hüküm ve sonuç doğurmaz.
Borçlar hukukunda geçersizlik hâlleri kesin hükümsüzlük (mutlak butlan), iptal edilebilirlik (nispi butlan) ve askıda hükümsüzlük (eksiklik) olmak üzere üç başlıkta incelenir.


A. Kesin Hükümsüzlük (Mutlak Butlan)

1. Tanım ve Genel Kavram

Kesin hükümsüzlük, başlangıçtan itibaren geçerli olmayan, hiçbir hukuki sonuç doğurmayan sözleşmeler için kullanılan bir kavramdır.
Türk Borçlar Kanunu’na göre sözleşmenin kurulması mümkün olsa bile, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı, şekil şartı taşımayan, ehliyetsiz kişilerce yapılan veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin hükümsüzdür.

📘 Tanım:

Kesin hükümsüzlük, bir sözleşmenin baştan itibaren geçersiz olması hâlidir; sözleşme hiç hüküm doğurmaz ve sonradan geçerli hale getirilemez.


2. Kesin Hükümsüzlüğe Neden Olan Hâller

Kesin hükümsüzlüğe neden olabilecek durumlar şunlardır:

  • Kanunun emredici hükümlerine aykırılık:
    TBK m.27’ye göre, kanunun emredici hükümlerine aykırı bir sözleşme kesin olarak hükümsüzdür.
    📘 Örnek: Faiz oranını kanuni sınırın üzerinde kararlaştırmak, kanunun emredici hükümlerine aykırıdır.
  • Ahlaka aykırılık:
    Ahlak kurallarına aykırı sözleşmeler kesin hükümsüzdür.
    📘 Örnek: Evli bir kişiyi eşinden ayırmak için para vaat eden sözleşme ahlaka aykırıdır.
  • Kamu düzenine aykırılık:
    Kamu düzenine aykırı olan sözleşmeler, toplumun genel menfaatine zarar verdiği için geçersizdir.
    📘 Örnek: Devletin egemenlik yetkilerini özel kişiye devreden bir sözleşme.
  • Kişilik haklarına aykırılık:
    Bir kimsenin yaşam hakkını, vücut bütünlüğünü veya şerefini zedeleyen sözleşmeler geçersizdir.
    📘 Örnek: Bir kişinin organını para karşılığında satmayı taahhüt ettiği sözleşme.
  • Ehliyetsizlik:
    Tam ehliyetsiz kişilerin yaptığı sözleşmeler baştan itibaren hükümsüzdür (TMK m.15).
    📘 Örnek: 8 yaşındaki bir çocuğun yaptığı satış sözleşmesi kesin hükümsüzdür.
  • Şekil eksikliği:
    Kanunda belirli bir şekle bağlanmış sözleşmenin o şekle uyulmaksızın yapılması hâlinde geçersizlik söz konusudur.
    📘 Örnek: Taşınmaz satış sözleşmesinin noter huzurunda yapılmaması.
  • Konunun imkânsız olması:
    Başlangıçtan itibaren konusu imkânsız bir sözleşme de hükümsüzdür.
    📘 Örnek: Mevcut olmayan bir binanın satışının yapılması.

3. Kısmi Hükümsüzlük

Bir sözleşmede yalnızca bazı hükümler hükümsüz ise, geçersizlik sadece o hükümle sınırlı kalır.
Ancak, geçersiz hüküm olmaksızın tarafların bu sözleşmeyi yapmayacakları açıkça anlaşılıyorsa, sözleşmenin tamamı hükümsüz olur.

📘 Örnek:
Bir iş sözleşmesinde hem ücret hem de çalışma koşulları kararlaştırılmışsa; sadece ücretin bir kısmı kanuna aykırıysa, bu hüküm çıkarılarak sözleşme geçerli kalabilir.
Ama ücretin kaldırılması durumunda sözleşme amacına ulaşamayacaksa, sözleşmenin tamamı kesin hükümsüz olur.


4. Kesin Hükümsüzlüğün Hukuki Sonuçları

SonuçAçıklama
Baştan itibaren geçersizdirSözleşme hiç doğmamış sayılır.
Hâkim re’sen dikkate alırTaraflar ileri sürmese bile, hâkim bu durumu kendiliğinden gözetir.
İyiniyet korunmazİyiniyetli üçüncü kişilerin kazanımları da geçerli sayılmaz.
İcra edilemezHükümsüz sözleşmeye dayanılarak icra takibi yapılamaz.
Sebepsiz zenginleşme doğarTaraflardan biri edim ifa etmişse, TBK m.77 vd. uyarınca geri isteyebilir.

📘 Örnek:
Ehliyetsiz bir kişinin yaptığı taşınmaz satış sözleşmesi hükümsüzdür. Tapuya tescil edilmiş olsa bile, kayıt iptal edilir ve taşınmaz eski malikine iade edilir.


5. Kesin Hükümsüzlük Davası

Kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi bir sözleşmeye ilişkin açılan dava, tespit davası niteliğindedir.
Bu davada amaç, zaten geçersiz olan sözleşmenin yokluğunun veya geçersizliğinin tespitidir.
Mahkeme kararıyla sözleşme ortadan kalkmaz; zaten baştan itibaren geçerli değildir.


B. İptal Edilebilirlik (Nispi Butlan)

1. Tanım

Sözleşme kurulmuş ve geçerli olarak doğmuş olsa da, taraflardan birinin iradesi sakatlanmışsa, sözleşme iptal edilebilir.
İrade sakatlığı;

  • Yanılma (hata),
  • Aldatma (hile),
  • Korkutma (ikrah)
    durumlarında ortaya çıkar.

Bu hâllerde iradesi sakatlanan taraf, belirli bir süre içinde sözleşmeyi iptal etme hakkına sahiptir.

📘 Örnek:
Bir kişi, kandırılarak veya tehdit edilerek bir sözleşmeye imza atmışsa, sözleşme geçerlidir ancak iptal hakkı doğmuştur.


2. İptal Süresi ve Sonuçları

  • TBK m.39’a göre iptal hakkı, aldatma veya korkutmayı öğrenmeden itibaren bir yıl içinde kullanılmalıdır.
  • Bu süre hak düşürücü süre niteliğindedir.
  • Süre içinde iptal edilmezse, sözleşmeye icazet verilmiş sayılır ve sözleşme geçerli hale gelir.

📘 Örnek:
Tehdit altında satış sözleşmesi imzalayan kişi, tehdit sona erdikten sonra bir yıl içinde iptal hakkını kullanmazsa, sözleşmeyi kabul etmiş sayılır.


3. İptalin Sonuçları

  • İptal beyanı geriye etkili olarak sözleşmeyi ortadan kaldırır.
  • Taraflar, verdiklerini iade etmekle yükümlüdür.
  • Eğer ifa gerçekleşmişse, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır.
  • İptal hakkı yalnızca iradesi sakatlanan tarafa tanınır; karşı taraf bu hakkı kullanamaz.

C. Askıda Hükümsüzlük (Eksiklik)

1. Tanım

Askıda hükümsüzlük, bir sözleşmenin geçerlilik kazanması için üçüncü bir kişinin onayına veya iznine bağlı olması hâlidir.
Onay verilene kadar sözleşme askıda bekler, yani hukuki sonuç doğurmaz.
Onay verilirse geçerli, verilmezse kesin hükümsüz hale gelir.

📘 Tanım:

Askıda hükümsüzlük, sözleşmenin geçerliliğinin üçüncü bir kişinin rızasına bağlı olduğu hâllerdir.


2. Örnekler

  • Vesayet altındaki kişinin yaptığı sözleşme, vasinin veya vesayet makamının onayına bağlıdır.
    Onay verilmezse, sözleşme geçersiz olur.
  • Temsil yetkisini aşan bir temsilcinin yaptığı işlem, temsil olunanın icazetine bağlıdır.
    İcazet verilirse geçerli olur, verilmezse hükümsüz sayılır.
  • Taşınmazın aile konutu olması hâlinde, malik eşin yaptığı satış sözleşmesi diğer eşin rızasına bağlıdır (TMK m.194).

3. Askıda Hükümsüzlüğün Özellikleri

ÖzellikAçıklama
Sözleşme kurulmuşturAncak onay verilmeden hüküm doğurmaz.
Onay verilirseSözleşme baştan itibaren geçerli hale gelir (geçmişe etkili).
Onay verilmezseSözleşme kesin hükümsüz hale gelir.
Onay süresiKanunda belirtilmemişse, makul bir süre içinde kullanılmalıdır.

4. Hukuki Sonuçlar

  • Onay verilene kadar taraflar edimlerini ifa etmek zorunda değildir.
  • Onay verilmezse, sözleşme geçersiz sayılır ve taraflar sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre aldıklarını iade eder.

📘 Örnek:
Bir vekil, vekalet sınırını aşarak taşınmazı satar. Vekalet veren kişi satışı onaylarsa, sözleşme geçerli olur. Onaylamazsa satış hükümsüz hale gelir ve tapu iptal edilir.


🎓 Öğrenciler İçin Özet Not

  • Kesin hükümsüzlük: Sözleşme baştan itibaren geçersizdir. Hâkim re’sen dikkate alır.
  • İptal edilebilirlik: İrade sakatlığı varsa, taraf iptal hakkını süresinde kullanabilir.
  • Askıda hükümsüzlük: Onay verilene kadar sözleşme geçersizdir; onayla birlikte geçerli hale gelir.
  • Geçersizlik halleri, hukukun “irade–şekil–konu–ehliyet” dengesini korumayı amaçlar.

VII. İRADE İLE BEYAN UYUMSUZLUKLARI

Genel Kavram

Sözleşmelerin kurulabilmesi için tarafların irade beyanlarının karşılıklı ve birbirine uygun olması gerekir.
Ancak bazı durumlarda, kişinin iç iradesi (gerçek niyeti) ile dışa yansıyan beyanı birbirine uymaz.
Bu durumda “irade ile beyan arasında uyumsuzluk” meydana gelir.

Bu tür uyumsuzluklar, kişinin iradesiyle açıklaması arasındaki farkın tek taraflı veya karşılıklı olarak yaratılmasına göre ikiye ayrılır:

  • Tek taraflı irade–beyan uyumsuzluğu,
  • İki tarafın anlaşarak yarattığı (muvazaalı) uyumsuzluk.

Bu başlık altında, hem tek taraflı hem de iki taraflı irade-beyan uyumsuzlukları ayrıntılı biçimde incelenir.


A. Tek Tarafın İsteği ile Yaratılan Uyumsuzluk

1. Latife (Şaka) Beyanı

Tanım:
Latife beyanı, kişinin aslında ciddi bir iradesi olmaksızın, karşı tarafın da bu beyanı ciddiye almayacağını bilerek veya bilmesi gerektiğini düşünerek yaptığı beyanlardır.

📘 Örnek:
Bir kişi arkadaşına gülerek “Bu arabayı sana 10.000 liraya satarım.” derse ve karşı taraf da bu beyanın şaka olduğunu anlayabilecek durumdaysa, ortada geçerli bir sözleşme bulunmaz.

Özellikler:

  • Latife beyanında gerçek bir irade yoktur.
  • Karşı taraf da şaka yapıldığını bilebilecek durumda olmalıdır.
  • Beyanla bağlılık yoktur; kişi sonradan bu beyanına dayanılarak kendisine hak veya borç yüklenmesini engelleyebilir.

📘 Hukuki Sonuç:
Latife beyanında bulunan kişi beyanı ile bağlı değildir, çünkü ortada hukuki bir irade açıklaması bulunmamaktadır.
Yani sözleşme hiç doğmamış sayılır; yok hükmündedir.


2. Zihni Kayıt

Tanım:
Kişinin aslında bir hukuki işlem yapmak istememesine rağmen, kendisini zorunlu hissederek veya karşı tarafın bunu fark etmeyeceğini düşünerek yaptığı beyanlardır.

📘 Örnek:
Bir iş adamı, çok değer verdiği bir dostunun ısrarı üzerine, aslında satmak istemediği arabasını satmaya razı olur; ancak içten içe satmama niyetindedir.
Bu durumda kişi beyanını ciddiyetle yapmıştır, sadece iç dünyasında farklı bir düşünce taşımaktadır.

Özellikler:

  • Kişinin iradesi ile beyanı arasında fark vardır.
  • Ancak bu fark tek taraflıdır ve karşı tarafın fark etmesi beklenemez.
  • Bu nedenle kişi beyanı ile bağlıdır.

📘 Hukuki Sonuç:
Latife beyanından farklı olarak, zihni kayıt beyanı ile kişi bağlıdır.
Çünkü dürüstlük kuralı gereği, karşı taraf beyana güvenmiştir ve bu güven korunmalıdır (TMK m.2).


B. İki Tarafın İsteği ile Yaratılan Uyumsuzluk (Muvazaa / Danışıklılık)

Tanım

Muvazaa, tarafların birlikte hareket ederek, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçek iradelerine uymayan bir işlem yapmalarıdır.
Burada hem tarafların beyanı hem de iradesi bilinçli olarak farklılaştırılmıştır.
Muvazaa genellikle görünüşte bir işlem altında gizli bir işlem yapma şeklinde ortaya çıkar.


1. Mutlak Muvazaa

Tanım:
Tarafların aslında hiçbir işlem yapmak istememelerine rağmen, sırf üçüncü kişileri aldatmak amacıyla görünüşte bir işlem yapmalarıdır.

📘 Örnek:
Bir kişi, mallarına haciz gelmesini önlemek için mallarını bir arkadaşına devrediyormuş gibi yapar.
Aslında satış veya bağışlama iradesi yoktur.
Amaç, sadece alacaklıları aldatmaktır.

Özellikler:

  • Tarafların gerçek iradesiyle yaptıkları bir işlem yoktur.
  • Sadece görünürde bir işlem yapılmıştır.
  • Muvazaalı işlem, baştan itibaren kesin hükümsüzdür (mutlak butlan).

📘 Hukuki Sonuç:
Mutlak muvazaada tek bir işlem vardır ve bu işlem hukuka aykırı olduğu için geçersizdir.
Hiçbir hukuki sonuç doğurmaz.


2. Nispi Muvazaa

Tanım:
Tarafların aslında yapmak istedikleri bir işlem vardır; ancak bu işlemi, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla başka bir görünürdeki işlem arkasına gizlerler.

📘 Örnek:
Bir kişi, bir taşınmazı gerçekte 3 milyon TL’ye satmıştır, ancak tapuda 1 milyon TL olarak gösterir.
Gerçekteki işlem “satım” olup, bedel gizlenmiştir.

Özellikler:

  • İki ayrı işlem vardır:
    1. Görünürdeki işlem: Üçüncü kişileri aldatmak amacıyla yapılan ve gerçek iradeyi yansıtmayan işlem,
    2. Gizli işlem: Tarafların gerçek iradelerine uygun olan, aralarındaki asıl işlem.
  • Görünürdeki işlem geçersizdir, çünkü taraf iradesine uymaz.
  • Gizli işlem, şekil ve esas unsurlar bakımından kanuna uygunsa geçerlidir.

📘 Bedel Muvazaası Örneği:
Satım işlemlerinde tarafların, vergiden kaçınmak veya harç ödememek amacıyla bedeli düşük göstermeleri hâlinde nispi muvazaa söz konusudur.


3. Muvazaanın Hukuki Sonuçları

İşlem TürüGeçerlilik DurumuAçıklama
Mutlak MuvazaaKesin hükümsüzGerçek işlem yoktur; sadece görünüş vardır.
Nispi Muvazaa (Görünürdeki İşlem)Kesin hükümsüzTaraf iradesine aykırıdır.
Nispi Muvazaa (Gizli İşlem)Geçerli olabilirŞekil şartına ve kurucu unsurlara uygunsa geçerlidir.

📘 Örnek:
Tapuda yapılan satış işleminde bedel 1 milyon TL olarak gösterilmişse, görünürdeki işlem (1 milyon TL) hükümsüzdür.
Ancak taraflar arasında 3 milyon TL’ye ilişkin gizli bir anlaşma varsa ve şekil şartına uygunsa, bu gizli işlem geçerlidir.


4. Muvazaanın İspatı

a. Taraflar Arasındaki İspat

Taraflar, muvazaa iddialarını yazılı belgeyle ispatlamak zorundadır.
Bu belge, genellikle muvazaa anlaşmasının kendisidir.

📘 Örnek:
Taraflar işlem sırasında gizlice bir “muvazaa anlaşması” imzalamışlarsa, bu belge ispat aracı olarak kullanılabilir.

b. Üçüncü Kişiler Tarafından İspat

Üçüncü kişiler (örneğin alacaklılar) muvazaa iddialarını her türlü delille ispatlayabilir.
Bu kişiler tanık beyanı, yazışmalar veya fiili davranışlar gibi her türlü delilden yararlanabilirler.

📘 Not:
Mirasçılar, genellikle ölenin yerini alan külli halef olduklarından üçüncü kişi sayılmazlar.
Ancak muvazaa, saklı paylı mirasçıdan mal kaçırma amacıyla yapılmışsa, o mirasçı artık aldatılan üçüncü kişi konumundadır ve muvazaayı her türlü delille ispatlayabilir.


5. Muvazaa İddiasının Üçüncü Kişilere Karşı İleri Sürülmesi

Kural olarak muvazaa iddiası üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.
Ancak bazı istisnalar vardır:

  • Tapu siciline güvenerek iyiniyetli hak kazanan kişiler,
  • Emin sıfatıyla zilyet olanlar,
  • Yazılı borç tanımasına güvenen alacaklılar

bu iddiaya karşı korunurlar.

📘 Örnek:
Borçlu, muvazaalı bir borç ikrarı düzenleyip üçüncü kişiyi kandırmışsa, sonradan “muvazaalıydı” savunmasını yapamaz.
Çünkü üçüncü kişi borç tanımasına güvenerek alacak kazanmıştır.


6. Tek Taraflı İşlemlerde Muvazaa

Muvazaa yalnızca iki taraflı işlemlerde değil, bazı durumlarda tek taraflı işlemlerde de ortaya çıkabilir.

  • Ulaşması gereken tek taraflı işlemler (örneğin fesih veya azil beyanı) muvazaaya konu olabilir, çünkü karşı taraf bu beyana sessiz kalarak muvazaaya katılmış sayılabilir.
  • Ulaşması gerekmeyen tek taraflı işlemler (örneğin vasiyetname) ise muvazaaya konu olamaz, çünkü ortada beyanı alan bir muhatap yoktur.

🎓 Öğrenciler İçin Özet Not

  • İrade–beyan uyumsuzluğu, kişinin gerçek niyetiyle dış beyanının farklı olması hâlidir.
  • Latife (şaka) beyanı → Kişi ciddiyetsizdir, beyanıyla bağlı değildir.
  • Zihni kayıt → Kişi içten farklı düşünse de beyanıyla bağlıdır.
  • Mutlak muvazaa → Taraflar aslında işlem yapmak istemez; işlem geçersizdir.
  • Nispi muvazaa → Gerçek işlem vardır, ama başka bir işlem arkasına gizlenmiştir; gizli işlem kanuna uygunsa geçerlidir.
  • Muvazaa ispatı → Taraflar belgeyle, üçüncü kişiler her türlü delille ispat edebilir.
  • İstisna: Tapuya güvenen iyiniyetli üçüncü kişilere karşı muvazaa ileri sürülemez.

VIII. MUVAZAA BENZERİ İŞLEMLER

Genel Kavram

Borçlar hukukunda bazı hukuki işlemler muvazaaya benzer nitelikte olup, dış görünüş itibarıyla muvazaaya benzese de amaç, sonuç ve hukuki nitelikleri bakımından farklılık gösterir.
Bu işlemlerde taraflar arasında bir güven ilişkisi, kanundan kaçınma veya amaç yönünden özel bir durum söz konusudur.

Bu tür işlemler, hukuk düzeninin dürüstlük kuralına ve kamu düzenine aykırılık teşkil edip etmemesine göre geçerli ya da kesin hükümsüz sayılabilir.

Bu başlık altında iki önemli muvazaa benzeri işlem türü incelenir:

  • Kanuna Karşı Hile,
  • İnançlı İşlem.

A. Kanuna Karşı Hile

1. Tanım

Kanuna karşı hile, kanun koyucunun yasakladığı bir işlemi, yasaklanmamış başka bir hukuki işlem aracılığıyla gerçekleştirmeye çalışmak demektir.
Taraflar burada, kanunun amacını dolanmak yani hukuki bir yasağı görünüşte yasal yollarla bertaraf etmeye çalışmaktadır.

📘 Örnek:
Yabancıya taşınmaz satışının yasak olduğu bir dönemde, bir Türk vatandaşı üzerinden satış gösterilerek taşınmazın fiilen yabancıya devredilmesi kanuna karşı hiledir.


2. Kanuna Karşı Hilenin Unsurları

Bir işlemin “kanuna karşı hile” olarak nitelendirilebilmesi için şu şartların gerçekleşmesi gerekir:

  1. Kanunen yasaklanmış bir sonucun varlığı,
  2. Bu sonucu doğuracak dolaylı bir yolun seçilmesi,
  3. Tarafların bilinçli olarak bu yasağı dolanma iradesine sahip olmaları.

📘 Örnek:

  • Borçlar Kanunu’nda yasaklanan rüşvet sözleşmesinin “danışmanlık ücreti” adı altında yapılması,
  • Yasal faiz oranının üstünde faiz almak için farklı ad altında ücret veya komisyon kararlaştırılması,
  • Yabancıya doğrudan taşınmaz devri yasakken, adına tescil yaptırılan Türk vatandaşına güven ilişkisiyle taşınmazın verilmesi gibi işlemler.

3. Kanuna Karşı Hile ile Muvazaa Arasındaki Fark

KriterKanuna Karşı HileMuvazaa
AmaçKanunun yasakladığı sonucu dolaylı yoldan elde etmekÜçüncü kişileri aldatmak
Tarafların İradesiGerçek bir işlem yapma iradesi vardır, ancak amacı kanuna aykırıdırGörünürdeki işlem taraf iradesine uymaz
Sonuçİşlem hukuka aykırı olduğu için kesin hükümsüzdürGörünürdeki işlem hükümsüz, gizli işlem uygun ise geçerlidir
ÖrnekYabancıya taşınmaz satışını dolanmakBedel muvazaası (vergi kaçırmak amacıyla)

4. Hukuki Nitelik ve Sonuç

Kanuna karşı hile, kanunun amacına aykırı bir dolanma olduğundan, bu tür işlemler hukuka aykırı kabul edilir ve kesin hükümsüzlük (mutlak butlan) yaptırımına tabidir.

📘 Hukuki Sonuçlar:

  • İşlem baştan itibaren geçersizdir,
  • Hiçbir hukuki sonuç doğurmaz,
  • Taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri alabilir (TBK m.77 vd.),
  • Hâkim bu durumu re’sen dikkate alır.

📘 Örnek:
Kira bedelini düşük göstermek için “bedel muvazaası” yapıldığı gibi, işverenin sigorta primlerini düşük göstermek amacıyla işçiye gerçekte aldığı maaştan daha düşük ücret gösterdiği sözleşme de kanuna karşı hiledir.
Bu tür sözleşmeler kesin hükümsüz sayılır.


B. İnançlı İşlem

1. Tanım

İnançlı işlem, bir kimsenin malvarlığı değerini veya hakkını belirli bir amaç için veya sonradan geri verilmek üzere bir başkasına devretmesi durumudur.
Taraflar arasında güçlü bir güven ilişkisi (inanç ilişkisi) vardır.

📘 Tanım:

Kişinin, belirli bir amaçla veya ileride geri almak üzere bir malı ya da hakkı devretmesi işlemidir.

Bu işlem genellikle alacağın devri, taşınmaz devri veya hisse devri şeklinde görülür.


2. İnançlı İşlemin Unsurları

Bir işlemin “inançlı işlem” olarak nitelendirilebilmesi için şu unsurlar bulunmalıdır:

  1. Bir mal veya hakkın devri,
  2. Taraflar arasında güvene dayalı bir anlaşma,
  3. Belirli bir amacın veya iade koşulunun varlığı,
  4. İşlemin yazılı şekilde yapılmış olması (ispat şartı olarak).

📘 Örnek:
Bir kişi, alacaklısına güven duyduğu için taşınmazını teminat amacıyla onun adına devreder; borcunu ödedikten sonra taşınmazın geri verilmesini bekler.
Bu durumda görünürde bir satış vardır, ama gerçekte bu satış inançlı bir teminat devridir.


3. İnançlı İşlemin Hukuki Niteliği

İnançlı işlem, hukuka aykırı değildir.
Taraflar arasında yapılan sözleşme geçerlidir, ancak işlemin amacı güven ilişkisinden kaynaklandığı için bu durum borç ilişkisine dayanan bir yükümlülük doğurur.

📘 Hukuki Sonuçlar:

  • İşlem geçerlidir, çünkü görünürdeki devir, gerçek iradeye uygundur.
  • İnançlı devralan, malı devraldığı amaç dışında kullanamaz.
  • İnançlı devreden, sözleşmeye dayanarak “iade davası” (inanç sözleşmesine dayalı istihkak davası) açabilir.

📘 Örnek:
Bir kişi, yurt dışında uzun süre kalacağı için arabasını güvendiği arkadaşına devreder ve dönüşte geri vermesini ister.
Bu durumda devir işlemi geçerli, ancak inanç sözleşmesi gereği aracı geri verme borcu doğar.


4. İnançlı İşlemde Yazılı Şekil

Kanunen geçerlilik şartı olmamakla birlikte, ispat açısından yazılı şekil aranır.
Bu yazılı şekil, TBK m.12 uyarınca geçerlilik değil, ispat şartıdır.
Bu nedenle taraflar arasında uyuşmazlık çıktığında, inançlı işlemin varlığını yazılı belgeyle ispat etmek gerekir.

📘 Örnek:
Bir kişi, kardeşine güvenerek taşınmazını devrettiğini ve borcunu ödedikten sonra iade edilmesi gerektiğini ileri sürüyorsa, bu iddiasını yazılı bir inanç sözleşmesi ile kanıtlamalıdır.


5. İnançlı İşlem ile Muvazaa Arasındaki Fark

Kriterİnançlı İşlemMuvazaa
AmaçGüven ilişkisiyle belirli bir amacı gerçekleştirmekÜçüncü kişileri aldatmak
Tarafların Gerçek İradesiGerçek irade, görünürdeki işleme uygundurGerçek irade, görünürdeki işlemden farklıdır
Geçerlilik DurumuHukuka uygundur, geçerlidirGörünürdeki işlem hükümsüzdür
İspat ŞekliYazılı belgeyle ispat gerekirMuvazaa anlaşmasıyla ispat edilir
Sonuçİnanç sözleşmesine dayanarak dava açılabilirMuvazaalı işlem baştan itibaren hükümsüzdür

6. İnançlı İşlemlerin Uygulamadaki Önemi

İnançlı işlemler özellikle:

  • Teminat amacıyla taşınmaz devri,
  • Banka işlemlerinde rehin veya garanti sağlama,
  • Şirket hisselerinin geçici devri,
  • Yurt dışında bulunan kişilerin mallarını geçici olarak yakınlarına devretmesi gibi durumlarda görülür.

Bu tür işlemler dürüstlük kuralına (TMK m.2) aykırı olmadığı sürece geçerli kabul edilir.

📘 Yargıtay Uygulaması:
Yargıtay kararlarına göre, inançlı işlemde malı devralan kişi, inanç sözleşmesine aykırı davranırsa, devreden kişi inanç sözleşmesine dayanarak iade davası açabilir.
Ancak bu davada inanç sözleşmesinin yazılı olması gerekir.


🎓 Öğrenciler İçin Özet Not

  • Kanuna karşı hile, yasak bir sonucu dolaylı yollarla elde etme çabasıdır; işlem kesin hükümsüzdür.
  • Muvazaada üçüncü kişileri aldatma; kanuna karşı hilede ise kanun koyucuyu dolanma amacı vardır.
  • İnançlı işlem, güven ilişkisine dayalıdır; hukuka uygundur ve geçerlidir.
  • İnançlı işlem yazılı olarak ispat edilmelidir, aksi hâlde iddia dinlenmez.
  • İnançlı devralan, malı amacı dışında kullanırsa, iade davası ile mal geri alınabilir.

IX. İRADE SAKATLIKLARI

Genel Açıklama

Borçlar hukukunda bir sözleşmenin kurulabilmesi için tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun biçimde açıklamaları gerekir.
Ancak bu irade açıklaması, her zaman kişinin gerçek isteğini yansıtmayabilir.
Eğer kişinin iradesi ile beyanı arasında, ya da iradesinin oluşumunda bir sakatlık varsa, bu durumda irade sakatlığı söz konusu olur.

İrade sakatlıkları, sözleşmenin geçerliliğini etkileyen en önemli nedenlerdendir.
Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 30 ila 39. maddeleri arasında düzenlenen bu kurum, taraflardan birinin gerçek iradesini bozan durumlara karşı iptal hakkı tanır.

İrade sakatlıkları üç ana başlık altında incelenir:

  • Yanılma (Hata)
  • Aldatma (Hile)
  • Korkutma (İkrah)

A. YANILMA (HATA)

1. Tanım

Yanılma, bir kimsenin gerçekle örtüşmeyen bir düşünceye dayanarak iradesini açıklaması hâlidir.
Yani kişi, istediğinden farklı bir şeyi yaptığının farkında olmadan işlem yapmıştır.

TBK m.30’a göre;

“Bir sözleşme, esaslı bir yanılma ile yapılmışsa, yanılan taraf, yanıldığını öğrendiği andan itibaren bir yıl içinde sözleşmeyi iptal edebilir.”


2. Yanılma Türleri

Yanılmalar ikiye ayrılır:

  • Esaslı (önemli) yanılmalar: Sözleşmenin iptaline yol açabilir.
  • Saik (güdü veya amaç) yanılmaları: Normalde sözleşmenin geçerliliğini etkilemez.

a. Esaslı Yanılma Halleri

Esaslı yanılma, sözleşmenin kurulmasını etkileyen temel unsurlardaki hatalardır.
Bu tür yanılmalar sözleşmenin iptaline sebep olur.

Başlıca esaslı yanılma türleri şunlardır:

(1) Sözleşmenin Niteliğinde Yanılma

Kişi, kurmak istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa, sözleşmenin niteliğinde yanılma vardır.

📘 Örnek:
Bir kişi, kira sözleşmesi yaptığını sanırken satış sözleşmesi imzalamışsa niteliğinde yanılma söz konusudur.


(2) Sözleşmenin Konusunda Yanılma

Kişi, başka bir konuya ilişkin irade açıklamasında bulunmuşsa bu durumda konu yanılması vardır.

📘 Örnek:
Bir tablo satın aldığını sanan kişi aslında replikasını almışsa, sözleşmenin konusu bakımından yanılmış olur.


(3) Kişide Yanılma (Karşı Tarafın Kimliğinde)

Yanılan kişi, sözleşme yapmak istediği kişi yerine başka biriyle sözleşme yapmışsa kişide yanılma söz konusudur.

📘 Örnek:
Bir ressamın özel siparişi olduğunu sanarak benzer isimli başka birine tablo yaptıran kişi kişide yanılmış olur.


(4) Kişinin Niteliğinde Yanılma

Kişi, karşı tarafın belirli bir niteliğini dikkate alarak sözleşme yapmış, ancak bu nitelik gerçekte yoksa bu durumda kişilik niteliğinde yanılma vardır.

📘 Örnek:
Bir tabloyu ünlü bir sanatçıya yaptırmak isteyen kişi, aslında o kişinin öğrencisine yaptırmışsa kişilik niteliğinde yanılma söz konusudur.


(5) İletmede Yanılma

Kişinin iradesinin haberci, çevirmen veya elektronik araç gibi bir aracı tarafından yanlış iletilmesi hâlinde iletmede yanılma meydana gelir.

📘 Örnek:
Bir şirket yetkilisinin verdiği siparişin çevirmen tarafından hatalı çevrilmesi durumunda iletmede yanılma oluşur.


(6) Miktar (İvaz) Yanılması

Kişi, gerçekte üstlenmek istediğinden çok daha fazla veya az bir edim için irade açıklamışsa miktar yanılması söz konusudur.

📘 Örnek:
Bir kişi 1000 TL’lik mal siparişi verirken yanlışlıkla 10.000 TL’lik sipariş onaylarsa, miktar yanılması vardır.

Basit hesap hataları bu kapsamda değildir; bunlar sadece düzeltilir.


b. Saik Yanılması

Saik yanılması (güdü yanılması), kişinin sözleşmeyi yaparken dayandığı nedenin yanlış olması hâlidir.
Kişi, sözleşmeyi yaparken bir beklenti içindedir; bu beklenti gerçekleşmezse saik yanılması ortaya çıkar.

Normal şartlarda saik yanılması sözleşmeyi etkilemez; ancak bazı durumlarda temel yanılmasına (nitelikli saik yanılması) dönüşebilir.


3. Temel (Nitelikli) Saik Yanılması

Bir saik yanılması, aşağıdaki iki soruya “evet” yanıtı veriliyorsa temel yanılması sayılır:

  1. Yanılma bilinseydi, sözleşme yapılır mıydı? → Hayır.
  2. Karşı taraf, bu yanılmanın sözleşme için belirleyici olduğunu bilebilir durumda mıydı? → Evet.

Bu durumda sözleşme iptal edilebilir.

📘 Örnek:
Bir sanat koleksiyoncusu, orijinal tablo olduğunu sanarak replika bir tabloyu satın almış ve karşı taraf bu durumu biliyorsa, temel yanılması vardır.


4. Yanılmanın Hüküm ve Sonuçları

  • Yanılma hâlinde sözleşme geçerlidir, ancak yanılan taraf iptal hakkını kullanabilir.
  • İptal hakkı, yanılmanın öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl içinde kullanılmalıdır.
  • Bu süre hak düşürücü süredir.

📘 Önemli:
Yanılan kişi kusurlu olsa dahi iptal hakkını kullanabilir; ancak kusurlu ise karşı tarafın uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür.

Hakim, hakkaniyet gerektiriyorsa bu zararı ifa yararını aşmamak kaydıyla belirler.

Eğer karşı taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat sorumluluğu doğmaz.

Ayrıca, karşı taraf, yanılanın gerçek kastettiği anlamda sözleşmeyi yapmaya razı olduğunu bildirirse, sözleşme o anlamda geçerli olarak kurulmuş sayılır.


B. ALDATMA (HİLE)

1. Tanım

Aldatma, bir kimsenin karşı tarafı bilerek yanlış yönlendirmesi veya mevcut bir yanılgıyı sürdürmesine neden olması hâlidir.

TBK m.36’ya göre:

“Bir taraf, diğerinin aldatmasıyla sözleşme yapmışsa, bu sözleşmeyle bağlı değildir.”

Aldatma, bir nevi irade özgürlüğünü zedeleyen kasıtlı bir davranıştır.


2. Aldatma Türleri

  • Yeni bir yanlış kanaat oluşturma:
    Taraf, karşısındaki kişiye gerçeğe aykırı bilgi vererek onu yanıltır.
  • Var olan yanlış kanaati sürdürme:
    Karşı tarafın zaten yanlış bildiği bir durumu düzeltmeyip onu bilerek devam ettirir.

📘 Örnek:
Bir kişi, ikinci el arabanın kazasız olduğunu söyleyerek satış yaparsa, bu aldatmadır.
Eğer araçta ağır hasar olduğunu bilmesine rağmen bunu gizliyorsa, bu da aldatmadır.


3. Aldatmanın Sonuçları

Aldatılan taraf;

  • Sözleşmeyi iptal edebilir,
  • Uğradığı zararın tazminini isteyebilir,
  • İptal hakkını kullanmasa bile sadece tazminat talep edebilir,
  • Şartları varsa defi (savunma) yoluna başvurabilir.

İptal hakkı, aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl içinde kullanılmalıdır.

📘 Önemli Not:
Aldatma varsa, yanılma esaslı olmasa bile sözleşme iptal edilebilir.
Çünkü hile, iradeyi bilinçli olarak sakatlayan bir davranıştır.


4. Üçüncü Kişinin Aldatması

TBK m.36/2’ye göre:

“Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.”

Yani:

  • Karşı taraf aldatmayı biliyorsa veya bilebilecek durumdaysa, sözleşme iptal edilebilir.
  • Ancak karşı taraf tamamen iyi niyetliyse, sözleşme geçerliliğini korur.

C. KORKUTMA (İKRAH)

1. Tanım

Korkutma, bir kimsenin kendisinin veya yakınlarının kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ciddi ve yakın bir tehlike tehdidi altında sözleşme yapmasıdır.

TBK m.37’ye göre:

“Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir.”


2. Korkutmanın Şartları

  1. Ağır ve yakın tehlike bulunmalı,
  2. Tehdit, kişinin kendisi veya yakınlarına yönelik olmalı,
  3. Tehdit, kişiyi haklı olarak korkuya sevk etmelidir.

📘 Örnek:
Bir kişiye, “Borcu ödemediğin takdirde ailene zarar vereceğim” denilerek sözleşme yaptırılıyorsa, bu durumda ikrah vardır.


3. Hak veya Yetki Kullanımı Yoluyla Korkutma

Bir kimse, kanuni bir hakkı kullanacağını söyleyerek karşı tarafın zor durumundan aşırı menfaat sağlıyorsa, bu da ikrahtır.

📘 Örnek:
Bir alacaklının “Borcu hemen ödemezsen seni icraya veririm” demesi meşru bir uyarıdır;
ancak bu tehditle aşırı menfaat elde edilirse (örneğin malın devrini istemek gibi), ikrah oluşur.


4. Korkutmanın Sonuçları

  • Korkutulan taraf, korkunun ortadan kalktığı andan itibaren 1 yıl içinde iptal hakkını kullanabilir.
  • Bu süre hak düşürücü niteliktedir.
  • Korkutulan taraf ayrıca uğradığı zararın tazminini de isteyebilir.
  • İptal edilmemiş olsa bile, tazminat hakkı devam eder.
  • Şartları varsa defi yoluna da gidebilir.

5. Üçüncü Kişinin Korkutması

Üçüncü bir kişi tarafından yapılan korkutma hâlinde;

  • Karşı taraf korkutmayı bilmiyorsa, sözleşme iptal edilmez.
  • Ancak hakkaniyet gerektiriyorsa, korkutulan taraf, karşı tarafa tazminat ödemekle yükümlü olabilir.

6. Aldatma ile Korkutma Arasındaki Fark

KriterAldatma (Hile)Korkutma (İkrah)
İrade Bozucu EtkiYanlış inanç yaratma veya sürdürmeKorku yaratma
Kasıt UnsuruAldatma kasıtlıdırKorkutma da kasıtlıdır
Zarar TehlikesiManevi nitelikli (yanıltma)Fiziksel veya ekonomik zarar tehdidi
Sonuçİptal + Tazminatİptal + Tazminat
Üçüncü Kişi DurumuKarşı taraf biliyorsa iptal mümkündürKarşı taraf bilmese de iptal mümkündür

🎓 Öğrenciler İçin Özet Not

  • Yanılma: Kişinin iradesinin yanlış algıya dayanmasıdır. Esaslıysa sözleşme iptal edilir.
  • Aldatma: Karşı tarafın hileli davranışı sonucu yapılan sözleşmedir; iptal + tazminat mümkündür.
  • Korkutma: Tehdit altında yapılan sözleşmedir; iptal hakkı 1 yıl içinde kullanılmalıdır.
  • Üçüncü kişinin davranışı da irade sakatlığı oluşturabilir; korkutmada daha geniş iptal olanağı vardır.
  • Her durumda iptal hakkı 1 yıl içinde kullanılmazsa, sözleşmeye icazet verilmiş sayılır.

X. AŞIRI YARARLANMA (GABİN)

Kavramın Tanımı

Borçlar hukukunda aşırı yararlanma (gabîn), bir tarafın diğerinin zor durumundan, düşüncesizliğinden veya deneyimsizliğinden yararlanarak edimler arasında açık bir oransızlık yaratması hâlidir.
Bu durumda, zarar gören taraf, sözleşmeden dönme veya sözleşmenin uyarlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 28. maddesine göre:

“Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumundan veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirilmişse, zarar gören taraf sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek ediminin geri verilmesini veya sözleşmeye bağlı kalıp oransızlığın giderilmesini isteyebilir.”

Bu hüküm, hem tarafların ekonomik dengesini hem de dürüstlük kuralını (TBK m.2) koruma amacı taşır.


Aşırı Yararlanmanın Unsurları

Aşırı yararlanmanın varlığından söz edebilmek için iki temel unsurun bir arada bulunması gerekir:

1. Objektif Unsur (Edimler Arasında Açık Oransızlık)

Edimler arasında ekonomik açıdan belirgin bir dengesizlik olmalıdır.
Yani bir taraf, edimine karşılık açıkça daha az değerde bir karşı edim elde ediyorsa objektif unsur gerçekleşmiştir.

📘 Örnek:
Gerçek değeri 1.000.000 TL olan bir taşınmazın, alıcının zor durumundan yararlanılarak 150.000 TL’ye satılması.

Bu durumda, sözleşme şeklen geçerli olsa da içerik bakımından dürüstlük kuralına aykırıdır.


2. Sübjektif Unsur (Karşı Tarafın Durumdan Yararlanması)

Edimler arasındaki bu oransızlığın, karşı tarafın aşağıdaki hâllerden birinden yararlanması suretiyle ortaya çıkması gerekir:

  • Zor durumda kalma (müzayaka),
  • Düşüncesizlik,
  • Deneyimsizlik.

Bu üç hâlden en az biri mevcut değilse, sadece edimlerin oransız olması gabîn sayılmaz.


Sübjektif Unsurların Ayrıntılı İncelenmesi

a. Zor Durumda Kalma (Müzayaka)

Kişinin ekonomik, fiziksel veya psikolojik olarak sıkışık bir durumda bulunması hâlidir.
Karşı taraf, bu durumu bilerek veya bilmesi gerekirken ondan yararlanır.

📘 Örnek:
Çocuğunun ameliyatı için acil para bulmak zorunda kalan birinin, arabasını ederinin çok altında satması.

Burada, satıcı zor durumda, alıcı ise bu durumdan yararlanmıştır.


b. Düşüncesizlik

Kişinin sözleşme yaparken gereken özeni göstermemesi veya karar verirken aceleci davranması hâlidir.

📘 Örnek:
Bir kimsenin, birden fazla kişiyle pazarlık yapmadan, piyasa araştırması yapmadan ilk gelen teklifi kabul etmesi.

Bu durumda, diğer taraf onun bu düşüncesizliğini bilerek sömürüyorsa gabîn oluşur.


c. Deneyimsizlik

Taraflardan birinin, sözleşme konusu alanda tecrübesiz olması veya bilgi eksikliğinden dolayı kandırılmaya açık durumda bulunması hâlidir.

📘 Örnek:
İlk defa gayrimenkul alan bir kişinin, piyasa değerini bilmemesi sebebiyle aşırı yüksek fiyata satın alma yapması.

Bu durumda karşı tarafın, diğerinin tecrübesizliğini bilerek ondan faydalanması gerekir.


Aşırı Yararlanmanın Hukuki Sonuçları

Zarar gören taraf, iki farklı yoldan birini seçebilir:

  1. Sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek ediminin geri verilmesini isteyebilir (yani sözleşmeyi iptal eder).
  2. Sözleşmeye bağlı kalıp edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini talep edebilir (uyarlama talebi).

Bu durumda, mahkeme sözleşmeyi tamamen hükümsüz kılmaz; taraflar arasındaki edim dengesini hakkaniyet gereği düzeltir.


Süreler

Aşırı yararlanma hâlinde dava hakkı hak düşürücü süreye tabidir.

  • Zor durumda kalma (müzayaka) hâlinde → Bu durumun ortadan kalktığı tarihten itibaren 1 yıl,
  • Düşüncesizlik veya deneyimsizlik hâlinde → Bu hâlin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl,
  • Her durumdaSözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren en geç 5 yıl içinde kullanılmalıdır.

📘 Not: Bu süreler, hâkim tarafından kendiliğinden (re’sen) dikkate alınır.


Aşırı Yararlanmanın Hukuki Niteliği

Aşırı yararlanma, irade sakatlığı değildir.
Kişinin iradesi geçerli şekilde açıklanmıştır; ancak dürüstlük kuralına aykırı bir biçimde sömürülmüştür.

Bu yönüyle aşırı yararlanma, sözleşme adaletinin ve ekonomik dengenin sağlanmasına hizmet eder.


Aşırı Yararlanmanın İspatı

  • İspat yükü zarar gören tarafa aittir.
  • Zarar gören, hem edimler arasındaki açık oransızlığı hem de karşı tarafın kendi durumundan yararlandığını kanıtlamalıdır.

Delil olarak;

  • yazılı sözleşmeler,
  • piyasa değerine ilişkin bilirkişi raporları,
  • tanık beyanları kullanılabilir.

Aşırı Yararlanmanın İptal ve Uyarlama Etkisi

  • İptal: Sözleşme baştan itibaren hükümsüz olur ve taraflar karşılıklı edimlerini iade eder.
  • Uyarlama: Mahkeme, edimler arasındaki farkı gidererek sözleşmeyi adil hâle getirir.

📘 Örnek:
Piyasa değeri 1.000.000 TL olan bir taşınmaz 150.000 TL’ye satılmışsa, mahkeme bu farkı gidermek için bedelin artırılmasına karar verebilir.


Yargıtay Görüşü

Yargıtay’a göre, aşırı yararlanmanın varlığı için;

  • Tarafların edimleri arasında açık bir oransızlık,
  • Bu oransızlığın karşı tarafın özel durumundan yararlanma sonucu ortaya çıkması gerekir.

Örneğin; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 2016/4561 E., 2018/3459 K. sayılı kararında:

“Aşırı yararlanma iddiasının kabulü için yalnızca edimler arasındaki fark yeterli değildir; bu farkın, karşı tarafın zor durumundan, düşüncesizliğinden veya deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle meydana gelmiş olması gerekir.”


Aşırı Yararlanmanın Diğer Kavramlarla İlişkisi

KavramAşırı Yararlanma (Gabîn)İrade Sakatlığı (Hata, Hile, İkrah)
NiteliğiTaraflar arasında ekonomik oransızlıkTarafın iradesinin bozulması
Geçerlilikİrade açıklaması geçerli, ancak adaletsizİrade sakat, beyan geçersiz
SonuçUyarlama veya iptalİptal veya geçersizlik
Süre1 yıl – 5 yıl hak düşürücü1 yıl hak düşürücü
Temel İlkeDürüstlük kuralı (TBK m.2)İrade özgürlüğü

🎓 Öğrenciler İçin Özet Not

  • Aşırı yararlanma, karşılıklı edimler arasında açık oransızlık + bir tarafın zor durumundan yararlanma şartlarının birleşmesidir.
  • Zor durumda kalma, düşüncesizlik, deneyimsizlik sübjektif unsurlardır.
  • Edimler arasında bariz dengesizlik objektif unsurdur.
  • Zarar gören taraf, ya sözleşmeyi iptal edebilir ya da uyarlama (denge sağlama) talebinde bulunabilir.
  • Hak düşürücü süre: 1 yıl – 5 yıl.
  • İrade sakatlığı değil, sömürü yasağıdır.

XI. TEMSİL

Temsil, bir kimsenin hukuki işlemleri kendi adına değil, bir başkası adına yapmasına olanak tanıyan bir hukuki kurumdur. Temsil ilişkisi sayesinde, temsil olunan kişi (asil) işlemde doğrudan taraf olmasa bile, temsilcinin yaptığı işlem doğrudan onun üzerinde hukuki sonuç doğurur.

Borçlar hukukunda temsil kurumu, hem özel hukuk ilişkilerinde hem de ticari hayatta işlem güvenliğini artıran, zaman ve maliyet açısından kolaylık sağlayan bir mekanizmadır. Türk Borçlar Kanunu’nun 40 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.


A. Kaynağına Göre

Temsil yetkisi, doğduğu kaynağa göre ikiye ayrılır: kanuni temsil ve iradi temsil.

1. Kanuni Temsil

Kanun koyucu tarafından doğrudan öngörülen temsil türüdür.
Bu temsil ilişkisi, tarafların iradesinden bağımsız olarak, bizzat kanun hükmüyle kurulur.
Temsil olunanın rızası veya kabulü aranmaz; temsil yetkisi, kanun tarafından kişiye doğrudan verilmiştir.

📘 Örnekler:

  • Velayet altında bulunan çocukları, anne ve babaları temsil eder (TMK m. 342).
  • Vesayet altındaki kişiyi, mahkemece atanan vasi temsil eder (TMK m. 403).
  • Tüzel kişiyi, onun kanuni organı (örneğin şirketlerde yönetim kurulu) temsil eder.

Kanuni temsilde temsilin başlangıcı, kapsamı ve sona ermesi kanun hükümleriyle belirlenir. Temsil olunanın iradesiyle değiştirilemez.


2. İradi Temsil

İradi temsil, kişinin kendi isteğiyle bir başkasını kendisini temsile yetkili kılmasıdır.
Temsilci atama işlemi, tek taraflı ve ulaşması gereken bir hukuki işlemdir.
Yani temsilciye yapılan bildirim onun bilgisine ulaşmadıkça sonuç doğurmaz.

Temsilci atamasında temsilcinin kabulü aranmaz; ancak uygulamada temsil ilişkisinin fiilen kurulabilmesi için temsilcinin fiilen kabulü beklenir.

📘 Önemli fark:
Temsil ile vekalet birbirine çok karıştırılır.

  • Temsil, tek taraflı bir hukuki işlemle doğar. Temsilci, temsil olunan adına işlem yapar fakat bu işlemle borç altına girmez.
  • Vekalet ise iki taraflı bir sözleşme ile kurulur ve vekil, vekalet veren kişiye karşı borç altına girer.

Dolayısıyla, borçlar hukukunda esas alınan temsil türü iradi temsildir.


B. Türüne Göre

Temsil, işlemin kimin adına yapıldığına göre ikiye ayrılır: dolaylı temsil ve doğrudan temsil.

1. Dolaylı Temsil

Dolaylı temsilde temsilci, kendi adına fakat başkasının hesabına işlem yapar.
Yani dış dünyada işlem tarafı temsilcidir, ancak ekonomik fayda temsil olunana aittir.

📘 Örnek: Komisyoncu, müvekkili adına mal satarken dolaylı temsilcidir.
Komisyoncu işlemi kendi adına yapar, ancak kâr veya zarar müvekkiline ait olur.

Dolaylı temsilde, işlem doğrudan temsil olunan üzerinde sonuç doğurmaz. Temsilci önce kendi adına edimi üstlenir, sonra elde ettiği hakları temsil olunana devreder.
Bu nedenle, temsilcinin tam fiil ehliyetine sahip olması gerekir.


2. Doğrudan Temsil

Doğrudan temsilde, temsilci işlemi temsil olunanın adına ve hesabına yapar.
Yani üçüncü kişiyle yapılan işlem, doğrudan temsil olunanı bağlar.

Türk Borçlar Kanunu m. 40/1 bu durumu açıkça düzenlemiştir:

“Yetkili bir temsilci tarafından bir başkası adına ve hesabına yapılan hukuki işlemin sonuçları, doğrudan doğruya temsil olunanı bağlar.”

Temsilci bu sıfatını açıklamazsa, işlemin sonuçları kural olarak kendisine ait olur. Ancak karşı taraf, temsil ilişkisinin varlığını bilmekteyse ya da anlaması gerekiyorsa, işlemin sonuçları yine temsil olunana ait olur.

📘 Örnek:
Bir satış sözleşmesinde vekil, “Ahmet adına bu aracı satın alıyorum” derse, bu doğrudan temsildir. Sözleşmeden doğan hak ve borçlar doğrudan Ahmet’e ait olur.

Doğrudan temsilde temsilci bir “gölge” gibidir; onun davranışı temsil olunanı bağlar.
Temsilci kötü niyetli davranırsa, temsil olunan da kötü niyetli sayılır; temsilci üçüncü kişiyi aldatırsa, temsil olunan da aldatmış sayılır.

Temsilci işlemde borç altına girmediği için yalnızca ayırt etme gücüne sahip olması yeterlidir.
Ancak temsil olunanın, borç altına gireceği için fiil ehliyetine sahip olması gerekir.


C. Temsil Yetkisinin Sınırlanması

Türk Borçlar Kanunu m. 42 gereğince:

“Temsil olunan, hukuki bir işlemden doğan temsil yetkisini her zaman sınırlayabilir veya geri alabilir. Temsil olunan, bu hakkından önceden feragat edemez.”

Temsilciye verilen yetki şu açılardan sınırlanabilir:

  • Yer bakımından: Temsil yetkisi yalnızca belirli bir bölgede geçerli olabilir.
  • Kişi bakımından: Temsilciye sadece belirli kişilerle işlem yapma yetkisi verilebilir.
  • Konu bakımından: Örneğin yalnızca taşınır kiralama işlemleri için yetki verilebilir.
  • Zaman bakımından: Temsil ilişkisi belirli bir süreyle sınırlı olabilir.
  • Miktar bakımından: Temsilciye yapılacak işlemler için parasal limit konulabilir.
  • Birden fazla temsilci atanması durumunda: Temsil olunan, temsilcilerin birlikte hareket etmesini isteyebilir; aksi belirtilmedikçe temsilciler işlemi birlikte yapmalıdır.

Temsilci, kendisine tanınan sınırları aşarsa bu durumda yetkisiz temsil ortaya çıkar.


D. Özel Yetki Gerektiren İşlemler

Kanun, bazı işlemlerin yapılabilmesi için özel temsil yetkisi aranacağını açıkça belirtmiştir.

Temsilci, genel temsil yetkisiyle bu işlemleri yapamaz.

📘 Özel yetki gerektiren işlemler:

  • Dava açma, sulh olma, hakeme başvurma, iflas veya konkordato isteme,
  • Kambiyo taahhüdünde bulunma,
  • Bağış yapma,
  • Kefil olma,
  • Taşınmazı devretme veya bir ayni hakla sınırlama.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, taşınmazın alımında değil, devrinde özel yetki gerekmesidir.


E. Çifte Temsil

Temsilcinin aynı anda iki tarafı birden temsilen işlem yapması veya kendisiyle işlem yapması durumudur.
Çifte temsil geçerli olabilmek için temsilci bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olmalıdır.
Aksi halde işlem yetkisiz temsil niteliği taşır.

📘 Örnek:
Bir avukat, hem alıcı hem satıcı müvekkilini aynı taşınmaz satışında temsil ediyorsa bu çifte temsildir; yalnızca her iki tarafın açık rızası varsa geçerlidir.


F. Temsil Yetkisinin Sona Ermesi

1. Kendiliğinden Sona Erme

Temsil yetkisi aşağıdaki hallerde kendiliğinden sona erer:

  • Sürenin dolması,
  • Belirli bir işin tamamlanması,
  • Temsil olunan veya temsilcinin ölümü,
  • Gaipliğe karar verilmesi,
  • Fiil ehliyetinin kaybedilmesi,
  • İflas,
  • Tüzel kişiliğin sona ermesi.

Ancak bazı hallerde taraflar aksini kararlaştırabilir; örneğin işlemin niteliği gereği temsil ilişkisi ölümden sonra da devam edebilir.


2. Temsilcinin Azli

Azil, temsilcinin görevden alınmasıdır. Temsil olunan, temsilciye verdiği yetkiyi her zaman geri alabilir.
Bu haktan önceden feragat edilmesi geçersizdir (TBK m. 42).

Eğer temsil yetkisi üçüncü kişilere duyurulmuşsa, azil de aynı yolla bildirilmelidir.
Aksi halde, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı azil ileri sürülemez.

📘 Örnek:
Yetki ilanla verilmişse, azil de ilanla yapılmalıdır.

Ayrıca temsilciye yetki belgesi verilmişse, azil halinde bu belge geri alınmalıdır.

Eğer temsil olunan belgeyi geri almak için gerekli önlemleri almazsa, iyiniyetli üçüncü kişilerin zararını karşılamakla yükümlü olur.


3. Yetkisiz Temsil

Yetkisiz temsil şu durumlarda ortaya çıkar:

  • Hiç yetki verilmemişse,
  • Yetki sona ermişse,
  • Yetki sınırları aşılmışsa.

Yetkisiz temsilde yapılan işlem “askıda hükümsüzlük” yaptırımına tabidir (TBK m. 46).
Temsil olunan onay verirse (icazet) işlem geçerli olur, onay vermezse işlem geçersiz olur.

Onay verilirse işlem geriye etkili (ex tunc) olarak sonuç doğurur.

Temsil olunan onay vermezse, işlemden doğan zararlar yetkisiz temsilciden istenebilir.
Ancak karşı taraf, temsilcinin yetkisiz olduğunu biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat isteyemez.

📘 Özet:

  • Onama (icazet) → işlem baştan itibaren geçerli olur.
  • Onamama → işlem hükümsüz olur, zarar yetkisiz temsilciden istenebilir.

🔹 Sonuç

Temsil kurumu, borçlar hukukunda irade özgürlüğü, işlem güvenliği ve ekonomik hayatın sürekliliğini sağlamada büyük önem taşır.
Kanuni temsil, zorunluluk esasına; iradi temsil ise özgür iradeye dayanır.
Temsilin sınırlarına ve özel yetki şartlarına dikkat edilmemesi hâlinde yetkisiz temsil ve askıda hükümsüzlük gibi önemli hukuki sonuçlar doğar.


📚 Not:
Borçlar hukukunda ele alınan temsil türü, doğrudan temsildir.
Temsilci, temsil olunanın iradesini dış dünyaya yansıtır; böylece sözleşmenin tarafı görünmeden, sonuçlar doğrudan temsil olunana bağlanır.

HAKSIZ FİİLDEN DOĞAN BORÇLAR

I. HAKSIZ FİİLİN UNSURLARI

Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Haksız fiil sorumluluğunun doğması için dört unsurun birlikte gerçekleşmesi gerekir:

  • Hukuka aykırı fiil
  • Zarar
  • İlliyet bağı (nedensellik)
  • Kusur

Not: Zarar verici fiili açıkça yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren kimse de zararı gidermekle yükümlüdür.


A. HUKUKA AYKIRI FİİL

1. Kavram ve Kapsam

Fiil insan davranışıdır. Kişilerin hak ve menfaatlerini koruyan hukuk kurallarına aykırı davranış hukuka aykırı fiildir ve sonuçta zarar doğmuşsa haksız fiil sorumluluğu gündeme gelir.
Örnek: Bir kimsenin malını kırmak, başkasına fiziksel zarar vermek, şöhretine saldırmak.

Önemli Çizgi: Bazen zarar doğsa da hukuka uygunluk sebepleri varsa sorumluluk doğmaz. Böyle hâllerde fiil hukuka uygundur.

2. Hukuka Uygunluk Sebepleri

(a) Zarar Görenin Rızası
  • Rıza zarardan önce verilmelidir ve rıza veren fiil ehliyetine sahip olmalıdır.
  • Sonradan rıza veya hukuka aykırı rıza fiili hukuka uygun kılmaz; ancak tazminatta indirim/kaldırma etkisi olabilir.
  • Kişilik haklarında rızanın kapsamı sınırlıdır. Yaşama hakkını tehlikeye sokan işlemlere rıza geçerli değildir.
    Organ bağışı, vücuttan parça alma, biyolojik aşılama gibi tıbbi müdahalelerde düzenli ve bilgilendirilmiş rıza fiili hukuka uygun kılar (hayat hakkını tehlikeye atan aşırı işlemler hariç). Ölümden sonra organ naklinde yakın rızası aranır.
(b) Meşru Müdafaa (Haklı Savunma)
  • Kişinin kendisine veya üçüncü kişiye yönelen, başlaması çok yakın ya da devam eden saldırıyı orantılı güçle defetmesidir.
  • Şartlar:
    saldırı hukuka aykırı olmalı; haklı savunmaya karşı haklı savunma olmaz; savunma saldırana karşı yöneltilmelidir; oranlılık şarttır.
  • Şartlar varsa fiil hukuka uygundur; cezaî ve tazmin sorumluluğu doğmaz.
(c) Zorunluluk Hâli (Iztırar)
  • Kişinin kendisini veya başkasını ağır ve yakın tehlikeden kurtarmak için üçüncü kişinin malvarlığına zarar vermesidir.
  • Tehlikenin kaynağı doğa olayı da olabilir. Tehlike verilecek zarardan büyük olmalı, başka çare kalmamalıdır.
  • Kaynak kişi ile zarara katlanan kişi farklı olmalıdır (aksi halde meşru müdafaa gündeme gelir).
  • Fiil hukuka uygundur; hâkim hakkaniyete göre zarar giderimi yükleyebilir (TBK m.64).
(d) Kendi Hakkını Koruma (Kuvvet Kullanma)
  • Kamu makamlarının zamanında müdahalesi mümkün değilse, kişi hakkını zorunlu ve ölçülü güçle koruyabilir.
  • Şartlar varsa fiil hukuka uygundur; tazminat yükümlülüğü doğmaz.
(e) Üstün Nitelikte Özel Yarar
  • Zarar görebilecek kişinin üstün özel yararı varsa, fiil sonucu zarar doğsa bile fiil hukuka uygun sayılabilir.
  • Çoğu kez vekaletsiz iş görme hükümleri de uygulanır; iş gören yaptığı zorunlu/faydalı masrafları isteyebilir.
(f) Üstün Nitelikte Kamu Yararı
  • Fiilin gerçekleştirilmesinde kamunun üstün menfaati varsa ve bu menfaat zarar doğuran fiili gerektiriyorsa, fiil hukuka uygundur.
(g) Yasal Yetkinin Kullanılması
  • Kamu gücünden doğan bir yetki yasal sınırlar içinde kullanılırken zarar verilirse fiil hukuka uygundur.

B. ZARAR

1. Tanım

Hukuka aykırı fiil nedeniyle kişinin mal varlığında veya şahıs varlığında meydana gelen olumsuz değişiklik zarardır. Sorumluluk için zararın doğmuş olması gerekir; salt teşebbüs veya niyet yeterli değildir.

2. Maddi Zarar – Manevi Zarar

(a) Maddi Zarar
  • Mevcut malvarlığında azalma ve yoksun kalınan kâr dâhildir.
  • Bedensel zararların maddi sonuçları:
    tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücü kaybı/azalması, ekonomik geleceğin sarsılması.
    Ölüm hâlinde: cenaze giderleri, ölüm gecikmişse tedavi ve çalışma gücü kaybı; destekten yoksun kalanların kayıpları.
(b) Manevi Zarar
  • Kişilik haklarının ihlali (vücut bütünlüğü, yaşam hakkı, özgürlük, şeref vb.) nedeniyle duyulan elem ve ızdırabın para ile giderimidir.
  • Tazminat ölçümü yapılırken olayın niteliği ve ihlal edilen hak esas alınır; kişisel hissiyat miktarı belirlemede tali ölçüdür.

3. Doğrudan Zarar – Dolaylı Zarar

  • Doğrudan zarar: Fiilin ilk ve doğrudan sonucu.
  • Dolaylı zarar: Fiilin sebep olduğu ikincil sonuçlar. Dolaylı zararın tazmini için de illiyet bağının bulunması gerekir.

4. Yansıma Zarar

  • Zarar görene değil, onun durumundan etkilenen yakınlarına doğan zarar.
  • Ağır bedensel zarar veya ölümde, yakınlara manevi tazminat verilebilir.
  • Hafif bedensel zarar için yakınlara manevi tazminat yoktur. Nişanlı yakın sayılır; sıradan flört ilişkisi sayılmaz.
(a) Destekten Yoksun Kalma Zararı
  • Destek: Bir kimseye fiilen, düzenli ve sürekli bakan veya gelecekte bakması çok muhtemel kişi.
    • Gerçek destek: Hâlen fiilen bakan.
    • Farazî destek: Ölmeseydi büyük ihtimalle bakacak olan (anne karnındaki çocuk, nişanlı gibi).
  • Tespit ölçütleri: desteğin ekonomik gücü, muhtemel destek miktarı, desteğin çalışma süresi–destek olunanın yaşam/çalışma süresi.

5. Menfi Zarar – Müspet Zarar (Sözleşmeden Doğan)

  • Menfi zarar: Sözleşmenin hiç kurulmaması/geçersizliği/sona ermesi nedeniyle uğranan zarar (yapılan giderler, kaçırılan fırsatlar).
  • Müspet zarar: Sözleşmenin ifa edilmemesi veya gereği gibi ifa edilmemesi (ifaya güven zararı + yoksun kalınan kâr).

C. İLLİYET BAĞI (Nedensellik)

Zarar ile fiil arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir; bu bağ yoksa sorumluluk doğmaz.

1. Birden Fazla İlliyet Hâli

  • Ortak illiyet: Tek başına yeterli olmayan birden çok fiil bir araya gelerek zararı doğurur (faillerin birlikte hareketi şart değildir).
  • Yarışan (birlikte) illiyet: Her bir fiil tek başına da zararı doğurmaya elverişlidir.
  • Önüne geçen (farazî) illiyet: Mevcut fiil olmasa bile aynı zararı başka bir fiilin kesin doğuracağı anlaşılıyorsa.
  • Seçimlik (alternatif) illiyet: Zararı doğurmaya elverişli birden fazla fiil var; hangisinin sebep olduğu tespit edilemiyor.
    • Kural olarak kimse sorumlu tutulmaz; istisnaen fail grubunun tamamı kusurlu ise müteselsil sorumluluk doğabilir.

2. İlliyet Bağının Kesilmesi

  • Mücbir sebep: Öngörülemez ve önlenemez dış olay (deprem, sel, büyük yangın vb.).
  • Zarar görenin ağır kusuru: Zararın doğumunda ağır kusuruyla belirleyici etki.
  • Üçüncü kişinin ağır kusuru: Zararın, sorumluluğu yöneltilen kişi değil üçüncü kişinin ağır kusuruyla doğması.

D. KUSUR

Fiillerinin sonuçlarını anlayabilen (ayırt etme gücü olan) kişinin kast veya ihmal ile hukuka aykırı davranması kusurdur.
Kural olarak sorumluluk kusura dayanır; fakat bazı kusursuz sorumluluk hâllerinde kusur aranmadan da sorumluluk doğar.

1) TBK’da Kusursuz Sorumluluk Hâlleri

(a) Adam Çalıştıranın Sorumluluğu (TBK m.66)

  • Şartlar:
    çalışan–çalıştıran ilişkisi (sözleşme şart değil, aile çalışması da olabilir),
    zarar işin görülmesi sırasında ve sözleşme dışı üçüncü kişiye verilmiş olmalı,
    çalıştıran kurtuluş kanıtı getirememeli.
  • Kurtuluş kanıtı: Çalışanı seçme–talimat–gözetim/denetim ve işletme düzeninde gerekli özenin gösterildiğini ispat.
  • Çalıştıran ödediğini kusuru oranında çalışana rücu edebilir (çalışanın kusuru yoksa rücu yok).
  • Çalışanın sorumluluktan kurtulması ancak illiyet bağının kesilmesi ile mümkündür.
Yardımcı Şahsın Fiilinden Sorumluluk (TBK m.116) — (Kıyas Tablosu aşağıda)
  • Borçlu, borcun ifasında veya borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasında yardımcı kişilerin verdiği zarardan sorumludur.
  • Zarar alacaklıya verilmiştir; kurtuluş kanıtı yoktur.
  • Sorumsuzluk anlaşması bazı sınırlar içinde mümkün (ağır kusurdan sorumsuzluk önceden kararlaştırılamaz, bazı işlerde hafif kusur da sınırlı).

Karşılaştırma

UnsurAdam Çalıştıran (m.66)Yardımcı Şahıs (m.116)
İlişkiÇalışan–çalıştıran gerekirŞart değil
Zarar kime?Üçüncü kişiyeSözleşme tarafı alacaklıya
Kurtuluş kanıtıVarYok (ancak önceden sorumsuzluk anlaşması sınırlı olarak mümkün)

(b) Hayvan Bulunduranın Sorumluluğu (TBK m.67–68)

  • Malik olmak şart değil; hayvan üzerinde fiilî hâkimiyeti ve yararı olan kişi sorumludur (kiralayan, emanet alan vb.).
  • Kurtuluş kanıtı mümkündür (gerekli dikkat ve özen ispatı).
  • Taşınmaz zilyedi, zarar giderilinceye kadar alıkoyma ve koşulları varsa etkisiz hâle getirme yetkisine sahiptir (m.68).

(c) Yapı Malikinin Sorumluluğu (TBK m.69–70)

  • Malik, yapıdaki bozukluk veya bakımdaki eksiklik nedeniyle doğan zarardan sorumludur.
  • Kurtuluş kanıtı yoktur; sadece illiyetin kesildiği ispatlanırsa kurtuluş olur.
  • İntifa ve oturma hakkı sahipleri, bakım eksikliğinden malik ile müteselsilen sorumludur.
  • Zarar tehlikesi varsa komşu, önlem alınmasını talep edebilir (m.70).

(d) Ayırt Etme Gücü Bulunmayanın Sorumluluğu (TBK m.65)

  • Kural: Kusur olmadığı için sorumluluk yok.
  • Hakkaniyet gerektiriyorsa hâkim tam/ kısmi tazminata hükmedebilir.
  • Geçici ayırt etme gücü kaybı kendi kusurundan doğmuşsa kusur sorumluluğu gündeme gelir; değilse sorumluluktan kurtulur.

(e) Tehlike Sorumluluğu (TBK m.71)

  • Önemli ölçüde tehlike arz eden işletme faaliyeti zarar verirse, işletme sahibi/işleten müteselsilen sorumlu.
  • Uzman kişinin tüm özeni gösterse bile ağır/sık zarar potansiyeli varsa “tehlikeli işletme” sayılır.
  • Kurtuluş kanıtı yoktur; denkleştirme/uygun bedelle tazmin istenebilir.
  • İşletme dışı tehlike sorumluluğuna örnek: Motorlu araç işleten (özel kanun).

2) TMK’da Kusursuz Sorumluluk Hâlleri

(a) Ev Başkanının Sorumluluğu (TMK m.369)

  • Ev halkından küçük, kısıtlı, akıl hastası/zayıfının verdiği zarardan ev başkanı sorumlu.
  • Kurtuluş kanıtı mümkündür (alışılmış dikkat ve özeni ispat).
  • Ev başkanı geniş yorumlanır (büyükanne, meslek ustası vb.).

(b) Taşınmaz Malikinin Sorumluluğu (TMK m.730)

  • Mülkiyet hakkının yasal kısıtlamalara aykırı kullanımıyla komşuya verilen zarar.
  • Kurtuluş kanıtı yoktur; hâkim kaçınılmaz taşkınlıklarda denkleştirmeye karar verebilir.

Yapı Malikliği (TBK) – Taşınmaz Malikliği (TMK) Farkı

KriterYapı Malikinin Sorumluluğu (TBK)Taşınmaz Malikinin Sorumluluğu (TMK)
KonuYapım bozukluğu/bakım eksikliğiMülkiyetin taşkın kullanımı
EşyaTaşınır/taşınmaz yapıTaşınmaz
Zarar görenHerkes olabilirKomşu taşınmaz/orada bulunanlar
Kurtuluş kanıtıYok (illiyet kesilirse)Yok (denkleştirme mümkündür)

3) Özel Kanunda Kusursuz Sorumluluk (Motorlu Araç İşleten)

  • Karayolları Trafik Kanunu’na göre tehlike sorumluluğu.
  • Araç işletilmekteyken zarardan kesin sorumluluk; işletme hâlinde değilse işletene sorumluluk için kusur veya araçtaki bozukluk ispatı gerekir.
  • İşleten: Gerçek (malik, uzun süreli kiracı/ödünç alan, rehin alan, poliçede/ruhsatta işleten) ve farazî işleten (meslek icabı işleten, yarış düzenleyen, çalan/gasp eden, kamu tüzel kişileri) ayrımı.
  • Kurtuluş kanıtı yoktur. Hatır taşımacılığında haksız fiil hükümleri uygulanır.

4) Müteselsil Sorumluluk

  • Birden fazla kişi aynı zarardan sorumluysa müteselsil hükümler uygulanır.
  • Tazminat iç dağılımında kusur ağırlığı ve tehlike yoğunluğu dikkate alınır; fazla ödeyen rücu eder.

5) Kusursuz Sorumluluktaki Munzam/Ek Kusur

  • Zararın doğumunda/artmasında ek kusur varsa:
    • Kurtuluş kanıtı yolunu kapatır,
    • İndirim sebeplerinin uygulanmasını engelleyebilir,
    • Müteselsil iç ilişkide daha fazla pay yükler.

E. HAKSIZ FİİLDE TAZMİNAT

  • İspat yükü: Zarar gören, zararı ve kusuru ispatlar.
  • Hâkim kapsam ve ödeme biçimini kusurun ağırlığı ve durumun gereklerine göre belirler; amaç tam giderimdir.

Tazminatta İndirim/Kaldırma Sebepleri

  • Zarar görenin rızası,
  • Ortak kusur,
  • Zarar görenin davranışları,
  • Zarar verenin yoksulluğa düşmesi (hakkaniyet).
  • Uygulamada ayrıca: beklenmedik olay, zarar görenin bünyesel durumları, çok iyi ekonomik durum, hatır işi gibi hâller de dikkate alınabilir.

Zamanaşımı

  • Zarar görenin zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl, her hâlde 10 yıl.
  • Fiil aynı zamanda suç olup daha uzun ceza zamanaşımı öngörülmüşse o süre uygulanır.
  • Haksız fiil borcuna karşı zarar görene bir borç doğmuşsa, tazminat istemi zamanaşımına uğrasa bile zarar gören ifa borcundan her zaman kaçınabilir (defi).

Ceza–Hukuk Davası İlişkisi

  • Hukuk hâkimi, ceza hükümleri ve beraat kararıyla bağlı değildir; kusur ve zarar konusunda bağımsız karar verir (TBK m.74).
  • Bedensel zarar kapsamı tam belirlenemiyorsa hâkim, kararın kesinleşmesinden itibaren 2 yıl içinde tazminatı değiştirme yetkisini saklı tutabilir.

F. RÜCU ALACAKLARINDA ZAMANAŞIMI

  • Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlunun öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl, her hâlde ödemeden itibaren 10 yıl.
  • Tazminat kendisinden istenen, durumu diğer sorumlulara bildirmekle yükümlüdür; bildirim yapılmazsa zamanaşımı dürüstlük gereğince bildirimin yapılabileceği tarihten işler.

G. GEÇİCİ ÖDEMELER

  • TBK ile getirilen kurum: Dava sürerken zarar görenin dara düşmesini önlemek.
  • Şartlar:
    • Haklılığını gösteren inandırıcı deliller,
    • Ekonomik durumun gerektirmesi,
    • Mahkemeden talep.
  • Geçici ödeme talep edilen tazminatı aşamaz; sonunda tazminat çıkarsa mahsup edilir; çıkmazsa yasal faiziyle iade edilir.

SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME

1. Kavram

Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşme hâlidir. Zenginleşme, mal artışı olabileceği gibi borcun haksız yere azalması da olabilir. Hukuka aykırılık şart değildir.
Zenginleşen, zenginleşmeyi aynen veya nakden iade eder.

  • İyiniyetli zenginleşene iadeden önce ihtar gerekebilir; ihtara rağmen iade edilmezse ek zararlar da istenir.
  • Dava için ihtar zorunlu değildir.

Zamanaşımı: Öğrenmeden itibaren 2 yıl, her hâlde 10 yıl. Zenginleşme alacak hakkı doğuruyorsa, karşı taraf zamanaşımına uğrasa bile ifadan kaçınabilir.

2. Geri İstenebilen Ödemeler

  • Borcun olmadığı hâlde borçlu sanarak yapılan ifa.
  • Geçersiz sözleşmede karşılıklı edimler (kesin hükümsüzlük, iptal edilebilirlik, tek tarafı bağlamazlık fark etmeksizin).

3. Geri İstenemeyen Ödemeler

  • Eksik borçların ifası (zamanaşımına uğramış borç, ahlaki ödev; ayrıca kumar–bahis, evlenme simsarlığı, konkordatodan arta kalan borçlar).
  • Hukuka/ahlaka aykırı amaç için yapılan ifalar (hâkim, şeyin devlete mal edilmesine karar verebilir).

4. İadenin Kapsamı

(a) İyiniyetli Zenginleşen

  • Elinden çıkardığını ispat ettiği kısım dışındakini iade eder; gelirleri de iade kapsamındadır.
  • Masraflar:
    • Zorunlu ve faydalı giderleri isteyebilir.
    • Lüks giderleri isteyemez; karşılık önerilmezse zararsızca söküp alabilir.

(b) Kötüniyetli Zenginleşen

  • Tamamını iade eder; elden çıkardığı kısım ve elde ettiği/etmesi gereken kazanç dâhil.
  • Masraflar:
    • Zorunlu giderleri isteyebilir.
    • Faydalı giderlerde sadece mevcut değer artışını isteyebilir.
    • Lüks giderleri isteyemez; karşılık önerilmezse zararsızca söküp alabilir.

Masraf Tablosu

Masraf Türüİyiniyetli ZenginleşenKötüniyetli Zenginleşen
Zorunluİsteyebilirİsteyebilir
FaydalıİsteyebilirSadece mevcut değer artışı kadar
Lüksİsteyemez (karşılık yoksa söküp alır)İsteyemez (karşılık yoksa söküp alır)

🎯 Kısa Özet (Sınav Notu)

  • Haksız fiil = hukuka aykırılık + zarar + illiyet + kusur.
  • Hukuka uygunluk: rıza (önceden), meşru müdafaa, zorunluluk, kendi hakkını koruma, üstün özel/kamu yararı, yasal yetki.
  • Zarar: maddi–manevi; doğrudan–dolaylı; yansıma (ağır bedensel/ölümde yakınlara manevi tazminat).
  • İlliyet: ortak, yarışan, önüne geçen, seçimlik; kesen sebepler: mücbir sebep, mağdurun/üçüncünün ağır kusuru.
  • Kusursuz sorumluluk: adam çalıştıran, yardımcı kişi, hayvan bulunduran, yapı maliki, ev başkanı, taşınmaz maliki, tehlikeli işletme, motorlu araç işleten.
  • Tazminat: amaç tam giderim; indirim sebepleri; zamanaşımı 2–10 yıl; ceza davası bağlamaz.
  • Rücu: ödeme ve öğrenmeden 2 yıl, her hâlde 10 yıl.
  • Geçici ödeme: dava sürerken şartları varsa.
  • Sebepsiz zenginleşme: haklı sebep yok; iade, zamanaşımı 2–10; iyiniyet/kötüniyet ayrımı masraf ve iade kapsamını belirler.

BORÇLAR HUKUKU DERS NOTLARI BÖLÜM 1 BORÇLAR HUKUKUNA GİRİŞ
BORÇLAR HUKUKU DERS NOTLARI BÖLÜM 2 BORCUN KAYNAKLARI
BORÇLAR HUKUKU DERS NOTLARI BÖLÜM 3 BORÇLARIN HÜKÜM ve SONUÇLARI
BORÇLAR HUKUKU DERS NOTLARI BÖLÜM 4 BORÇ İLİŞKİLERİNDE ÖZEL DURUMLAR

BORÇLAR HUKUKU DERS NOTLARI BÖLÜM 5 BORÇ İLİŞKİSİNİ ve BORCU SONA ERDİREN SEBEPLER, ZAMANAŞIMI

Avukat Gökhan Yağmur Kimdir?

Av. Gökhan Yağmur, İstanbul merkezli olarak faaliyet gösteren, ceza hukuku, aile hukuku, ticaret hukuku ve fikri mülkiyet hukuku alanlarında uzmanlaşmış bir avukattır. Uzun yıllara dayanan mesleki deneyimiyle birlikte yalnızca dava ve uyuşmazlıkların çözümünde değil, aynı zamanda önleyici hukuk danışmanlığı, sözleşme yönetimi ve şirketlere stratejik hukuki destek sunmaktadır.

Ceza yargılamaları, boşanma ve velayet davaları, ticari uyuşmazlıklar ve marka–patent süreçlerinde müvekkillerine etkin savunma ve çözüm odaklı yaklaşımıyla hizmet vermektedir. Ayrıca TÜRKPATENT, USPTO ve EUIPO nezdinde marka tescili ve fikri mülkiyet koruması konularında hem yerli hem de yabancı müvekkillere danışmanlık sağlamaktadır. – Turkey Brand Law

Kurucusu olduğu Hukuk Plus, HukukBankasi.net ve diğer dijital projeleriyle hukuk öğrencileri, stajyer avukatlar ve meslektaşlara yönelik özgün bir ekosistem geliştirmiştir. Bu sayede hukuk bilgisinin paylaşımı, güncel içtihatların takibi ve mesleki dayanışmanın güçlenmesine katkı sunmaktadır.

Av. Gökhan Yağmur, girişimci vizyonu ile yalnızca klasik avukatlık hizmeti sunmakla kalmayıp; marka yönetimi, e-ticaret hukuku, uluslararası şirket danışmanlığı ve dijital hukuk çözümleri alanlarında da fark yaratan çalışmalara imza atmaktadır.

Daha fazla bilgi için:
📌 www.gokhanyagmur.com
📌 www.gokhanyagmur.com.tr
📞 0542 157 06 34

Commutes and Destinations Map

Yolculuk Süresini Hesaplayın

Yakındaki yerler için seyahat süresini ve yol tariflerini görün


İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu