Bilgi BankasıCeza Hukuku

Haksız Tahrik Hükümleri Nelerdir? (TCK m.29 Açıklaması ve Yargıtay Kararlarıyla Değerlendirme)

Haksız Tahrik Hükümleri – Ceza hukukunda failin, mağdur tarafından gerçekleştirilen ve hukuka aykırı nitelik taşıyan bir eylem sonucu yoğun bir öfke ya da derin bir üzüntü hissine kapılması ve bu duygusal yoğunlukla hareket ederek suç işlemesi durumunda, failin cezai sorumluluğunda indirime gidilmesi mümkündür. Bu durumu düzenleyen hukuki mekanizma, “haksız tahrik” olarak adlandırılır. Buradaki temel mantık, failin ruhsal ve psikolojik durumu ile iradesi üzerinde oluşan baskıyı göz önüne alarak, cezanın ölçülü bir şekilde azaltılmasıdır. Yani, durduk yere suç işleyen bir kişiyle, anlık bir haksızlığa tepki olarak suç işleyen kişinin aynı şekilde cezalandırılması adalet ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Uygulamada haksız tahrik hükümleri yargı mercileri tarafından sıkça kullanılmaktadır. Ancak bu durum, bazı sanıkların ceza indiriminden yararlanmak adına gerçekte var olmayan haksız eylemleri iddia ederek tahrik savunmasına başvurmalarına neden olmaktadır. Bu tür senaryolar kamuoyunda zaman zaman tartışmalara yol açmakta, verilen kararlar toplum nezdinde tepkiyle karşılanabilmektedir. Dolayısıyla haksız tahrik kurumunun kapsamı, uygulama kriterleri ve sınırları doğru anlaşılmalı; bu hükmün istismar edilmesinin önüne geçilmelidir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlığı altında yer verilen haksız tahrik kurumu, ceza adalet sistemindeki etkili rolü nedeniyle bu çalışmada detaylı biçimde ele alınacaktır.


I. Haksız Tahrik Hükümleri Kavramı ve Hukuki Temelleri

A. Kavramsal Çerçeve

“Tahrik” sözcüğü, Arapça kökenli olup; bir kişiyi belirli bir davranışa yönlendirme, harekete geçirme, kışkırtma gibi anlamlar taşır. Ceza hukuku bağlamında bu kelime, bir şahsın suça yönlendirilmesini, iradesine dışsal bir etkinin nüfuz etmesi sonucu suç işleme eğilimine sürüklenmesini ifade eder. Yani fail, kendi iç güdüsüyle değil, dış dünyadan gelen bir baskı ya da provokasyon nedeniyle suç işleme kararına yönelmektedir.

Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinde “ceza sorumluluğunu azaltan neden” başlığı altında düzenlenen haksız tahrik, failin iradesini kısmen etkileyen ve suça yönelten dışsal bir haksız eylemin varlığına dayanır. Bunun dışında, belirli suçlara özgü özel hükümler kapsamında TCK’nın 129. maddesinde hakaret suçu özelinde de tahrik hali düzenlenmiştir.

Her ne kadar TCK’da haksız tahrik kavramı düzenlenmiş olsa da, bu kurumun doğrudan tanımı yapılmamıştır. Bunun yerine, gerek doktrinde gerekse yargı kararlarında, bu düzenlemenin kapsamını açıklayan tanımlamalara yer verilmiştir. En sade şekliyle ifade etmek gerekirse: Haksız tahrik, bir kimsenin kendisine yöneltilen haksız bir fiil nedeniyle oluşan yoğun öfke ya da elem duygusunun etkisiyle, bu fiili gerçekleştiren kişiye karşı suç işlemesi hâlidir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da bu kavramı şu şekilde izah etmiştir: “Failin, kendisine yöneltilen haksız bir davranış sonucu öfke ya da üzüntüye kapılması ve bu psikolojik dalgalanmanın etkisiyle, önceden tasarlamadan suç işlemesidir.” Bu tanımda da görüleceği üzere, haksız tahrikin varlığı failin psikolojisi üzerinde bir sarsıntı yaratmalı ve onu suç işlemeye sevk etmelidir.

B. Hukuki Dayanak – Haksız Tahrik Hükümleri

Haksız tahrik kurumunun teorik temelleri farklı görüşler çerçevesinde açıklanmıştır. Bu noktada öne çıkan başlıca iki yaklaşım, objektif ve sübjektif teorilerdir.

Objektif teori (diğer adıyla takas teorisi), failin cezalandırılmasını gerektiren fiilin oluşumunda yalnızca failin değil, mağdurun da katkısının olduğunu ileri sürer. Bu yaklaşıma göre mağdurun tahrik edici davranışı, suçun ortaya çıkmasında belirleyici bir rol oynamıştır. Dolayısıyla ortaya çıkan neticede mağdurun da kusuru bulunduğundan, failin cezasında indirim yapılması adil bir sonuç olacaktır.

Sübjektif teori ise failin psikolojik durumuna odaklanır. Kişi, haksız bir eylemin mağduru olduğu anda iradesinde bir zayıflama yaşayabilir ve bu durum onun suç işlemeye yönelmesini kolaylaştırabilir. Failin ruhsal yapısında meydana gelen bu sarsılma, onun kusur yeteneğini doğrudan etkilediğinden, bu etki doğrultusunda daha az ceza verilmesini haklı kılar.

Sonuç olarak her iki teori de failin suç işleme kararını etkileyen dışsal bir faktörün varlığını kabul etmekte; ancak biri mağdurun kusurlu katkısına, diğeri failin irade zayıflamasına ağırlık vermektedir. Uygulamada ise bu iki yaklaşım genellikle birbirini tamamlayıcı nitelikte değerlendirilmektedir.


III. Haksız Tahrik Hükümlerinin Temel Özellikleri

Haksız tahrik, ceza hukukunda bir hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilmez. Bunun yerine, failin işlediği suç bakımından cezai sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırmasa da, onun kusurluluğunu azaltan şahsi bir sebep olarak kabul edilir. Bu kapsamda Türk Ceza Kanunu, hâkime önemli ölçüde takdir yetkisi tanımaktadır. Nitekim 5237 sayılı Kanun’un 29. maddesinde yer alan düzenlemeye göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi gereken durumlarda ceza, 18 ila 24 yıl arasında değişen süreli hapis cezasına çevrilebilir. Benzer şekilde, müebbet hapis cezası yerine 12 ila 18 yıl arasında bir hapis cezası verilmesi mümkündür. Diğer suçlar bakımından ise hâkim, failin cezasında dörtte birden dörtte üçe kadar indirim uygulayabilir.

Bu hükümler ışığında, alt sınırı 4 yıl olan bir suçta haksız tahrik indirimi uygulanması hâlinde failin yalnızca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılması söz konusu olabilir. Bu da haksız tahrik uygulamasının cezai sonuçlar bakımından ne denli etkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Eğer fail, haksız tahrik altında birden fazla suça karışmışsa, her bir suç için ayrı ayrı değerlendirme yapılır ve haksız tahrik hükümleri ayrı ayrı uygulanır. Ancak tahrik edici eylemi gerçekleştiren mağdur, birden fazla kışkırtıcı davranışta bulunmuş olsa bile; fail tarafından bu davranışlara karşılık tek bir suç işlenmişse, bu durumda haksız tahrik indirimi sadece bir kez uygulanır. Yani tahrikin birden fazla kez gerçekleşmesi, ceza indiriminin katlanarak artmasına yol açmaz.

Kanunda haksız tahrikin uygulanacağı suçlara ilişkin bir sınırlama yapılmamış olmakla birlikte, uygulamada Yargıtay bazı suç türlerinin doğası gereği bu kuruma uygun olmadığı yönünde kararlar vermektedir. Özellikle cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, yağma suçu, 6136 sayılı Yasaya muhalefet, halkta korku ve panik yaratacak biçimde silah kullanımı ve malvarlığına yönelik suçlar — örneğin zimmet, rüşvet, irtikap, hırsızlık gibi — açısından haksız tahrik indiriminin uygulanamayacağı yönünde birçok içtihat mevcuttur.

Ancak bu yaklaşımın eleştirildiği doktrinsel görüşler de vardır. Eleştirilere göre, yasada herhangi bir suç istisnası yer almadığı sürece, olayın özellikleri ve failin yaşadığı psikolojik etkiler göz önünde bulundurularak, bu suçlar bakımından da haksız tahrik hükümleri uygulanabilir. Örneğin, kız kardeşinin zorla alıkonularak cinsel saldırıya uğradığını öğrenen bir kişinin, saldırganı bulup anlık öfke ve elemle karşılık vermesi durumunda, bu eylemin haksız tahrik etkisiyle işlendiği kabul edilerek failin cezai sorumluluğunda indirime gidilmesi gerektiği savunulabilir.


IV. Haksız Tahrik Hükümlerinin Şartları –

A. Tahrike Yol Açan Bir Davranışın Bulunması

Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için öncelikle tahrike neden olan bir davranışın varlığı gereklidir. Bu davranış mutlaka bir suç teşkil etmek zorunda olmasa da, hukuka aykırı nitelikte olması şarttır. Yani eylemin haksız olması yeterli olup, kanunen suç sayılması zorunlu değildir.

Bu tür bir davranışın mutlaka failin gözü önünde gerçekleşmesi şart değildir; olayın failin bilgisi dâhilinde olması yeterlidir. Örneğin, failin eşine onun yokluğunda yöneltilen hakaret ya da taciz eylemleri, çocuğunun darp edilmesi gibi durumlar, failde öfke yaratabilir. Bu hiddetle verilen karşılık haksız tahrik kapsamında değerlendirilebilir. Aynı şekilde, failin malına, hayvanına ya da tarımsal alanındaki ürünlere yönelik bir müdahale de tahrik sebebi sayılabilir.

Kanun, hangi davranışların haksız tahrike yol açacağını açıkça sınırlamamıştır. Bu nedenle her türlü haksız hareket — ister icrai (aktif), ister ihmali (pasif) biçimde; ister kasten, ister taksirle — failde tahrik etkisi yaratabilecek nitelikte olabilir.

Haksız Tahrik Hükümleri

B. Davranışın Haksız Olması – Haksız Tahrik Hükümleri

Yalnızca bir davranışın varlığı haksız tahrik indirimi için yeterli değildir; bu davranışın hukuka aykırı, yani haksız olması da gerekir. Eylemin hukuken meşru sayılmayan bir mahiyet taşıyıp taşımadığına hâkim, toplumun benimsediği genel değerler sistemi çerçevesinde karar verir. Hukuken korunan bir hakkın, kötüye kullanılmaksızın ifa edilmesi hâlinde, bu durum tahrik olarak değerlendirilemez. Zira bu gibi hallerde mağdur, hukukun çizdiği sınırlar içerisinde kalmaktadır.

Örneğin, bir kamu görevlisinin görevini yerine getirerek kişiye idari para cezası yazması ya da bir kadının eşine karşı boşanma davası açması, failde öfke yaratmış olsa dahi haksız tahrik kapsamına girmez. Zira bu hareketler, hak arama ve görevin ifası çerçevesinde hukuki meşruiyete sahiptir.

Ayrıca ilk haksız eylemi yapan kişi, karşı tarafın misilleme niteliğinde bir tepki vermesi halinde, sırf bu nedenle haksız tahrikten yararlanamaz. Ancak karşı tarafın tepkisi aşırıya kaçmışsa ve bu tepkiyle fail ciddi bir hiddet ya da elem yaşadıysa, istisnai olarak haksız tahrik hükümleri yine de uygulanabilir.

C. Davranışın Failde Öfke ya da Derin Elem Yaratması

Sözlük anlamıyla “hiddet” öfke, “elem” ise derin bir üzüntü ve acı demektir. Haksız tahrik kurumunun işletilebilmesi için yalnızca bir haksız davranışın varlığı yetmez; aynı zamanda bu davranışın failde yoğun bir öfke ya da elem hali yaratmış olması gerekir. Bu iki unsur arasında açık bir nedensellik bağının bulunması gerekir. Eğer fail başka bir nedenle öfke ya da elem içindeyse veya haksız davranış duygusal bir tepki yaratmamışsa tahrik indirimi söz konusu olmaz.

Örneğin failin yaşadığı öfke, yalnızca haksız eylemden kaynaklanmalı ve bu ruhsal etki onu suça yöneltmiş olmalıdır. Hiddet, failin gazapla hareket etmesine; elem ise derin bir duygusal çöküntü sonucu suç işlemesine yol açar.

Bu duygular öznel olup kişiden kişiye değişebilir. Ancak mahkeme, failin iç dünyasını değil, makul ve normal bir bireyin aynı durumda nasıl tepki vereceğini esas alarak karar vermelidir. Yani subjektif değerlendirme yerine, objektif ölçütlerle hareket edilmelidir. Aksi halde, aşırı hassas ya da duygusal bireylerin her öfke anı haksız tahrik olarak yorumlanabilir ki bu, ceza adaletine zarar verir.

Öte yandan, haksız eylemle suç arasında zaman bakımından bir bağ da aranır. Ancak burada kesin bir süre vermek mümkün değildir. Önemli olan, failin hâlâ hiddet ya da elem etkisi altında bulunup bulunmadığıdır. Bu bağlamda hâkim, olayın özelliklerini değerlendirerek failin tepkisinin makul olup olmadığını belirlemelidir.

D. Haksız Eylem ile Suç Arasında Nedensellik Bağı Kurulması

Haksız tahrik indirimi uygulanabilmesi için, suçun doğrudan haksız davranışa bir tepki olarak işlenmiş olması gerekir. Failin psikolojik durumuyla suçu arasında bir neden-sonuç ilişkisi kurulmalı; failin, yaşadığı duygusal sarsıntının etkisiyle suçu işlemiş olması gerekmektedir.

Başka bir ifadeyle, “Eğer bu haksız davranış gerçekleşmemiş olsaydı, fail bu suçu işlemezdi” şeklinde bir sonuca ulaşılabiliyorsa, nedensellik bağı var demektir. Ancak failin suç işleme motivasyonu geçmişte yaşanmış bir kin ya da başka bir amaçsa, bu durumda tahrik indirimi uygulanmaz. Nedenselliğin varlığı için doğrudan bir ilişki kurulması zorunludur.

E. Suçun Haksız Davranışı Yapan Kişiye Yönelik Olması – Haksız Tahrik Hükümleri

Son olarak, failin tepkisel olarak işlediği suçun, doğrudan tahrik edici davranışı gerçekleştiren kişiye karşı yöneltilmiş olması gerekir. Suçun mağduru, tahrik eden kişi değilse haksız tahrik hükümleri doğrudan uygulanmaz. Ancak failin hata sonucu başka bir kişiye yönelmişse, bu durumda TCK’nın 30/3. maddesi çerçevesinde kusur indirimi gündeme gelir. Örneğin, fail kendisine hakaret eden kişiye ait olduğunu zannettiği bir araca zarar verip gerçekte başka bir araca zarar vermişse, bu durumda yine tahrik hükümleri uygulanabilir.

Tahrik ile tepki arasındaki orantı konusunda ise görüş ayrılıkları mevcuttur. Bazı görüşler, kanunda bu konuda açık bir düzenleme bulunmadığı gerekçesiyle orantının gerekli olmadığını savunurken; diğerleri, orantısız tepkilerin nedensellik bağını koparacağı görüşündedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, failin ölçüsüz bir şekilde karşılık verdiği olaylarda haksız tahrik indiriminin uygulanması hukuka ve adalete aykırı sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle olayın bütünü, tarafların özellikleri ve suçun niteliği dikkate alınarak orantılılık ilkesi gözetilmelidir.


V. Özel Haksız Tahrik Hükümleri Durumları

Türk Ceza Kanunu’nun 129. maddesinde, bazı özel durumlar için haksız tahrik uygulamasına özgü hükümler öngörülmüştür. Bu hükümler, özellikle hakaret suçunun haksız eylemlere tepki olarak işlendiği ya da hakaretin karşılıklı olarak gerçekleştiği durumlarda failin cezasında indirim yapılmasını ya da tamamen cezasız bırakılmasını mümkün kılar. Aşağıda bu özel haller detaylı şekilde incelenmektedir:

A. Haksız Eyleme Karşılık Hakaret Suçu

TCK madde 129/1 uyarınca, failin kendisine veya üçüncü bir kişiye yöneltilen haksız bir davranışa tepki olarak hakaret suçunu işlemesi hâlinde, hâkim tarafından faile verilecek cezada indirime gidilebilir ya da hiç ceza verilmemesi kararlaştırılabilir. Bu hükmün uygulanabilmesi için üç temel şartın birlikte gerçekleşmesi gerekir:

  1. Haksız bir davranışın varlığı,
  2. Bu davranışa karşılık olarak hakaret suçunun işlenmiş olması,
  3. Hakaretin, haksız davranışı gerçekleştiren kişiye yöneltilmiş olması.

Bu düzenlemede, genel haksız tahrik hükümlerinde aranan “hiddet” ya da “şiddetli elem” şartı aranmaz. Doktrinde bu husus tartışmalı olsa da, hâkim görüş bu şartların aranmaması gerektiği yönündedir; zira bu özel düzenleme, genel haksız tahrik sisteminden farklı bir yapıya sahiptir.

Ayrıca haksız davranış doğrudan failin kendisine yönelmiş olmasa bile, fail üçüncü bir kişiye yönelik bir haksızlığı gözlemleyip tepki olarak hakaret etmişse de bu hüküm uygulanabilir. Örneğin, bir yaşlının sokak ortasında itilip kakıldığını gören bir kişinin, saldırgana hakaret etmesi bu kapsamda değerlendirilir.

B. Kasten Yaralama Eylemine Karşılık Hakaret

TCK madde 129/2 hükmü daha da ileri giderek, failin kendisine ya da başkasına yönelik kasten yaralama suçuna tepki olarak hakaret etmesi hâlinde, faile hiç ceza verilmemesini öngörmektedir. Birinci fıkradan farklı olarak, burada hâkime takdir yetkisi tanınmamış; cezasızlık zorunlu hâle getirilmiştir.

Bu durumda failin doğrudan kendisine değil, bir üçüncü şahsa yönelmiş bir yaralama eylemine karşılık hakaret etmesi de hüküm kapsamına girer. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus şudur: Yaralama fiilinin kasten gerçekleştirilmiş olması şarttır. Eğer eylem taksirle gerçekleşmişse, yani istem dışı bir şekilde bir zarar meydana gelmişse, bu durumda 129/2 değil, 129/1 hükümleri uygulama alanı bulacaktır.

C. Karşılıklı Hakaret Hâli – Haksız Tahrik Hükümleri

TCK’nın 129/3 maddesinde yer alan düzenleme, iki tarafın karşılıklı olarak hakaret suçunu işlemesi durumunda uygulanır. Ancak bu hükmün devreye girebilmesi için üç şart birlikte gerçekleşmelidir:

  1. Taraflar arasında karşılıklı hakaret söz konusu olmalıdır,
  2. İlk hakaret eden tarafın eylemi haksız olmalıdır,
  3. İkinci hakaret, ilk hakarete tepki olarak gelişmiş olmalıdır.

Burada “ilk hakaretin haksızlığı”, onun ceza gerektirip gerektirmesinden bağımsız olarak değerlendirilir. Dolayısıyla ilk hakaretin hukuka aykırı ve provoke edici nitelik taşıması yeterlidir.

Karşılıklı hakaretin aynı anda ya da aynı yerde gerçekleşmesi şart değildir. Önemli olan, tarafların birbirine karşı hakaret etme nedenleri arasında bir nedensellik ilişkisinin bulunmasıdır.

Bu düzenleme de diğerleri gibi bir hukuka uygunluk nedeni değil, cezai sorumluluğu ortadan kaldıran veya azaltan şahsi bir neden niteliğindedir.


VI. Haksız Tahrikin Diğer Hukuki Kurumlarla İlişkisi

A. Haksız Tahrik ile Tasarlama Arasındaki İlişki

Tasarlayarak suç işlenmesi genellikle bilinçli ve planlı bir süreç olduğundan, ilk bakışta haksız tahrik hükümleriyle bağdaşmadığı düşünülmektedir. Bu çerçevede, özellikle soğukkanlılık esasına dayanan görüşe göre, suçun tasarlanması durumunda failin hiddet ve elem etkisiyle hareket ettiğinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla haksız tahrik indiriminin uygulanamayacağı ileri sürülmektedir.

Ancak uygulamada Yargıtay, her iki kurumu tamamen birbirinden ayırmamaktadır. Yargıtay içtihatlarına göre, suç tasarlanmış olsa dahi failin tahrik etkisiyle plan yaparak hareket etmesi mümkündür. Bu yaklaşım, plan kurma teorisini esas almakta; yani failin yoğun duygusal etki altında dahi planlı davranabileceğini kabul etmektedir. Ancak Yargıtay, kan gütme ve töre saikiyle işlenen suçlarda haksız tahrik indiriminin uygulanmasına sıcak bakmamaktadır. Çünkü bu saikler, özellikle kasten öldürme suçlarında cezanın artırılmasını gerektiren nedenler arasında sayılmakta; ağırlaştırıcı bir unsurun aynı zamanda hafifletici sebep olarak kabul edilmesi hukuken mümkün görülmemektedir.

B. Haksız Tahrik ve Suça İştirak Durumu – Haksız Tahrik Hükümleri

Haksız tahrik, şahsi bir ceza indirimi sebebi olduğundan, birden fazla kişi tarafından işlenen suçlarda yalnızca tahrike maruz kalan sanık yönünden dikkate alınır. Diğer suç ortaklarının —ister birlikte fail, ister yardım eden ya da azmettirici olsun— tahrik hükümlerinden yararlanması söz konusu değildir. Suç ortaklarının tahrik edilen kişiye duydukları sempati ya da olay esnasında orada bulunmaları da bu durumu değiştirmez.

Ancak örneğin bir kişinin yakınına karşı bir haksızlık gerçekleştirilmiş ve fail bu yakını ile birlikte suç işlemişse, her iki kişi yönünden de tahrik indirimi uygulanabilir. Bu, özellikle failin yakınının maruz kaldığı haksızlıktan etkilenerek suça katılması durumlarında geçerlidir.

C. Haksız Tahrik ile Yaş Küçüklüğü ve Akıl Hastalığı İlişkisi

Eğer failin ceza sorumluluğunu tamamen ortadan kaldıran bir neden —örneğin tam akıl hastalığı veya yaş küçüklüğü— mevcutsa, haksız tahrik hükümleri ayrıca uygulanmaz. Zira bu kişiler zaten ceza sorumluluğuna sahip olmadıklarından, cezada indirim yapılmasının bir anlamı bulunmamaktadır.

Buna karşılık, kısmi ceza sorumluluğu olan durumlarda —örneğin failin 15-18 yaş aralığında olması ya da tam teşekküllü olmayan bir akıl rahatsızlığı bulunması— haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına engel bir durum yoktur. Bu tür hallerde, fail hem yaş küçüklüğü veya kısmi akıl hastalığı indirimi hem de haksız tahrik indirimi kapsamında değerlendirilerek iki ayrı indirim uygulanabilir.

Ayrıca bu kişilerin gerçekleştirdiği haksız eylemler de başka kişilerin hiddet ve elem duygularına kapılmasına neden olabilir. Bu durumda, mağdurun yaş küçüklüğü ya da akıl sağlığı kusurlu olsa bile, eylemin haksız niteliği devam ettiği için karşılık olarak işlenen suç haksız tahrik kapsamında değerlendirilebilir.

D. Haksız Tahrik ile Meşru Savunma Arasındaki Ayrım – Haksız Tahrik Hükümleri

Meşru savunma, hukuk düzeni tarafından tanınan bir savunma hakkı olup, gerçekleşen veya gerçekleşmek üzere olan haksız bir saldırıya karşı zorunlu biçimde ve ölçülü şekilde karşılık verilmesini içerir. Bu kapsamda, meşru savunma bir hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilir ve koşulları oluştuğunda failin işlediği eylem suç olarak kabul edilmez; dolayısıyla ceza verilmez.

Haksız tahrik ise bir kusurluluğu azaltan neden olup, işlenen eylem hukuka aykırı olmaya devam eder; ancak failin psikolojik durumu dikkate alınarak cezasında indirime gidilir.

Bu iki kurumun birleşmesi aynı olayda mümkün değildir. Zira hukuki nitelikleri farklıdır. Meşru savunmada saldırı henüz devam etmekte veya başlaması an meselesidir; haksız tahrikte ise saldırı gerçekleşmiş ve sona ermiştir. Bu nedenle meşru savunma hâlinde ceza verilmezken, haksız tahrik durumunda ceza verilir ancak bu ceza hafifletilir.

Sonuç olarak, haksız tahrik ve meşru savunma arasında ortak bir nokta olarak “haksız saldırı”nın varlığı görülebilir; ancak bu iki müessese koşullar ve sonuçlar itibariyle birbirinden tamamen farklıdır.


SONUÇ – Haksız Tahrik Hükümleri

Türk Ceza Kanunu’nda yer verilen haksız tahrik kurumu, failin kusur yeteneğini azaltan şahsi bir indirim nedeni olarak düzenlenmiş ve hâkime geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır. Bu bağlamda, hâkim, cezada dörtte birden dörtte üçe kadar indirim yapma yetkisine sahiptir. Böylece kanun koyucu, somut olayın dinamiklerine, tarafların kişisel özelliklerine ve toplumsal değer yargılarına göre şekillenebilecek adaletli bir karar verilmesini sağlamayı amaçlamıştır. Bu yönüyle kanunun genel ama esnek düzenlemesi, olası tüm senaryoları detaylı şekilde sınırlamaya çalışan bir model yerine, uygulayıcıya değerlendirme serbestisi sunması bakımından daha fonksiyonel ve adaletle uyumludur.

Hâkimin, yargılama sürecinde birebir gözlemlediği sanık ve mağdurun karakteristik özelliklerini, olayın gelişimini ve failin psikolojik durumunu değerlendirerek, failin haksız tahrik etkisi altında hareket edip etmediğine karar vermesi ve sonucunda cezayı adil bir şekilde belirlemesi beklenmektedir.

Uygulamada haksız tahrik savunması, özellikle ağır cezalık suçlarda sanıklar tarafından sıkça başvurulan bir yoldur. Bazı durumlarda fail, ceza indirimi elde etmek amacıyla gerçekte yaşanmamış olayları kurgulayarak suçu bir haksız eyleme tepki şeklinde gerçekleştirdiğini iddia etmektedir. Bu tür savunmalar, özellikle kadınlara karşı işlenen şiddet suçlarında kamuoyunda ciddi tepkilere neden olabilmektedir. Failin, eşine ya da partnerine yönelik şiddet eylemleri sonrası haksız tahrik savunmasından yararlanarak cezasında ciddi oranlarda indirime uğraması toplumda adaletsizlik algısına yol açmaktadır. Bu nedenle hâkimin, tahrik iddiasını titizlikle değerlendirmesi, suçun gerçekten öfke veya derin elem haliyle işlendiğini ortaya koyan somut deliller araması zorunludur.

Yargıtay’ın, özellikle kan davası veya töre saikiyle işlenen suçlar bakımından haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağı yönündeki içtihatları yerinde bir yaklaşımdır. Çünkü bu tür saiklerle hareket eden fail, toplumsal baskı ya da kültürel değerler bahanesiyle bilinçli biçimde hareket etmekte; bu da haksız tahrik kapsamında değerlendirilmesini engellemektedir.

Ayrıca, failin yalnızca kendisine değil, yakın çevresine —örneğin ailesine— yönelik haksız eylemler karşısında da hiddet ve elem duygusuna kapılarak suç işlemesi durumunda, haksız tahrik hükümlerinden yararlanabilmesi, ceza adaletinin dinamik yapısıyla örtüşmektedir.

Özetle, haksız tahrik indiriminin amacı; failin, yaşadığı haksızlık karşısında irade gücünün zayıflaması sebebiyle suç işlemesini anlamlandırmak ve bu psikolojik etkiyi göz önüne alarak cezada orantılı bir indirime gidilmesini sağlamaktır. Fail, haksız eylemin etkisiyle makul ve sağlıklı bir birey gibi davranamayacak duruma geldiyse, bu durum ceza adaletinin gereği olarak hâkim tarafından dikkate alınmalı ve uygun bir ceza indirimiyle karşılık bulmalıdır.


Avukat Gökhan Yağmur Tarafından Hazırlanmıştır

Bu içerik, İstanbul Barosu’na kayıtlı Avukat Gökhan Yağmur tarafından hazırlanmış olup; haksız tahrik kurumuna dair Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesi kapsamında detaylı açıklamalar ve Yargıtay kararları ışığında yapılan değerlendirmeleri içermektedir. Uygulamada sıkça karşılaşılan ve sanıklar tarafından yoğun biçimde başvurulan haksız tahrik savunması, yalnızca hukuki bilgiyle değil, aynı zamanda stratejik bir yorum kabiliyetiyle de ele alınmalıdır.

Ceza davalarında savunmanın başarısı, doğru yorumlanan yasal çerçeve ve sağlam içtihat bilgisiyle mümkündür. Müvekkillerime bu alanda en güncel Yargıtay içtihatları doğrultusunda hukuki destek sağlıyor, adil bir yargılama süreci için güçlü ve ilkeli bir savunma yürütüyorum.

👉 Daha fazla bilgi ve danışmanlık için: www.gokhanyagmur.com.tr
📞 0542 157 06 34


🛑 Telif Hakkı ve Kullanım Uyarısı
Bu internet sitesinde yer alan tüm yazılar, makaleler ve içerikler Av. Gökhan Yağmur tarafından oluşturulmuş olup, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında koruma altındadır. Tüm içerikler zaman damgası ile kayıt altına alınmıştır. İzinsiz olarak içeriklerin kopyalanması, çoğaltılması, özetlenmesi veya başka sitelerde yayımlanması halinde hukuki ve cezai sorumluluk doğacaktır.
Meslektaş hukukçular, içeriklerimizi kaynak göstermek ve atıf yapmak suretiyle hukuki çalışmalarında kullanabilirler.

✍️ Hukuki Yazı Paylaşmak İsteyenler İçin
Akademik ya da mesleki çalışmaları bulunan hukukçular, uygulamaya dönük özgün makalelerini kısa özgeçmişleriyle birlikte [e-posta adresiniz] adresine göndererek yayımlanmak üzere bize iletebilirler. Konu sınırlaması bulunmamaktadır; ancak güncel hukuk uygulamalarıyla bağlantılı yazılar tercih sebebidir.

🔒 Kullanım Koşulları

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu