Bilgi BankasıCeza Hukuku

Tutuklama Nedenleri, Süresi ve Tutuklamaya İtiraz

İçindekiler

Tutuklama Nedir? (CMK Madde 100)

Ceza muhakemesi sisteminde, tutuklama, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi amacıyla başvurulan geçici bir koruma tedbiri niteliğindedir. Şüpheli ya da sanığın delilleri karartmasını önlemek veya kaçma ihtimaline karşı güvence sağlamak üzere uygulanır. Bu tedbir, yalnızca hâkim kararıyla uygulanabilir; savcının yakalama kararı verebilme yetkisi olmakla birlikte, tutuklama kararı verme yetkisi yoktur. Soruşturma evresinde karar verme yetkisi Sulh Ceza Hakimliği’ne, kovuşturma aşamasında ise yargılamayı yürüten ceza mahkemesine aittir.

Her ne kadar somut olayda tutuklama sebepleri mevcut olsa da, şüpheli ya da sanık hakkında adli kontrol gibi daha hafif tedbirlerle yargılamaya devam etmek mümkünse, tutuklama yoluna gidilmemesi gerekir. Bu durum, ölçülülük ilkesi gereği tutuklamanın son çare olarak uygulanması gerektiğini ortaya koyar.

Küçükçekmece Avukat

Ceza Muhakemesi Kanunu’na Göre Tutuklama Kararı Şartları (CMK m.100)

CMK m.100 uyarınca bir kişiye yönelik tutuklama kararı verilebilmesi için şu koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekir:

1. Kuvvetli Suç Şüphesinin Bulunması

Tutuklama için ilk ve vazgeçilmez şart, kişinin suç işlediğine dair kuvvetli şüpheyi destekleyen somut delillerin mevcut olmasıdır. Bu deliller, kişinin suçla ilişkisini yüksek olasılıkla ortaya koymalı, soyut tahmin veya kanaate dayanmamalıdır.

2. Tutuklama Sebebinin Mevcudiyeti

Kuvvetli suç şüphesi mevcut olsa dahi, ayrıca bir tutuklama nedeninin de bulunması gerekmektedir. CMK m.100/1 ve devamı maddelerinde düzenlenen bu nedenler arasında özellikle şu haller sayılabilir:

  • Kaçma ihtimali: Şüpheli ya da sanığın kaçtığı ya da kaçacağına dair somut veriler varsa,
  • Delil karartma riski: Delilleri yok etme, gizleme, tanıklara baskı yapma gibi davranışlara ilişkin ciddi şüpheler varsa,
  • Katalog suçlar: CMK 100/3’te sayılan suçlardan birinin işlendiğine dair somut deliller varsa, tutuklama nedeni var kabul edilir.

Bu şartlardan biri değil, birlikte gerçekleşmeleri zorunludur. Yani hem suç şüphesi hem de tutuklama sebebi (veya katalog suç durumu) bulunmalıdır.


Tutuklama Tedbirinin Amacı Nedir?

CMK’ya göre tutuklama, hem delilleri güvence altına alma hem de şüpheli ya da sanığın kaçmasının önüne geçme amacı taşır. Şüpheli, soruşturma sürecinde henüz suç isnadı kesinleşmemiş kişiyi ifade ederken; sanık, iddianamenin kabulüyle kovuşturma aşamasında yargılanan kişidir.

a) Delilleri Koruma Amacı

Şüphelinin davranışlarından, tanıkları etkilemeye çalıştığı, belgeleri yok etmeye yönelik girişimlerde bulunduğu ya da başka şekilde delilleri karartma çabasında olduğu anlaşılıyorsa, yargılama sürecinin selameti açısından tutuklama kararı verilebilir. Bu durumda tutuklama, delillerin sağlıklı değerlendirilmesini güvence altına alır.

b) Kaçma Riskini Önleme

Şüpheli veya sanığın yurt dışına çıkmak için hazırlık yaptığı, adresini gizlediği, delillere ulaşılmasını engellemeye çalıştığı gibi somut olgulara dayanan davranışları varsa, kaçma şüphesi kabul edilir. Ancak yalnızca soyut düşünceler veya varsayımlar üzerine tutuklama uygulanamaz. Bu tür tedbirlerin somut ve objektif gerekçelere dayanması zorunludur.


Devam paragraflarını gönderdiğinizde aynı biçimde düzenlemeye devam ederim. SEO anahtar kelimeleri ve başlıklar açısından bu metinde öne çıkan ifadeler şunlardır:
Tutuklama kararı, CMK m.100, şüpheli, sanık, adli kontrol, kuvvetli suç şüphesi, kaçma riski, delil karartma, katalog suçlar, koruma tedbiri.

Tutuklama Kararının Hukuki Niteliği Nedir?

1. Tutuklama Geçici Bir Tedbirdir

Tutuklama, ceza muhakemesi kapsamında geçici bir koruma tedbiridir; cezanın infazı amacıyla uygulanan bir yaptırım değildir. Gözaltı gibi, belirli bir süreyle sınırlıdır. Tutuklamaya neden olan durumlar ortadan kalktığında bu tedbire devam edilemez. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), tutukluluk sürecinde her aşamada mevcut gerekçelerin güncelliğinin titizlikle gözden geçirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Örneğin, tüm deliller toplanmışsa veya şüphelinin delillere müdahalesi mümkün değilse tutukluluk hali artık hukuka uygun sayılmaz.

2. Tutuklama Şahsa Özeldir

Ceza yargılamasında “cezaların şahsiliği” ilkesi geçerlidir. Bu ilke uyarınca yalnızca şüpheli ya da sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. Suçla ilgisi bulunmayan aile bireylerinin ya da yakın çevresinin tutuklamaya konu edilmesi veya bu tedbir nedeniyle mağdur edilmesi hukukun üstünlüğü ilkesine aykırıdır. Tutuklama sadece ilgili kişiyle sınırlı olmalıdır.

3. Tutuklama Bir Amaç Değil, Araçtır

Ceza yargılamasında tutuklama, davanın sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için başvurulan bir araçtır. Bir kişiyi tutuklamak, cezalandırmak amacıyla veya yargılamayı sonlandırmak için kullanılamaz. Tutuklama kararının infaz sürecine hizmet eden bir mekanizma olarak görülmesi hukuka aykırıdır. Bu nedenle, tutuklama, ancak ve ancak yargılamaya katkı sağladığı ölçüde uygulanabilir.

4. Görünüşte Haklılık (Prima Facie) İlkesi

Bir tutuklama kararı ancak, gecikmenin telafi edilemeyecek zararlara yol açabileceği bir durumda verilebilir. Bu ilkeye göre, tutuklama işleminin hemen yapılmasının acil ve zaruri olduğu görünümü ortaya konulmalıdır. Bu gereklilik, tutuklama kararının haklı ve makul bir zemine dayanmasını temin eder.

5. Tutuklamada Orantılılık Esastır

Tutuklama, kişinin özgürlüğünü kısıtlayan en ağır koruma tedbirlerinden biri olduğu için en son başvurulacak çare olarak düşünülmelidir. Orantılılık ilkesi gereğince, daha hafif tedbirlerin yetersiz kaldığı durumda ancak tutuklama gündeme gelir. Mahkeme, şüphelinin mevcut durumu karşısında daha hafif koruma tedbirlerinin yeterli olup olmayacağını değerlendirmelidir.


Tutuklama Sorgusunda Şüpheli veya Sanığın Sahip Olduğu Haklar

Tutuklama sorgusu sırasında şüpheliye, temel hakları hatırlatılmalıdır. Bu haklar, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147. maddesi ile güvence altına alınmıştır ve usule uygun bir sorgu için olmazsa olmazdır.

1. Avukat Yardımından Yararlanma Hakkı

Şüpheli, bir müdafi seçme ve onun hukuki yardımından faydalanma hakkına sahiptir. Şayet kendi avukatını karşılayacak durumda değilse, baro tarafından kendisine ücretsiz bir avukat atanacaktır. Ayrıca avukat, ifade veya sorguda hazır bulunabilir (CMK md. 147/1-c).

2. Susma Hakkı

Şüpheli, hakkında yöneltilen suçlamalara karşı sessiz kalmayı tercih edebilir. Bu evrensel hak, ifadesi alınmadan önce açık bir şekilde bildirilmeli ve saygı gösterilmelidir (CMK md. 147/1-e).

3. Lehine Delil Toplanmasını Talep Etme Hakkı

Şüpheli veya sanık, kendisini suçsuz gösterebilecek delilleri ortaya koyabilir ve bu delillerin toplanmasını talep edebilir. Bu hak, savunmanın en önemli araçlarından biridir ve tutuklama sorgusu sırasında hatırlatılmalıdır (CMK md. 147/1-f).

4. Savunma Yapma Hakkı

Ceza muhakemesinin temel ilkelerinden biri olan savunma hakkı, kişiye aleyhine olan iddialara karşı beyanda bulunma ve lehine olan hususları dile getirme olanağı tanır. Sorgulama bu hakka saygı gösterilerek yürütülmelidir (CMK md. 147/1-f).


Tutuklama Kararına İtiraz Süresi Ne Kadardır?

Tutuklama kararına karşı itiraz etmek mümkündür ve bu hak, hem Anayasa hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından güvence altına alınmıştır (Anayasa md. 19/7; AİHS md. 5/3). CMK m. 101/5, 104/2 ve 267–268 hükümleri uyarınca:

  • Tutuklama kararının öğrenildiği tarihten itibaren iki hafta içinde itiraz edilebilir.
  • Tutukluluğun devamına yönelik kararlara da yine öğrenmeden itibaren iki haftalık süre içinde itiraz mümkündür.

Tutuklama kararına ilişkin yakalama emri varsa, bu yakalama kararına itiraz da mümkündür. Şayet kişi, bu yakalama kararı sonrası yakalanır ve tutuklanırsa, iki haftalık itiraz süresi tutuklandığı tarihten itibaren işlemeye başlar.

Tutuklama Kararına Kimler İtiraz Edebilir?

Ceza yargılamasında tutuklama kararına karşı itiraz hakkı, doğrudan tutuklanan kişiye, yani şüpheli veya sanığa tanınmış temel bir hak niteliğindedir. Ancak bu hak yalnızca tutukluya ait değildir; bazı yakın kişiler de kanun gereği bu karara itiraz edebilir.

İtiraz Yetkisi Olan Kişiler:

  • Şüpheli veya sanığın müdafii: Avukat, vekil sıfatıyla müvekkili adına tutuklama kararına itirazda bulunabilir (CMK m.261).
  • Yasal temsilci: Tutuklanan kişi bir reşit değilse veya vesayet altındaysa, anne, baba ya da vasisi bu karara itiraz edebilir (CMK m.262/1).
  • : Tutuklanan kişinin eşi de yasal olarak tutuklama kararına itiraz hakkına sahiptir (CMK m.262/1).

Tutuklama Kararına İtiraz Nasıl ve Nereye Yapılır?

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 268. maddesinde, tutuklama kararına itiraz usulü açıkça belirtilmiştir. İtiraz, dilekçeyle veya mahkemeye doğrudan yapılan beyanla gerçekleştirilebilir. Bu beyan zabıt katibi tarafından tutanakla kayıt altına alınır.

Süreç Nasıl İşler?

Tutuklama kararı veren hâkim ya da mahkeme, yapılan itirazı üç gün içinde inceler. Eğer kararını değiştirmezse, dilekçeyi itirazı incelemeye yetkili makama gönderir (CMK m.105). Sulh ceza hâkiminin kararına yapılan itirazlar genellikle asliye ceza hâkimi tarafından incelenir. Ancak bazı durumlarda yetki, ağır ceza mahkemesine devredilir (CMK m.268/2-b).

Ağır ceza mahkemelerinin verdiği kararlara yönelik itirazlar, başka dairelere veya en yakın ağır ceza mahkemesine gönderilir. Daireler arasında numara sırası esas alınır (CMK m.268/3-c).


Tutukluluk Süresi Ne Kadar Olabilir?

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve iç hukuk, tutukluluğun süresinin makul ve orantılı olması gerektiğini kabul eder. Aksi takdirde kişi özgürlüğü ihlal edilmiş olur (AİHS md. 5/3).

1. Soruşturma Aşaması – Azami Süreler:

  • Ağır ceza kapsamı dışındaki suçlarda: En fazla 6 ay (CMK m.102/4).
  • Ağır ceza kapsamındaki suçlar: En fazla 1 yıl. Bu süre, ciddi gerekçelerle 6 ay daha uzatılabilir (toplam 1.5 yıl).

2. Asliye Ceza Mahkemesi Yetkisindeki Suçlar:

Bu mahkemeye tabi suçlarda tutukluluk 1 yıl, zorunlu hallerde toplamda 1.5 yıl olabilir (CMK m.102/1).

3. Ağır Ceza Mahkemesi Yetkisindeki Suçlar:

Bu durumlarda, tutukluluk süresi en fazla 2 yıl, uzatmalarla birlikte 5 yıla kadar çıkabilir (CMK m.102/2).

4. Terör ve Örgütlü Suçlar:

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar ile TCK’nın ilgili bölümlerine giren suçlarda toplam tutukluluk süresi 7 yıl olabilir (CMK m.102/2).

Çocuklar İçin Özel Durum:

  • 15 yaşından küçükler için bu süreler yarı oranında,
  • 18 yaşından küçükler için ise %75 oranında uygulanır.

Tutuklama uzatma kararlarında savcı, şüpheli ya da sanık ile avukatın görüşleri alınmadan karar verilemez. Ayrıca tutuklama gerekçesi kalmamışsa kişi bu sürelerin dolması beklenmeden serbest bırakılmalıdır.


Tutukluluğun Gözden Geçirilmesi (İncelemesi)

Tutukluluk hali belirli periyotlarla denetlenmek zorundadır. CMK m.108 bu süreci ayrıntılı olarak düzenler:

1. Soruşturma Aşamasında:

En geç 30 günde bir, sulh ceza hâkimi tutukluluğun devamı gerekip gerekmediğini değerlendirir. Bu değerlendirme hem Cumhuriyet savcısının talebi hem de şüphelinin istemiyle yapılabilir.

2. Kovuşturma Aşamasında:

Mahkeme, her duruşmada veya duruşmalar arasında en geç 30 gün içinde re’sen değerlendirme yaparak tutukluluk halinin devam edip etmeyeceğine karar verir.

3. İstinaf Aşamasında:

Uygulamada, ilk derece mahkemesinin hükmü sonrası istinaf sürecinde tutukluluk hükmen tutukluluk olarak değerlendirilir. Duruşma açılmadıkça tutukluluğun yeniden gözden geçirilmesi istisnai hale gelir.


Tutuklamaya İtiraz Süresi ve Uygulama Detayları

Tutuklama kararına veya tutukluluğun devamına ilişkin kararlara karşı 2 hafta içinde itiraz edilebilir. Bu süre, kararın şüpheliye bildirildiği günden itibaren işlemeye başlar.


Tutuklamaya Yönelik Yakalama Kararı ve İtiraz Hakkı

Mahkemeler bazı durumlarda şüphelinin yokluğunda “tutuklamaya yönelik yakalama kararı” verebilmektedir. Bu kararlar her ne kadar kişinin yokluğunda alınsa da, itiraz hakkı saklıdır.

CMK m.267 ve devamı maddeler, bu tür kararlara karşı da itiraz yollarının açık olduğunu belirtmektedir. Kararda itiraz yolu yazılmasa bile bu eksiklik, kişinin itiraz etmesini engellemez.

Uygulama Örneği:

Sanık hakkında verilen tutuklamaya yönelik yakalama kararına karşı avukatı, CMK’nın ilgili hükümleri uyarınca dilekçe ile veya tutanakla beyan yoluyla itiraz edebilir. Bu tür itirazlar, bulunduğu cezaevi, ilk derece ceza mahkemesi ya da bölge adliye mahkemeleri aracılığıyla yapılabilir.

Hangi Hallerde Tutuklama Kararı Verilemez?

Ceza yargılamasında bazı durumlar vardır ki, hâkimin tutuklama kararı vermesi mümkün değildir. Ceza Muhakemesi Kanunu, belli hallerde şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilmesini açıkça yasaklamaktadır. Bu haller, tutuklama tedbirinin ölçülülük ilkesine aykırı olabileceği durumlarda ortaya çıkar.

Tutuklama Yasağının Uygulandığı Durumlar (CMK m.100)

  • Orantısızlık Durumu: Suçun niteliği ve işin önemi dikkate alındığında, verilecek cezanın veya güvenlik tedbirinin ağırlığına kıyasla tutuklama tedbiri ölçüsüz kalıyorsa, bu durumda tutuklama kararı verilemez (CMK m.100/1).
  • Sadece Adli Para Cezasını Gerektiren Suçlar: Kanun koyucu, yalnızca para cezası ile cezalandırılabilecek suçlarda tutuklama uygulanmasını yasaklamıştır (CMK m.100/4).
  • 2 Yıl veya Daha Az Hapis Cezası Öngörülen Suçlar: Hapis cezasının üst sınırı 2 yıldan fazla olmayan suçlar bakımından tutuklama kararı verilmesi mümkün değildir (CMK m.100/4).
  • Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar İstisnası: Kasten yaralama, taksirle yaralama ve taksirle öldürme gibi vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar, yukarıdaki sınırlamalara dahil değildir. Bu suçlar açısından ceza süresine bakılmaksızın tutuklama kararı verilebilir. Ancak her durumda kuvvetli suç şüphesi ve ayrıca bir tutuklama nedeni gerekmektedir (CMK m.100/4).

Tutuklama Nedeni Sayılan Katalog Suçlar Hangileridir?

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin 3. fıkrası kapsamında yer alan ve “katalog suçlar” olarak anılan bazı suç türleri için, somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesi mevcut olduğunda, ayrıca bir tutuklama nedeni aranmaksızın tutuklama kararı verilebileceği kabul edilmiştir. Bu suçlar, kamu güvenliği, kamu düzeni ve toplum vicdanı açısından ağır sonuçlar doğuran suçlardır.

CMK’da Sayılan Katalog Suçlar:

  • Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (TCK md.76, 77, 78)
  • Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (TCK md.79, 80)
  • Kasten adam öldürme (TCK md.81, 82, 83)
  • Kasten yaralama (TCK md.86/3, bent b, e, f)
  • Neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (TCK md.87)
  • Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu
  • Sağlık personeline karşı görev sırasında işlenen kasten yaralama
  • İşkence suçu (TCK md.94, 95)
  • Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç) (TCK md.102)
  • Çocukların cinsel istismarı (TCK md.103)
  • Hırsızlık suçları (TCK md.141, 142)
  • Yağma (gasp) suçları (TCK md.148, 149)
  • Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (TCK md.188)
  • Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (TCK md.220 – fıkra 2, 7, 8 hariç)
  • Devletin güvenliğine karşı suçlar (TCK md.302–308)
  • Anayasal düzene karşı suçlar (TCK md.309–315)
  • 6136 Sayılı Kanun kapsamında silah kaçakçılığı (m.12)
  • Bankalar Kanunu’nda zimmet suçu (4389 s. Kanun md.22/3–4)
  • Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda hapis cezasını gerektiren suçlar (4926 s. Kanun)
  • Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’ndaki suçlar (2863 s. Kanun md.68, 74)
  • Orman Kanunu’na aykırı olarak orman yakma (6831 s. Kanun md.110/4–5)
  • Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda belirtilen suçlar (2911 s. Kanun md.33)
  • Terörle Mücadele Kanunu’nda belirtilen bazı suçlar (3713 s. Kanun md.7/3)

Dikkat Edilmesi Gereken Husus:

Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar katalog suçlar arasında yer almamakla birlikte, tutuklama yasağı da bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu suçlar açısından da tutuklama kararı verilebilmesi için hem kuvvetli şüphe hem de ayrıca bir tutuklama nedeni aranmalıdır.


Bu bölümde kullanılan SEO anahtar kelimeleri:
Tutuklama yasağı, katalog suçlar, CMK madde 100, tutuklama nedenleri, kasten yaralama, adam öldürme, uyuşturucu suçu, silah kaçakçılığı, tutuklama kararı verilemeyecek haller, ceza muhakemesi.

Tutuklama Kararında Gerekçe Nasıl Yazılmalıdır?

Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca verilen tutuklama kararlarında, yalnızca genel ifadelerle yetinilmesi yeterli değildir. Hâkim ya da mahkeme tarafından verilen tutuklama kararı, tutukluluğun devamı kararı ya da tahliye talebinin reddine ilişkin karar mutlaka somut gerekçelerle desteklenmiş olmalıdır. Bu gereklilik CMK m.101/2’de açık şekilde düzenlenmiştir.

Kararda Yer Alması Gereken Unsurlar:

Tutuklama ile ilgili her kararda şu hususlara ayrıntılı ve somut olgulara dayalı olarak yer verilmelidir:

  • Kuvvetli suç şüphesine ilişkin gerekçeler açıkça belirtilmeli,
  • Tutuklama sebeplerinin hangi delillere dayandığı gösterilmeli,
  • Tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığı, yani daha hafif koruma tedbirleri ile amaca ulaşılamayacağı ortaya konmalı,
  • Adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağına dair nedenler açıklanmalıdır.

Ayrıca verilen karar, şüpheli ya da sanığa sözlü olarak bildirilir ve yazılı bir sureti tebliğ edilerek dosyada belirtilir.


Uluslararası Hukukta Tutuklama Şartları

Tutuklama sadece iç hukukta değil, uluslararası insan hakları belgelerinde de ciddi sınırlamalara tabi bir tedbirdir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve ilgili içtihatlar tutuklama uygulamalarında üç ana koşulun sağlanması gerektiğini belirtmektedir:

1. Tutuklamanın Hukuka Uygun Olması

İlk koşul, hukukilik ilkesidir. Yani tutuklama kararı hem maddi hukuk kurallarına hem de usul hükümlerine uygun olmalıdır. Ulusal mevzuata aykırı biçimde verilen her tutuklama kararı, AİHS anlamında hukuk dışıdır ve kişi özgürlüğü hakkının ihlaline neden olabilir.

2. Makul Şüphe Koşulu (Reasonable Suspicion)

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 5/1-c’ye göre, bir kişiye yönelik tutuklama kararı verilebilmesi için o kişinin suç işlediğine dair geçerli bir şüphe bulunmalıdır. Bu şüphe, soyut değil; makul ölçüde somutlaşmış bir kuşkuya dayanmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu koşulun sağlanmadığı kararları özgürlük ihlali olarak değerlendirmektedir.

3. Yargılamayı Tehlikeye Atacak Risklerin Bulunması

Bir kişinin tutuklu yargılanabilmesi için sadece suç şüphesi yeterli değildir. Ayrıca kişinin serbest kalması durumunda yargılamayı olumsuz etkileyecek risklerin varlığı da ortaya konmalıdır. Bu riskler genellikle aşağıdaki gibi sıralanır:

  • Şüphelinin kaçma veya gizlenme ihtimali,
  • Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme riski,
  • Tanıklar, mağdurlar veya diğer kişiler üzerinde baskı kurma olasılığı,
  • Yeni bir suç işleme tehlikesi.

Bu risklerin varlığı tutuklama kararının meşruluğu açısından belirleyicidir. Ancak dikkat edilmelidir ki, AİHS doğrudan “risk koşulu”nu şart olarak öngörmemektedir. Buna rağmen, AİHM uygulamasında tutuklamanın hukukiliği ve makul şüphenin varlığı unsurları her zaman birlikte değerlendirilir.


Anayasa’ya Göre Tutuklama ve Gerekçelendirme

Türk Anayasası’nın 19. maddesi, tutuklamaya ilişkin özel bir düzenleme içermektedir. Bu maddeye göre:

Kuvvetli suç şüphesi bulunan kişiler, ancak kaçma, delilleri yok etme veya değiştirme tehlikesi ya da kanunlarda açıkça öngörülen diğer zorunlu nedenlerle, hâkim kararı ile tutuklanabilir.”

Bu hüküm uyarınca, hem suçluluğa dair kuvvetli bir belirti hem de tutuklamayı gerektiren ek bir nedenin varlığı zorunludur. Aksi durumda verilen her tutuklama kararı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali anlamına gelir.


Sonuç: Tutuklama Gerekçesi, Somut ve Denetlenebilir Olmalıdır

Bir tutuklama kararının gerekçesi, yalnızca yargı organlarının iç denetimi için değil; aynı zamanda savunma hakkı, kanun yollarına başvurma ve hukuki güvencenin sağlanması açısından da büyük öneme sahiptir. Dolayısıyla gerekçesiz, soyut ifadelerle kurulmuş bir karar, hem CMK’ya hem de Anayasa ve AİHS hükümlerine aykırılık teşkil eder.

Tutuklama ve Masumiyet Karinesi Arasındaki İlişki

Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesi, bireylerin mahkumiyet kararı kesinleşinceye kadar suçsuz sayılmasını güvence altına alır. Bu kural hem Anayasa (m.36, 38/4) hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS m.6/2) tarafından koruma altına alınmıştır. Soruşturma veya kovuşturma sürecinde olan herkes, mahkeme kararıyla suçlu ilan edilmedikçe masum kabul edilir.

Bu sebeple, hakkında tutuklama kararı verilmiş bir kişinin basın, kamu görevlileri ya da devlet kurumları tarafından kesin suçlu gibi gösterilmesi, masumiyet ilkesinin ağır ihlali anlamına gelir. Özellikle medya tarafından yapılan ve “görünürdeki gerçekliği” aşan yorumlar ya da haberler, yargılamayı yönlendirmekle kalmayıp, kişinin toplum gözündeki itibarını zedeleyerek telafisi güç zararlar doğurabilir.


AİHM’e Göre Tutuklama Kararında “İlgili ve Yeterli Gerekçe” Zorunluluğu

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), yıllar boyunca sürdürdüğü içtihatlarında, ilk tutuklama kararları için “makul şüphe” ararken; tutukluluğun devamı için ayrıca “ilgili ve yeterli gerekçe” koşulunu zorunlu görmüştü. Ancak Moldova vs. Buzadji kararı (05.07.2016) ile bu yaklaşım değişmiştir. Artık AİHM, ilk tutuklama kararlarında dahi yalnızca “makul şüphe” yeterli dememekte; aynı zamanda o kişinin neden tutuklandığını gösteren spesifik ve geçerli gerekçelerin de bulunmasını istemektedir.

Bu karar, ceza hâkimlerine tanınan takdir yetkisini daraltmış ve tutuklama tedbirlerinin keyfi uygulanmasının önüne geçmiştir. Artık katalog suçlara dayalı genel gerekçeler tutuklama için tek başına yeterli sayılamamaktadır.

Yerel Mahkemelerin Gerekçe Sorumluluğu

Mahkemeler, bir kişiyi neden tutukladıklarını ya da neden tahliye taleplerini reddettiklerini somut olay özelinde anlatmalı; örneğin:

  • Kaçma ihtimali nedir?
  • Delil karartma ihtimali nasıl doğmuştur?
  • Adli kontrol neden yetersiz kalmaktadır?

Tüm bu sorulara dayalı olarak ölçülülük ve zorunluluk değerlendirmesi yapılmak zorundadır. Aksi takdirde verilen karar, AİHM nezdinde hak ihlali oluşturabilir.


Tutuklama Süresinde “Makul Süre” Ölçütü Nedir?

Ceza Muhakemesi Kanunu, tutukluluğun azami süresini belirlemiş olsa da, makul sürede yargılama ve özgürlüğün kısıtlanmasının makul sürede sonlandırılması konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu noktada hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hem de Anayasa Mahkemesi, her olayı kendi somut koşulları içerisinde değerlendirmektedir.

AİHM’in Dikkate Aldığı Kriterler:

  • Kısıtlama süresinin uzunluğu,
  • Suçun ağırlığı ve ceza miktarı,
  • Tutukluluğun kişisel etkileri (psikolojik, mesleki vs.),
  • Sanığın tutumu,
  • Adli süreçlerin etkinliği.

Özellikle ifade özgürlüğü, siyasi haklar veya örgütlenme özgürlüğü ile ilgili suçlamalarda, tutukluluk süresi ve tedbirin gerekçesi daha dikkatle değerlendirilmektedir. AİHM’e göre, bu gibi dosyalarda uygulanan her tutuklama, kişinin temel haklarına orantısız şekilde müdahale niteliği taşıyabilir.

Anayasa Mahkemesi Uygulaması:

Anayasa Mahkemesi de, AİHM içtihatlarını esas alarak verdiği kararlarında; her bir başvuruyu davanın içeriği, karmaşıklığı, sanık sayısı, yargılamanın dereceleri ve tarafların davranışlarına göre değerlendirir. Özellikle kişinin siyasi faaliyetleriyle bağlantılı suçlamalarda, bu faaliyetin kamu yararına etkisi göz önüne alınarak tutukluluğun ölçülülüğü ve zorunluluğu analiz edilir.


Özetle: Tutuklama, Suçlulukla Eşdeğer Olamaz

Tutuklama tedbiri, şüpheli ya da sanığın suçlu olduğu anlamına gelmez. Masumiyet karinesi uyarınca, birey ancak yargılama sonunda verilen kesinleşmiş mahkumiyet kararı ile suçlu sayılır. Hâkimlerin ve devletin diğer organlarının bu anayasal ilkeye her koşulda riayet etmesi gerekir. Aksi takdirde, yalnızca bireysel değil, sistemsel insan hakları ihlalleri ortaya çıkar.

Tutuklama Kararı Hangi Merciler Tarafından Verilir?

Ceza yargılaması süreci, iki temel evreden oluşur: soruşturma ve kovuşturma. Bu süreçlerde tutuklama kararını verme yetkisi, olayın aşamasına göre değişmektedir.

Soruşturma Aşamasında Tutuklama Yetkisi:

Soruşturma süreci, bir suç şüphesinin ortaya çıkmasıyla başlar ve savcılık tarafından yürütülür. Bu aşamada tutuklama kararı verme yetkisi yalnızca Sulh Ceza Hakimliği’ne aittir.

Kovuşturma Aşamasında Tutuklama Yetkisi:

İddianamenin kabulü ile başlayan kovuşturma aşamasında ise tutuklama kararı, davaya bakan mahkeme tarafından verilir. Bu mahkeme asliye ceza ya da ağır ceza olabilir ve yetki yargılamanın konusuna göre belirlenir.


Hangi Hallerde Tutuklama Yasağı Uygulanır?

Türk Ceza Muhakemesi sisteminde bazı suçlar bakımından hâkimin tutuklama kararı verme yetkisi kanunen sınırlandırılmıştır. Tutuklama yasağı, belirli suçlar ve cezai yaptırımlar için uygulanmaktadır.

Tutuklama Yasağının Uygulandığı Durumlar:

  • Sadece adli para cezasını gerektiren suçlar için tutuklama kararı verilemez.
  • Üst sınırı iki yılı aşmayan hapis cezası öngörülen suçlarda tutuklama uygulanamaz.
  • Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar (örneğin kasten yaralama, taksirle yaralama, taksirle öldürme) bu yasaktan istisna tutulmuştur. Bu suçlar için ceza süresine bakılmaksızın, somut şartlar oluşmuşsa tutuklama mümkündür.

Azami Tutukluluk Süresi Nedir? Hangi Durumlarda Uygulanır?

Azami tutukluluk süresi, bir kişinin belirli bir suç nedeniyle tutuklu olarak en fazla ne kadar süreyle yargılanabileceğini ifade eder. Bu sürenin aşılması halinde, hukuka aykırılık oluşur ve kişinin derhal tahliyesi gerekir. CMK m.102’de bu süreler detaylı biçimde düzenlenmiştir.

Soruşturma Aşamasında Azami Süre:

  • Ağır ceza kapsamındaki suçlarda: En fazla 1 yıl
  • Ağır ceza dışındaki suçlarda: En fazla 6 ay
    Bu süreler gerekçeli bir kararla uzatılamaz; süre dolduğunda tutuklama sonlandırılmalıdır.

Asliye Ceza Mahkemesinde Azami Tutukluluk:

  • Asliye ceza mahkemesinin görevine giren suçlar için azami tutukluluk süresi 1 yıldır.
  • Bu süre, gerekli görülen hallerde 6 ay daha uzatılabilir.
  • Toplamda 1,5 yıl azami süredir.

Ağır Ceza Mahkemesi Yetkisindeki Suçlarda:

  • Ağır ceza mahkemesinde görülen suçlarda tutukluluk süresi en fazla 2 yıldır.
  • Gerekli durumlarda bu süre 3 yıl daha uzatılabilir.
  • Toplam azami tutukluluk süresi 5 yıl ile sınırlıdır (CMK m.102/2).

Terörle Mücadele Kanunu Kapsamında Tutukluluk:

  • 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar için azami tutukluluk süresi, 7 yıl olarak belirlenmiştir.
  • Bu süre, hem soruşturma hem kovuşturma evreleri birlikte değerlendirilerek uygulanır.

Tutukluluk Süresi Nasıl Hesaplanır? (Yargıtay ve AYM Kararları)

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 102. maddesi, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında kişilerin ne kadar süreyle tutuklu kalabileceğini azami süreler çerçevesinde belirlemektedir. Bu sürenin tespitinde önemli olan nokta, dosya kapsamında birden fazla suçun varlığı halinde her bir suç için ayrı ayrı tutukluluk süresi hesaplanamayacağıdır. Çünkü tutuklama bir ceza değil, koruma tedbiridir.

Tek Dosyada Birden Fazla Suç Varsa

Eğer birden fazla suça dair soruşturma veya kovuşturma tek bir dosyada birleştirilmişse, tutukluluk süresi tüm suçlar bakımından tek seferde değerlendirilir. Bu durumda kişinin özgürlükten mahrumiyet hali, en fazla beş yıl ile sınırlıdır (CMK m.102/2). Bu ilke hem Anayasa Mahkemesi’nin 02.07.2013 tarihli Hamit Kaya kararı hem de Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 12.04.2011 tarihli, 51-42 sayılı kararı ile netleşmiştir.


Kanuni Tutukluluk Süresi Açısından Belirlilik ve Öngörülebilirlik

Kişi hürriyetinin sınırlandırılmasına ilişkin tedbirler ancak kanunla ve belirli usullere uygun olarak uygulanabilir. CMK m.102 düzenlemesi, ağır ceza kapsamındaki suçlarda tutukluluğun azami süresini uzatma dahil beş yıl olarak belirlemiştir. Ancak bazı yorumlarda her suç için bu sürenin ayrı ayrı hesaplanması gerektiği yönündeki değerlendirmeler, bireyin özgürlük hakkını öngörülemez şekilde sınırlandırabilir.


Temyiz Süresi Tutukluluk Süresine Dahil mi?

AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına göre, ilk derece mahkemesi kararından sonra başlayan temyiz süreci, artık kişinin “suç isnadına bağlı tutuklu” olduğu anlamına gelmez. Bu aşamada kişi, mahkumiyet hükmüyle birlikte tutuklu sayıldığından, temyizde geçen süre tutukluluk süresinden sayılmaz.

AİHM ve Yargıtay İçtihadı

  • AİHM Solmaz/Türkiye ve Şahap Doğan/Türkiye kararlarında, temyiz sürecindeki tutma hali “tutukluluk” değil, “mahkumiyet sonrası infaz süreci” olarak değerlendirilmiştir.
  • Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2017/862 E. 2022/829 K. sayılı kararında da aynı yaklaşım benimsenmiş ve temyiz aşamasındaki süre tutukluluk hesabına dahil edilmemiştir.

Tutukluluk İncelemesi ve Gözden Geçirme Süreci

Tutukluluk İncelemesi Nedir?

CMK m.108’e göre mahkeme, her 30 günde bir tutukluluk halini re’sen veya istem üzerine inceler. Bu işlem genellikle dosya üzerinden yürütülür ve tutukluluğun devamına ya da tahliyeye karar verilir.

Gözden Geçirme Duruşması

Özellikle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlarda, 90 günlük sürelerle duruşmalı olarak tutukluluğun gözden geçirilmesi yapılır. Bu duruşmalar halka açık değildir; sadece şüpheli, sanık veya müdafi katılabilir.


Tutukluluk İncelemesinde Müdafiye Haber Verilmesi Şart mı?

Normal şartlarda 30 günlük inceleme evrak üzerinden yapılabilir ve müdafiye haber verilmesi gerekmez. Ancak 3713 sayılı TMK kapsamında, 90 günlük duruşmalı gözden geçirme sürecinde sanığın veya müdafiinin mutlaka en az birinin dinlenmesi zorunludur.


Tutukluluğun Devamı Kararı ve İtiraz Yolu

Tutukluluğun Devamı Ne Demektir?

Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra tutuklu kişinin cezaevinde kalmaya devam etmesine karar verebilir. Bu karar hem olağan duruşmalarda hem de inceleme sonucunda verilebilir ve itiraza tabidir.

İtiraz Nereye Yapılır?

CMK m.104 ve 268 hükümleri gereğince, tutukluluğun devamına dair kararlar, kararı veren mahkemeyi izleyen mahkemeye yapılacak olağan itiraz ile denetlenir. Örneğin, Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen tutukluluk devamı kararına, Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi bakacaktır. İtiraz süresi 2 haftadır.


Yargıtay ve Olağanüstü İtiraz Hakkı

308. Maddeye Göre Olağanüstü İtiraz Mümkün mü?

Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen “tutukluluğun devamına” ilişkin kararlara karşı, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü itiraz yoluna başvurulamaz. Bu kararlar, temyize değil, yalnızca olağan itiraza tabidir.

Ancak Ne Zaman 308. Madde Uygulanır?

Yalnızca Yargıtay Ceza Dairelerinin esas mahkeme sıfatıyla baktıkları dosyalarda verdikleri tutuklama kararlarına karşı, CMK m.268/3-e kapsamında takip eden Ceza Dairesi’ne itiraz edilebilir.


Sonuç: Tutukluluğun Denetimi ve Hukuki Güvence

Tutuklama kararı ve tutukluluğun devamı kararları, kişi özgürlüğünü doğrudan etkilediği için hem Anayasal hem de uluslararası hukuk kapsamında sıkı denetime tabi olmalıdır. Özellikle AİHM içtihatları, gerekçesiz ve ölçüsüz tutuklamaları açıkça hak ihlali saymaktadır. Bu nedenle her aşamada tutukluluğun süre, neden ve gerekçeleriyle birlikte yeniden değerlendirilmesi zorunludur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu